19 research outputs found

    Monocyte-to-HDL-cholesterol ratio is associated with Ascending Aorta Dilatation in Patients with Bicuspid Aortic Valve

    Get PDF
    Background: The importance of monocyte count-to-HDL-cholesterol ratio (MHR) in cardio- vascular diseases has been shown in various studies. Ascending aortic dilatation (AAD) is a common complication in the patients with bicuspid aortic valve. In this study, we aimed to investigate the relationship between MHR and the presence of aortic dilatation in the patients with bicuspid aortic valve. Methods: The study population included totally 347 patients with bicuspid aortic valve.169 patients with aortic dilatation (ascending aorta diameter 65 4.0 cm) and 178 patients with no aortic dilatation. Echocardiographic and laboratory measurement was done and compared between groups. Results: The mean age of the participants was 44.7 \ub1 15.4 years and average ascending aorta diameter was 3.2 \ub1 0.3 cm in dilatation negative group and 4.4 \ub1 0.4 cm in positive group. MHR was significantly increased in in patients with aortic dilatation. MHR and uric acid level was independently associated with the presence of aortic dilatation in the patients with bicuspid aortic valve. Conclusion: We found a significant relationship between MHR and aortic dilatation in the patients with bicuspid aortic valve

    Çağdaş dünyanın yeni kitle iletişim araçları: Youtube üzerine bir inceleme

    No full text
    Tarihsel süreçler içerisinde kitle iletişim araçları teknolojik gelişmelerin sunduğu imkanlar doğrultusunda gelişerek bilginin zaman ve mekan sınırlandırmalarından kurtularak dünyanın çeşitli bölgelerinde aynı anda dolaşabilmesini olanaklı hale getirmiştir. Bu durum araçların etkisini arttırırken, araçların sahibi konumundaki egemen sınıfların iletileri kendi çıkarları doğrultusunda kitlelere ulaştırarak güçlerini de arttırmasına neden olmuştur. İçinde bulunduğumuz çağdaş dünyanın teknolojik gelişmeleri sayesinde kitle iletişim araçlarının sahiplik yapısı değişmiş, bilgiyi paylaşan konumuna bireyin kendisi gelmiştir. Çalışma, egemen sınıfın çıkarlarına uygun bir şekilde denetlenebilir ve yönlendirici enformasyon sunan kitle iletişim araçlarının, yeni kitle iletişim araçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte egemen sınıfın ve geleneksel kitle iletişim araçlarının etkinliklerini kaybetmeye başladıkları fikrini tartışmayı amaçlamaktadır. Bireye kendi medyası olma özelliğini sunan teknoloji, bu sayede kitle iletişim araçlarını biçimsel ve içeriksel olarak değiştirmiştir. Teknolojinin kitle iletişim araçları üzerimdeki etkili olduğu kadar, toplumsal ve gündelik yaşam üzerinde de etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu bakış açısı doğrultusunda teknolojinin sahip olduğu etki de çalışma içerisinde kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Çağdaş dünya düzeni içerisinde modernitenin evrensel yapıları ve düşünceleri karşısında bireysel ve tikel hareket etme imkanı bulan birey, egemen sınıfların denetiminden dışarı çıkıp yeni kitle iletişim araçlarından da sıklıkla faydalanarak diğer kültürlere ve düşüncelere ulaşabilme olanağına kavuşmuştur. Yeni dünya düzeninde birey, kendi oluşturduğu düşüncelerin ve tercihlerinin belirleyicisi konumundadır. Çalışmada, çağdaş dünya içerisinde yeni kitle iletişim araçlarının sunduğu olanaklar ele alınırken, aynı zamanda araçların kullanıcısı konumunda yer alan bireyin sahip olduğu sosyal ve kültürel konum doğrultusunda bu etkiyi ne derece kullanabilme potansiyeli taşıdığı da ele alınmaktadır. Yeni kitle iletişim araçlarından biri kabul edilen Youtube üzerinden bireyler doğru bulmadıkları ya da yeterli görmedikleri her hangi bir konuda büyük medya kuruluşlarının belirledikleri yayın anlayışının dışına çıkarak kendilerini ifade edebilmektedirler. Bu durum bilgi edinme ve paylaşma hususunda da geçerlidir. Kendi medyasını kurma şansına sahip birey büyük kitlelere de ulaşabilmektedir. Çalışmanın araştırma kısmında ele alınan sitenin kurulduğu günden bu yana en çok izlenme rakamlarına sahip elli video, yeni kitle iletişim araçlarının özgürlük için yeni bir umut mu yoksa teknolojik ilerlemeleri elinde bulunduran egemen sınıfların kendi söylemlerinden çıkamayacağına inandıkları bireylere sundukları yeni bir tüketim aracı mı olduğunu anlamayı amaçlamaktadır. Yapılacak değerlendirme yeni kitle iletişim araçlarının geleneksel kitle iletişim araçları karşısında sahip oldukları yeni tanımıyla evrimsel mi yoksa devrimsel mi bir değişimi temsil ettiğini ortaya koymaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır.Technological improvements have been providing opportunities to mass media to improve its structure since its invention. The opprtunities which mass media has today make it possible to spread the information to whole world free of time and place. The opportunities gained by the use of new mass media gave control of mass media to individuals once was only controled by the ruling class. The message/information/knowledge are no longer in control of ruling class. This thesis examine the argument whether ruling class has lost their influence and power over society by change of ovnership statutes of mass media, which now is called new mass media. Technology that provies the individual the opportunity to be his or her own media changed the mass madia and its facilities. It is possible to say thay technology has an affect on public and daily life as much as it has on mass media. According to the same opinion the influence of technology and opprtunities provided by new mass media are also exmined in this thesis throughly. Social and cultural position of an individual do vary in contemporary world. Induviduals are now in control of his or her thoughts and choices opposite to how it used to be. Individuals are free to get beyond information and ideas supplied to them by maim stream media by using sites on web,such as youtube, which is examined in this thesis. Same rule apply for gathering and sharing information. Individuals who are able to establish their own media have the chance to reach wide range of audience. This thesis aims to understand whether new mass media has an ivolutionary or devaolutionary type of mass media by examining fifty most viewed videos in youtube

    Anesthesia in Burn Injury Patients

    No full text
    Burn injury, is deterioration of the skin because of the thermal reasons that is in relationship with external environment. Although skin is the primarily affected organ, complications can occur in all other organs and systems and can lead to significant morbidity and mortality. Treatment and anesthesia practices of the patients with burn injuries requires a multidiscipliary approach and cooperation. The person who is going to apply anesthesia should know the pathophysiological changes in burn injuries and person’s responses to pharmacological agents used in anesthesia. [TAF Prev Med Bull 2011; 10(3.000): 351-360

    [Ga-68]-Pentixafor PET/CT imaging of lymphoproliferative malignancies

    No full text
    Purpose This report evaluates [Ga-68]-Pentixafor and [F-18]-FDG PET/CT uptake patterns of patients with lymphoproliferative malignancies. Methods Patients with non-Hodgkin lymphoma (NHL) and chronic lymphocytic leukaemia (CLL) who underwent [F-18]-FDG PET/CT for staging followed by [Ga-68]-Pentixafor PET/CT within 1 week were retrospectively evaluated. Patterns of [F-18]-FDG and [Ga-68]-Pentixafor uptake characteristics were described in histopathologically confirmed patients. Results Two patients with CLL, five with B-cell lymphomas, and four with T-cell lymphomas , with a mean age of 56.8 years (range 22-80), were included in this study. Four B-cell lymphoma patients were [F-18]-FDG and [Ga-68]-Pentixafor positive, whereas one patient was only [F-18]-FDG-positive. [Ga-68]-Pentixafor uptake in two patients and [F-18]-FDG uptake in one patient was higher than the other, and one patient demonstrated a heterogeneous uptake pattern with flip-flop tracer uptake. Aggressive transformation to lymphoma in one CLL patient was presented with mild [Ga-68]-Pentixafor uptake in the [F-18]-FDG-positive lymph nodes. The other CLL patient had mild [F-18]-FDG uptake and no [Ga-68]-Pentixafor uptake in the lymph nodes, but bone marrow involvement was only detected by [Ga-68]-Pentixafor PET/CT. Three of four patients with T-cell lymphoma patients demonstrated [F-18]-FDG and [Ga-68]-Pentixafor uptake, and one patient was only positive on [F-18]-FDG PET/CT. Conclusion Our results demonstrate [Ga-68]-Pentixafor uptake in different subtypes of NHL and CLL; however, the potential complementary role of [Ga-68]-Pentixafor PET/CT towards personalized diagnostic concepts remains yet to be determined by further studies

    Prostat Kanseri Tanılı Olgularda İnsidental Olarak Saptanan Akciğer Lezyonlarında Ga-68 PSMA PET/BT’nin Rolü

    No full text
    Amaç:Prostat kanseri (PK) tanısıyla yapılan galyum (Ga)-68 prostat spesifik membran antijen (PSMA) pozitron emisyon tomografi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) görüntülemede insidental olarak saptanan akciğer lezyonlarının tanısında Ga-68 PSMA PET/BT görüntülemenin rolü araştırıldı.Yöntem: Ocak 2015-Temmuz 2020 tarihleri arasında evreleme, yeniden evreleme veya tedavi yanıtının değerlendirilmesi amacıyla kliniğimizde Ga-68 PSMA PET/BT görüntülemesi yapılan ve insidental olarak en az bir adet soliter akciğer lezyonu (≥8 mm) saptanan hastalar retrospektif olarak incelendi. Sekonder malignitesi bulunan, klinik muayene bulguları, radyolojik verisi veya takibi eksik olan hastalar çalışmadan çıkarıldı. Lezyonların boyutu, lokalizasyonu, morfolojisi, lezyonların SUVmaks değerleri ve prostat spesifik antijen (PSA) değerleri kaydedildi. Akciğer lezyonlarının nihai tanısı; histopatolojik verifikasyon, klinik muayene bulguları, radyolojik bulgular veya takip görüntülemeleriyle konuldu. Akciğer lezyonlarının tanısı ile SUVmaks değerleri arasındaki ilişki Mann-Whitney U test ve alıcı işletim karakteristiği (ROC) analizi ile SPSS 24.0 programı kullanılarak değerlendirildi. P-değeri <0,05 anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular:Çalışmaya yaş ortalaması 68,5±7,7 (50-82) olan 45 hasta dahil edildi. On üç hastada soliter akciğer lezyonu izlenirken 8 hastada 2-4 adet, 24 hastada ≥5 akciğer lezyonu saptandı. Otuz bir (%69) hastanın akciğer lezyonları klinik ve radyolojik takip sonrası PK metastazı, 10 hastanın (%22) ise benign olarak kabul edildi. Kalan 4 hastada (%9) yapılan biyopsi sonucu primer akciğer malignitesi saptandı (Tablo 1). Ga-68 PSMA PET/ BT görüntülemesi sırasında medyan PSA ve akciğer lezyonlarının SUVmaks değerleri PK metastazı, primer akciğer malignitesi ve benign akciğer lezyonu saptanan olgularda sırasıyla; 64,9 ng/mL (0,01-971,90) ve 5,40 (0,61-37,96); 5,65 ng/mL (0,64-18) ve 3,18 (0,25-11,20); 5,44 ng/mL (0,22-47,46) ve 1,36 (0,47-3,22) olarak saptandı(Tablo 2). Mann-Whitney U testine göre malign lezyonlarda SUVmaks değeri anlamlı olarak yüksek iken (p=0,001), PK metastazları ve primer akciğer malignitelerinin SUVmaks değerleri arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p=0,379). Öte yandan PSA değerleri PK metastazı saptanan olgularda, primer akciğer malignitesi saptanan olgulara kıyasla anlamlı olarak yüksekti (p=0,046). ROC analizine göre lezyonların benign/malign ayrımında SUVmaks değeri için eşik değer 1,6 alındığında duyarlılık %77,4, özgüllük %80 (AUC: 0,829, p=0,001)olarak hesaplandı.Sonuç: PK tanılı olgularda Ga-68 PSMA PET/BT’de insidental olarak saptanan akciğer lezyonlarında yüksek SUVmaks değerlerinin benign/malign lezyon ayrımında yardımcı olabileceği gösterilmiştir. Ancak primer akciğer maligniteleri ve metastaz ayırıcı tanısında SUVmaks değerleri dışında hastanın klinik muayene bulguları, PSA değerleri ve radyolojik bulguları yol gösterici olmaktadır.Anahtar Kelimeler: Ga-68 PSMA, prostat kanseri, insidental akciğer lezyonu, SUVmak

    A comparative study for removal of different dyes over M/TiO2 (M = Cu, Ni, Co, Fe, Mn and Cr) photocatalysts under visible light irradiation

    No full text
    The purpose of this work is to design and develop a series of stable and effective TiO2 photocatalysts prepared by a modified precipitation method. In order to improve the photo response of the TiO2 to the visible region, the effect of addition of six successive transition metal elements of fourth period, namely chromium (Cr), manganese (Mn), iron (Fe), cobalt (Co), nickel (Ni), and copper (Cu) was studied. Two different types of dyes, methyl orange (MO, azo dye) and methylene blue (MB, thiazine dye group), were used to investigate the influence of structure of dyes on the photocatalytic degradation rates. The results showed that loading titania with 0.3 wt.% of different transition metal elements was found to have significant influences on the crystallographic structure, physical properties and optical absorption properties of titania based catalysts, as well as catalytic activity during dye degradation reactions. The optical reflection edge was obviously shifted to the visible light range with the transition metal additives. The band gap energies of the doped TiO2 samples were considerably narrower than that of plain TiO2. The different activity levels of the catalysts for both dyes clearly show that the photocatalytic activity of samples strongly depended on the metal dopant used. Among all the catalysts, Cu/TiO2 sample exhibited the highest photocatalytic activity under visible light for both of the dyes owing to the low band gap energy and delayed electron-hole recombination. (C) 2015 Elsevier B.V. All rights reserved

    Respiratory Depression Caused by Heroin Use

    No full text
    Summary Heroin is a semisynthetic narcotic analgesic and heroin abuse is common due to its pleasure-inducing effect. For the last 30 years heroin abuse has become an important worldwide public health problem. Heroin can be administered in many different ways as preferred. Heroin affects many systems including respiratory system, cardiovascular system and particulary the central nervous system. Overdose use of heroin intravenously can be fatal due to respiratory depression. In this letter, we wanted to engage attention to respiratory depression caused by heroin abuse and potential benefits of using naloxone. [TAF Prev Med Bull 2012; 11(2.000): 248-250
    corecore