38 research outputs found

    Magnetic resonance ımaging of the sacroiliac joints in ankylosing spondilitis before and after therapy with anti-tumor necrosis factor alpha

    Get PDF
    AMAÇ: Çalışmanın amacı, dirençli AS'li hastalarda, anti-TNF-alfa ilaçların etkinliğini ve güvenirliğini yanısıra, manyetik rezonans (MR) görüntüleme ile tedavi öncesi ve sonrası sakroiliak eklem değişiklerini tespit etmektir. GEREÇ ve YÖNTEM: Modifiye New York tanı kriterlerine göre AS tanısı almış, 27 hasta çalışmaya dahil edildi. Sakroiilitis bulguları, anti-TNF-alfa tedavi öncesi ve sonrası, Gd-MR ile tespit edildi. Sekiz hastaya, 4 haftada bir İnfliximab 4 mg/kg i.v. infüzıon verildi. Diğer 19 hastaya ise Etanercept 2x25 mg/hafta s.c. verildi. Değerlendirilen klinik ve laboratuvar parametreler; BASDAı, BASFı, ağrı (VAS skoru), Schöber testi, göğüs ekspansiyonu, C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH). BULGULAR: Hastaların çoğu, anti-TNF-alfa tedavilerine iyi yanıt verdi. 24. haftanın sonunda, takip edilen tüm parametrelerde iyileşme gözlendi. MR görüntüleme çalışmalarında, anti-TNF-alfa tedavi sonrası sadece 3 hastanın sakroiliak eklem inflamasyonunda gerileme gözlendi. SONUÇ: Aktif AS'li hastalarda, 24. hafta sonunda anti-TNF-alfa ilaçları güvenilir ve etkin bulundu. BASDAı, BASFı, ağrı skorlarında belirgin düşüş gözlendi. Fakat, sakroiliak eklemin akut inflamatuvar bulgularında, MR görüntüleme ile herhangi bir gerileme tespit edilmedi.OBJECTIVE: The goal of this study is to assess the changes in the sacroiliac joints (Sİ) by magnetic resonance imaging (MRI) in a 24-week follow-up period and to determine the efficacy and safety of anti-TNF-α therapies for refractory AS. MATERIALS and METHODS: Twenty-seven patients who met the modified New York criteria for AS were enrolled in this study. Activity of sacroiliitis was determined by Gd-MRI scan before and after anti-TNF-α treatment. Eight patients received infliximab at a dose of 4mg/kg by intravenous infusion over 2 hours at every 4 week. Other 19 patients were treated with 25mg subcutaneous etanercept twice weekly. Total observational period was 24 weeks. The clinical and laboratory variables included: Bath AS Disease Activity Index (BASDAI), Bath AS Functional Index (BASFI), pain on a visual analog scale, Schober's index, chest expansion, C-reactive protein(CRP), erythrocyte sedimentation rate (ESR). RESULTS: Most patients responded well to treatment of anti-TNF-α antagonists. At 24 weeks, there was an improvement in all of the following measures. Imaging studies showed decreased inflammation of the SI joints after 24 weeks of treatment with anti-TNF-α therapies in only 3 patients. CONCLUSION: The anti-TNF-α therapy was safe and effective in treating patients with active AS during 24-week study period. The BASDAI, BASFI, VAS of pain were decreased well. But we could not determine any regression of acute inflammatory changes of the SI joints as depicted by MR

    Primary Systemic Al Amyloidosis Presenting as Temporal Arteritis

    Get PDF
    Temporal arteritis is most common vasculitis in elderly and imitated by miscellaneous disorders. Temporal artery biopsy is the gold standard test in the diagnosis of giant cell arteritis (GCA). Hereby, we describe a case of a 67-year-old man who presented initially with temporal arteritis; however, a lip biopsy then revealed AL amyloidosis. In this respect, temporal artery biopsy should be performed for definitive diagnosis of GCA particularly patients with systemic symptoms and treatment resistant

    Diabetik olgularda miyokard iskemisi ve kronik komplikasyonlarla ilişkisinin araştırılması

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.38 ÖZE T Birçok çalışma koroner arter hastalığa prevalansı nın diabetik "bireylerde daha sık olduğunu ve bu hastaların sessiz miyokard is kemilerinin önemli bir alt grubunu tem sil ettiğini göstermiştir. 28 'i erkek, yaş ortalaması 55.76 + 12.59 olan 55 diabetik olgu, miyokard iskemisi varlığı yönünden ince l en di. 24 olgu oral antidiabetic, 31 olgu insülin tedavisi görmekteydi ve sadece öç hasta Tip 1 diabetikti. Koroner arter hastalığı risk faktörleri ve aerapto- matolojlye yönelik anaranez ile sistematik fizik bakı ya - nmda, retinopati, periferik pollnöropati, trofik bozukluk lar yönünden özellikle incelendi, nefropatinin klinik ve laboratuvar delilleri araştırıldı. Miyokard iskemisini ortaya koymak amacıyla ilk a dımda 12 derivasyonlu standard istirahat elektrokardiogra mı alındı. Standard EKG'de iskemi delilleri saptanmayan ol gulardan egzersiz elektrokardiografik incelemeye uygun o - lanlara' standard Bruce protokolü il© egzersiz EKG testi ve 10 olguya Talyum 201 miyokard perfüzyon s int igrafisi uygu landı. Çalışmaya alınan 55 olgunun 23' ünde ( %41.8l)miyo-kard iskemisi saptandı. Bu iskemik grubun sadece yedisinde ( %30.43 ) angina pektoris öyküsü vardı. İstirahat EKO 'sinde iskemi saptanmayan olgulardan 22,sine egzersiz elektrokardiografik test uygulandı, yedi olguda ( %31.81 ) anlamlı S T segment çökmesi oluştu. Egzersiz elektrokardiografik test uygulanan 10 ol guya Talyum 201 miyokard perfüzyon sintigrafisi uygulandı ğında sekizinin ( %80 ) miyokard perfüzyon def ekti göster diği dikkati çekti; oysa bu hastaların sadece dördünde egzersiz EKG' de anlamlı ST-segment çökmesi izlenmekteydi» Söz konusu Uç inceleme ile miyokard iskemisi be lir len en " îs kemik Grup " ile, "Noniskemik Grup " karşı laştırıldığında, iskemik olgularda periferik polinöropati ve retinopatinin anlamlı olarak daha sık bulunduğu saptan dı ( p-0.05 ). Nefropati ve trofik bozukluklar yönünden ö nemli fark yoktu. îskemik ve noniskemik hastaların, koroner arter hastalığı risk faktörleri açısından anlamla, farklılıkları yoktu. Ancak iskemik grupta yaşı ve diabet yaşı anlamlı- ölçüde yüksekti. îskemik olgular içinde angina pektoris öyküsü olanlar ile olmayanların da periferik polinöropati yönün den farklılık göstermediği tespit edild

    Ankilozan spondilit: Akciğer tutuluşu

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET AS'te akciğer parankim tutuluşu, olağan olmayan ancak iyi bilinen, eklem dışı bir bulgudur. Bu çalışmada, hasta semptomları, göğüs ekspansiyonu ve solunum sistemine yönelik fizik bakı bulguları, SFT, akciğer grafisi ve HRCT bulguları ile AS'te akciğer tutuluşu araştırılmıştır. AS'te parankim lezyonları gelişiminin, hastalık süresi uzadıkça arttığı bilindiği için, çalışmaya 10 yıldan daha uzun süredir AS tanısı olan olgular alınmıştır. Değerlendirmede, en duyarlı yöntem olan HRCT bulguları referans alınarak olgular; normal, APF'li, İAF'li ve nonspesifik değişiklikleri olan olgular olarak 4 gruba ayrılmıştır. Çalışmamızın sonuçları, AS ile ilişkili patolojinin yine APF olduğu göstermektedir. APF akciğer grafisi ile araştırıldığında düşük sıklıkta (%4.3) saptanmaktadır. Daha duyarlı olan HRCT ile araştırıldığında, sıklık artmaktadır (%21.7). Ancak HRCT ile APF saptanması, olgunun klinik izleminde değişikliğe neden olmamaktadır. İAF, etiolojisi heterojen olan, henüz tam olarak anlaşılamamış patogenezi ile bağ dokusu hastalıklarına ilişkilendirilen bir patolojidir. Bulgularımız, AS'li olgularda İAF'nin görülebileceğini göstermektedir. Ancak sıklığı, Casserly ve arklarının çalışmasının (11) aksine, İAF etiolojisine AS'in eklenmesi gereğini düşündürecek kadar yüksek değildir. 29İAF geliştirmiş bir olgumuzun tanısı, araştırma amacıyla çekilen HRCT ile saptanmıştır. Bu olguda, fizik bakı, SFT ve konvansiyel radyoloji, İAF varlığını düşündürücü nitelikte değildi. Çalışmamızda HRCT, akciğer parankiminin değerlendirilmesinde çok yararlı ve invaziv olmayan bir araç olarak görülmüştür. Çoğu olguda gösterdiği bulgular klinik önem taşımayabilir ancak, hastanın morbidite ve mortalitesini etkileyen patolojilerin (İAF gibi) erken dönemde saptanmasını sağlayabilir. AS akciğer tutuluşu konusundaki bilgilerimizin gelişmesi için, patogeneze de ışık tutacak şekilde ayrıntılı çalışmalara gerek vardır. 3

    YAPAY ZEKÂ BAĞLAMINDA ETİK PROBLEMİ

    No full text

    Evaluation of quality of life in relation to anxiety and depression in primary Sjogren's syndrome

    No full text
    WOS: 000285157300009PubMed ID: 20585824The aim of this study was to evaluate health-related quality of life (HR-QOL) in patients with primary Sjogren's syndrome (pSS) using both Short-Form 36 (SF-36) and World Health Organization Quality of Life Assessment-BREF (WHOQOL-BREF) questionnaires and to determine the effects of anxiety and depression on HR-QOL using the Hospital Anxiety-Depression Scale (HADS). In this cross-sectional study, 107 female patients with pSS (mean age 54.10 +/- A 10.2 years), fulfilling US-European Consensus Criteria and 109 female controls (mean age 53.4 +/- A 10.9 years) were included. Student's t test, Mann-Whitney U test, and analysis of variance (ANOVA) were used for statistical analysis. P values > 0.05 were accepted as significant. All domains of the SF-36, with the exception of "Vitality", and all domains of the WHOQOL-BREF with the exception of "Environment", were significantly lower in pSS patients compared with healthy controls. In pSS patients having anxiety according to HADS, the scores of all domains of WHOQOL-BREF were significantly lower, and in patients having depression according to HADS, three of four domains of WHOQOL-BREF were significantly lower compared with the rest of the group. However, the scores of two domains of the SF-36, namely "Role-Physical" and "Role-Emotional" domains, were significantly higher in pSS patients having depression according to HADS. We confirmed the presence of impaired HR-QOL in pSS. Whereas the presence of anxiety and/or depression generally showed a negative affect on HR-QOL, interestingly, depression seemed to improve the scores of "Role-Physical" and "Role-Emotional" domains of the SF-36. This surprising finding might be related to adaptation to changing health. Social support based upon cultural traditions might also have contributed
    corecore