48 research outputs found
Dyadic death due to family custom in marriage
In dyadic death, a there is a lack of studies addressingthe effectiveness of the family pressure through thesedeaths. In this study, the effectiveness of the customs onthe marriages is discussed with a related case of dyadicdeath.A 27 years old male and a 19 years old female were founddead in a car out of a city center away from hometown. Inthe external examination, there was an entrance woundon the right temporal region and an exit wound on theleft temporal region of the man, and the contrary for thewoman. Both of the exit wounds were contact wound.Both of the deceased were originally from the east partof Turkey and stated to be single; and the woman wasreported to the security units as missing two days beforethe incident. As the motivation of the suicide, a note nearto the man was explaining that the deceased couple lovedeach other for one year yet the family of the women hadnot let them to get married.Being an obstacle for the marriage even for adults and acause of suicide because of family pressure is indicativeof strict application of the family customs, in Turkey. Theauthors propose that issue of whether the 84. Article ofthe Turkish Penal Code should be or not applied as a deterrentfactor reducing pressure of family customs
Teleskopik arkus aorta : Marfan sendromunda yeni bir antite
Teleskopik arkus aorta, Marfan sendromunda aortik diseksiyon sonu- cu oluşabilen ve daha önceden rapor edilmemiş bir antitedir. Burada bir adli otopside tespit edilen ve kronik aort diseksiyonuna ikincil ilk teleskopik arkus aorta olgusu bildirilmiştir. 20 yaşında bir erkekte as- sendan aorta rüptüründen kaynaklanan kalp tamponadı sonucu ani ölüm olgusu sunulmuştur. Otopside, serbest ve pıhtılı kandan oluşan 800 cc’lik bir hemoperikardium olduğu dikkati çekmiştir. Assendan torasik aortanın dilate olduğu ve ön duvar mediailinde 1,2 cm’lik tam kat duvar rüptürü olduğu tespit edilmiştir. Aort muayenesinde, arkus aorta içerisinde bir tüp gibi yerleşmiş ikinci bir arkus aorta olduğu dikkati çekmiştir. İçteki bu ikinci arkın aort kapaklarının 2,5 cm üzeri- nden başladığı ve desseden aorta başlangıcında sonlandığı; ayrıca 10 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında olup trunkus brakiosefalikus, sol karotis kommonis ve sol subklavian arterle ilişkili olduğu saptanmıştır.Telescopic aortic arch is a consequence of aortic dissection in Marfan’s syndrome, which has not been reported previously. This paper pres- ents the first case of telescopic aortic arch secondary to chronic aortic dissection, as an incidental finding of a forensic autopsy. Here we present a sudden death of a 20 years old male due to cardiac tampon- ade sourcing from the rupture of ascending aorta. At autopsy, there was a haemopericardium of 800 cc, which comprised blood and clot. The ascending thoracic aorta was dilated and a 1.2 cm ragged linear complete rupture was noticed on the medial side of the front wall of ascending aorta. Examination of aorta showed a second/inner aortic arch just as a tube lying inside the aortic arch. The inner aortic arch was arrised 2.5 cm above aortic valves and lasted at the beginning of the descending aorta. It was 10 cm in length with a lumen 2 cm in diameter and was associated with truncus brachiosephalicus, left common carotid, and left subclavian arteries
Çocukluk Çağında Anogenıtal Verru ve Cinsel İstismar
Çocuklarda anogenital bölgede cinsel yolla bulaşan hastalıkların varlığı cinsel istismarın delilidir. Human papilloma virüs (HPV) yetişkinlerin %80 ini etkileyen, en sık görülen cinsel yolla geçen hastalık kabul edilmektedir. Bu virüsün oluşturduğu verrülerin çocuklarda görülmesi cinsel istismar kanısı oluşturmaktadır. Çalışmamızda anogonital verrü (AGV) ile ilgili literatür derlemesi yaparak AGV'li çocuk olgularına adli tıp yönünden yaklaşım önerilerini sunmayı amaçladık. Yapılan çalışmalara göre HPV'nin cinsel istismar dışında farklı bulaş yollarının olduğu bilimsel olarak saptanmıştır. Bu nedenle AGV'li çocuklara yaklaşımda cinsel istismar ön yargısının kırılması gerektiği kanaati oluşmuştur. Çocukların ve ailelerin "cinsel istismar" psikolojisinden uzak tutulmalıdır. Bu olgulara multidisipliner yaklaşılarak bulaş yolu hakkında kanaat oluştuktan sonra adli olgu açısından değerlendirilmelidir.
Anahtar kelimeler: anogenital verrü, bulaş yolları, cinsel istisma
Evaluation of juvenile delinquency cases referred to juvenile police, in Hatay
Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de çocuk suçluluğu veya suç işleyen çocuklar önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bu çalışmada, ilimizde suç işlediği iddia edilen çocuk olgula-rın genel özelliklerinin tanımlanması ve suç işleme/suça itilme nedenlerinin araştırılması amaçlandı. Hatay Emniyet Çocuk Şube Müdürlüğü’nün Ocak-Mayıs 2007 tarihinde suç işlediği iddia edilen 13-18 yaşlarındaki çocuk olguların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bu süre içerisinde kayıtları bulunan 122 olgunun %95’inin erkek, %75.4’ünün 16-18 yaş aralığında olduğu saptandı. Olguların %55.74’ünün (68 olgu) ilköğretim öğrenci-si/mezunu olduğu, 20 olgunun eğitimlerini belli bir aşama-dan sonra bıraktıklarını görüldü. 48 olguda sigara kullanma, bunların da 10’unda alkol ve madde kullanımı öyküsü mev-cuttu. İlk kez suça karışan 98 olgunun sıklıkla darp ve yara-lama suçu işlediği kaydı mevcut iken, birden fazla suç kaydı bulunan 24 olgunun sıklıkla mala yönelik suç işledikleri görüldü. Sonuç olarak, ilimizde suçlu çocukların demografik özellikle-ri ve işlendiği iddia edilen suç türlerinin olarak Türkiye gene-lindeki veriler ile uyumlu olduğu görüldü. Ancak, suç işleme veya suça itilme nedenlerinin araştırılması için olgularla yüz yüze görüşme gerektiren prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu gözlendi.Juvenile delincuency or children incrimination is an important issue in our country as in most of the countries. This study was aimed to evaluate general features of juvenile delincuency cases and to investigate causes of child incrimination. The records of Child Department of Hatay Police Office, related to juvenile delincuency cases aged between 13 and 18 in the period of January-March 2007 were used. Out of 122 cases 95% were male and 75.4% were aged between 16-18. Of all cases 55.74% (68) were the student/graduated from elementary school, while 20 cases discontinoued their education. Forty-eight cases were detected to be smokers, furthermore 10 of these were alcohol of drug abusers, as well. Ninety-eight cases who committed crime for the first time recorded to committed wounding. However, 24 cases who commited repetted crime detected to committed crime against property. To conclude, demographic features of juvenile delincuency cases and type of alleged crimes were concordant to data reflecting Turkish population. However, causes of child incrimination should be investigated by prospective studies including interwiev with children
Akıl Hastalarında Önyargılar Nedeniyle Tanısı Geçirebilen Veya Atlanabilen Hastalıklar İki Olgu Sunumu
Psikiyatrik hastalar, ruhsal hastalığın meydana getirdiği olumsuz durumlar, psikotrop ilaçların etkisi ve bazen de mevcut hastalığın kliniği nedeniyle diğer hastalıkların atlanması sonucu genel popülasyona göre daha yüksek ölüm hızına sahiptir. Bu çalışmada, tanısı geç konulan künt kafa travması ve tanısı konamamış akut batın tablosu nedeniyle ölen, hastalık tanısındaki bu gecikme ve atlamada uzun süredir tedavi gördüğü şizofreni hastalığı tanısının rolü bulunduğu düşünülen iki olgunun sunularak, konuya dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. 37 yaşında erkek olan birinci olgunun; durumunun kötüleşmesi üzerine, daha önce şizofreni tedavisi gördüğü ruh sağlığı hastanesine yatırıldığı, iletişim kurulamadığı, yürümekte zorlandığı için ikinci gün yere düştüğü, sağ kaşında sıyrık oluştuğu, konfüzyon tablosu geliştiği, 4. gün sevk edildiği hastanede akut subdural ve subaraknoidal kanama saptandığı, ameliyatı takiben 4. gün öldüğü belirlendi. Otopsisinde sağ ön fossada lineer kırık, subdural ve subaraknoidal kanama saptanarak, kişinin künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu öldüğüne karar verildi. 35 yaşında erkek olan ikinci olgunun; 13 yıldır şizofreni tedavisi gördüğü, son bir haftadır evinde huzursuz bulunduğu, bulantı kusmasının olduğu, önce özel bir polikliniğe götürüldüğü, burada bir iğne yapılarak evine gönderildiği, ertesi gün giderek durumunun kötüleştiği, tekrar sağlık kuruluşuna götürülürken yolda öldüğü belirlendi. Yapılan otopsisinde kişinin mide perforasyonuna bağlı olarak gelişen peritonit sonucu öldüğü tespit edildi. Yazıda, özellikle şikayetlerini dile getiremeyen ya da sağlıklı öykü veremeyen akıl hastalarmda, gelişen klinik tabloların değerlendirilmesine titizlikle yaklaşılmasının, dikkatli bir sistemik muayene ile gerekli konsültasyonların ve tetkiklerin yapılmasının gerekliliği vurgulandı.
Anahtar kelimeler: Akıl hastaları, ayırıcı tanı, adli tı
Tıp fakültesi hastanesi acil servisine başvuran zehirlenme olgularının analizi
Amaç: Zehirlenmeler geçmişten bu yana insanların önemli sorunlarından biridir. Zehir tanımı ilk olarak İngilizlerde 1230 yıllarında ölümcül olabilen ilaçları tanımlamak için kullanılmıştır. Çalışmamızda Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine 1 Ocak 2006-31 Aralık 2010 tarihleri arasında başvuran zehirlenme olgularının geriye dönük değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Acil servise belirtilen tarihlerde başvuran zehirlenme olguları geriye dönük olarak tarandı. Olguların yaş, cinsiyet, getirildikleri yerler, klinik durumları, zehirlenme türleri, zehirlenme dönemleri, tedavi yerleri ve metotları, yatış süreleri ve sonuçları değerlendirildi. Bulgular: Yüz otuz dört zehirlenme olgusu çalışmaya alındı. Tüm olguların %30.6’sı erkek, %69.4’ü kadındı. Yaş ortalaması 27.87±12.97 idi. Olgular hastaneye başvurduklarında, %53.7’sinin bilincinin açık, %35.1’inin konfüze, %11.2’sinin bilincinin kapalı olduğu görüldü. Zehirlenmeye neden olan ilaçlar; çoklu ilaç (47hasta-%35.1), antidepresanlar (29 hasta-%21.6) ve tarım ilacı (26 hasta-%19.4) olarak belirlendi. Zehirlenmelere en sık aralık ayında rastlandı. Yüz yirmi üç (%91.8) hastaya mide yıkaması, aktif kömür ve antidot tedavisi uygulandı.Olguların 75’inin (%56) acil yataklı serviste, 21’inin (%15.6) yoğun bakımda yattığı, 38 hastanın (%28.4) ise acilde gözlem sonucu taburcu edildiği tespit edildi. Olguların çoğunun (53 olgu-%39.6) 3 gün yattığı belirlendi. Olgular takip ve tedavi sonuçlarına göre değerlendirildiğinde; 131 olgunun (%97.8) tedavi sonrası taburcu edildiği, 3 olgunun (%2.2) sevk edildiği görüldü. Takip edilen zehirlenme olgularında ölüm görülmedi. Sonuç: Zehirlenmeler en sık; çoklu ilaç alımı sonrası, erişkinlerde intihar amaçlı, çocuklarda yanlışlıkla alma ile olmuştur. Hastaların çoğunun acil yataklı servisde takip edilerek taburcu edilmesi, deneyimli acil hekimleri tarafından yapılabilmektedir. Zehirlenme vakalarını azaltmak için;aile ve toplumun eğitilmesi, temizlik maddeleri ve ilaçların kolay ulaşılabilir yerlerde tutulmaması, gereksiz ilaç reçete edilmemesi ve reçetesiz ilaç satılmaması önerilebilir. (JAEM 2012; 11: 31-4)Objective: Poisoning has been an important human problem since ancient times. The definition of a poison as a substance drug whch was potentially fatal was first introduced by the British in 1230. In our study, we aimed to retrospectively evaluate the cases of poisoning admitted to the Mustafa Kemal University Hospital between January 1, 2006 and December 31, 2010. Material and Methods: Poisoning cases admitted to the emergency room were reviewed retrospectively. Age, gender, places of transportation,clinical status, types of poisoning, intoxication periods, locations and methods of treatment, length of stay and outcomes were evaluated. Results: A total of 134 cases of poisoning were studied, of whom 30.6% were male and 69.4% were female. The mean age was 27.87±12.97. The cases were referred to hospital, 53.7% were fully conscious, 35.1% were confused and 11.2% were unconscious Drugs that cause poisoning were classified as,multiple drug (47patients-35.1%), antidepressants (29 patients-21.6%) and pesticides (26 patients-19.4%), respectively. Poisoning is most commonly seen in December. One hundred and twenty-three (91.8%) patients were treated by gastric lavage, activated charcoal and antidote. Seventy-five patients (56%), in the emergency bed service, 21 out (15.6%) in intensive care and 38 patients (28.4%) under emergency observation were discharged following observation. Most of the cases (53 cases 39.6%) were (determined 3 days lies) kept under observation as inpatients for 3 days. The patients were evaluated according to the results of follow-up and treatment; 131 patients (97.8%) were discharged after treatment, 3 patients (2.2%) were transferred No death occurred in the cases of poisoning which were treated. Conclusion: Poisoning was most commonly seen following multiple drug intake, in suicide attempts in adults, and in children by accidental ingesting. Most of the patients can be kept under observation in emergency beds and discharged from the service, by experienced emergency physicians. In order to reduce the incidence of poisoning, the family and society should be educated cleaning agents kept in inaccessible places and advice given regarding not prescribing unnecessary drugs or selling drugs without prescription. (JAEM 2012; 11: 31-4
Kahramanmaraş’ta 2005-2007 Yıllarında Anal Yoldan Cinsel Saldırı İddiası Bulunan Olguların Değerlendirilmesi
Cinsel saldırı olgularının çoğunluğu kadınlar olmakla birlikte erkeklere karşı yapılan cinsel saldırılar da sık görülmektedir. Çocuk cinsel istismarı olgularında özellikle erkek çocuklar saldırının hedefi olabilmektedir. Ayrıca her iki cinsiyette anal bölge cinsel saldırı hedefi olarak seçilebilmektedir. Çalışmada; anal yoldan cinsel saldırı iddiası bulunan olguların demografik özelliklerinin ortaya konulması ve olgularda tespit edilen lezyonların literatür eşliğinde tartışılması amaçlandı. Ocak 2005 ve Aralık 2007 tarihleri arasında Kahramanmaraş bölgesinde meydana gelen ve tarafımızdan muayene edilen anal yoldan cinsel saldırı iddiası bulunan olgularla yüz yüze görüşülerek anket formu dolduruldu. Muayene bulguları ile birlikte olgular değerlendirildi. Belirtilen süre içinde muayene edilen 124 cinsel saldırı olgusunun 101 (%81,5)’inin kadın, 23 (%18,5)’ünün erkek olduğu saptandı. Anal yoldan saldırı iddiası bulunan 36 olgunun %33,3’ünün erkek, %66,7’sinin kadın olduğu, %44,4’ünde anal saldırının tıbbi bulguları, %25’inde fiziksel travma tespit edildi. 12 yaş altındaki 11 mağdurdan 8’inin erkek çocuk olduğu, 12 yaş üstündekilerde kadın mağdurların daha fazla olduğu görüldü. Cinsel saldırı sanıklarının %94.4’ünün tanıdık çevre ve birinci derece akraba olduğunu tespit edildi. Olguların %44,5’inin olaydan sonraki ilk üç gün içinde muayene edildiği, olay yerinin en sık %27,8 ile mağdur tarafından bilinmeyen bir ev olduğu saptandı. Bu çalışma, mağduriyetlerin azalması ve hukuki işlemlerin sağlıklı yürütülebilmesi için cinsel saldırıya maruz kaldığı iddiası bulunan olguların en kısa sürede adli tıp uzmanının bulunduğu merkeze naklinin sağlanarak muayene ve değerlendirmenin yapılması gerektiğini gösterdi.
Anahtar kelimeler: Cinsel saldırı, anüs, penetrasyo
Depression and neglect of a girl child due to baby boy pressure of the society
Bu çalışmada; üç tane kız çocuğu olduğu için, toplum ve akrabaları tarafından duygusal baskı gören ve major depresyon gelişen; bu nedenle bilerek kız çocuklarını ihmal eden bir annenin sunulması planlanmıştır. Olgumuz 28 yaşında, ortaokul mezunu ev hanımıdır. Hayattan zevk alamama, halsizlik, isteksizlik, ağlama ve özkıyım düşünceleri nedeniyle polikliniğe başvuran hasta özellikle özkıyım planları ve motor retardasyonun belirgin olması nedeniyle major depresyon tanısı konularak psikiyatri servisine yatırılmıştır. Öyküsünde son depresyon atağının 2 yıl önce gebeyken kontrol için gittiği kadın doğum uzmanın, çocuğunun cinsiyetinin kız olduğunu söylemesi ile başladığı anlaşılmıştır. Eşinin ailesi erkek çocuk istediklerini, bunu başaramadığı için de kendini suçladığını ve o zamandan sonra çocukları ile ilgilenmemeye başladığını söylemiştir. Hamile olduğu dönem ve daha sonraları çocuklarına karşı ilgisinin azaldığını, hasta olsunlar diye soğuk havalarda daha ince giydirdiğini, gece çocuklarının üstünü kasıtlı olarak örtmediğini, hasta olduklarında ilaçlarını bazen hiç vermediğini ve "Keşke kızlarım ölse de ben de erkek çocuk doğursam" şeklinde ifadeler kullanmıştır. Cinsiyet ayrımcılığı, kız çocuklarına gösterilmesi gereken ilgiyi azaltmaktadır. Olgumuz da bu ayrımcılık nedeniyle çocuklarının zarar görmesini istemiş ve erkek bir çocuk doğurma ümidi nedeniyle çocuklarını ihmal etmiştir.In the present study, a condition of a major depressed mother who had three daughters and evidently neglect her daughters because of the pressure by the society and her relatives is presented. Our case is a 28-years old housewife with secondary school degree. She was admitted to our clinic with the symptoms of anhedonia, fatigue, unwillingness, crying and suicidal thoughts. She was hospitalized to psychiatric service with diagnosis of major depression because of the obvious symptoms of suicidal plans and motor retardation. It was understood that the last depression episode was experienced by her two years ago when she learned her child's sex form the gynecologist during her pregnancy. She stated that her husband's family wanted baby boy and blamed herself because she had failed to do so. Then, she started to neglect her girls after that time. She also stated that her care was reduced during her pregnancy and even she started to dress her children finer at cold weather and did not cover them at cold nights and did not give their medications to make them more and more ill. Also, said "I wish my daughters die and I have a baby boy". Sex discrimination reduces the care that should be shown to girls. Our case wanted to harm her children because of the sex discrimination and ignored her daughters with the hope of having a baby boy
A series of civilian fatalities during the war in Syria
BACKGROUND: A considerable number of deaths due to firearm injuries have occurred during wars all over the world. In this study, it is aimed to evaluate demographic characteristics and injury properties of cases died during civil war in Syria.METHODS: The postmortem examination and autopsy reports of 321 forensic deaths occurred between January and December 2012 were analyzed, retrospectively. Of the 321 forensic deaths,186 cases were injured and died in the civil war in Syria and, therefore, included in the scope of the study. Four cases died by natural causes or traffic accidents were excluded.RESULTS: Cases were most commonly (n=73, 39.2%) aged between 21 and 30 years, and 21.5% (n=40) of cases aged under 20 years. Of females, 68.8% (n=11) were children and young adults under 20 years of age. An overwhelming majority of deaths (n=125, 67.2%) were caused by explosive and shrapnel injuries, followed by (n=49, 26.3%) gunshot injuries related deaths. CONCLUSION: This study indicated that a significant proportion of those who died after being injured in the Syrian war were children, women and elderly people. The nature and localization of the observed injuries indicated open attacks by military forces regardless of targets being civilians and human rights violationsBACKGROUND: A considerable number of deaths due to firearm injuries have occurred during wars all over the world. In this study, it is aimed to evaluate demographic characteristics and injury properties of cases died during civil war in Syria.METHODS: The postmortem examination and autopsy reports of 321 forensic deaths occurred between January and December 2012 were analyzed, retrospectively. Of the 321 forensic deaths,186 cases were injured and died in the civil war in Syria and, therefore, included in the scope of the study. Four cases died by natural causes or traffic accidents were excluded.RESULTS: Cases were most commonly (n=73, 39.2%) aged between 21 and 30 years, and 21.5% (n=40) of cases aged under 20 years. Of females, 68.8% (n=11) were children and young adults under 20 years of age. An overwhelming majority of deaths (n=125, 67.2%) were caused by explosive and shrapnel injuries, followed by (n=49, 26.3%) gunshot injuries related deaths. CONCLUSION: This study indicated that a significant proportion of those who died after being injured in the Syrian war were children, women and elderly people. The nature and localization of the observed injuries indicated open attacks by military forces regardless of targets being civilians and human rights violation
Cinsel şiddete maruz kaldığı iddia edilen çocuk olguların analizi
Amaç: Bu çalışmada cinsel şiddete maruz kalan 0-18 yaş grubu çocuk olgularının analizi incelendi. Gereç ve Yöntem: Hatay Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilen adli olguların kayıtları geriye dönük olarak incelenerek cinsel saldırıya maruz kaldığı iddia edilen 18 yaş altı 73 çocuk olgusu çalışma kapsamına alındı. Bulgular: Olgular 4 ile 18 yaş aralığında olup, yaş ortalaması 15.04±3.06 idi. Olguların 12’si (%16.4) erkek, 61’i (83.6) kadındı. Muayenelerinde 23’ünde (%31.5) vajinal, 11’de (%15) livata, 13’de (%17.8) hem vajinal hem livata bulgusu saptandı. Olguların 34’ünde (%46.6) beş ve daha fazla sayıda cinsel saldırıya maruz kalma, 22’sinde (%30.1) rızanın var olduğu öyküsü vardı. Saldırganların 56’sı (%76.7) mağdur tarafından tanınmamaktaydı. Mağdurların 17’sinin (%23.3) ruh sağlığının bozulduğu ve bunların 4’ünün erkek olduğu görüldü. Tartışma: Olgularımızın özellikleri diğer çalışmalar ile uyumlu bulunurken, sanıkların mağdur tarafından tanınma oranının düşük bulunması dikkat çekici bulundu. Cinsel saldırıya maruz kalarak ruh sağlığı bozulmuş bireylerin topluma kazandırılması açısından bu konuya önem verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Aim: In this study, it was aimed to evaluate the cases between 0-18 ages that are exposed to sexual violence. Material and Method: Records of criminal cases sent to the Forensic Medical Branch in Hatay were examined retrospectively. And suspicious sexual assault cases of 73 children under 18 were enrolled in the study. Results: The cases were in the range of 4 to 18 years and the mean age was 15.04 ± 3.06. 12 cases (16.4%) were male and 61 (83.6) were female. Examination revealed that 23 (31.5%) of cases were vaginal, 11 (15%) buggery or sodomy and 13 (17.8%) both vaginal and buggery or sodomy. While 34 cases (46.6%) reported five or more sexual assault, 22 (30.1%) had a history of consent. 56 (76.7%) of attackers were not known by the victim. Discussion: Characteristics of the patients were consistent with other studies, but the low rate of defendants’ recognition by the victims was remarkable. Mental health of 17 victims (23.3%) was impaired, and 4 of them were male. On the other hand, we believe that this issue is very important to regain those people into society by improving mental health status