6 research outputs found
Orofasiyal bölgeyi etkileyen sendromlar: Vaka serisi
Orofasiyal bölgeyi etkileyen birçok sendrom bulunmaktadır. Ehlers-Danlos
sendromu (EDS), bağ doku kaynaklı olan ve genellikle otozomal dominant geçişli
bir genetik bozukluktur. Genel klinik özellikleri, aşırı deri esnekliği, yara
iyileşmesinde gecikme, bağ dokusunda kırılganlıktır. Orofasiyal bölgedeki
bulguları ise, diş çekim sonrası yara iyileşmesinde gecikme, temporomandibular
bozukluklar, derin damak, dil elastikliğinde artma ve çeşitli dental
anomalilerdir. Mukopolisakkaridoz (MPS), mukopolisakkaritlerin katabolizmasında
bozukluk sonucu dokularda birikmesi sonucu oluşan bir hastalıktır. Genel
özellikleri, zeka geriliği, hiperaktivite, hareket kısıtlılıkları,
konuşma-işitme-görme sorunları ve kemik gelişim bozukluklarıdır. Orofasiyal
bölgedeki bulguları ise, geniş alın, makroglossi, temporomandibular eklemin kemik
komponentlerinde değişiklikler, diş eti büyümeleri ve dişlerde anomalilerdir.
Bu raporda, kifoskolyoz tip EDS olan bir hasta ve tip VI MPS sendromu olan iki
kardeş hastaya ait klinik ve radyolojik bulgular sunulacaktır. Orofasiyal
bölgeyi etkileyen sendromların tanısı multi-disipliner yaklaşımla konur ve
tedavisi semptomlara yönelik olarak yapılır. Diş hekimleri bu hastalarla
karşılaştığında, gerekli dental tedavilerini yapabilmeli ve ilgili hekimlere
hastayı konsülte etmelidirler.ANAHTAR
KELİMELER
Diş hekimliği,
Ehles-Danlos sendromu, mukopolisakkaridoz, sendro
Maksilla ve mandibulada izlenen santral ameloblastomaların histopatolojik ve radyografik özelliklerinin değerlendirilmesi: Vaka serisi
Amaç: Ameloblastoma agresif, lokal invaziv aynı zamanda asemptomatik ve yavaş
büyüyen benign bir epitelyal tümördür. Radyografik olarak lezyon görünümü
değişkendir ve çeşitli kist ve tümörler ile karışabilir. Bu çalışmanın amacı,
histopatolojik olarak ameloblastoma tanısı konulan 25 vakanın demografik ve
radyografik özelliklerinin dağılımının belirlenmesidir.Gereç ve Yöntemler: Hastaların yaşı, cinsiyeti, lezyonların yeri, radyografik özellikleri
ve histopatolojik özellikleri açısından veriler analiz edildi.Bulgular: Ortalama yaş erkeklerde 34.5 ± 17.9, kadınlarda 44.5 ± 23.5
ve erkek kadın oranı 1.27 : 1 bulundu. Histolojik olarak 13 vaka
solid/multikistik, 10 vaka unikistik, iki vaka desmoplastik tipteydi. 24 (% 96)
vaka mandibulada, 1 (% 4) vaka maksillada göründü. 16 (% 64) lezyonda hem
bukkal hem lingual kortikal kemikte ekspansiyon izlendi. Lezyonların 14’ü (%
56) uniloküler, 11’i (% 44) multiloküler görünümdeydi. Multiloküler
lezyonların ikisi (% 8) örümcek ağı, sekizi (% 32) sabun köpüğü, biri (% 4) bal
peteği görünümündeydi. Sadece bir (% 4) lezyonun sınırları kötü, diğer hepsi (%
96) iyi tanımlıydı. 16 (% 72) lezyonun sınırları düzgün, dokuzu (% 36)
deniz tarağı şekildeydi.Sonuç: Ameloblastomalar genel olarak kadın hastalarda erkeklere göre daha geç
yaşlarda ortaya çıkar. Bu çalışmadaki ameloblastomaların radyografik olarak
baskın özellikleri sırasıyla iyi tanımlanmış kortikal sınır, bukkal ve lingual
kortikal kemikte ekspansiyon, düzgün kenar sınırları, unilokuler radyolusensi,
multilokuler radyolusensi, kök rezorpsiyonu, deniz tarağı şeklinde kenar
sınırları, sabun köpüğü görünümü ve dişlerde yer değişikliğidir.ANAHTAR
KELİMELER
Ameloblastoma,
Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi, Histopatoloji, Panoramik Radyograf
Farklı Saklama Koşulları ve Bekletme Sürelerinin Işıkla Uyarılabilen Fosfor (PSP) Plak Görüntülerindeki Ortalama Gri Değere (OGD) Etkisi
Amaç: Bu çalışmanın amacı, ışıkla uyarılabilen fosfor (Photostimulable Storage Phosphor, PSP) plakalarının ışınlama-tarama süreçleri arasındaki farklı tarama gecikmeleri (bekletme süresi) ve saklama koşullarının görüntülerindeki Ortalama Gri Değer (OGD) değişimine etkisini değerlendirmekti.
Gereç ve Yöntem: Saklama koşuluna göre oluşturulan dört grupta [Tek Kılıf Aydınlık (TKA), Tek Kılıf Karanlık (TKK), Tek Kılıf Karton Aydınlık (TKKA), Tek Kılıf Karton Karanlık (TKKK)] farklı bekletme sürelerinde toplam 40 görüntü elde edildi. ImageJ (National Institutes of Health, Bethesda, MD) programı ile görüntülerin OGD’leri ölçüldü. Saklama koşullarını karşılaştırmak için tek yönlü, bekletme sürelerini karşılaştırmak için iki yönlü tekrarlı ölçümlü ANOVA testleri kullanıldı. Her bir gruptaki bekletme süreleri ile 0 dk. (altın standart) OGD’lerin karşılaştırılması için eşleştirilmiş örneklemler t-testi uygulandı. p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: On dk. ile altın standart arasındaki OGD farkı sadece TKA grubunda istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Herhangi bir bekletme süresinde, saklama koşulları OGD’leri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Altın standart dışındaki diğer bekletme süreleri karşılaştırıldığında, 24 saat bekletme süresi ile diğer bekletme süreleri OGD’leri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05).
Sonuç: Plakların ışınlama sonrası karanlık ortamda ve karton koruyucu içinde 10 dk.’yı geçmeyen bekletme süresi ile bekletilmesinin OGD’ye etkisi önemsizdi. Sadece plastik bariyerde ve 24 saat sürede bekletilen plakların görüntülerdeki OGD artışı dikkat çekiciydi
Unusual radiographic images of radiopaque contrast media incidentally observed in intracranial region: two case reports
The oil-based contrast medium has extremely slow clearance rate from cerebrospinal fluid. The medium known as myodil or pantopaque or iopenydylate was firstly introduced in 1944 to be used in myelography, cisternography and ventriculography. It was commonly used until 1980s but was later replaced by water-soluble mediums in 1990s because of its complication and sequelae. Although rare, images of the remnants may still be encountered on radiograms since its remnants may be seen after six decades. In this article, incidental radiopaque images in panoramic radiography and cone-beam computed tomography (CBCT) were presented in two patients whose myelography was taken before herniated discs’ operation. Unusual incidental radiopacities in intracranial region were observed on panoramic radiography image of a male and CBCT image of a female, both of whom underwent myelography more than 30 years ago. Dentomaxillofacial radiologists should be aware of this radiographic appearance, should be able to differentiate it from possible pathologies
Prematüre doğmuş çocukların süt dişlerindeki gelişimsel mine defektlerinin görülme sıklığı ve tipleri
Amaç: Prematüre doğan çocukların süt dişlerinde izlenen gelişimsel mine defektlerinin (GMD) görülme sıklığı ve tiplerinin, normal doğum yaşında dünyaya gelmiş çocuklar ile karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmaya 150 çocuk dahil edildi. Çocuklar, prematüre doğan (n=75, yaş=7.1±2.9 yıl) ve normal doğum yaşında doğmuş çocuklar (kontrol grubu, n=75, yaş=7.6±2.5 yıl) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Klinik muayenede her iki grupta GMD olup olmadığı belirlendi. GMD belirlenen dişler, Modifiye GMD İndeksindeki tiplere göre sınıflandırıldı. Veriler Pearson ki-kare, Fisher'in kesin testi ve t-testi kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: Prematüre grubunda 34/75 (%45.3) çocukta, kontrol grubunda ise 15/75 (%20) çocukta GMD saptandı (p<0.01). Çalışmada toplam 193 dişte GMD tespit edildi. Prematüre grupta GMD görülme sıklığı (n=148, %76.7), kontrol grubundan (n=45, %23.3) daha fazlaydı. En fazla GMD, prematüre grubunda maksiller keser dişlerde, kontrol grubunda ise maksiller molar dişlerde izlendi. Prematüre grubundaki GMD’nin %88.5’i (n=131) mine opasitesi (sınırlı beyaz/krem rengi opasite, sınırlı sarı/kahverengi opasite, diffüz çizgi şeklinde opasite ve diffüz yamalı opasite) ve %11.5’i (n=17) mine hipoplazisi tipindeyken; kontrol grubundaki dişlerin tümünde mine opasitesi (n=45, %100) şeklindeydi. Prematüre grubunda, minede sınırlı beyaz/krem rengi opasite ve sınırlı sarı/kahverengi opasite bulunan diş sayısı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla bulundu (p<0.01).
Sonuç: Çalışmanın sonuçları, prematüre doğan çocukların süt dişlerinde normal doğum yaşında dünyaya gelmiş çocuklardan daha fazla GMD görüldüğünü, bu defektlerin çoğunlukla maksiller kesici dişlerde ve minede sınırlı opasite şeklinde ortaya çıktığını gösterdi