51 research outputs found
Defining Direct and Indirect Effect of Some Soil Properties on Soil Penetration Resistance
Bu araştırma bazı toprak özelliklerinin penetrasyon direnç değerlerine doğrudan ve dolaylı etkilerinin saptanması amacıyla yürütülmüştür. Bu amaçla çalışma arazisi kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde 80 m aralıklarla transektlere bölünmüş ve transektlerin çakışma noktalarında penetrasyon direnç değerleri ölçülmüştür. Toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirlemek amacıyla üst ve sıkışmış toprak katmanlarından örnekler alınmıştır. Çalışma sonucunda üst toprak katmanı penetrasyon direncine en yüksek doğrudan etkinin kum, silt ve kil içeriğinden olduğu belirlenmiştir. En düşük doğrudan etki değeri ise kütle yoğunluğunda saptanmıştır. Sıkışmış toprak katmanı penetrasyon direncine en yüksek doğrudan etki değeri kütle yoğunluğunda ve en düşük doğrudan etki değeri ise kil içeriğinde görülmüştür.The objective of this study was to determine direct and indirect effects of some soil properties on soil penetration resistance. The experimental field was gridded with 80 m intervals in the E-W and N-S directions, and soil penetration resistance was measured at 72 intersections using a penetrologger. Soil samples from upper and lower soil layers were also taken at the same points for determining physical and chemical soil properties. The results of study indicated that the highest direct effect to upper soil layer compaction was sand, silt and clay content and the lowest was bulk density. On the other hand, the highest direct effect to subsoil layer compaction was bulk density and lowest was clay content
Penetrasyon Direncini Etkileyen Bazı Toprak Özelliklerinin Yersel Değişiminin Belirlenmesi
This study was conducted to assess soil compaction via penetration measurements, to determine soil properties that may influence penetration resistance values and to investigate spatial variation in flavaquent soils where traditional soil tillage methods are used. Soil textures of fields studied were clayey loamy. The study area (2.24 ha) was divided into 80 m-by-80 m transect in north to south and east to west direction. At each grid point (48) soil penetration resistance was measured and soil samples were collected from 30-60 cm depth. Bulk density, aggregate stability, moisture, sand content, silt content, clay content, organic matter, lime content and pH of the soil samples were measured. Variability was the highest in lime content and the lowest in pH and bulk density. Mean value of penetration resistance was 4.47 MPa (range: 2.04-6.69 MPa). A plow pan formation was detected as a result of continuous soil tillage using mouldboard plough, cultivator and disc harrow for a long time. Distribution maps showed that there is a positive correlation and a similar spatial variation between bulk density and penetration resistance. Aggregate stability, moisture and organic matter, on the other hand, are negatively correlated with penetration resistance.Bu araştırma geleneksel toprak işleme uygulamalarının yapıldığı flavaquent topraklarda karşılaşılan toprak
sıkışması probleminin penetrasyon direnci ölçümleriyle belirlenmesi, penetrasyon direnç değerlerine etki
edebilecek toprak özelliklerinin saptanması ve dağılım desenlerinin ortaya konulması amacıyla yürütülmüştür.
Toplam 2.24 ha büyüklüğündeki çalışma alanında hakim tekstür toprak sınıfının killi tınlı olduğu belirlenmiştir.
Arazi kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde 80 m aralıklara sahip birbirine paralel hatlarla gridlere bölünmüştür.
Gridlerin kesişme yerlerindeki, 48 noktadan 30-60 cm’lik derinlikten toprak örnekleri alınmış ve aynı noktalarda
penetrasyon direnç değerleri ölçülmüştür. Alınan toprak örneklerinde hacim ağırlığı, agregat stabilitesi, nem içeriği,
kum içeriği, silt içeriği, kil içeriği, organik madde miktarı, kireç içeriği, ortalama ağırlık çap ve pH değerleri
belirlenmiştir. En yüksek değişkenlik gösteren toprak özelliği kireç içeriği ve en düşük değişkenlik gösteren toprak
özellikleri ise pH ve hacim ağırlığı olmuştur. Penetrasyon direnç değerleri 2.04-6.69 MPa arasında değişmiş ve
ortalama 4.47 MPa olarak belirlenmiştir. Uzun zamandan beri kulaklı pulluk, diskli tırmık ve kültivatörün birlikte
kullanıldığı arazide toprak işleme uygulamalarına bağlı olarak bir pulluk tabanının oluştuğu tespit edilmiştir. Elde
edilen dağılım haritalarında hacim ağırlığı ile penetrasyon direnç değerleri arasında pozitif bir ilişki olduğu ve
benzer dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Bunun yanında agregat stabilitesi, nem içeriği ve organik madde miktarı
ile penetrasyon direnci değerleri arasında ise negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir
Spatial variation in some soil properties influencing penetration resistance
Bu araştırma geleneksel toprak işleme uygulamalarının yapıldığı flavaquent topraklarda karşılaşılan toprak sıkışması probleminin penetrasyon direnci ölçümleriyle belirlenmesi, penetrasyon direnç değerlerine etki edebilecek toprak özelliklerinin saptanması ve dağılım desenlerinin ortaya konulması amacıyla yürütülmüştür. Toplam 2.24 ha büyüklüğündeki çalışma alanında hakim tekstür toprak sınıfının killi tınlı olduğu belirlenmiştir. Arazi kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde 80 m aralıklara sahip birbirine paralel hatlarla gridlere bölünmüştür. Gridlerin kesişme yerlerindeki, 48 noktadan 30-60 cm’lik derinlikten toprak örnekleri alınmış ve aynı noktalarda penetrasyon direnç değerleri ölçülmüştür. Alınan toprak örneklerinde hacim ağırlığı, agregat stabilitesi, nem içeriği, kum içeriği, silt içeriği, kil içeriği, organik madde miktarı, kireç içeriği, ortalama ağırlık çap ve pH değerleri belirlenmiştir. En yüksek değişkenlik gösteren toprak özelliği kireç içeriği ve en düşük değişkenlik gösteren toprak özellikleri ise pH ve hacim ağırlığı olmuştur. Penetrasyon direnç değerleri 2.04-6.69 MPa arasında değişmiş ve ortalama 4.47 MPa olarak belirlenmiştir. Uzun zamandan beri kulaklı pulluk, diskli tırmık ve kültivatörün birlikte kullanıldığı arazide toprak işleme uygulamalarına bağlı olarak bir pulluk tabanının oluştuğu tespit edilmiştir. Elde edilen dağılım haritalarında hacim ağırlığı ile penetrasyon direnç değerleri arasında pozitif bir ilişki olduğu ve benzer dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Bunun yanında agregat stabilitesi, nem içeriği ve organik madde miktarı ile penetrasyon direnci değerleri arasında ise negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.This study was conducted to assess soil compaction via penetration measurements, to determine soil properties that may influence penetration resistance values and to investigate spatial variation in flavaquent soils where traditional soil tillage methods are used. Soil textures of fields studied were clayey loamy. The study area (2.24 ha) was divided into 80 m-by-80 m transect in north to south and east to west direction. At each grid point (48) soil penetration resistance was measured and soil samples were collected from 30-60 cm depth. Bulk density, aggregate stability, moisture, sand content, silt content, clay content, organic matter, lime content and pH of the soil samples were measured. Variability was the highest in lime content and the lowest in pH and bulk density. Mean value of penetration resistance was 4.47 MPa (range: 2.04-6.69 MPa). A plow pan formation was detected as a result of continuous soil tillage using mouldboard plough, cultivator and disc harrow for a long time. Distribution maps showed that there is a positive correlation and a similar spatial variation between bulk density and penetration resistance. Aggregate stability, moisture and organic matter, on the other hand, are negatively correlated with penetration resistance
Assessment of Spatial Distribution of Some Soil Properties with Geostatistics Method
Bu çalışmada, Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Pasinler Deneme İstasyonu topraklarının tane büyüklük dağılımı, organik madde ve kireç içeriği, pH ve yarayışlı fosfor miktarındaki değişimin jeoistatistiksel yöntemlerle belirlenmesi ve haritalandırılması amaçlanmıştır. Enstitü arazisinin 100 ha’lık kısmında kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde 100 m aralıklarla gridler oluşturulmuş ve gridlerin köşe noktalarından 0-20 cm derinliklerden toplam 68 örnek alınmıştır. İncelenen toprak özelliklerinden kil ve silt izotropik üstel model, kum ve organik madde izotropik Gaussian model, kireç ve pH ise izotropik küresel model ile tanımlanmışlardır. Blok Kriging interpolasyon tekniği kullanılarak elde edilen dağılım haritalarında, kil içeriğinin dere yatağına yakın olan alanlarda daha düşük olduğu aynı bölgelerde kum içeriğinin daha yüksek olduğu, silt içeriğinin değişiminde bir düzensizlik olduğu görülmüştür. Organik madde içeriğinin hububat ekili alanlarda yüksek olduğu fakat çapa bitkilerinin ekili olduğu alanlarda ise düşük olduğu saptanmıştır. Arazinin dere yataklarına uzak kısmında kireç içeriğinin ve toprak reaksiyonunun en yüksek değerler aldığı görülmüştür.The objective of this study was to determine spatial variability of particle size distribution, organic matter and lime contents, pH and plant-available P content of soils located in the Experimental Station of Eastern Anatolia Agricultural Research Institution. The research area, about 100 ha, was divided into 100 m interval grids in the north to south and east to west directions, and 68 soil samples were collected from 0-20 cm depth at the corner of each grid. Isotropic-exponential semivariograms were fitted to explain spatial variability of clay and silt contents. Sand content and organic matter were explained with isotropic Gaussian semivariograms and lime and pH with an isotropic spherical semivariogram. Block Kriging analysis, an advanced interpolation technique, was performed to prepare spatial distribution maps. The distribution patterns indicated that, clay content soils closer to the creek bed was the lowest within the research field, but sand content was higher closer to the creek bed. However, silt content showed unstable distribution patterns within study area. Distribution patterns of organic matter showed good agreement with crop type. While organic matter of soil was higher in cereal planted areas and lower in row-crop planted areas. The maximum values of soil lime content and soil pH were obtained at the areas away from the creek bed
The in vitro and in vivo investigation of biological activities and phenolic analysis of Helichrysum plicatum subsp. plicatum
In Turkey, Helichrysum genus is represented by 26 taxa belonging to 20 species in Turkish flora of which 14 ones are endemic to Turkey. The aerial parts of Helichrysum plicatum subsp. plicatum are used kidney stones, kidney and stomach ailments. The extraction procedures and solvents are important step in processing of bioactive constituents from the plant materials. Therefore, the aim of this study was to evaluate in vitro antioxidant, antimicrobial, anti-urease, anticholinesterase and in vivo antiinflammatory activities of Helichrysum plicatum subsp. plicatum different extracts. In addition, the phenolic characterization of the Soxhlet and maceration methanol extracts which showed significant antioxidant, anti-urease, antimicrobial, anti-inflammatory and anticholinesterase activities were performed by HPLC-DAD and LC-MS/MS. In the present study, the Soxhlet methanol extract exhibited strong antioxidant, antimicrobial and anticholinesterase activities than other extracts. The maceration methanol extract showed the strongest anti-urease activity. The Soxhlet methanol and maceration methanol extracts showed in vivo anti-inflammatory activities very close to each other. As a result of this study, chlorogenic acid, dicaffeoylquinic acid, luteolin, luteolin-7-O-glucoside, naringenin-O-hexoside and isoquercitrin compounds were analysed in plant. Therefore, it is thought that methanol extracts can be used as a natural source in the future for food and pharmaceutical industries
Toprak sıkışmasına bağlı fiziksel ortam özelliklerindeki etkileşimler
Toprağın mineral fazını oluşturan toprak fraksiyonlarının birim kütle içerisindeki karışım oranları ve paketlenme düzenleri toprağın toplam gözenek hacmi ve gözenek geometrisinde belirleyici olarak toprağın yapısal davranışları ve üretkenliğinde büyük bir öneme sahiptir. Toprak sıkışması, toprağın hidrolojik özelikleri ve üretkenlik parametrelerini olumsuz yönde etkileyen önemli bir fiziksel degredasyon sorunudur. Bu araştırma, Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü (DATAE) Ilıca Deneme İstasyonu arazisindeki hububat üretim alanlarında karşılaşılan toprak sıkışması probleminin penetrasyon ölçümleriyle ortaya konulması, incelenen toprak özellikleri bakımından sıkışmış ve sıkışmamış toprak tabakaları arasındaki farklılıkların belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Çalışma alanı K-G ve D-B yönlerinde 80m aralıklarla gridlere bölünmüş ve gridlerin çakıştığı 72 noktada penetrasyon testleri yapılarak toprak örnekleri alınmıştır. ANOVA test sonuçları, sıkışmamış (üst) toprak tabakası ile sıkışmanın tespit edildiği tabakada ölçülen penetrasyon direnci, kütle yoğunluğu, toprak nemi ve ortalama ağırlık çap değerleri arasında çok önemli düzeyde (p<0,01), agregat stabilitesi bakımından ise önemli (p<0,05) düzeyde farklılıkların mevcut olduğunu göstermiştir.The amounts of soil fractions in a unit mass and their arrangement patterns have great importance on characteristics of soil structural behaviors and soil productivity due to their effects on total pore volume and pore geometry. Soil compaction is an important physical soil degradation problem because of its negative effects on soil hydrological properties and productivity characteristics. The objective of this study was to diagnose soil compaction problem in cereal production areas at the Eastern Anatolia Agricultural Research Institute (EAARI) by penetrometer measurements and to compare physical soil properties between compacted and non-compacted soil layers. The study area was gridded by 80 m intervals in the E-W and S-N directions and penetration measurements were taken and soil samples were collected at 72 intersection points of the grid system. The ANOVA test results indicated that there were very significant differences (p<0,01) in penetration resistance, bulk density, soil moisture content and mean weight diameter, and significant differences (p<0,05) in aggregate stability values of the compacted and non-compacted (top layer) soil layers
Investigation of antioxidant and anticonvulsant activity of Hypericum triquetrifolium Turra
Epilepsy is a state characterized by sudden, recurrent epileptic seizures that are not initiated by an identifiable event. There are various studies has been shown that Hypericum species may be used for their anticonvulsant potentials. Besides, the relationship between anticonvulsant activity and antioxidant effect has already been shown in the literature. In the current study, H. triquetrifolium was investigated for the first time for its potential antioxidant and anticonvulsant potential using in vitro and in vivo test models. H. triquetrifolium extracts were tested with DPPH assay, FRAP assay, copper (II) ion reducing antioxidant capacity assay, and acetylcholinesterase inhibitory activity assay to understand their antioxidant potential. Especially, methanolic extract of H. triquetrifolium was shown the highest antioxidant activity. Moreover, a pentylenetetrazole (PTZ, 80 mg/kg, i.p.)-induced seizure model was conducted to analyze the anticonvulsant activities of H. triquetrifolium extracts in mice. In addition, this study revealed that H. triquetrifolium decreased the ratio of severe seizures and increased the mean onsite of mortality and survival rate in a dose-dependent manner. It is thought that the anticonvulsant effect may be either related to the antioxidant potential of H. triquetrifolium or its interference in the GABAergic system
Antioxidant, antimicrobial, anti-urease and cytotoxic activities of various extracts from Scutellaria sibthorpii endemic to Cyprus
Lamiaceae is one of the largest families in the plant kingdom. Including the genus Scutellaria whose species are used in traditional medicine in various countries for prevention and also the treatment of several disorders. In vitro biological activities of the various extracts of the aerial parts from Scutellaria sibthorpii were investigated in the present study. Antioxidant activity of the extracts was measured by 2,2-diphenyl-1-picrylhydrazyl (DPPH), ABTS assays, ferrous ion-chelating, and ferric reducing antioxidant power (FRAP) assays. Cytotoxic potential and anti-urease activities of the extracts were also determined. Spectrophotometric analysis was used to establish the total phenol and flavonoid content of the extracts. The antibacterial activities of extracts were assessed by minimal inhibitory concentration (MIC) against seven bacteria with Candida albicans. Regarding the results, infusion showed considerable antioxidant properties as the extracts exhibited high-to-moderate antioxidant effects. According to cytotoxicity results, n-hexane extract had strong cytotoxic effects against PC-3 and NIH/3T3 cell line with IC50 values of 330.40 μg/mL and 340.85 μg/mL, respectively. Furthermore, the antibacterial activity, the ethyl acetate extract showed higher activity particularly against Enterecocus facecalis, Klebsiella pneumoniae, Proteus mirabilis. According to the research carried out, it would seem that this is the first study on screening biological activities of extracts from Scutellaria sibthorpii. These findings indicate that these endemic species from Cyprus could be used in phytopharmaceutical preparation
CRISPR-Of-Things%253A Applications and Challenges of the Most Popular Gene Editing Tool in the Fields of Health, Agriculture and Environment
Almost all cells of any living organism contain DNA, a hereditary molecule that passes from generation to generation during reproduction. The term quot%253Bgenomequot%253B generally refers to the total DNA sequences in an organism. The genome consists of DNA sequences called gene, which plays a role in the basic biological processes involved in many phenotypic and genotypic characteristics, such as performing cellular functions, controlling numbers and species, regulating energy production, metabolism, and combating diseases.
Gene editing is the process of pre-designing and modifying a particular DNA sequence in a targeted gene. The most widely used technique is CRISPR-Cas technology. For this purpose, the DNA helix is cut at a certain point, to form a double-strand break (DSB), and naturally existing cellular repair mechanisms repair the DSB. Modes of the repair mechanisms may affect the gene function. When DSB is formed, gene editing techniques can be applied to remove, insert, or replace a newly modified sequence using a synthetic donor template DNA.
In developed and developing countries, CRISPR-Cas studies in addition to research and development studies are rapidly increasing. In addition to increasing population, changing weather conditions, declining farmland, increasing biotic and abiotic stresses are other important barriers to agricultural production, food, and feed supply. In this report, CRISPR-Cas applications are introduced in detail from the studies that carried out gene modifications in the fields of health, animals, plants, microorganisms, and food supply. Besides, these technologies and applications have been examined in terms of world biosafety legislation and the scientific risk assessment of the products developed using the CRISPR-Cas technique
- …