Melaminin insan kolon adenokarsinom hücreleri üzerindeki anti-proliferatif etkisi

Melamine is an organic chemical used primarily as a plastics stabilizer and fire retardant. Also, it was used to fraudulently elevate the protein content of animal feed and dairy products, which led to infant kidney diseases and pet deaths. In this study, melamine was studied for its effects on growth in the human colon adenocarcinoma cells (Caco-2). Different concentrations of medium-dissolved melamine were incubated for 24 h with Caco-2 cells and tested for its anti-proliferative potential using MTT assay. Half-maximal inhibitory concentration (IC50) of melamine was calculated from dose-response curve and found to be 14636 µg/L in the cells. The results demonstrated that the dose dependent melamine decreased cell proliferation and direct anti-proliferative effect in Caco-2 cells.Melamin, öncelikle plastik dengeleyici ve yangın geciktirici olarak kullanılan organik bir kimyasaldır. Hayvansal yem ve süt ürünlerinin protein içeriğini suni şekilde yükseltmek için kullanılmasıyla bebeklerde böbrek hastalıklarına ve hayvan ölümlerine yol açmıştır. Bu çalışmada, melaminin insan kolon adenokarsinom hücrelerinin (Caco-2) proliferasyonu üzerine etkileri araştırılmıştır. Farklı konsantrasyonlarda çözülmüş melamin Caco-2 hücreleri ile 24 saat inkübe edildi ve MTT testi kullanılarak anti-proliferatif potansiyeli test edildi. Melaminin yarı maksimal inhibisyon konsantrasyonu (IC50), doz-cevap eğrisinden hesaplandı ve hücrelerde 14636 µg/L olarak bulundu. Sonuçlar doza bağımlı olarak melaminin Caco-2 hücrelerinin proliferasyonunu azalttığını ve Caco-2 hücrelerine karşı anti-proliferatif etkiye sahip olduğunu göstermiştir

Detection of ochratoxin a in bulk tank milk

Okratoksin A (OTA), Aspergillus ve Penicillium türü mantarlar tarafından sentezlenen ve tahıl, kahve çekirdeği, fındık, kakao, bakliyat, bira, şarap, baharat ve kuru üzümde bulunabilen bir mikotoksindir. İnsanlarda ve hayvanlarda, OTA özellikle nefrotoksik, hepatotoksik, nörotoksik, embriyotoksik, immunotoksik, teratojenik ve karsinojenik etkiler gösterir. Okratoksin A kısmen kararlı bir moleküldür ve gıdalara uygulanan işlemlerden sonra bile değişmeden kalabilir. Bu çalışmada; Burdur bölgesinde bulunan süt toplama tanklarında (n:40) OTA varlığının belirlenmesi amaçlandı. Örneklerde OTA varlığı ELISA kullanılarak analiz edildi. Analizler üreticinin talimatlarına göre yapıldı. Süt toplama tanklarından alınan 40 inek süt örneğinde (2-270 ng/l aralığında) OTA bulundu. Bu çalışmanın sonuçları, inek sütünün insan beslenmesinde potansiyel bir OTA kaynağı olarak görülmesi gerektiğini göstermektedir. OTA varlığını süt ürünlerinde daha yoğun bir şekilde incelenmesi ve gerekli mevzuat çalışmaları yapılarak maksimum limit değerlerinin belirlenmesi önerilmektedir.Ochratoxin A (OTA) produced by several Aspergillus and Penicillium species is a mycotoxin that contaminates different foods and feedstuffs, including cereals, coffee beans, nuts, cocoa, pulses, beer, wine, spices, dried vine fruits, meat, milk. In humans and animals, OTA has been observed to be particularly nephrotoxic, hepatotoxic, immunotoxic, neurotoxic, embryotoxic, carcinogenic and teratogenic. Ochratoxin A is a stable molecule and can remain unchanged even after the processes applied. In this study, it was aimed to determine the presence of ochratoxin A in milk samples (n:40) collected from bulk tank milks in Burdur province of Turkey. The presence of OTA in the samples was analyzed by using ELISA. The analyzes were performed according to the manufacturer's instructions. As a result, Ochratoxin A was found in 40 cow’s milk samples (range 2-270 ng/l) collected from bulk milk tanks. The results of this study show that cow’s milk should be considered as a potential OTA source in the human diet. It is proposed to examine the presence of OTA more intensively in dairy products and to determine their maximum limit values by conducting necessary studies

Çikolata Zehirlenmesi

Hayatımızda önemli yeri olan evcil hayvanlarımızın kek, kurabiye gibi ürünleri çok sevmeleri, bu ürünlerin içerisinde bulunan çikolata ile zehirlenmelerine neden olmaktadır. Zehirlenme vakaları özellikle insanların çikolatayı fazla tükettikleri özel günlerde (bayramlar, yılbaşı ve sevgililer günü gibi) daha da artmaktadır. Bugünlerde hayvan sahipleri daha dikkatli olmalı ve olası zehirlenmelere karşı önlem almalıdırlar. Hayvanlarımız için tehlike kaynağı olması sebebiyle çikolata hakkında bilgi sahibi olmak hayvan sahipleri açısından önemlidir. Bu derlemede çikolatada zehirlenmeye neden olan önemli etkin maddeler, etki şekli, doku ve organlar üzerine etkisi, zehirleme miktarı, zehirlilik belirtileri ve sağaltımı hakkında kısaca bilgi verilecekti

İlaç Geliştirmede Reseptör Analizinin Önemi

Geçen yüzyılda, farmakoloji, klinik ve özellikle kimya bilim dallarının katkılarıyla ilaç geliştirme çalışmaları tıbbın gelişmesinde önemli paya sahip olmuştur. İlaç geliştirme çalışmalarında, özellikle transmebran receptörlerinin keşfedilmesi ve bunlara özgü ligandların üretilmesi bu alanda önemli gelişmelere neden olmuştur. Son zamanlarda moleküler biyoloji alanındaki gelişmeler de ilaç geliştirmede güçlü etkiler meydana getirmiştir.  İlaç geliştirmede gittikçe zorlukların artması disiplinler arası iletişimi güçlendirmek zorunda bırakmıştır. Biyoenformatik araçlarla kombine edilen genetik bilimler birçok hastalığın genetik temeline inmemize ve yeni ilaç hedeflerinin keşfine olanak sağlamıştır. Biyoteknoloji firmaları ile akademik camianın iş birliği yeni ilaç keşfini hızlandırmıştır.Anahtar sözcükler: İlaç, farmakoloji, genetik, kimya, reseptör

Effects of different chilling procedures on honey bees (Apis mellifera) for anesthesia

Immobilization is required for the examination and manipulation of honey bees (Apis mellifera), and many techniques have been developed to render honey bees immobile until this date. Among them, two methods, which are carbon dioxide (CO2) and low-temperature narcosis, have been commonly used to induce anesthesia on the bees. Although CO2-induced anesthesia changes the behavior and physiology of honey bees, the anesthesia induced by cold is considered commonly as non-damaging for the bees. There are a very limited number of studies on the effects of different chilling protocols in honey bees. Therefore, the purpose of this study was to investigate the effect of different chilling procedures on the survival rate and depth of anesthesia in honey bees. A total of 4 groups were formed, one of which was the control group. Three temperatures (+4 degrees C, -20 degrees C and -80 degrees C) were applied to three different experimental groups. Furthermore, four different exposure times were implemented on each experimental group (n=20 worker bees in each trial). The depth of anesthesia was assessed and scored based on the movements and anesthesia recovery time in honeybees. There was a statistically significant relationship between duration and survival/death rate in the applications at +4 degrees C, -20 degrees C and -80 degrees C (P<0.001). The method that was applied for 5 minutes at -20 degrees C was the most ideal chilling method (P<0.03) and showed the lowest mortality in addition to the high depth of anesthesia. This study may assist in selecting the safest and deepest anesthesia method required in any study on honey bees

Veteriner İlaç Alanında Rekombinant DNA Teknolojisinin Kullanımı

Moleküler biyoloji teknolojisinin temelini oluşturan gen; izole edilebilen ve çoğaltılabilen bir üründür. Gen izolasyonu ve çoğaltılması; canlı bir hücrede kopyalanabilen vektör veya bir DNA molekülünün içine ilgili genin yerleştirilmesi ve klonlanması ile gerçekleştirilir. Farklı kaynaklı bu iki DNA birleştirilerek, sonuçta yeni bir DNA molekülü oluşturulmuş olur. İşte, doğada kendiliğinden olması mümkün olmayan, genellikle farklı bir biyolojik türden elde edilen DNA moleküllerinin, genetik mühendislik teknolojisiyle kesilmesi ve elde edilen bu farklı DNA parçalarının birleştirilmesi işlemine “rekombinant DNA teknolojisi”; bu işlem sonucunda üretilmiş ürüne de “rekombinant DNA” ismi verilir. Hazırlanan bu derlemede de veteriner ilaç alanında rekombinant DNA teknolojisinin kullanımı hakkında kısaca bilgi verilmesi amaçlanmıştır

Plant Essential Oils Used Against Some Bee Diseases

The most common honey bee diseases are American foulbrood (AFB) caused by the bacterium Paenibacillus larvae, Chalkbrood caused by fungus Ascosphaera apis and diseases caused by parasitic mites such as Acarapis woodi, Varroa destructor. These diseases and pests not only cause economic loss but also cause ecological problems related to the role of honey bees, as the most important pollinators on Earth. Synthetic acaricides and antibiotics are used to keep the diseases and mites in control. Use of the drugs lead to the development of drug-resistant organisms, detrimental effect on non-target organisms and the residue problem in bee products. For this reasons, the need for alternative control methods has become compulsory in recent years. It has been known that some plant oils used widely in perfumery and food industry for flavor and smell have been used as repellent to certain insects, bactericide and fungicide. Therefore, intensive studies have been carried out on plants with anti-mites, antibacterial and antifungal potentials and these studies are still going on. Recently, studies in this area have shown that essential oils of plants such as thyme, cloves, mint, lemon grass, cinnamon, grapefruit, rosemary, marigold, are lethal to some mites, bacteria and fungi. In addition, it has been reported that some components, isolated from these plants such as sanguinarine, thymoquinone, capsaicin, carvacrol, citral, eugenol, thymol, show these effects on the organisms. As a result, in countries rich in biodiversity due to endemic plant species, the essential oils used in control of these diseases should be favored instead of or in combination with conventional drugs in integrated the disease management programs because of the lack of harmful effects of essential oils on non-target organisms and environment

Effects of different chilling procedures on honey bees (Apis mellifera) for anesthesia

Immobilization is required for the examination and manipulation of honey bees (Apis mellifera), and many techniques have been developed to render honey bees immobile until this date. Among them, two methods, which are carbon dioxide (CO2) and low-temperature narcosis, have been commonly used to induce anesthesia on the bees. Although CO2-induced anesthesia changes the behavior and physiology of honey bees, the anesthesia induced by cold is considered commonly as non-damaging for the bees. There are a very limited number of studies on the effects of different chilling protocols in honey bees. Therefore, the purpose of this study was to investigate the effect of different chilling procedures on the survival rate and depth of anesthesia in honey bees. A total of 4 groups were formed, one of which was the control group. Three temperatures (+4 degrees C, -20 degrees C and -80 degrees C) were applied to three different experimental groups. Furthermore, four different exposure times were implemented on each experimental group (n=20 worker bees in each trial). The depth of anesthesia was assessed and scored based on the movements and anesthesia recovery time in honeybees. There was a statistically significant relationship between duration and survival/death rate in the applications at +4 degrees C, -20 degrees C and -80 degrees C (P<0.001). The method that was applied for 5 minutes at -20 degrees C was the most ideal chilling method (P<0.03) and showed the lowest mortality in addition to the high depth of anesthesia. This study may assist in selecting the safest and deepest anesthesia method required in any study on honey bees

Meme kanseri hücre hattında hypericum perforatum ekstresinin apoptotik etkilerinin araştırılması

Abstract: Hypericum perforatum has biological active contents affecting a variety of proteins such as caspase-3, bcl-2, and bax, which mediate apoptosis known as programmed cell death and exerting anti-inflammatory effect. Apoptotic pathways are important for cancers, chemotherapeutic resistance, and cancer development. Anti-inflammatory agents are also a potential target for cancer. Therefore, it was aimed to investigate the activity of caspase-3 and the expressions of bcl-2, bax, wee 1, gadd153, grp78, AIF, iNOS, COX-2, cPLA2, and NF-κB in H. perforatum extract-treated breast cancer (BC) cells in this study. The activity of caspase-3 and the expressions of these proteins were determined in the cells by ELISA. The HP extract increased the activity of caspase-3 and the expressions of bax, wee 1, gadd153, grp78 and AIF, and decreased the expressions of bcl-2, COX-2, iNOS, cPLA2 and NF-κB in the BC cells. In the light of these findings, HP extract could help to inhibit grow of BC cells and its anti-inflammatory effect may contribute this effect

Van Bölgesindeki Bal Arılarında (Apis mellifera) Bulunan Varroa destructor’un (AKAR: Varroidae) Genetik Karakterizasyonu

Türkiye’de arı yetiştiriciliğinin en önemli arı zararlısı olarak görülen Varroa destructor, bir ektoparazittir.  Çalışmanın amacı, Türkiye’nin Van bölgesindeki bal arılarını (Apis mellifera) istila eden Varroa destructor akarının haplotiplerini belirlemektir. Araştırmada, akarın mitokondriyal Cox1 gen belgesini analiz etmek için PCR+RFLP modifiye yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca örneklerin % 10’u (28) çift yönlü sekans analizi için özel bir firmaya gönderilmiştir. PCR sonucunda, 570 bp büyüklüğünde amplifiye DNA elde edilmiştir. RFLP için amplifiye ürüne XhoI ve SacI restriksiyon enzimleri uygulanmıştır. SacI restriksiyon enzimi DNA’yı kesmemesine rağmen XhoI restriksiyon enzimi amplifiye DNA’yı 270 ve 300 bp olarak iki parçaya (bant) kesmiştir. RFLP reaksiyonunun bantları ve mitokondriyal DNA'nın dizi analizi, tüm akar örneklerinin V. destructor Kore haplotipi olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışma sonuçları Van bölgesinde bu akarların kontrolünde yardımcı olmalıdır