10 research outputs found

    Kadınların Prekonsepsiyonel Dönemdeki Sağlık Riskleri ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının Belirlenmesi

    No full text
    Amaç: Araştırma kadınların prekonsepsiyonel dönemdeki sağlık risklerini ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarınıbelirlemek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılmıştır.Gereç ve Yöntemler: Araştırmanın evrenini çocuk sahibi olmak amacıyla Sivas Cumhuriyet Üniversitesi SağlıkHizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi’ne başvuran kadınlar oluşturmuştur.Örneklem 250 kadından oluşmuştur. Veriler; Tanıtıcı Özellikler Formu, Prekonsepsiyonel Risk Değerlendirme Formuve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II (SYBDÖ-II) ile toplanmıştır. Veriler bilgisayar ortamındadeğerlendirilmiş, istatistiksel analizde bağımsız guruplarda t testi kullanılmıştır.Bulgular: Kadınların; %18,4’ünün 35 yaş ve üzerinde ve %38,4’ünün aile içi şiddet öyküsünün olması nedeniyleprekonsepsiyonel risk taşıdığı bulunmuştur. Kadınların %42,8’inin Beden Kitle İndeksi 25 ve üzerindedir. Kadınların%88,4’ü düzenli egzersiz yapmamakta, %53,2’si pasif sigara dumanına maruz kalmaktadır ve %62’si folik asitkullanımıyla ilgili bilgi sahibi değildir. Kadınların %33,2’sinde enfeksiyonu gösteren idrar kültürü sonucunun olması ve%16,9’unda anemi olması nedeniyle risk taşımaktadır. Kadınların SYBDÖ-II puan ortalamasının 128,16±19,18 olduğu,eğitim ve gelir düzeyi düşük olan, çalışmayan, yetersiz sosyal desteği ve aile içi şiddet öyküsü olan kadınların SYBDÖII puan ortalamasının anlamlı düzeyde düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05).Sonuç: Sonuç olarak çocuk sahibi olmayı düşünen kadınların prekonsepsiyonel dönemde gebelik, doğum ve doğumsonu süreci olumsuz etkileyebilecek yaş, aile içi şiddet, anemi, sigara dumanına maruz kalma gibi birçok risk faktörünesahip oldukları söylenebilir

    Son Sınıf Hemşirelik ve Ebelik Öğrencilerinin Gebelikte Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Görüşleri

    No full text
    Amaç: Bu çalışma son sınıf hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin gebelikte kadına yönelik şiddetle ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini 124 son sınıf öğrenci (88 hemşirelik, 36 ebelik öğrencisi) oluşturmuş ve veriler araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda hazırlanan bir soru formu ile toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizi, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılarak yapılmış ve yorumlanmıştır. Bulgular: Öğrencilerin %50.8’i aile içi şiddet (AİŞ) uygulayan kişiye yönelik yasal yaptırımlar, %49.2’si AİŞ mağdurunun yasal hakları, %31.5’i AİŞ’ye müdahale ve %29.0’ı gebelikte şiddet sıklığı ve önemi konularında eğitimleri süresince aldıkları bilgiyi yetersiz bulmuşlardır. Diğer taraftan öğrencilerin %38.7’si gebelikte şiddet sıklığı ve önemi, %53.2’si gebelikte şiddetin anne ve fetal sağlığa etkileri, %51.6’sı gebelikte şiddetin doğum sonu anne ve bebek sağlığına etkileri konularında eğitimleri süresince aldıkları bilgiyi yeterli bulmuşlardır. Öğrencilerin %98.4’ü “kadının istemediği halde çocuk doğurmaya zorlanması bir şiddet türüdür”, %83.1’i “bebeğin cinsiyetinin kız ya da erkek olması gebelik döneminde kadının şiddete maruz kalmasına neden olabilir”, %90.3’ü “prenatal bakım sırasında gebe kadının şiddete uğrama riskini belirlemek sağlık personellerinin önemli görevlerinden biridir”, %87.9’unun “sağlık personelinin mesleki eğitiminde gebelikte şiddet konusuna daha fazla yer verilmelidir” ve %48.4’ünün ise “gebelikte şiddet sağlık personelinin göz ardı ettiği bir sorundur” ifadelerine katıldıkları belirlenmiştir. Sonuç: Öğrencilerin çoğunluğu, gebelik döneminde kadının şiddete maruz kalmasına neden olabilecek olası durumları, sağlık personelinin gebe kadının yaşadığı şiddeti erken tanılamada önemli bir yere sahip olduğunu ifade etmektedirler. Ancak öğrencilerin eğitimleri sırasında genelde AİŞ ve özelde gebelikte şiddet konusunda yeterli bilgi almadıkları söylenebilir

    Trombüs aspirasyonu yapılan akut anteriyor miyokard infaktüsünde reperfüzyon başarısının TIMI Frame sayımıyla değerlendirilmesi

    No full text
    Aim: Achieving reperfusion is the key target in the treatment of myocardial infarction with acute ST elevation. In our study,we aimed to compare the improvement in coronary blood flow using corrected TIMI frame score (cTFC) in patients, whopresented with acute anterior ST elevated myocardial infarction (AASTEMI), underwent primary percutaneous coronaryintervention (PPCI) with manual thrombus aspiration (MTA) and those, who underwent PPCI alone.Material and Methods: We included 30 patients with acute AASTEMI, who underwent PPCI with MTA and 60 patients,who underwent PPCI alone, between June 2009 and August 2013. Coronary angiography images were reviewed afterthe procedure to evaluate distal embolization, TIMI scores and the corrected TIMI frame scores in both groups. Allcause mortality and stent thrombosis were recorded at hospital admission. All-cause mortality, stent thrombosis, andhospitalization due to cardiac failure, occurring within a month of discharge, were investigated.Results: The mean age was 56.50 ± 16.45 among patients undergoing thrombus aspiration; there were 22 males and8 females. Among those who did not undergo MTA, the mean age was 56.57 ± 13.21; and there were 44 males and 16females. The rate of previous myocardial infarction (MI) (23.3 % vs 6.6 %; p = 0.019) and history of percutaneous coronaryintervention (PCI) (20.0 % vs 6.7 %, p = 0.040) was higher in patients, who underwent MTA. The mean TIMI frame scorewas 28.33 ± 7.24 and 26.68 ± 8.22, respectively in the patients, who underwent and did not undergo MTA; however, nostatistically significant difference was detected (p = 0.389). Overall time to ischemia was longer in the groups of patients,who underwent MTA (8.23 ± 9.68 vs 3.68 ± 8.22 hours, p = 0.003). Three patients, who underwent MTA (10 %, p = 0.007) diedbefore discharge and 1 patients (13.1 %, p = 0.003) died within a month. No cases of death were detected in the group ofpatients, who did not undergo MTA, in the hospital and within a month. There were no statistically significant differencesbetween these two groups with respect to hospitalization due to cardiac failure and occurrence of stent thrombosis.Conclusion: The use of MTA in AASTEMI did not have a favorable impact on reperfusion compared to not using MTA.Amaç: Akut ST yükselmeli miyokard enfarktüsü tedavisinde reperfüzyonun sağlanması temel hedeftir. Bizim çalışmamızda amacımız; akut anteriyor miyokard infarktüsü ile başvuran, manuel trombüs aspirasyonu ile primer perkütan koroner girişim yapılan ve yalnızca primer perkütan koroner girişim yapılan hastalarda, koroner kan akımındaki iyileşmeyi, düzeltilmiş TİMİ frame sayımı ( dTFS ) kullanarak kıyaslamaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya retrospektif olarak akut anteriyor miyokard in-farktüsü olup manuel trombüs aspirasyonu ile birlikte primer perkütan koroner giri-şim uygulanmış 30, yalnızca primer perkütan koroner girişim uygulanmış 60 hasta alındı. Gruplar yaş ve cinsiyet açısından eşleştirdi. Koroner anjiografi filmleri tekrar izlenerek her iki grubta distal embolizasyon, TİMİ skoru ve dTFS değerlendirildi. Hastane yatışı esnasında tüm nedenli ölümler, stent trombozu kaydedildi. Taburcu-luk sonrası bir ay içinde meydana gelen tüm nedenli ölümler, stent trombozu ve kalp yetersizliği nedenli yatışları incelendi. Bulgular: Trombüs aspirasyonu yapılanların, ortalama yaşı 56.50±16.45. Tombüs aspirasyonu yapılmayanların ortalama yaşı 56.57±13.21 idi. Manuel trombüs aspi-rasyonu yapılan grupta dTFS ortalama 28.33±7.24, yapılmayan grupta ortalama 26,68±8.22, olarak tespit edildi. Ancak istastistiksel olarak fark tespit edilmedi (p=0.389). İşlem sonrası her iki grupta da EKG‘de benzer oranlarda ST segment rezolüsyonu tespit edildi. Manuel trombüs aspirasyonu yapılan 3 hasta (%10, p= 0.007) taburculuk öncesi, 1 hasta (%13.1, p=0.003) bir ay içinde ölmüştür. Trombüs aspirasyonu yapılmayan grupta hastane içinde ve bir ay içinde ölüm izlenmemiştir. Gruplar arasında bir ay içinde kalp yetersizliği nedenli hastane yatışı ve stent trom-bozu görülme oranları açısından istastistiksel fark tespit edilmedi. Sonuç: Çalışma grubumuzda akut anteriyor miyokard infarktüsünde manuel trom-büs aspirasyonun kullanılması, kullanılmamasına göre reperfüzyon üzerine olumlu etki göstermemiştir

    Intraoperative left atrium inversion after implantation of HeartMate III ventricular assist device

    No full text
    <p>We report here a case of left atrium inversion after implanting HeartMate III LVAD, which is known to be the first in literature. LVAD can be functional only if there is adequate inflow to the device. Parameters and filling of left ventricle can be assessed by TEE. In our case, initial examination with TEE showed thrombus like images. HeartMate III has a reliable algorithm that automatically reduces pump speed if ‘suction effect’ is detected. HeartMate III demonstrates clean flow properties and good surface wash. Despite these positive features of the HeartMate III, left atrium inversion can still be seen with it, so users should be alert in this regard.</p
    corecore