4 research outputs found

    A case analysis of sex education in hatay schools

    Get PDF
    Bu araştırma, Hatay, Antakya merkez ilçesinde bulunan ve engelli öğrencilere hizmet veren 13 devlet ilk öğretim okulunda görev yapan rehber öğretmenlerle gerçekleştirilmiş bir durum çalışmasıdır. Söz konusu okullarda herhangi bir cinsel eğitim yapılıp yapılmadığı, yapılıyorsa içeriğinin ne olduğu araştırılmış, katılımcı rehber öğretmenlerin böyle bir hizmetin özel gereksinimli çocuklara sağlanması gerekliliği ve bu sorumluluğun kime ait olduğu konusundaki düşünceleri ve öğretmenlerin demografik özelliklerinin bu duruma olası yansımaları araştırılmıştır. Araştırma, okullarda standart ve kapsamlı bir cinsel eğitim uygulamasının gerçekleştirilmediğini, öğretmenlerin % 50’sine yakınının konuyla ilgili her hangi bir eğitiminin olmadığını, bu katılımcıların % 62’sinin her hangi bir cinsel eğitim sağlamadığını ortaya koymuştur. Sağlanan cinsel eğitimlerin genellikle sunum şeklinde kısıtlı zamanlarda ve sınırlı bir içerikle (genellikle ergenlik ve cinsel gelişim hakkında bilgilendirme şeklinde) sağlandığı belirlenmiştir. Araştırmanın bulguları eğitim politikaları ve eğitim programları açısından önemli durumlara işaret etmektedir.This research is a case study conducted with 13 counseling teachers working at thirteen public elementary schools serving students with special needs in their mainstream classrooms in the Antakya city of Hatay district. The study sought to find out whether sex education is provided in the studied schools and if so what is the content of such education. In addition, the study also examined the opinions of counseling teachers with regard to the necessity of providing sex education to students with special needs, whose responsibility they think it is to provide sex education, and the possible impact teacher demographics may have in the formation of these opinions. This research determined that no comprehensive and standard sex education curriculum is provided in the studied schools and nearly 50 % of the participant teachers reported to have had no training in sex education and that 62 % of the participants reported that they do not provide any sex education to their students. The teachers who reported to provide sex education stated to provide this education in simple presentations with very limited content (such as information about puberty and sexual growth). These results have important implications for educational policy and curriculum

    Gençlerin yalnızlık ve umutsuzluğunu önleyici bir sosyal destek yaklaşımı olarak spor ve fiziksel aktivite

    Get PDF
    As the first phase of a longitudinal study, this research explores the level of loneliness and hopelessness of 48 adolescents living in an orphanage and their counterparts (42) living in typical settings based on their involvement in sports and gender. T-test was conducted to identify differences among determined groups. Even though no meaningful differences were found among groups, variability in scores was notable in standard deviation (SD) scores when it comes to the degree of hopelessness based on gender and the degree of loneliness based on their involvement in sports and where they live.  Süreli bir çalışmanın birinci aşaması olarak bu araştırma, yetiştirme yurdunda yaşayan 48 gencin ve aileleriyle yaşayan 42 gencin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini spor yapıp yapmama durumları ve cinsiyet faktörüne göre incelemektedir. Guruplar arasındaki farklılıkların tayin edilmesi için T-Test uygulanmıştır. Guruplar arası karşılaştırmalarda istatistikî olarak anlamlı farklılıklar bulunmasa da, cinsiyete göre umutsuzluk düzeyinde ve spor yapıp yapmama durumları ile yaşadıkları ortama göre yalnızlık düzeyleri bakımından standart sapma skorlarında değişkenlik gözlenmiştir. Uzun Özet:Yakın duygusal bağlanmalar ve sosyal çevreyle etkileşimin yokluğunda, sosyal ve duygusal kabuğa çekilme duyguları ve eğilimlerinin ortaya çıktığı görülür. Yalnızlık ve umutsuzluk gençlerin sağlıklı sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimleri bakımından risk faktörleri olarak tanımlanmaktadır (Richaud de Minzi & Sacchi, 2004; Terrell-Deutsch, 1999; Weiss,1973). Literatürde yer alan çalışmalar incelendiğinde fiziksel etkinliğin ruh halinde iyileşmelere, tedirginliğin azalmasına, depresyonun düzeyinin düşmesine ve sosyal desteğin artmasına yol açtığı (Australian Bureau of Statistics, May 2001; Byrne and Byrne, 1993; Cameron and MacDougall, 2000) ifade edilmektedir. İyi yapılandırılmış fiziksel aktivite etkinliği ve sosyal desteği kapsayan bir programın, yetiştirme yurdunda kalan gençlere, olumsuz risk faktörlerini aşmada ihtiyaç duydukları destek sistemlerini sağlayacağı şüphesizdir. Aile sistemleri araştırmalarında hem risk faktörlerinin hem de koruyucu faktörlerin gençlerin gelişiminde rol oynadığı ortaya koyulmuştur (Blom, Cheney, & Snoddy, 1986; Hoey & Rhodes, 1994; Seita, 2005; Vorrath & Brendtro, 1985). Bu çalışmalardaki ortak bulgular, riskli çevrelerde yaşayan gençlerin, risk faktörlerinin bir başka sistemdeki koruyucu ve geliştirici ortamlar sağlayan etkenler sayesinde üstesinden gelebildikleri yönündedir.  Bu tür koruyucu ve destekleyici sistemler, gençler için onarıcı bir etki yaratmaktadır. Gençlerden yüksek beklentileriyle, başarılarını takdir etmeleriyle, gençleri önemseyen ve onlara örnek teşkil eden en az bir bireyin varlığıyla, örnek teşkil edecek yaşıtların varlığıyla ve hizmet edebilmeleri için fırsatların sağlanmasıyla gençlerin içinde bulundukları olumsuzlukların üstesinden gelmelerini sağlamaktadır. Yakın zamanda yapılan araştırmalar bir mikro alt sistemdeki koruyucu faktörlerin ( örneğin yetiştirme yurdu, spor etkinliklerindeki antrenör ve/ veya yaşıtlar gibi) tampon etkisi (Benard, 1997; Fisher, 2001; Seita, 2005) yaratabildiği ifade edilmektedir. Öyleyse, olumsuz duygularla başa çıkmada önleyici bir yaklaşımı hedefleyen uzun süreli bir çalışmanın ilk aşaması olan bu çalışmada, sporun, rekreasyonel etkinliklerin ve düzenli fiziksel aktivitenin, gençlerin sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olabilecek, kendileri ve durumları hakkında daha iyi hissetmelerini sağlayacak ve potansiyellerini etkili bir şekilde kullanmalarına yardımcı olacak faydalı bir araç olabileceği hipotezinden yola çıkarak mevcut durumun tepsinin yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Bu maksatla araştırmanın amacı, yetiştirme yurdunda kalan gençler ile aileleri ile birlikte kalan gençlerin spor yapma durumlarına ve cinsiyet değişkenlerine göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri bakımından bir farklılık gösterip göstermediğinin araştırılması olarak belirlenmiştir. Süreli bir araştırmanın birinci aşaması olan bu çalışma sonucunda elde edilecek bulguların, daha sonraki aşamalarda geliştirilecek sağaltım programları için bir temel teşkil edeceği düşünülmektedir.Çalışmaya ve öngörülerimize bir başlangıç noktası belirmek amacıyla, spor yapan (16'sı kız ve 26'sı erkek) toplam 42 sporcu genç ve spor yapmayan (16'sı kız ve 32'si erkek) toplam 48 sedanter genç olmak üzere genel toplamda 90 genç çalışmanın örneklem grubunu oluşturmuştur. Yetiştirme yurdunda ya da aile ortamda yaşayan gençlerimizin yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır. Katılımcılardan spor yapan bütün kız katılımcılar yetiştirme yurdunda yaşarken, spor yapmayan kız gençlerimizin 6'sı yetiştirme yurdunda ve geri kalan 10'u aileleriyle yaşamaktadır.  Spor yapan 26 erkek katılımcıdan 17'si yetiştirme yurdunda, kalan 9'u da aileleriyle beraber yasamakta iken, spor yapmayan 32 erkek katılımcıdan 8'i yetiştirme yurdunda, geri kalan 24'u ise, aileleriyle yaşamaktadır. Katılımcıların spor yapma durumlarına göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin belirlenmesinde araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu,  UCLA Yalnızlık Ölçeği ve BECK Umutsuzluk Ölçeği kullanılmıştır. Bu araştırmada, betimsel araştırma yöntemlerinden biri olan genel tarama modeli kullanılmıştır. Karasar (2005) tarama modelini "var olan bir durumu, var olduğu şekliyle tanımlamayı amaçlayan araştırma yaklaşımı" olarak tanımlanmaktadır. Veri toplama metodu itibariyle bu araştırma bir özaktarım çalışması olup, veriler örneklemde yer alan bireylerin kendilerinden ölçekler ve bilgi formu vasıtasıyla toplanmıştır. Çalışmanın amacı, ampirik olarak örneklemdeki 90 gencimizin halihazırdaki yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin yaşama ortamına, cinsiyet değişkenine ve spor yapıp yapmama durumlarına dayalı olarak tanımlanmasıdır. Elde edilen verilerin hesaplanmasında ve değerlendirilmesinde SPSS 13,0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde T-Test uygulanmış olup, belirlenen guruplar (evde-yetiştirme yurdunda kalan, spor yapan-yapmayan, kız-erkek) arasındaki farklılıklar ortaya çıkarılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada hata düzeyi 0,05 olarak kabul edilmiştir.Elde edilen bulgulara göre katılımcılardan sporcu ve sedanter olanların umutsuzluk ve yalnızlık puanlarının cinsiyetlere göre karşılaştırılmasında, erkekler ve kızlar arasında umutsuzluk ve yalnızlık bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Ayrıca sporcu olan erkekler ile sedanter erkeklerin, umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05).  Yine, sporcu kızlarla sedanter kızların umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Buna ilaveten, araştırmaya katılan katılımcılardan yetiştirme yurdunda ve ailesinin yanında kalan kız ve erkeklerin umutsuzluk ve yalnızlık puanları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Bu bulgular ışığında çalışmanın sonuçları aşağıdaki gibi açıklanabilir.Örneklem grubunun spor yapıp yapmama durumları dikkate alındığında yetiştirme yurdunda kalan gençlerin çoğunluğunun sporla uğraştığı görülmektedir. Bu durum, gruplar arasında yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin (aile yanında kalma, yurtta kalma, cinsiyet değişkeni ve spor yapıp yapmama) farklılık göstermemesinde önemli bir etken olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Sporun risk faktörleri üzerindeki tampon etkisi yetiştirme yurdunda kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini ailesi yanında kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerine yaklaştırdığını düşündürmektedir.Katılımcılar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın bulunamama sebeplerinden biri de, günümüzde yetiştirme yurtlarının yaşam kalite standartlarına yakınlaştırılmış olması olarak değerlendirilebilir. Nitekim araştırmacıların yetiştirme yurdu yaşam ortamını görmeden önceki varsayımları ve gördükten sonraki düşünceleri arasında farklılık olduğu tartışılmıştır. Bu muhakeme sonucunda beklenilenin aksine yetiştirme yurdu yaşam ortamının gençlerin sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimlerini destekleyici niteliklere yaklaştığı ve bunun da ailesi yanında kalan gençlerin umutsuzluk ve yalnızlık düzeylerine paralel bir gelişim göstermesinde etken olduğu varsayılmıştır.Yurtta kalan gençlerin yurtlarına karşı bir aidiyet duygusu geliştirdikleri ve içerisinde bulundukları ruhsal durumları çok fazla dış dünyaya açmak istemeyebilecekleri göz önünde bulundurulursa, özaktarım metoduyla toplanan verilerin bulgulara yansımış olabileceği dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın diğer aşamalarında nitel çalışma metotlarına başvurulması gerekliliğini ortaya çıkmaktadır

    Learning to teach special education: A balancing act of assumptions, reality, and best practice

    No full text
    Thirty-two pre-service special education teachers carried out a 14-week informal practicum arranged for the purposes of this research to accompany the three classes they were taking in their program of study and to provide them with the needed setting and opportunities for hands-on experiences and reflection as they construct an understanding of the content offered to them in the program. Data were collected via structured observation, interviews, weekly reflection logs, and group discussions. Qualitative methods were employed to capture the developmental processes of the pre-service teachers. The study utilized the Critical Realistic perspective and the Ecological Systems Theory as theoretical framework. The teachers seemed to have developed their own vision to overcome theory–practice gap and were more open to collaborative efforts by the end of the study. Findings are discussed and implications for special education teacher preparation are deliberated

    Özel eğitim öğretmenlerinin aile-profesyonel işbirliğine hazırlanması : Engelli çocukları olan ailelerin görüşleri

    Get PDF
    Understanding the family perspective on partnering with teachers is critical for restructuring practices in preparing teachers to partner with families. In this study, the context of a course which was designed to prepare special education teachers for family-professional partnerships is used to examine how families of students with special needs view their role in school-family relationships, what they think about teachers partnering with families, and how teacher preparation programs might respond to the challenges that arise from the family perspective. Data were collected through surveys, interviews and focus group discussions and were analyzed using mixed-methods. Families reported that direct experience with families was essential to prepare teachers to work with them. They also made it clear that there was a mismatch between families’ understanding of family-professional partnership and that of professionals. These findings have important implications for the design and content of teacher preparation programs.Ailelerin aile-profesyonel ilişkileri hakkındaki düşüncelerini/görüşlerini anlamak öğretmen yetiştirme programlarımızı yapılandırmak ve öğretmenleri aile işbirliği konusunda etkili bir şekilde hazırlamakta kritik bir öneme sahiptir. Bu araştırmada, özel eğitim öğretmenlerini aile işbirliği konusunda hazırlamak için dizayn edilmiş bir kurs ortamını kullanarak engelli çocuklara sahip ailelerin öğretmenlerle işbirliği hakkındaki düşüncelerini inceleme yoluna gittik ve öğretmen yetiştirme programlarının aile yaklaşımlarından doğabilecek zorluklara nasıl cevap verebileceğini tayin etmeye çalıştık. Anket, görüşme ve küçük gurup toplantıları veri toplama yöntemleri olarak kullanılmıştır. Aile bireyleri öğretmenlerin ailelerle işbirliği için hazırlanmalarında ailelerle birebir görüşmelerin ve bu alanda stajların önemini vurguladılar. Buna ilaveten aileler, kendi profesyonel-aile işbirliği anlayışları ile profesyonellerin anlayışları arasında bir uyuşmazlık olduğunu dile getirdiler. Bu bulgular öğretmen yetiştirme programlarını dizayn etmede ve içeriğini oluşturmada önemli etkilere sahip ipuçları sağlamaktadır
    corecore