34 research outputs found

    Çözüm Odaklı Yönlendirilmiş Betimlemenin Depresyon, Anksiyete ve Stres Üzerindeki Etkileri

    Get PDF
    Depresyon, anksiyete ve stres ile başa çıkma, psikolojik danışma ve psikoterapide sık çalışılan önemli konulardır. Depresyon, anksiyete ve stres ile başa çıkma konusunda pek çok yaklaşım, ilke ve teknik bulunmaktadır. Bu araştırmada Çözüm Odaklı Yönlendirilmiş Betimleme tekniğinin bir grup üniversite öğrencisinin depresyon, anksiyete ve stres belirtilerini azaltmada etkinliğinin sınanması amaçlanmıştır. Deneysel desen ile yürütülen araştırma 50’si deney, 50’si kontrol grubunda yer alan 100 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında tüm öğrencilere ön test uygulaması yapılmış, ardından öğrenciler aldıkları puanlara göre deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Araştırmada deney grubuna bir hazırlık, bir izleme ve iki oturum (ilk oturumu yirmi aşama, ikinci oturumu yirmi iki aşama) olmak üzere dört evre halinde Çözüm Odaklı Yönlendirilmiş Betimleme tekniği uygulanmıştır. Müdahale sonrasında, deney ve kontrol gruplarına son test uygulaması yapılmış, dört hafta sonra ise yine iki gruba izleme testi uygulanmıştır. Bu araştırmada elde edilen bulgular, deney grubuna uygulanan Çözüm Odaklı Yönlendirilmiş Betimleme tekniğinin depresyon, anksiyete ve stres üzerinde belirtilerini azaltma yönünde etkili ve kalıcı olduğunu göstermektedir.Publisher's Versio

    Psöriasisde Tamamlayıcı Ve Alternatif Tıp Yöntemleri Kullanımı Ve Beslenmeyle Olan İlişki: Bir Anket Çalışması

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmayla dermatoloji polikliniğimize başvuran psöriasis hastalarının Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp TAT yöntemleri hakkındaki bilgi ve yaklaşımları ile psöriasis hastalığının besinlerle olabilecek ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Çalışmamız Mayıs 2018-Temmuz 2018 tarihleri arasında dermatoloji polikliniğine psöriasis nedeniyle başvuran 111 hasta ile anket çalışması olarak planlandı. Anket soruları hastalarla poliklinik ortamında yüz yüze soru-cevap şeklinde uygulandı.Bulgular: Çalışmamıza gönüllü olarak katılan 111 hastanın 58'i %52,3 erkek, 53'ü %47,7 kadın idi. Ankete katılanların 59’u %53,2 herhangi bir TAT yöntemi kullanmadığını,52’si %46,8 ise kullandığını bildirdi. Kullanan ve kullanmayanlar arasında cinsiyet, eğitim düzeyi, hastalık süresi, yaşadığı yer açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Ancak yaş olarak kullananların yaş ortalamasının kullanmayan gruptan anlamlı olarak düşük olduğu bulundu t 109 =2.484; p=0.01

    Ascending aortic coarctation - an atypical location in a non-takayasu arteritis female patient

    Get PDF
    Coarctation of the aorta is a well-known congenital cardiovascular disorder that typically occurs within proximity to the ductus arteriosus. The ascending aorta, distal descending aorta, and abdominal aorta are segments which are prone to development of an atypical coarctation. The etiologies of atypical cases are usually associated with various types of vasculitis syndromes or underlying genetic disorders. In this report, we present a 24-year-old female patient with an ascending aortic coarctation which developed secondary to an atherosclerotic process

    Treatment of a patient with congenitally corrected transposition of great arteries associated with ascending aortic hypoplasia and type A interrupted aortic arch without aortic cross clamping leading to myocardial ischemia

    Get PDF
    İnterrupted aortik ark tedavisi karmaşık bir süreçtir. Cerrahi rekonstrüksiyon genellikle myokard iskemisine neden olan aortik kros klempleme, kalbin durdurulması ve hatta kansız operasyon sahası için derin hipotermi gerektirir.Bu yazıda, normotermik şartlarda, kalbi durdurmadan çıkan aort, aortik ark ve proksimal desendan aort replasmanını selektif kanülasyon ve tüm vücut perfüzyonunu sağlayan cerrahi teknik ile tedavi ettiğimiz konjenital düzeltilmiş büyük arter transpozisyonu, tip A kesintili aortik ark ve hipoplazik asendan aortu olan hastamızı sunuyoruz.Treatment of interrupted aortic arch is complex. Surgical reconstruction consists of procedures that cause myocardial ischemia, such as aortic cross clamping, cardioplegia, and hypothermia. In this article, we present a patient with congenitally corrected transposition of great arteries together with Type A interruption as well as hypoplastic ascending aorta and the aortic arch. The replacement of the aorta, aortic arch, and the proximal descending aorta was performed under normothermic conditions without cardioplegia, which was achieved with a technique that preserves the systemic blood supply by using selective cannulation

    Low oxygen saturation following total correction in a patient with tetralogy of fallot and persistant left superior caval vein - How did we diagnose and manage?

    Get PDF
    Association of tetralogy of Fallot (TOF) with the other intracardiac pathologies such as atrial septal defect (ASD), atrioventricular canal defect or persistent left superior vena cava (PLSVC), absent pulmonary valve are well known pathologies. The associated pathologies require specifi c attention during surgical treatment. In this manuscript, we present management of a four-month-old girl who was diagnosed with TOF and PLSVC but the diagnosis of unroofed coronary sinus was missed in her. Association of unroofed coronary sinus with TOF is a very rare variant of TOF pathology.Souvislost mezi Fallotovou tetralogií (tetralogy of Fallot, TOF) a jinými intrakardiálními patologiemi, jako jsou defekt septa síní (atrial septal defect, ASD), defekt síňokomorového kanálu nebo perzistentní levostranná horní dutá žíla (persistent left superior vena cava, PLSVC) i absence plicní chlopně, je dobře známa. Během chirurgického výkonu vyžadují přidružená onemocnění obzvláštní pozornost. V tomto článku popisujeme léčbu čtyřměsíční dívky s diagnózou TOF a PLSVC, u níž však byl přehlédnut nezastřešený koronární sinus. Nezastřešený koronární sinus se vyskytuje současně s TOF velmi vzácně

    Giant aneurysm of non-coronary sinus of valsalva in a patient with marfan sendrom

    Get PDF
    Valsalva sinüslerinin anevrizmaları, aort anulusu ile sinotubüler bileşke arasındaki aort kök bölgesinin dilatasyonu olarak tanımlanır. Valsalva sinüsünün izole anevrizmaları nadir görülen kardiovasküler patolojilerdir. Sinüs valsalva anevrizması, konjenital veya edinsel kökenli olabilir. Konjenital, özellikle bağ dokusu bozukluklarına sekonder ve konjenital kardiyak defektlerle birlikte görülebilir. Edinsel anevrizmalar ise enfeksiyonlara ve travmaya sekonder olarak oluşabilir. Küçük boyutlu rüptüre olmamış anevrizmalar cerrahi müdahalesiz takip edilebilirken bunun dışındaki tüm hastalarda müdahale gerekir ve cerrahi altın standart tedavi yöntemidir. Bu yazıda, aort yetmezliği ile birlikte non-koroner valsalva sinüsünün dev anevrizması olan ve uygun tedavisi yapılan 12 yaşında Marfan sendromlu hasta anlatılacaktır.Aneurysms of the sinuses of Valsalva are defined as dilatation of the aortic root region be-tween the aortic annulus and the sinotubularjunction. Isolated aneurysms of the sinus of Valsalva are rare cardiovascular pathologies. Sinus valsalva aneurysm may be of congenital or acquired origin. It can occur congenital, secondary to connective tissue disorders or in associa-tion with congenital cardiac defects. Acquired aneurysms may occur secondary to infections and trauma. Small-sized unruptured aneurysms may be followed without surgical treatment; however, surgery may be required in all other patients and surgery is the gold standard treat-ment method. In this article, a 12 -year-old patient with Marfan syndrome who had aortic regurgita-tion and giant aneurysm of the non-coronary sinus of valsalva and was treated appropriately will be presented

    Kinoa, chia ve karabuğday tohumları üzerinde karşılaştırmalı E vitamini miktar tayini

    No full text
    Chenopodium quinoa Willd. (Kinoa), Salvia hispanica L. (Chia) ve Fagopyrum esculentum Moench. (Karabuğday) tohumları farklı şartlarda yetişebilmesi sebebiyle geniş bir yayılım göstermektedir. Bu tohumlar yüksek protein ve lif kaynağı olup gluten içermemeleri nedeniyle de son yıllarda tüketimi dünyada artış gösteren tahıl benzeri ürünlerdir. Bu tezde kinoa, chia ve karabuğday tohumlarından elde edilen ekstrelerden α-tokoferolün kantitatif analizi yapılmıştır. Bu analiz için HPLC-DAD yöntemi kullanılmıştır. Kinoa, chia ve karabuğday tohumlarından elde edilen sonuçlar karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu çalışmaya göre en yüksek α-tokoferol içeriğine kinoa sahipken, beyaz kinoanın (19.98 μg/100mg) α-tokoferol içeriğinin kırmızı kinoa (8.607 μg/100mg) ve siyah kinoaya (8.121 μg/100mg) göre anlamlı derecede farklılık gösterdiği saptanmıştır.Chenopodium quinoa Willd. (Quinoa), Salvia hispanica L. (Chia), Fagopyrum esculentum Moench. (Buckwheat) seeds are widespread because of their ability to thrive in different conditions. These seeds are sources of high protein and fiber without any gluten. For these reasons, the intake of these grains have risen around the world. In this thesis quantitative analysis of α-tocopherol amount in quinoa, chia and buckwheat extracts was performed. Analysis were made using HPLC-DAD method. Results from the analysis of quinoa, chia and buckwheat seeds were examined comparatively. According to our research the highest amount of α-tocopherol was found in quinoa, especially white quinoa (19.98 μg/100mg) has the highest amount compared to red quinoa ( 8.607 μg/100mg) and black quinoa (8.121 μg/100mg) by a meaningful margin
    corecore