16 research outputs found

    Masculinity ideology and threat to manhood as precursors of violence against women in Turkey

    Get PDF
    This study aims to explore the effect of masculinity ideology (MI) and the threat to manhood (TM) on violence against women (VAW) in Turkey by testing two mediational models. The data is collected from a community sample by using quantitative research methods. The first model tests the effect of MI on attitudes towards VAW through TM. A second model employs the data of men in a relationship and tests the effect of MI on the actual perpetration of violence through TM and attitudes towards VAW. Endorsement of MI predicts tolerant attitudes towards VAW through perceived TM. These tolerant attitudes towards VAW, in turn, predict its actual perpetration. We discuss the implications of these results from a social psychological perspective regarding how the broader ideologies of patriarchy and masculinity trickle down to individual level violence towards one’s partner.Bu çalışma erkeklik ideolojisi ve erkekliğe yönelik tehdit algısının Türkiye’de kadına yönelik şiddet üzerindeki etkisini iki aracı modeli test ederek araştırmaktadır. Araştırmanın verileri niceliksel araştırma yöntemleriyle toplum örnekleminden elde edilmiştir. İlk aracı model, erkeklik ideolojisinin kadına yönelik şiddete dair tutumlar üzerindeki etkisini erkekliğe tehdit algısı üzerinden test etmektedir. Özellikle ilişkisi olan erkeklerin verisine dayanan ikinci aracı model ise, erkeklik ideolojisinin romantik ilişkilerde kadına yönelik şiddetin sıklığı üzerindeki etkisini hem erkekliğe tehdidi hem de kadına yönelik şiddete dair tutumları aracı değişken olarak ele alarak test etmektedir. Buna göre, erkeklik ideolojisini daha fazla içselleştiren erkekler, erkeklik statülerine yönelik daha fazla tehdit algılamakta ve artan tehdit yoluyla kadına yönelik şiddeti daha fazla meşrulaştırmaktadırlar. Gerçek şiddet davranışlarına bakıldığında, erkeklik ideolojisini içselleştiren erkeklerin kadına şiddete yönelik daha olumlu tutumlar içinde olduğu ve bu meşru tutumlar aracılığıyla da ilişkilerinde daha sık şiddete başvurdukları görülmektedir. Araştırmanın sonuçları, ataerki ve erkeklik gibi sınırları geniş ideolojilerin kadınlara yönelik bireysel şiddete nasıl sirayet ettiğini sosyal psikolojik perspektiften tartışılmıştır

    Erkekliğin yeniden inşası olarak şiddet : erkekliğe tehdit ve erkeklik ideolojisinin kadına yönelik şiddet üzerindeki rolü

    No full text
    The current thesis investigates the relationship between constructions of manhood and violence against women around the notion of threat. In doing so, it employs the perspective of “precarious manhood”. Although threat to masculinity and its relationship to violence against women have been discussed in the literature, little research has been undertaken in uncovering the conceptualization of threats to manhood and the ways in which threats may be related to violence. This study fills this gap by examining the threat-prone structure of manhood. Semi-structured interviews were conducted with 21 Turkish men from Ankara, Çankaya. Many sources of threat for manhood were common, which were mostly related to power relations between men and women, and the public reputation of manhood. Based on these interviews, a Perceived Threat to Manhood Scale (PTMS) was developed and data were collected from 307 men. The results show that men who perceive greater threat from subordination to women and to their household accountability depending on the patriarchal reputation, and men who endorse traditional male role norms regarding anti-femininity had more favorable attitudes towards wife abuse. These men viewed violence as a functional and justifiable way of controlling women while minimizing the importance of its negative consequences. They also perpetrated physical and psychological violence more frequently depending on their level of justification for violence against women. The findings indicate that threat to manhood may come from different sources that reflect the patriarchal power relations between genders and that violence against women becomes normal and functional for men.M.S. - Master of Scienc

    Manhood on the Fault Line: Examining Manhood under the Frame of Working and Unemployment

    No full text
    Bu makalede erkekliğin icrai dinamiklere dayalı sosyal bir inşa oluşu, çalışmak ve bir iş sahibi olmanın bu toplumsal inşanın oluşumundaki etkisi irdelenmiştir. Araştırmanın amacı, kadınlara olduğu kadar erkeklere de örtük bir otorite uygulayan ataerkil sistem içerisinde erkeklerin, bir özne olarak kendilerini nasıl konumlandırdığını anlamak, özellikle çalışma yaşamının erkeklik inşasındaki kurucu değerini vurgulamak ve işsizliğin erkekliği nasıl zedeleyebileceğini tartışmaktır. Bu tartışma, güçlü, atletik, başarılı, heteroseksüel, kentli, duygusuz, aile reisi olarak idealleştiren Hegemonik Erkeklike (Connell, 2005) giden yolun çalışmak, para kazanmak ve kendi ayakları üzerinde durmak ile gerçekleştiği görüşüne dayanmaktadır. İş sahibi olmak erkeğe aile içerisinde kadın ve çocuklar üzerinde iktidar kurma fırsatını verirken, aynı zamanda diğer erkeklikler nezdinde de saygı ve statü getirmekte ve bu noktada bir pratik ve anlatı olarak erkeklik ile toplumsal iktidarın temel bileşenlerinden biri haline gelmektedir. Araştırma kapsamında Ankara-Çankayadan 21 erkek katılımcı ile görüşülmüş, görüşmecilere üç temel konu bağlamında sorular sorulmuştur. Sorular ışığında görüşmecilerin erkekliği nasıl tanımladıkları ve idealleştirdikleri, çalışmanın ve iş sahibi olmanın kendi erkeklikleri için önemi ve işsiz kalmanın yaratabileceği sıkıntıların neler olabileceği üzerine yoğunlaşılmıştır. Yöntem olarak nitel araştırma tekniği ve amaçsal örneklem kullanılmıştır. Görüşmelerin çıktılarına bakıldığında, görüşmecilerin hegemonik erkeklik normlarını idealleştirdiği ve erkekliği evli veya bekâr olmaları fark etmeksizin sorumluluk alabilme üzerinden tanımladıkları görülmüştür. Bu sorumluluğu taşıyabilmek ise ancak çalışmakla mümkündür. Ancak, çalışmanın erkekliğin inşasındaki temel yeri sorumluluk kavramını tanımlarken asıl belirleyici faktör olmuştur. Evli erkekler başta olmak üzere bekâr erkeklerin de bu kavramların barındırdığı ideal bir erkeklik kurgusuna yönelen pratikler ürettikleri görülmüştür. Diğer yandan hâlihazırda iş sahibi olmak evli erkekler için hane içinde mikro iktidar alanlarına sahip olmayı beraberinde getirdiğinden, bu iktidarın toplumsal alana doğru genişlemesi de yine iş sahibi olmaya bağlıdır. Bekâr erkekler ise iş sahibi olmayı diğer erkeklerden ve kadınlardan farklılaşmanın, kendi kendine var olmanın bir yolu olarak görmektedirler. Bir işte çalışıyor olmanın önemi ise özellikle alt ve orta sınıf erkekliklerinde farklı anlamlar taşımaktadır. Ekonomik ve sosyal sermayesi görece yüksek olarak değerlendirilebilecek katılımcılar erkekliklerini daha çok iş dünyası içerisinde, akıllarını ve yönetme yeteneklerini kullanma; ekonomik ve sosyal sermayesi görece düşük katılımcılar ise erkekliği daha çok aile ilişkileri özelinde ve sorumluluk almak üzerinden tanımlamışlardır. Erkekliğin iş hayatına ve çalışma dolayımıyla da sorumluluğa bağlı oluşu, aynı zamanda erkekliğin istikrarsız, ispat gerektiren ve icraata dayalı yapısını da göstermektedir. Diğer erkeklikler nezdinde anlam kazanan erkeklik, ezilmemek adına ezmeyi ve ayakta durmayı öğrenmek durumundadır. Evli erkeklerin bin bir çabayla edindikleri aile reisi statüsünü, hem aileden hem de toplumdan saygı görmek adına canlı tutmak durumunda oldukları görülmüştür. Ayrıca evli katılımcılar çalışarak ve sorumluluk üstlenerek eşleri ve çocukları üzerinde kurdukları iktidarlarını da haklı görmekte ve onlardan saygı beklemektedirler. Bekâr erkekler ise, erkekliği kadınların beğenisini kazanmak adına icra etmektedirler. Son olarak bu çalışmada işsizliğin erkekliği daha da istikrarsızlaştıran ve erkekliğe tehdit oluşturan bir olgu haline gelişine değinilmiştir. Sonuç olarak işsiz olmak, yaş veya sınıf farkı gözetmeksizin tüm erkekler için başarısızlık ve gözden düşme anlamına gelmektedir. İşsizlik durumunda etraf ne der ve karı parası yeme korkularıyla sızlanan erkeklik için bir işte çalışıyor olmanın ne kadar hayati bir pratik olduğu, (Erk)eğin toplumsal iktidarını sürdürmedeki sarsılmaz rolü ortaya konmuştur.This article examined masculinity as performative, socially constructed phenomena and the role of working on this social construction. The purpose of this article is to understand how men situate themselves as a subject in the patriarchal system, emphasize the value of working as a constituent of masculinity and discuss the threat of unemployment for mens authority in the society. In this context, the discussion is mainly based on the assumption that Hegemonic Masculinity (Connell, 2005) which defines ideal man as working, powerful, physically strong, successful, heterosexual, urbanite, unemotional and breadwinner, is only achieved by working, earning money and being visible in the society. It also differentiates men in the eyes of other men and bring them societal respect and power. As a sample, 21 men from Ankara-çankaya were interviewed and asked questions under three titles. In that sense, the questions were focused on the way how they define and idealize masculinity, the importance of working for them and the possible constrains of being unemployed as a man. Qualitative research and purposeful sampling were used as a method of the study. According to the interviews, they defined masculinity on the basis of taking responsibility and working as an only way of it. However, the main role of working on masculinity construction determined the responsibility perception. Married men taking the first order, both married and single men produced performance to attain ideal masculinity. On the other hand, the societal expansion of power is only possible by working since it creates macro-power zones in the family. Single men, on the other hand, defined working as a way of differentiation from other men as well as women. The importance of working was different for low and middle class masculinities. Specifically, middle class men who have both economical and social resources defined themselves as being smart and having ability of managing others. However, working class men who relatively deprived from economic and social resources defined masculinity on the basis of leading a family and taking responsibilities. Masculinity depends on taking responsibility so that working. This showed a precarious and performative nature of masculinities as well. Manhood has to learn standing and dominating the weak in the name of not being dominated and it becomes meaningful compared to other masculinities. Married men try to keep their breadwinner status alive to gain and preserve their respectful status in patriarchy. On the other hand, single men give continuous effort to gain respect of women and charm them. Although this effort is needed to gain manhood and gives proud, it becomes conscious play for some of the participants. Lastly, unemployment and its threatening nature leaded ambiguous situation for masculinity. Regardless of class or age, losing a job means a failure and degradation in the eyes of others. Others opinions and asking wives for money create shame so that they search for other means to maintain their masculinity. This indicated the vitality of working for masculinity and importance for reproducing patriarchal power

    “Erkek” olmak ya da olmamak: Sosyal psikolojik açıdan erkeksilik/erkeklik çalışmaları

    Get PDF
    Bu makalenin amacı yazında erkeksilik, erkeklik ve erkeklik stresi adı altında yapılan araştırmaları kalıpyargılar, tutumlar ve ayrımcılık ana başlıkları altında sosyal psikolojik açıdan sunmaktır. Bu bağlamda, ilk olarak, toplumsal cinsiyet kalıpyargıları çerçevesinde erkeksilik ve erkeksi kalıpyargılar hakkındaki çalışmalara yer verilmiştir. İkinci olarak, tutum seviyesinde ele alınan erkeklik ve erkeklik ideolojisi konusundaki çalışmalar, özellikle uluslararası yazında erkeksilik/erkeklikle ilgili tutumları farklı yaklaşımlarla ölçen ölçekler, bağlamında sunulmuştur. Ayrıca, erkeklik rollerine ve normlarına uy(a)mamanın yarattığı çelişki, stres ve gerginlik konusundaki ölçek çalışmalarına da değinilmiştir. Yazındaki bu tür korelasyonel çalışmalar, nitel çalışmalar ve ölçek geliştirme çalışmalarının yanı sıra erkeklik kavramını deneysel çalışmalarla test eden kırılgan erkeklik kuramı da sunulmuştur. Üçüncü olarak, erkekliğin, hem birey olarak erkeklere hem de diğerlerine verdiği zararlar ayrımcılık kapsamında bir araya toplanmıştır. Son olarak, Türkiye yazınında, özellikle sosyal psikoloji çalışmalarına odaklanılarak, erkeklik konusunu farklı bakış açılarıyla ele alan çalışmalar sunulmuş ve gelecek çalışmalar için önerilere yer verilmiştir. Ele alınan araştırmalara göre, betimsel erkeksi kalıpyargılar bir taraftan bilişsel kolaylıklar sunarken diğer yandan özellikle buyurgan ve yasaklayıcı kalıpyargılara uymayanlar cezalandırılmaktadır. Ayrıca, statü, kadınsılıktan uzak durma, sertlik, başarılı olma, duygularını saklama vb. gibi normatif özelliklerle ölçülen erkeklik normları, erkekler üzerinde bireysel baskılar ve problemler yaratmakta; erkekliklerine tehdit algıladıklarında (örn., kadınsı olduklarının belirtilmesi durumunda) erkekler kendilerine veya diğerlerine (örn., kadınlar ve geyler) zararlı olabilecek riskli davranışlar, şiddet ve öfke göstermektedirler. Tüm bu çalışmalar, erkek olmanın inşasındaki dinamikleri ve olumsuz toplumsal ve bireysel sonuçları açıklar niteliktedir.The purpose of the current review is to present studies on masculinity, manhood, and masculine gender role stress under the main subtitles of gender stereotypes, attitudes, and discrimination from social psychological perspectives. First of all, from gender stereotype perspective, studies on masculinity and gender role stereotypes are presented. Secondly, masculine ideologies which have been examined at the attitudes and attitude measurement level, especially attitude scales measuring male role, masculine ideology or men are covered. Further, the scales about gender role stress are included. Then, precarious manhood theory, which tests manhood issues with experimental method, is explained. Thirdly, reflecting discrimination, destructive outputs of masculinity and manhood on men and others (such as women and gay men) are presented. Lastly, studies, especially social psychological research, on masculinity and manhood conducted in Turkey are introduced, and some future suggestions are given. According to the studies, prescriptive and proscriptive stereotypes have some backlash effect for those who transgress them while descriptive masculine stereotypes serve cognitive functions. Also, masculine norms and masculinity ideology which reflect the importance of status, antifemininity, toughness, non-emotionality, and achievement etc. create some individual and interpersonal problems. Men who feel that their masculinities are threatened may present risky, violent and aggressive behaviors towards themselves and others. All these studies show that the construction of masculinity/manhood may create some societal problems

    Günümüz Türkiye'sinde cinsiyet kalıpyargıları Kadın kimdir Erkek kimdir

    No full text
    Cinsiyet kalıpyargıları cinsiyetlerin özellikleriyle ilgili yüklemelerdir. Bazı özellikler kadın ile daha çok ilintili görülürken diğer özellikler erkek ile daha fazla ilişkili algılanmaktadır. Sosyal Psikoloji’nin en önemli konularından biri olmasına rağmen cinsiyet kalıpyargıları konusunda Türkiye’de çalışma sayısı sınırlıdır. Özellikle evli-bekar erkek ve kadınlarla ilgili kalıpyargıların farklılıklarını ele alan çalışmaya da rastlanmamaktadır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de evlilik öncesi ve evlilik sonrası kadın ve erkeklere dair kalıpyargıların değişip değişmediğini bağlamsal olarak gösterebilmektir. Araştırma kapsamında 279 (78 erkek, 128 kadın ve 78 cinsiyet belirtmemiş) ODTÜ lisans öğrencisinin evli ve bekar kadın ve erkeklerle ilgili dört kategorideki kalıpyargıları toplanmıştır. Elde edilen sıfarlar MAXQDA programı kullanılarak tematik analize ve sıklık analizine tabi tutulmuştur. Katılımcılardan belirtilen dört kategori çerçevesinde alınan kalıpyargılar, kendi içlerinde de temalara ayrılmıştır. Erkeklere dair kalıpyargılar bekar ve evli olarak ayırıp incelendiğinde bekar erkeklerin sosyal (aktif, hareketli, eğlenceli, delidolu), bireysel (negatif: sapık, tacizci, sorumsuz, vurdumduymaz/ pozitif: cesur, mert, yürekli), dış görünüş (çekici, bakımlı, güçlü) ve rahatlık (çapkın, hovarda, özgür) temaları; evli erkeklerin ise aile (sorumluluk sahibi, baba, aile reisi), iktidar (baskıcı, dominant, otoriter, sert, özgür), ilişkisel (fedakar, sadık, güvenilir) ve bireysel özellikler (olgun/oturaklı, çalışkan, kendine güvenen) ile dış görünüş (salmış, göbekli, bıyıklı) temaları etrafında tanımlandığı görülmüştür. Kadına dair kalıpyargılarda ise bekar kadın kırılgan (utangaç, kırılgan, hanım hanımcık, masum), baskılanan/bağımlı (baskı gören/ezilen/baskılanmış), sosyal (flörtöz, eğlenceli) ve bireysel özellikler (özgürlüğüne düşkün, çalışkan) ile dış görünüş (genç, güzel, bakımlı, süslü) temalarıyla tanımlanırken; evli kadınlar için ilişkisel (fedakar, cefakar, sadık/vefakar), eve dair (anne, anaç, ev hanımı, ailesine bağlı), baskılanmış (itaat eden, kocasına bağımlı), dış görünüş (kısa boylu, yıpranmış, şişman, bakımsız), elinden iş gelen (çalışkan, sorumluluk sahibi) ve kişisel özellikler (olgun/oturaklı, pasif) temaları ön plana çıkmıştır. Bulgular 18-25 yaş aralığındaki gençlerin evlilikle değişen algılarını yansıtmaktadır. Bu kalıpyargılar tanımlayıcı olmakla beraber öngörücü olarak da işlev görerek gençlerin farklı kadın ve erkek gruplarını aynı çatı altında eritebileceğine, davranış ve beklentilerini bu kalıpyargılara göre şekillendirebileceğine işaret etmektedir. Bu sebeple bu çalışma toplumsal cinsiyet eşitliği adına değişim için hangi kalıpyargılara odaklanmak gerektiği konusunda faydalı olacaktır

    Keeping my distance: prejudice towards transwomen and its socio-political and moral predictors

    No full text
    This research aims to examine transprejudice in the Turkish cultural context and identify its socio-political and morality-based correlates. To that end, we report two studies. In Study 1, we manipulate the gender identity of a hypothetical victim in a violent criminal scenario. We find that people (N = 116) put greater social distance towards a transwoman compared to a ciswoman victim, yet do not distinguish between the two in terms of responsibility attributions. In Study 2 (N = 175), we explore the socio-political and moral underpinnings of transprejudice by focusing on the role of right-wing authoritarianism (RWA) and social dominance orientation (SDO) in different forms of transprejudice through the mediating functionof moral foundations. RWA predicts greater social distance and less positive affect towards transwomen through the purity foundation; while SDO predicts lower positive affect through the care foundation. The findings show that transprejudice does exist to some extent and that RWA seems to be a potent socio-political predictor of transprejudice in Turkey. The moral foundations, on the other hand, do not seem to play the mediator role that has been shown for other prejudice domains and different cultural contexts

    How are women and men perceived? Structure of gender stereotypes in contemporary Turkey

    Get PDF
    Although gender stereotypes is a popular topic in social psychology, research on gender stereotypes in Turkish culture is limited. Therefore the purpose of the study was twofold: (1) to present how people describe women and men, and (2) to generate the underlying themes of the descriptions for each gender in order to present the structure of gender stereotypes in Turkish culture. By using free response method, undergraduates (N = 491) were asked to write down 10 adjectives to describe women and men. Frequencies showed that women were mostly described as emotional, jealous, easily-offended, faithful, delicate, self-sacrificing, warm, intelligent, sensitive, gossipy, ambitious, compassionate, beautiful, considerate, hardworking, attractive, and fragile; whereas men were mostly described as jealous, strong, selfish, emotional, ambitious, angry, rude, childish, rational, hardworking, intelligent, honest, brave, and protective. Further, these stereotypes were combined under four basic themes (appearance, personality, gender roles and power) and their subthemes to present the structure of gender stereotypes. Women’s stereotypes were structured mostly under their personality traits (warmth, selfishness, fragility, agency, and sociability) followed by gender roles (motherhood, and faithfulness), appearance, and power (strength, and weakness) themes, respectively. Men’s stereotypes were structured mostly under their personality traits (selfishness, agency, emotionality, irresponsibility, sociability, emotionlessness, and womanizer), but differently followed by power (manhood, and dominance), gender roles (fatherhood/breadwinner, and faithfulness), and appearance. Findings were discussed in the light of the existing literature on gender stereotypes, sexism, and manhood

    The Effect of Victim's Trans Identity on Attitudes towards Female Violence Victims

    No full text
    Türkiye'de trans bireylere ve özellikle de seks işçilerine yönelik işlenen suçlar gün geçtikçe artmakta ve bu kişilerin maruz kaldıkları şiddet nefret suçu olarak nitelendirilmektedir. Bu tür suçların ardında mağdura yönelik şiddetli bir önyargı bulunduğu ve mağdurun cinsiyet kimliğinin de şiddeti meşrulaştırıcı bir rolü olduğu düşünülerek bu deneysel çalışma tasarlanmıştır. Çalışmada, farazi bir şiddet senaryosunda cinsel birliktelik teklifini reddettiği için silahla vurulan bar şarkıcısı bir kadın konu edilmiş ve bu kadının cinsiyet kimliğinin (trans olan veya olmayan bir kadın), kendisine yönelik tutumlara (mağduru suçlama, cinselleştirme ve önyargı) olan etkisi araştırılmıştır. Aynı zamanda, mağdura yönelik ve daha spesifik olan tutumların, genel anlamdaki ve toplumsal cinsiyetçi-transfobik tutumlarla (transphobia/genderism) ilişkisi de incelenmiştir. Toplumsal cinsiyetçilik / Transfobi düzeyleri eşdeğişken (covariate) olarak analize dahil edilip sabit tutulduğunda, trans kadın koşulunda mağdura yönelik önyargı ve mağduru cinselleştirme düzeyleri cis kadın ("cisgender", trans olmayan anlamında) koşuluna kıyasla daha yüksek çıkmış; ayrıca kadınlar deneysel koşuldan bağımsız olarak erkeklere kıyasla daha yüksek önyargı puanları göstermiştir. Bir anlamda bu sonuç, şiddet mağduru kadın trans olduğunda, kendisinin cinselleştirilerek, ona yönelik şiddetin daha fazla mazur görüldüğünü ve sosyal mesafe koyma arzusunun arttığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, tamamen aynı koşullarda olsa bile trans kadın imajı görünür hale geldikten sonra, insanların bu kadına yönelik bireysel düzeydeki olumsuz tutumlarının artmakta olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak bu çalışma, kadının toplumsal normlarca onaylanmayan bir kimliğe sahip olmasının kadına yönelik şiddetin kabulü ve haklı görülmesi üzerinde kayda değer bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Bu etkiyi doğuran kültürel ideolojilerin ve toplumsal normların da incelenmesi bu tarz şiddet olaylarını anlamaya ve önlemeye yönelik çabalara önemli bir katkı sunacaktır.Hate crimes towards transsexual individuals, especially sex workers, are increasing day by day. This experimental study was designed with the presumption that strong prejudice towards the victim lies behind these types of crimes and that the gender identity of the victim may play a role in legitimizing violence. In this study, a hypothetical violence scenario, in which a bar singer is shot because she rejects a sexual advance is presented. Moreover, the effect of this woman victim's gender identity (trans versus not) on the respondents' attitudes towards the victim (blaming the victim, sexualizing the victim, and prejudice) is investigated. In addition, the relationship of these attitudes with the more general attitudes of transphobia and genderism is also examined. When the transphobia/genderism were included in the model as a covariate and held constant across conditions, prejudice and victim sexualization were significantly higher in the trans woman condition compared to the cis woman condition ("cisgender", meaning "not transgender"); and women scored higher in prejudice compared to men regardless of the experimental conditions. In a way, this finding indicates that when a victim is a trans woman, she tends to be sexualized to a greater extent, expressed prejudice increases, and violence towards her may be viewed as more acceptable (excusable). Overall, the current study critically indicates that having a gender identity perceived as transgressing the existing gender norms in the society becomes the main scapegoat for the justification and legitimization of violence against women regardless of other concerns. As a future suggestion, examining cultural and societal ideologies forming the basis of such kinds of effects may move the debates about violence against women and its prevention strategies forward
    corecore