24 research outputs found

    Yılboyu alerjik rinitli hastalarda mite ve hamam böceği duyarlılığı

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET Alerjik rinit, genetik yatkınlığı olan kişilerde, polen, mite, mantar sporu, hamamböceği ve evcil hayvanlardan kaynaklanan alerjenlerle tetiklenir. Polenler mevsimsel, diğer alerjenler ise yılboyu alerjik rinite neden olur. Alerjik hastalıklarda, alerjenden sakınmalcjöncelikle^uyguianması gerekerLhusuştur.Bu araştırmanın amacı, yılboyu alerjik rinitte mite ve hamamböceği duyarlık oranını belirlemektedir. Bu araştırma, Haziran 2000 - Temmuz 2001 tarihleri arasında Bilim Dalımız alerji polikliğinine başvuran alerjik rinitli hastalarda yapılmıştır. Sorgulama formu ve cilt testleri ile, hastalığı doğrulanan 387 kişi çalışmaya alınmıştır. Bütün hastalarda ev tozu akarı (D.Pteronyssinus ve D.Farinae), Alman hamamböceği, kedi, köpek ve aspergillus alerjenleri ile deri testleri yapıldı. Sonuç olarak, hastaların %35.7'sinde mite, %481'inde hamamböceği duyarlığı saptandı. Hamamböceği duyarlığı erkeklerde, Kadınlara oranla daha sık bulundu. Mite duyarlığı cinsler arası bir fark göstermiyordu. Astım prevalansı hamamböceği duyarlığı olanlarda %40.2, hamamböceği duyarlığı olmayanlarda %31.5 sıklığındaydı. Astımlı olgularda, rinit belirtileri takiben astım belirtilerinin ortaya çıkması için geçen ortalama süre, hamamböceği duyarlığı bulunan hastalarada daha kısa bulundu (p = 0.045) Mite duyarlığı bulunan hastaların %42.7'sinde astım da eşlik ettiğibulundu. Diğer alerjen duyarlığı, hamamböceği duyarlığı olanlarda daha fazla bulundu. Hamamböceği duyarlığı olan hastaların %68.9'unda aynı zamanda kedi %62.1'inde köpek ve %59.8'inde D.Pteronyssinus duyarlığı saptandı. 1

    Atopik ve non-atopik hastane personelinde lateks duyarlılığı

    No full text
    Natural rubber latex has become an important health problem particularly among hospital employees. In recent years the increase of latex glove use in health care workers for protection against life threatening infections has become the major reason of being sensitized. The investigators advocate that atopy is an important risk factor for latex sensitization. Based on these data we. planned to determine latex prick reactivity frequency and it's relation to clinical symptoms in atopic or non-atopic hospital personnel working in departments in which latex glove use frequency is very high. We also enrolled the atopic and non-glove use patients being fallowed by our allergy department to investigate the effect of atopy on latex prick reactivity. We didn' t find significant difference between these groups related to latex sensitization but our latex sensitization ratios were higher than those reported for general population. This study shows that persistent contact with latex products is an important risk factor as being atopic in terms of developing latex sensitization.Doğal lateks duyarlılığı, önemi giderek artan ve özellikle sağlık sektöründe çalışanlarda belirgin morbidite nedeni olan bir sağlık sorunudur. Son yıllarda enfeksiyonla mücadelede lateks eldivenlerin kullanımının özendirilmesi, latekse duyarlanmada artışın temel nedenidir. Ayrıca atopik yapıya sahip olmanın da sensitivite geliştirme riskini arttırdığına yönelik veriler mevcuttur. Bu bilgiden yola çıkarak atopik ve non-atopik, sık eldiven kullanılan bölümlerde görev yapan hastanemiz personelinde, latekse deri testi reaktivitesi oranını ve bunun kliniğe yansımasını belirlemeyi hedefledik. Hastane personeli olmayan ve alerji nedeniyle kliniğimizce takip edilen olguları da çalışmaya dahil ederek, atopinin lateks duyarlanması üzerine etkilerini araştırdık. Çalışmaya dahi edilen üç grup arasında lateks duyarlılığı geliştirme açısından anlamlı fark saptamadık. Ancak tüm gruplarda lateks duyarlılık oranlarını genel populasyon verilerinin üzerinde bulduk. Bu çalışma sonuçlarına göre lateksle sürekli temas edilmesi, lateks duyarlılığı geliştirmede atopiden bağımsız bir risk faktörü olarak görülmektedir

    Kronik idiopatik ürtikerde otolog serum testi

    No full text
    The etiology of chronic urticaria cannot be identified in more than 75% of the patients even after an exhaustive search. However, recent studies indicate that autoimmune mechanisms may be involved in the etiology in patients with chronic idiopathic urticaria (CIU). In this study, 60 patients who presented to the allergy clinic with urticaria were studied to determine the positivity of the autologous serum test in CIU. Twenty-eight patients were diagnosed with CIU. Patients were injected with 5OuI autologous serum in the forearm intradermally. Histamine and normal saline were also injected as a positive and negative control, respectively. An area of skin redness that is at least 1.5 mm larger in diameter than that observed with saline was considered positive. The autologous serum test was positive in 82.1% of the patients with CIU. The urticaria symptoms were more severe and unresponsive to antihistaminic therapy in patients with a positive autologous serum test. Therefore, immunomodulatory therapies may be indicated in the CIU patients with a positive autologus serum test.In conclusion, the autologous serum test appears to be useful tool in CIU especially in identification of the patients who are unlikely to respond to the conventional antihistaminic therapy.Kronik ürtiker hastalarının % 75 inden fazlasında yoğun araştırmalara rağmen etiyoloji saptanamaz. Kronik idiopatik örtiker (KlU) tanısı konulan bu hastalarda otoimmun mekanizmaların ürtiker oluşumundan sorumlu olduğuna dair bulgular gün geçtikçe artmaktadır. KlU hastalarında otolog serum test pozitifliğini belirlemek amacı ile alerji polikliniğine ürtiker şikayeti He başvuran 60 hasta çalışmaya alınmıştır, 28 hastaya KlO tanısı konulmuştur. Hastalardan elde edilen serumlar ön kol fleksor bölümüne 50 /A. volümünde intradermal enjekte edilmiştir. Deri reaktivitesini belirlemek amacı He pozitif kontrol (histamin) ve negatif kontrol (serum fizyolojik) kullanılmıştır. Otolog serumun enjeksiyon yerinde serum fizyolojiğin oluşturduğundan 1,5 mm veya daha fazla kızarıklığın eşlik ettiği kabarıklık oluşması pozitif test reaksiyonu olarak yorumlanmıştır. Bu çalışmada KlU hastalarının %82.1'inde otolog serum testi pozitif bulunmuştur. Yapılan çalışmalarda otolog serum testi pozitif hastalarda semptomların daha şiddetli olduğu ve klasik antihistaminik tedavisine yanıt vermedikleri saptanmıştır. Bu nedenle otolog serum testi pozitif hastalarda immunomodülatör tedavilerin kullanılması gerekebilir. Sonuç olarak otolog serum testi, rutinde uygulanması gereken verilecek tedaviyi belirleyici test olarak önem kazanmaktadır

    Allerjik rinitli hastalarda nonspesifik bronş hiperreaktivitesi ve serum eosinofilik katyonik protein ile ilişkisi

    No full text
    A link between allergic rhinitis and asthma has been known for a long time. Allergic rhinitis may precede to asthma. Nonasthmatic patients with allergic rhinitis may have bronchial hyperreactivity. The aim of this study was to investigate both the prevalance of bronchial hyperreactivity in patients with allergic rhinitis without any asthmatic symptoms and a possible relationship between bronchial hyperreactivity and serum eosinophil cationic protein. Fourthynine patients with allergic rhinitis were included in this study. Bronchial challenges were performed with increasing concentrations of metacholine. The serum concentrations of eosinophil cationic protein were measured with a commercially available fluoroimmunoassay kit. Bronchial hyperreactivity was found in 18 (36.7%) patients. The mean age of the patients with perennial allergic rhinitis who have bronchial hyperreactivity was less than the mean age of the patients with seasonal allergic rhinitis. The prevalance of bronchial hyperreactivity increased as the disease progressed, in the perennial allergic rhinitis group. Serum eosinophil cationic protein levels of patients with bronchial hyperreactivity were higher than those of patients without bronchial hyperreactivity. No correlation was found between serum eosinophil cationic protein levels and bronchial hyperreactivity. In conclusion, it seems like an important percent of allergic rhinitis patients have a bronchial reactivity without asthamatic symptoms.Allerjik rinit ile astma arasındaki bağlantı uzun zamandan beri bilinmektedir. Allerjik rinit astma gelişmeden önce var olabilir. Astma semptomlarına sahip olmayan allerjik rinitli hastalar bronş hiperreaktivitesine sahip olabilir. Bu çalışmanın amacı allerjik rinitli hastalarda bronş hiperreaktivitesi sıklığını ve bronş hiperreaktivitesi ile serum eosinofilik katyonik protein seviyeleri arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır. Bu çalışmaya 49 allerjik rinitli hasta dahil edildi. Metakolin ile bronş uyarı testi yapıldı. Serum eosinofilik katyonik protein seviyeleri fluoroimmunoassay kit ile ölçüldü. Hastaların 18'de (%36.7) bronş hiperreaktivitesi saptandı. Bronş hiperreaktivitesine sahip yılboyu allerjik riniti olan hastaların yaş ortalaması, mevsimsel allerjik riniti olan hastalara göre daha küçüktü. Bronş hiperreaktivitesi sıklığı hastalık yaşının artması ile arttı. Bronş hiperreaktivitesi saptanan yılboyu allerjik rinitli hastalarda, serum eosinofilik katyonik protein seviyeleri bronş hiperreaktivitesi olmayan hastalardan anlamlı olarak daha yüksekti. Ancak serum eosinofilik katyonik protein seviyeleri ile bronş hiperreaktivitesi arasında korelasyon saptanmadı. Sonuç olarak, allerjik rinitli hastaların önemli bir kısmında solunum yollarına ait semptomlar olmasa bile bronş hiperreaktivitesi vardır

    Mevsimsel allerjik rinit ve astımlı hastalardaki serum eozinofil katyonik protein (ECP) düzeyleri

    No full text
    The authors studied serum ECP levels both in 21 patients with seasonal allergic rhinitis and asthma diagnosed by history, skin tests, RAST and in 17 control subjects. Total IgE levels were also measured and correlated with ECP levels. Mean IgE level was found higher in patients than in controls (p;lt;0.05). Patients with asthma and rhinitis had higher IgE values than those with rhinitis alone (p;lt;0.05). ECP levels were found to be high in all patients when compared with controls (p;lt;0.05). No statistically significant difference was found between ECP levels in patients with rhinitis + asthma and rhinitis group. Total IgE and ECP levels were correlated positively in the patients. The authors concluded that serum ECP level was a marker of clinical activity in patients with allergic rhinitis and allergic asthma.Su çalışmada anamnez, deri testi've radyoallergosorbent test (RAST) sonuçlarına göre mevsimsel allerjik rinit ve astım tanısı konan 21 hasta ile 17 kişilik kontrol grubunda serum ECP düzeyleri araştırıldı. Aynı olgularda total IgE düzeyleri de bakılarak ECP düzeyleri ile korelasyonu incelendi. Hasta grubunun total IgE düzeyleri kontrol grubundan; rinit + astım tanısı alanların IgE düzeyleri de sadece rinit yakınması olan hastaların IgE düzeyinden daha yüksek saptandı (p0.05). Hastaların ECP düzeyleri kontrol grubundan yüksek bulundu (p0.05). Rinit + astımlı hastaların ECP düzeylerindeki artış sadece rinitli hastalarınkinden daha fazla olmasına karşın, fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Hastaların IgE düzeyleri ile ECP düzeyleri arasında pozitif korelasyon saptandı (r= 0.630, p0.05). Serum ECP düzeylerinin, allerjik rinit ve allerjik astımda klinik aktivitenin bir göstergesi olduğu sonucuna varılmıştır
    corecore