8 research outputs found
Spinal enstrümantasyon öyküsü olan bir hastada geç tanı konulan brusella spondiliti
Objective: To present and discuss some of the diff iculties in the diagnosis of brucellar spondylitis. Case Report: We report a patient with low back pain and pain in both hip, misdiagnosed as having a delayed infection after spinal instrumentation who actually suff ered from brucellar spondylitis. Diagnosis was established by history and a compatible clinical picture together with a standard tube agglutination titer of ≥1/160 of antibodies for brucellosis. The patient was treated with oral doxycycline and ciprofl oxacin combination. Conclusion: An early diagnosis of brucellar spondylitis can often be diff icult. In endemic regions, as in the case of our country, brucellar spondylitis should always be considered in the diff erential diagnosis of older patients with back pain and constitutional symptoms. An early diagnosis will help to prevent the development of more severe complications such as spinal cord compression.Amaç: Bu çalışmada brusellar spondilit teşhisinde karşılaşılan güçlüklerin tartışması amaçlanmıştır. Vaka Sunumu: Her iki kalça ve bel ağrısı şikayeti ile spinal enstrümantasyon sonrası geçikmiş enfeksiyon teşhisi konan, ancak aslında brucellar spondilit olan bir olgu sunulmuştur. Hastaya brusellosis için standart tüp aglutinasyon testi titresinin ≥1/160 olmasının yanı sıra hikayesi ve uyumlu klinik tablo ile teşhis konulmuştur. Hasta oral doksisiklin ve ciprofl oksasin kombinasyonu ile tedavi edilmiştir. Tartışma: Brucellar spondilitisin erken teşhisi zor olabilir. Bu vakada olduğu gibi endemik bölgelerde, yapısal semptomları ve sırt ağrısı olan hastaların ayırıcı tanılarında brucellar spondilitis mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Erken teşhis, spinal kord kompresyonu gibi daha ciddi komplikasyonların gelişmesini de önleyecektir
İmplant İlişkili Enfeksiyonların Önlenmesinde Titanium Oksit Kaplı Vidaların Etkinliği: Deneysel Bir Hayvan Çalışması
Amaç: İmplantla ilişkili spinal enfeksiyonlar, uzun süre antibiyotik kullanımı gerektirir ve hastanede yatış süresinin uzamasına neden olurlar; buna karşın bazı vakalarda tedavi amacına ulaşamayabilir. Bu çalışmada, sıçan omurgasında implantla ilişkili enfeksiyonların tedavisinde TiO2 kaplı vidaların etkinliği araştırılmaktadır. Yöntem ve Gereçler: 32 dişi beyaz Sprague Dawley sıçan, her biri 8 hayvandan oluşan 4 gruba randomize edildi. Anestezi altında, torasik omurgaya 3 mm.lik bir titanium mikrovida yerleştirildi. 4 grubun tümünde, aynı yoğunlukta (106 CFU/10?lt) Staphylococcus aureus ile inokülasyon yapıldı. Titanyum vida yerleştirilen gruplar grup 1 ve grup 2, TiO2 kaplı vida yerleştirilen gruplar grup 3 ve grup 4 olarak olarak belirlendi. Bulgular: Tüm hayvanlar 21 gün sonra sakrifiye edildi. Sonuçlar “Mann Whitney-U'' testi kullanılarak değerlendirildi. Gruplar karşılaştırıldığında, TiO2 kaplı vida grubu ve titanyum vida grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir mikrobiyolojik farklılık görülmedi. Bununla birlikte, patolojik değerlendirmede TiO2 kaplı vidalar yerleştirilen hayvanlarda inflamatuar bulguların daha hafif olduğu görüldü. Sonuç: Bu çalışma, titanyum vidaların TiO2 ile kaplanmasının implanta bağlı enfeksiyonların engellenmesinde anlamlı bir farka neden olmadığını göstermiştir.Objective: The treatment of the implant related spinal infection requires long-term antibiotic use and causes prolonged hospital stay; even then in some cases the treatment goals cannot be achieved. This study aims to investigate the efficiency of TiO2-coated screws for the treatment of the implant-associated infections in rat spines. Methods: 32 female white Sprague Dawley rats were randomized into 4 groups, each consisting of 8 animals. Under anesthesia, a 3-mm titanium micro screw was implanted in the thoracic spine. All 4 groups were inoculated with the same concentration of Staphylococcus aureus (106 CFU/10μlt). Group 1 and 2 were assigned as titanium screw implanted groups and group 3 and 4 were assigned as TiO2-coated screw implanted groups. Results: All animals were sacrificed after 21 days. The results were analyzed using “Mann Whitney-U'' test. When the groups were compared, no statistically significant microbiological difference was found between the TiO2-coated screw groups and the titanium screw groups. However, the pathologic evaluation indicated that the inflammatory signs were milder in the animals implanted with TiO2-coated screws. Conclusions: This study has shown that coating the titanium screws with TiO2 has not resulted in a significant difference in the prevention of implant-related infections
Royal Jel, Laminektomi Sonrası Epidural Fibrozis Gelişimini Önleyebilirmi? Deneysel Çalışma
Amaç: Başarısız bel cerrahisi sendromunun en önemli sebeplerinden biri epidural fibrosis gelişimidir. Bu çalışmada, yara iyileşmesine olumlu etkileri olduğu bilinen royal jelin deneysel olarak laminektomi sonrası epidural fibrosis gelişimine etkisi incelendi. Yöntem ve gereçler: Sıçanlar sekizerli iki gruba ayırıldı. Birinci gruba sadece laminektomi yapılırken, ikinci gruba laminektomi sonrası laminektomi bölgesine lokal olarak royal jel uygulandı. Vertebral kolonlar 6 hafta sonra blok olarak çıkarıldı. Bulgular: Parafin kesitler nöropatolog tarafından ışık mikroskobunda incelenerek fibrozis derecesi kaydedildi. Her iki grup, fibrozis derecesine göre karşılaştırıldı. Royal jel kullanılan grupta fibrozis derecesi, kontrol grubuna göre belirgin şekilde düşük bulundu. Sonuç: Royal jelin yara iyileşmesine olumlu etkileri bilinmesine rağmen, laminektomi sonrası epidural fibrozis gelişimine yönelik yaptığımız çalışma ilktir. Çalışmanın sonuçlarına göre royal jel, sıçanlarda laminektomi sonrası epidural fibrozis derecesini azaltmaktadır. Royal jelin insan vücuduna toksik etkilerinin olmaması nedeniyle, ilaç formunun faz çalışmalarının insanlarda yapılabileceği kanaatindeyiz.Objective: One of the most important causes of the failed back surgery syndrome is the development of epidural fibrosis. In this study, the effects on the development of epidural fibrosis following experimental laminectomy of royal jelly, of which the positive effects on wound healing are known, were investigated. Material and Methods: Rats were divided into two groups, with eight rats in each group. While only laminectomy was performed in the first group, royal jelly was applied locally in the second group following the laminectomy. Vertebral columns were removed 6 weeks later. Results: Paraffin sections were examined under the light microscope by the neuropathologist and the grade of fibrosis were recorded. Each group was compared with the other group according to the level of fibrosis. The fibrosis grade in the group that royal jelly was used was found as significantly lower as compared to the control group. Conclusions: Although the positive effects of royal jelly on wound healing are known, this study of ours about the effects on the epidural fibrosis development following laminectomy is a first. Based on the results of this study, royal jelly decreases the grade of epidural fibrosis in rats following laminectomy. Since the royal jelly has no toxic effects on human body, we believe that the phase studies on humans for the medicine form of royal jelly can be carried out
Effect of propolis aplication on postlaminectomy fibrosis: An experimental study
Geçmiş bilgiler: Başarısız bel cerrahisi sendromunun en önemli sebeplerinden biri epidural fibrosis gelişimidir. Laminektomi sonrası epidural fibrosis gelişimini engellemeye yönelik pek çok yöntem ve madde kullanılmıştır. İnsan sağlığına olumlu etkileri olduğu bilinen propolisin yara iyileşmesini hızlandırıcı ve düzenleyici özelliği vardır. Amaç: Bu çalışmada, propolisin deneysel olarak laminektomi sonrası epidural fibrosis derecesine etkisi sıçanlarda değerlendirildi. Materyal-metod: Denekler iki gruba ayırıldı: Grup-1 (n=8) (Kontrol grubu); L1 seviyesine sadece laminektomi yapıldı, grup 2 (n=8) (Tedavi grubu); L1 laminektomi yapılarak, laminektomi sahasına propolis uygulandı. İlgili vertebral kolonlar 6 hafta sonra blok olarak çıkarıldı. Parafin bloklardan 6 mm kalınlığında seviyeli kesitler alındı. Bulgular: Skar dokusunun derecesine göre yapılan evrelemede, grup 2’de grup 1’e göre EF’in daha düşük oranda geliştiği gösterildi. Aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p <0.05). Fibroblast sayısına göre yapılan evrelemede, grup 2’de grup 1’ye göre daha düşük derecede epidural fibrosis geliştiği ve aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edildi (p <0.05). Sonuçlar ve çıkarımlar: Omurga cerrahisi sonrası oluşan epidural fibrosisi önlemek amacıyla günümüze kadar birçok çalışma yapılmış ve bir çok madde kullanılmıştır. Propolisin, yara iyileşmesinde yararlı etkileri birçok çalışmada gösterilmiştir. Laminektomi sonrası epidural fibrosis gelişiminde ve diğer nöroşirüjik prosedürleri içeren çalışmalarda propolis hiç kullanılmamıştır. Çalışmamızın sonuçlarına göre propolis, sıçanlarda laminektomi sonrası epidural fibrosis gelişimini azaltmaktadır. Propolisin laminektomi sonrası insan çalışmalarında kullanılabilmesi için, standart jel formu oluşturulmalıdır.History: The development of epidural fibrosis is one of the most important reasons of failed back surgery syndrome. Many methods and substance have been used to prevent the development of post-laminectomy epidural fibrosis. Propolis is not only known to have positive effects on human health and regulatory properties, it also has accelerating eff ect on wound healing. Objective: This study evaluated experimentally the effect of propolis on the degree of epidural fibrosis after laminectomy in rats. Materials and Methods: The subjects were separated into two groups: Group 1 (n=8) (control group); L1 laminectomy was performed, group 2 (n=8) (treatment group); L1 laminectomy plus propolis in operation area was performed. Vertebral columns were removed on block after six weeks and six mm thick sections were cut in paraffin blocks. Results: In group two, lower rate of epidural fibrosis was developed according to the degree of scar tissue than in group one. The difference was statistically significant (<0.05). When the Staging was done according to the number of fibroblasts, in group two low grade of epidural fibrosis was determined and the difference was statistically significant (<0.05). Conclusion: Many methods and substance have been used to prevent the development of post-laminectomy epidural fibrosis. Although there are many studies have been pointed out the beneficial effects on wound healing, in neurosurgical practice propolis was never used. According to the results of this study propolis can be used for post-laminectomy epidural fibrosis in rats. The standard form of the gel must be formed in human studies
Deneysel İmplant İlişkili Spinal Enfeksiyon Modelinde Manuka Honeyin Antibakteriyel Etkisinin Değerlendirilmesi
Amaç: Spinal cerrahi prosedürlerde implant ilişkili enfeksiyonlar, tüm önlemlere rağmen hala önemli problemlerden biridir. İmplant ilişkili enfeksiyonları önlemeye yönelik bir çok ilaç ve yöntem uygulanmıştır. Manuka honey, ilaç formu FDA tarafından onaylanmış bal türüdür. Manuka honeyin, implant ilişkili enfeksiyonlarda en sık izole edilen bakteri olan metisilin rezistan stafilokokus aureusa karşı bakterisit ve bakteriostatik etkileri vardır. Bu çalışmadaki amacımız, implant ilişkili spinal enfeksiyon modelinde, ucuz ve doğal bir ürün olan balın sıçanlarda enfeksiyon gelişimini önleyici etkisinin olup olmadığını değerlendirmektir. Yöntem: Sıçanlar sekizerli 3 gruba ayrıldı. 1. grup (kontrol grubu); sadece spinal implant uygulanan grup, 2. grup (enfeksiyon grubu): spinal implantla beraber bakteri ekilen grup. 3. grup (tedavi grubu): spinal implant ve enfeksiyona ilave manuka honey uygulanan grup. Grup 1'deki sıçanların hiç birinde doku, implant ve kan kültürlerinde bakteriyel üreme olmadı. Grup 2 ve 3'teki sıçanların tamamında ekimi yapılan standart MRSA suşu üredi. Gruplar birbirleri arasında enfeksiyon yoğunluğu açısından karşılaştırıldı. Grup 2'deki vertebral kolon ve implantlar üzerinde üreyen bakteri sayısının grup 3'e kıyasla daha şiddetli olduğu, üreyen bakteri koloni sayısının kantitatif olarak daha fazla olduğu tespit edildi. Bu fark, implant üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bulunurken, vertebral kolonda anlamlı bulunmadı. Sonuç: Manuka honey bu modelde, MRSA enfeksiyonunu tam olarak önleyememiş ancak, enfeksiyonun şiddetini belirgin olarak azaltmıştır. Manuka honeyin implant ilişkili enfeksiyonlarda farklı bir model oluşturularak, düzenli aralıklarla kullanılabilmesi durumunda, daha objektif ve umut verici sonuçlar ortaya konabilir. Ayrıca Manuka honeyin, farklı modeller oluşturularak, farklı bakterilerde ve diğer stp aureus suşlarında da denenmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.Aim: Implant-related infections in spinal surgical procedures are still an important problem despite all the precautions. Various methods and medicinal products have been applied in order to prevent implant-related infections. “Manuka honey” is a type of honey which has been approved by FDA as a medicinal product. “Manuka honey” has bactericidal and bacteriostatic effects on “methicillin resistant Staphylococcus aureus” which is the most frequently isolated bacteria. The purpose of this study is to evaluate whether as an inexpensive and natural product, honey would prevent infection growth on rats in the implant related infection model. Method: Rats were divided into 3 groups, each of which containing 8 rats:namely, the control, infection and treatment groups. In the 1st group, there was no bacterial proliferation. Planted standard MRSA strain has been detected on rats belonging to the groups 2 and 3. On the vertebral column and implants, bacterial growth was greater in the 2nd group than the 3rd group. Also more bacterial colony growth has been detected in 2nd group as compared to 3rd group. While this difference was deemed significant in implant, the same did not apply to vertebral column. Result: Manuka honey could not completely eradicate the MRSA infection; however, it did decrease the intensity of the infection. If manuka honey, through constituting a different model, could be used in infections regularly, more objective and promising results would be revealed. Moreover, we consider that experimenting “manuka honey” on different bacteria including other Staph. aureus strains would be appropriate through constituting different models
Two cases of arachnoid cyst complicated by spontaneous intracystic hemorrhage
Arachnoid cysts are developmental anomalies which are usually
asymptomatic. Intracystic hemorrhage after trauma is a well known
complication; however, spontaneous intracystic hemorrhage is rare. This
report presents two rare cases of arachnoid cyst complicated by
spontaneous intracystic hemorrhage. The first patient was admitted
following transient loss of consciousness and speech disturbance, and a
subacute subdural hematoma at the left temporal region was diagnosed.
The second patient presented with severe headache of four days duration
and a subdural hematoma at the left temporoparietal region was
diagnosed. In both the patients, both on radiological examination and
during surgical intervention, hematomas were found to be intracystic