13 research outputs found
Comparison of ELISA and intradermal skin test in atopy suspected dogs.
Amaç: Çalışmada atopi şüpheli köpeklere uygulanan Enzyme-linked Immunosorbent Assay (ELISA) ve Intradermal Deri Testinin (IDT) aynı alerjenler kullanıldığında benzer sonuçlar alınıp alınmayacağı, bu testler ışığında Türkiye’de köpeklerde en sık karşılaşılan alerjenlerin, atopiye predispoze köpek ırklarının ve atopik köpeklerin yaş ve cinsiyet özelliklerinin tespit edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Anamnez bilgileri ve klinik semptomlara göre atopi şüphesi olan köpeklere, en sık karşılaşılan alerjenler göz önüne alınarak IDT uygulandı. Aynı köpeklerin alınan kan örneklerinden ELISA testi ile aynı alerjenlere karşı asp IgE düzeyleri tespit edildi. Bulgular: Çalışmada değişik ırklardan, 12’si dişi, 18’i erkek olmak üzere, yaşları 8 ay-9 yaş arasında değişen 30 adet atopi şüphesi bulunan köpekte uygulanan testler sonucunda en sık karşılaşılan alerjenlerin IDT’de Dermatophagoides farinae, Dermatophagoides pteronyssinus, Tyrophagus spp. ve Acarus siro olduğu, ELISA testinde de oranları farklı olmak kaydı ile aynı alerjenlerin daha sık görüldüğü belirlendi. Çalışmada erkek köpeklerin (%60), dişi köpeklere (%40) oranla hastalıktan daha çok etkilendiği, hastalığın daha çok Boxer ve Terrier ırkı köpeklerde ve 1-3 yaşları arasında ortaya çıktığı saptandı. Öneri: Aynı anda uygulanan iki alerji testinin aynı alerjenler kullanıldığında benzer sonuçlar alınabileceği, fakat sonuçların şiddetinin farklı olabileceği ve ELISA testinde daha fazla şüpheli reaksiyon elde edileceği görüldü.Aim: In this study, it was aimed to determine whether application of ELISA and IDT to atopy suspected dogs give the same results using same allergens. In addition, determination of the most common allergens, dog breeds predisposed to atopy, age and gender of atopic dogs was aimed in Turkey. Materials and Methods: IDT applied to the most common allergens in the atopy suspected dogs according to the history and clinical symptoms. The blood samples, which are collected same dogs, determined level of asp IgE against the same allergens by ELISA. Results: ELISA and IDT were performed on 30 dogs (18 male and 12 female, 8 months and 9 years old) with suspected atopic dermatitis. Dermatophagoides farinae, Dermatophagoides pteronyssimus, Tyrophagus spp. and Acarus siro were most frequent in both tests, but male dogs (60%) were more effected than the female dogs (40%). Boxer and Terrier dogs were found to be predisposing to predilection of atopic dermatitis. In generally age of the dogs with AD ranged from 1 to 3 years old. Conclusion: Similar results can be obtained from ELISA and IDT, when the same allergens were used. But the severity of the results may be different and more questionable reaction can be observed with ELISA
A case of the haematuria enzootica subacuta in a cow
Siyah-beyaz alaca, 4 yaşlı bir inekle saptanan subakut enzootik hematüri olayının 10 gün süreyle, Antibiyotik, Urotropin (Hexamethylentetramin) , Myofer (Ferric hydroxide 100 mg/1 ml demir + Dextran solusyonu 200 mg/1 ml.) ve Vitamin K 3 kullanılarak sağıtılmıştır. Hayvan hala canlıdır ve ikinci yavrusunu doğurmuştur.Subacut haematuria enzootica in a cow cured with using 10 daily periods the antibiotics, Hexamethylentetramin, Myofer ( Ferric hydroxide 100 mg/ 1 ml. of Iron + Dextran solution 200 mg. 11 ml.) and Vitamin K3 . She is still alive and gave birth to second calf
Gallstone and treatment with ursodeoxycholic acid in a dog
Bu olgu sunumunda, bir köpekte doğal olarak oluşmuş radyolüsent safra kesesi taşının klinik, ultrasonografik, biyokimyasal bulguları ve sağaltımda ursodeoksikoiik asit'in etkinliğinin bildirilmesi amaçlanmıştır. Bu olgunun materyalini iştahsızlık, letarji ve kusma şikayetleri ile getirilen 11 yaşlı, dişi, Collie ırkı bir köpek oluşturdu. Fiziksel muayenede abdomenin ön kısmında palpasyonda ağrı tespit edildi. Kan serumu biyokimyasal analizlerinde; üre 28 mg/dl, kreatinin 0,9 mg/dl, ALT 50 IU/L, ALP 350 ILJ/L, AST 300 IU/L, GGT 71 IU/L, total bilirubin 0,5 mg/dl, direk bilirubin 0,4 mg/dl, indirek bilirubin 0,1 mg/dl, kolesterol 350 mg/dl ve trigliserit 215 mg/dl olarak belirlendi. Ultrasonografik muayenede karaciğer parenşimi, safra kesesi ve safra kanalları duvarının hiperekoik görünümde olduğu, safra kesesi içerisinde 9 mm çapında, akustik gölgelenme izlenmeyen bir kitle tespit edildi. Hastaya klinik, laboratuar ve ultrasonografik bulgulara dayanılarak obstrüksiyona neden olmayan radyolüsent safra kesesi taşı ve kolanjitis tanısı konuldu. Sağaltımda, 15 gün süreyle 25 mg/kg dozda 12 saat arayla ampisilin+sulbaktam i.m., 10 mg/kg dozda 12 saat arayla metronidazol peroz, 2 mg/kg dozda 12 saat arayla metoklopromid i.m. ve otuz gün süreyle 10 mg/kg dozda günde bir kez ursodeoksikoiik asit peroz uygulandı. 30 günün sonunda hastanın ultrasonografik muayenesinde karaciğer ve safra yollarının normal görünümde olduğu ve safra kesesinde kitlesel bir oluşuma rastlanmadığı belirlendi. Biyokimyasal analizlerde ise ALT 30 IU/L, ALP 100 IU/L, AST 80 IU/L, GGT 7 IU/L, kolesterol 164mg/dl ve trigliserit 145 mg/dl olarak tespit edildi.In this case report, we aimed to report of clinical, ultrasonographical and biochemical findings of naturally occurring radiolucent gallstone and efficacy of treatment with urcedeoxicolic acid in a dog. An 11-years-old, female Collie dog referred with a history of anorexia, lethargy and vomiting was included in the present article. At physical examination, cranial abdomen pain was detected on palpation. Biochemical analysis of the blood serum revealed urea 28 mg/dl, creatinin 0,9 mg/dl, ALT 50 IU/L, ALP 350 IU/L, AST 300 IU/L, GGT 71 IU/L, total bilirubin 0,5 mg/dl, direct bilirubin 0,4 mg/dl, indirect bilirubin 0,1 mg/dl, cholesterol 350 mg/dl and trigliserid 215 mg/dl. Ultrasonographical examination revealed hyperecogenic liver parenchyma, bile duct and gall bladder wall and inside the bladder a 9 mm diameter radiolucent mass without acoustic shadowing artifact. Based on clinical, laboratory and ultrasonographical examination, radiolucent gall stone and cholangitis were diagnosed. Therapy included ampicilin+sulbactam at a dosage of 25 mg/kg twice a day i.m., for 15 days, metronidazole at the dosage of 10 mg /kg q 12 h, metoclopromide 2 mg/kg i.m., q 12 h, ursodeoxycholic acid at the dosage of 10 mg/kg once a day per orally for 1 month. End of the thirty day hepatic parenchyma and bile ducts were normal and no mass was detected on the ultrasonographic examination of the bladder. Biochemical analysis revealed ALP 100 IU/L, AST 80 IU/L, ALT 30 IU/L, GGT 7 IU/L, cholesterol 164 mg/dl and trigliserit 145 mg/dl
Gallstone and treatment with ursodeoxycholic acid in a dog
Bu olgu sunumunda, bir köpekte doğal olarak oluşmuş radyolüsent safra kesesi taşının klinik, ultrasonografik, biyokimyasal bulguları ve sağaltımda ursodeoksikoiik asit'in etkinliğinin bildirilmesi amaçlanmıştır. Bu olgunun materyalini iştahsızlık, letarji ve kusma şikayetleri ile getirilen 11 yaşlı, dişi, Collie ırkı bir köpek oluşturdu. Fiziksel muayenede abdomenin ön kısmında palpasyonda ağrı tespit edildi. Kan serumu biyokimyasal analizlerinde; üre 28 mg/dl, kreatinin 0,9 mg/dl, ALT 50 IU/L, ALP 350 ILJ/L, AST 300 IU/L, GGT 71 IU/L, total bilirubin 0,5 mg/dl, direk bilirubin 0,4 mg/dl, indirek bilirubin 0,1 mg/dl, kolesterol 350 mg/dl ve trigliserit 215 mg/dl olarak belirlendi. Ultrasonografik muayenede karaciğer parenşimi, safra kesesi ve safra kanalları duvarının hiperekoik görünümde olduğu, safra kesesi içerisinde 9 mm çapında, akustik gölgelenme izlenmeyen bir kitle tespit edildi. Hastaya klinik, laboratuar ve ultrasonografik bulgulara dayanılarak obstrüksiyona neden olmayan radyolüsent safra kesesi taşı ve kolanjitis tanısı konuldu. Sağaltımda, 15 gün süreyle 25 mg/kg dozda 12 saat arayla ampisilinsulbaktam i.m., 10 mg/kg dozda 12 saat arayla metronidazol peroz, 2 mg/kg dozda 12 saat arayla metoklopromid i.m. ve otuz gün süreyle 10 mg/kg dozda günde bir kez ursodeoksikoiik asit peroz uygulandı. 30 günün sonunda hastanın ultrasonografik muayenesinde karaciğer ve safra yollarının normal görünümde olduğu ve safra kesesinde kitlesel bir oluşuma rastlanmadığı belirlendi. Biyokimyasal analizlerde ise ALT 30 IU/L, ALP 100 IU/L, AST 80 IU/L, GGT 7 IU/L, kolesterol 164mg/dl ve trigliserit 145 mg/dl olarak tespit edildi.In this case report, we aimed to report of clinical, ultrasonographical and biochemical findings of naturally occurring radiolucent gallstone and efficacy of treatment with urcedeoxicolic acid in a dog. An 11-years-old, female Collie dog referred with a history of anorexia, lethargy and vomiting was included in the present article. At physical examination, cranial abdomen pain was detected on palpation. Biochemical analysis of the blood serum revealed urea 28 mg/dl, creatinin 0,9 mg/dl, ALT 50 IU/L, ALP 350 IU/L, AST 300 IU/L, GGT 71 IU/L, total bilirubin 0,5 mg/dl, direct bilirubin 0,4 mg/dl, indirect bilirubin 0,1 mg/dl, cholesterol 350 mg/dl and trigliserid 215 mg/dl. Ultrasonographical examination revealed hyperecogenic liver parenchyma, bile duct and gall bladder wall and inside the bladder a 9 mm diameter radiolucent mass without acoustic shadowing artifact. Based on clinical, laboratory and ultrasonographical examination, radiolucent gall stone and cholangitis were diagnosed. Therapy included ampicilinsulbactam at a dosage of 25 mg/kg twice a day i.m., for 15 days, metronidazole at the dosage of 10 mg /kg q 12 h, metoclopromide 2 mg/kg i.m., q 12 h, ursodeoxycholic acid at the dosage of 10 mg/kg once a day per orally for 1 month. End of the thirty day hepatic parenchyma and bile ducts were normal and no mass was detected on the ultrasonographic examination of the bladder. Biochemical analysis revealed ALP 100 IU/L, AST 80 IU/L, ALT 30 IU/L, GGT 7 IU/L, cholesterol 164 mg/dl and trigliserit 145 mg/dl
Babesiosis in a cattle during winter season and its treatment with imidocarb dipropionate
Bu bildirimde, kış mevsiminde bir sığırda belirlenen babesiosis olgusu ve sağaltımda İmidokarb dipropionatın etkinliğinden bahsedilmektedir. Olgunun materyalini 2005 yılı Şubat ayında hastalanan 4 yaşlı Holstein ırkı bir süt ineği oluşturdu. Anamnezde hastada yem yemede azalma, çevreye karşı ilgisizlik ve idrarında kan görüldüğü öğrenildi. Klinik muayenede 41.0C beden ısısı ve mukozalarda ikterus belirlendi. İdrar muayenesinde ise hemoglobinüri görüldü. Tanı amacıyla kuyruk ucundan tekniğine uygun olarak alınan kan örneklerinden frotiler yapılarak Giemsa ile boyandı. Mikroskobik muayenede eritrositlerin %4 oranında Babesia bigemina ile enfekte olduğu tespit edildi. Sağaltımda intramusküler 240 mg/100 kg tek doz İmidokarb dipropionat (Acaprin Bayer) kullanıldı. Sağaltımdan 24 saat sonra yapılan kontrollerde beden ısısının fizyolojik sınırlar içerisinde olduğu (38.6C) belirlendi ve kan frotisinde Babesia etkenlerine rastlanmadı. Sonuç olarak, sığırlarda babesiosis’in kış mevsiminde de görülebildiği ve tedavide İmidokarb dipropropionat’ın etkili olduğu kanısına varıldı.A case of babesiosis and the efficiency of imidocarb dipropionate administration in a cow admitted during winter season are reported herein. A 4 years-old Holstein dairy cow referred to our clinic in February, 2005 was used as material. In anamnesis, decreased appetite, apathy and bloody urine were observed. In clinical examination, elevated body temperature (41.0°C) and icteric mucosa were seen. Hemoglobinuria was detected following the urine analysis. For diagnosis, blood smears were prepared by using Giemsa-stained samples collected from the end of the tail. In microscopic examination, it was found that the 4% of erythrocytes were infected with B. bigemina. Imidocarb dipropionate (Acaprin, Bayer®) was administered at 240 mg/100 kg, i.m. At the 24 hours post-treatment, body temperature decreased to the physiological ranges (38.6°C) and no babesia agents were seen on the smears. As a result, it might be concluded that imidocarb dipropropionate may be effective in treating babesiosis caused by B. bigemina that can occur during the winter season
Investigation of toxoplasma gondii in stray dogs of Ankara province
Bu çalışma, Ankara sokak köpeklerinde toksoplazmozisin seroprevalansını saptamak amacıyla yapılmıştır. Değişik yaş gruplarında ve melez ırktan toplam 107 sokak köpeğinden kan örneği alındı. Köpeklerin genel klinik muayeneleri yapılarak veriler kaydedildi. Serum örnekleri, Anti-Toxoplasma gondii (T. gondii) antikorları yönünden Sabin Feldman Dye Testi (SFDT) ile çalışıldı. SFDT'inde 1/16 ve üzeri titreler pozitif olarak değerlendirildi. SFDT ile T. gondii antikorları araştırılan 107 köpeğin 58'si (%54) 1/16 ve üzerindeki titrelerde seropozitif bulunurken, 49'unun (%46) seronegatif olduğu tespit edildi. Seropozitif olan 58 köpeğin antikor titreleri 16'sında 1/16, 12'sinde 1/64, 15’inde 1/256, 15'inde 1/1024 olarak saptandı. Bu veriler, Ankara'dan örneklenen sokak köpeklerinde T. gondii'nin yaygın olduğunu göstermektedir.The aim of the present study was to determine the seroprevalance of toxoplasmosis in stray dogs in Ankara. The blood samples were collected from a total of 107 stray dogs in crossbred breed and different age groups. For dogs, general physical examinations and laboratory studies were made and the data were recorded. Serum samples collected were processed by the Sabin Feldman Dye Test (SFDT) for detecting the antibodies against Anti-Toxoplasma gondii. The samples were considered as positive when the titer was 1/16 and above in SFDT. The 58 out of 107 dogs (54%) with T. gondii antibodies were seropositive while the rest (49) of all (46%) were found to be seronegative. Among the seropositive dogs (n58), the antibody titers of 16 dogs were found as 1/16 while those of the 12 dogs were found as 1/64, those of 15 dogs were found as 1/256, and finally those of 15 dogs were found as 1/1024. These results indicate that T. gondii has been widespread in stray dogs sampled in Ankara Province
Quantitative analysis of microfilarial periodicity of dirofilaria immitis in dogs
Dirofilaria immitis ile enfekte köpeklerde, perifer kandaki mikrofiler periodisitesi, trigonometrik metot kullanılarak 4 sayım yöntemine göre analiz edilmiş ve yöntemler arasındaki farklılıklar istatiksel olarak araştırılmıştır. Enfekte iki köpekten, yirmi dört saat süresince 2 saat aralıklarla kan alınmış,aynı zamanda köpeklerin vücut ısısı ile kalp frekansı ve solunum sayıları kaydedilmiştir. Bu işlemler 2 gün arayla tekrarlanmıştır. İstatistiksel olarak, gözlenen ve teorik olarak beklenen mikrofiler yoğunlukları arasındaki en iyi uyum membran filtrasyon testi ile yapılan sayım sonucu elde edilmiştir. Bu yönteme göre her iki köpek için saptanan periodisite indeksi 42.945.3, maksimum mikrofiler yoğunluğunun beklenen saati (K) 20.6-21.2 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlarla D. immitis enfeksiyonunda mikrofiler periodisitesi geceye yönelik (nokturnal) subperiodik form olarak belirlenmiştir. Aynı zaman di-limlerinde kanda gözlenen mikrofiler yoğunluğu ile kalp frekansı arasında köpek no l 'de r0.17 (p0.05) pozitif yönlü ancak zayıf bir ilişki, köpek no 2'de r -0.62 (p0.05) negatif yönlü kuvvetli sayılabilecek bir ilişki saptanmıştır. Her iki köpekte mikrofiler yoğunluğu ile vücut ısısı, solunum sayıları arasında istatistiksel anlamda önemli bir ilişki saptanmamıştır (p0.05).Microfilarial periodicity of Dirofilaria immitis in the venous blood of infected dogs was analyzed according to four counting methods by using trigonometric model and, the differences among the counting techniques were examined statistically. The blood was collected from infected dogs every 2h during 24h period beginning at 6.00h, at the same time body temperature, pulsation and breathing frequency of dogs were recorded. Procedures explained above were repeated two times. Statistically, the highest correlation between the observed and expected microfilarial densities was determined by the membrane filtration technique. According to this technique, calculated periodicity index was 42.9-45.3 and the estimated hour of peak (K) microfilarial density was ranged from 20.6-21.2h in these two dogs. Thus the periodicity of microfilaria of D. immitis was characterized as nocturnally sub-periodic In the dog no 1, the correlation between the observed microfilarial densities and pulsation at the same time periods was r0.17 (p>0.05) and in the dog no 2 was r -0.62 (p0.05) among microfilarial densities, body temperature and breathing frequeny in both dog