11 research outputs found

    Tono-Pen Ve Goldman Applanasyon Tonometresi İle Göz İçi Basınç Ölçümlerinde Kornea Kalınlığının Etkisi

    No full text
    Tez (Tıpta Uzmanlık) -- Kırıkkale Üniversitesi48237

    The effect of corneal thickness on intraocular pressure measurements with the Tono-pen and Goldman applanation tonometer

    No full text
    YÖK Tez ID: 156973Değişen kornea kalınlıklarında, applanasyon tonometrelerinin doğru olmayan sonuçlar vermesi, pek çok araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmada, değişik kalınlıktaki normal kornealarda, Tono-Pen ve Goldman applanasyon tonometresi (GAT) ile yapılan göz içi basınç (GİB) ölçümlerini karşılaştırdık. Çalışmaya sadece sağ gözler dahil edildi. İki yüz elli beş hastanın normal kornealarından, Tono-Pen ve GAT cihazları ile ölçümler yapıldı. Daha sonra, ultrasonik pakimetre ile santral kornea kalınlıkları (SKK) ölçüldü.. Her iki cihazın ölçümlerinin, kornea kalınlığından etkilendiği görüldü. SKK artışı ile birlikte, Tono-Pen'in GİB ölçümlerinde 0,18mmHg/10um ve GAT 'm GİB ölçümlerinde 0,16 mmHg/10um artış görüldü. Tono-Pen ölçümlerinin, GAT ölçümlerine göre daha yüksek olduğu görüldü (p<0,05). Bu, Tono-Pen'in kornea kalınlığının artışından biraz daha fazla etkilendiğini gösterdi ki teorik olarak, Tono-Pen'in GAT'a göre daha küçük bir alandan GİB ölçümü yapması nedeni ile kornea kalınlığından daha az etkileneceği düşünülmüştü. Anahtar Kelimeler: Tono-Pen, Goldman applanasyon tonometresi, göz içi basınç, santral kornea kalınlığıIncorrect values of applanation tonometers according to varying corneal thickness were investigated many times. We aimed to compare intraocular pressure (IOP) measurements of the Tono-Pen and Goldman applanation tonometer (GAT) in eyes with normal corneas of various thicknesses. İOP was measured with a Tono- Pen and GAT respectively in 255 patients eyes with normal corneas. Only the right eyes were analyzed for statistical purposes. Central corneal thickness (CCT) was measured using an ultrasonic pachymeter after all IOP determinations had been made. With both instruments IOP varied with CCT. Readings with Tono-Pen showed a mean increase in IOP with increasing CCT of 0,18 mmHg/10um and an increase of 0,16 mmHg/10um with the GAT. The Tono-Pen consistently recorded comparatively higher lOPs than the GAT (p<0,05). The Tono-Pen is more affected by CCT when used to measure IOP in eyes with normal corneas. This is contrary to expectations, based on the theory that Tono-Pen is least affected by the CCT because of smaller applanation area it needs. Keywords: Tono-Pen, Goldman applanation tonometer, intraocular pressure, central corneal thicknes

    Isolated Schwannoma of the Upper Eyelid Margin in a 50-year-old Male

    No full text
    Schwannomas (neurilemmomas) are benign neurogenic tumours of peripheral nerves. They originate from Schwann cells, which form the neural sheath. Although Schwannomas and neurofibromas are the most common primary peripheral nerve tumours, Schwannomas are rarely observed in ophthalmic areas. When they occur, ocular Schwannomas are usually located in the orbit, uveal tract and conjunctiva. Isolated eyelid Schwannomas are reported infrequently. Herein, we describe a case of eyelid Schwannoma in a 50-year-old man. The diagnosis of Schwannoma was made after the eyelid mass was removed by excisional biopsy so this entity should be included in the differential diagnosis of eyelid margin tumours

    Glaucoma awareness in a general eye clinic

    No full text
    Amaç: Genel olarak Kırıkkale şehrinde halkın glokom bilgi ve bilinç düzeyini değerlendirebilmek amacıyla, göz hastalıkları polikliniği'ne başvuran kişilere glokom ile ilgili sorular yöneltmek, glokom konusundaki bilinç düzeyini etkileyen temel faktörleri irdelemek. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniğine 1-30 Mart 2001 tarihleri arasında başvuran hastalara, çalışma için özel olarak hazırlanmış değerlendirme formları dağıtıldı. Değerlendirme formları kişisel özellikler(eğitim durumu, yaş, cinsiyet), glokom için risk faktörü taşıma (diabetes mellitus, hipertansiyon, kap damar hastalığı) ve glokom bilincine yönelik (glokom nedir biliyor musunuz, sizde glokom mevcut mu?) sorular olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktaydı. Bulgular: Toplam 305 olgu çalışma kapsamına alındı. Katılımcıların %61'inin glokom nedir biliyor musunuz, şeklindeki 7 nolu soruya, "hayır" yanıtı verdiği belirlendi. Eğitim düzeyi yükseldikçe, bu soruya verilen olumlu yanıt oranlarının da istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı gözlendi. Kadın katılımcıların %31.4'ü ve erkek katılımcıların ise %46.7'si 7 nolu soruya olumlu yanıt verebilmişti ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı. Onbir olgu, ailesinde glokomlu hasta olduğunu belirtirken, bunların sadece 3'ü glokomun ailevi karakter gösterdiğini biliyordu. Sonuç: Glokom ve tanıda geç kalmanın doğurabileceği kötü sonuçlar hakkında toplumun daha fazla bilgilendirilmesi gereklidir.Purpose: We surveyed a population visiting general eye clinic, to evaluate public awareness about glaucoma and question the factors influencing their awereness. Materials and Methods: We distrubuted a questionnaire randomly in a General Eye Clinic Department of Ophthalmology, School of Medicine, Kırıkkale University. The special questionnaire consisted of questions about personal characteristics, risk factors for glaucoma, and awareness of glaucoma. Results: We evaluated 305 of the 318 forms filled correctly. We determined that 61% of the subjects were unaware of glaucoma. We also found that education was a determinant of glaucoma awareness and there was a trend toward enhanced glaucoma awareness in educated people. Male subjects were significantly well informed about glaucoma than female (46.7% versus 31.4%). Eleven subjects had a person suffering from glaucoma in their families. However, only 3 of them knew that they had higher risk for glaucoma. Conclusion: Although glaucoma awareness was found low generally, educated respondents were less likely to be unaware of glaucoma. Therefore the population needs to be informed about glaucoma and its complications due to late diagnosis

    Effects of moderate myopia on the central visual field

    No full text
    Amaç: Orta derece miyopinin merkezi görme alanına etkilerini araştırmak. Yöntem: Orta derecede (sferik değeri, -3 D ile -6 D) miyop 21 olgunun 30 gözü ile yaş ve cinsiyet açısında eşleştirilmiş 15 emetrop (sferik değeri, 1 D ile -l D) olgunun 25 gözüne Humphrey bilgisayarlı otomatik perimetrenin 30-2 programı ile akromatik ve mavi-sarı perimetre uygulandı. Orta derece miyopların fovea hassasiyeti, ortalama retina hassasiyeti, üst ve alt görme alanı ortalama hassasiyeti ve 10 derecelik dairesel alanların (1. bölge: merkezi 10, 2. bölge: 10-20, 3. bölge: 20-30) ortalama retina hassasiyeti emetrop olguların sonuçları ile Student's t testi" kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Akromatik perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.001), üst yarı hassasiyeti (p0.002) ile görme alanının üst yarısında 3. bölgenin hassasiyeti (p0.001) miyop olgularda daha düşük tespit edildi. Mavi-sarı perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.00002), üst (p0.00001) ve alt yarı (p0.02) hassasiyetleri ile üst yarıda nazal kısımda da-ha belirgin olmak üzere, 2. bölge (p0.04) ve 3. bölge (p0.0001) hassasiyetleri miyoplarda da-ha düşük saptandı. Sonuç: Daha önce yüksek miyoplarda bildirildiği gibi, orta derece miyopî de üst yarıda da-ha belirgin olmak üzere, yaygın retina hassasiyet azalmasına neden olmaktadır. Miyopiye bağlı değişiklikler mavi-sarı perimetrede daha belirgindir. Glokomlu miyop olguların görme alanının değerlendirilmesinde bu değişikliklerin bilinmesi hekime patolojik bulguların ayrılmasında yar-dımcı olacaktır.Aim: To investigate whether moderate myopia has any effects on the central visual field. Material and methods: This study included 30 eyes of 21 healthy, moderate myopes (sphere, -3 D to -6 D) and 25 eyes of 15 age and sex-matched healthy emmetropes (sphere, 1 D to -1 D). Each subject underwent central 30-2 threshold testing bilaterally using Humphrey automated achromatic perimetry and blue-on-yellow perimetry. Foveal threshold, mean retinal sensitivity, mean superior sensitivity, mean inferior sensitivity, and mean sensitivities of concentric areas (area 1, central 10°; area 2, 10°-20°; area 3, 20°-30°) from both groups were statistically compared using Student's t test.Results: Using achromatic perimetry, moderate myopes had significantly lower mean sensitivity (p0.001), mean superior sensitivity (p0.002), and mean sensitivity of area 3 in the superior field (p0.001) than did emmetropes. Using blue-on-yellow perimetry, myopes also had significantly lower mean sensitivity (p0.00002), mean superior sensitivity (p0.00001), mean inferior sensitivity (p0.02), and mean sensitivities of area 2 (p0.04) and area 3 (p0.0001) in the superior field than did emmetropes. The decrease in superior field is more remarkably in nasal part of the concentric areas. Conclusions: As previously reported for high myopia, moderate myopia is also associated with a diffuse decrease in retinal sensitivity, particularly in superior part of the visual field. These changes are more remarkably in blue-on-yellow perimetry. When evaluating the visual field of myopic subject with glaucoma, knowledge of these changes may help practitior to ditinguish pathological defects from physiological one

    The efficacy of long-term cyclosporin-A therapy in ocular Behçet's disease

    No full text
    Amaç: Behçet hastalığına bağlı göz tutulumunun tedavisinde uzun süreli ve düşük doz cylosporin-A (Cs-A) tedavisinin etkinliğini ve güvenilirliğini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D.'da, ortalama 32.4 ay (18-40 ay) Cs-A tedavisi almış olan 12 oküler Behçet hastasının 24 gözü çalışma kapsamına alındı. Tüm hastalarda tam oftalmik ve sistemik muayeneyi takiben, tam kan, tam idrar, karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerinden oluşan kan biyokimyası incelemeleri yapıldı. Göz tutulumunun ne zamandır mevcut olduğu, daha önce kullanılan sistemik ilaçlar ve yılda geçirilen atak sayısı kayıt edildi. Beş mg/kg/gün dozda Cs-A ile tedaviye başlandı ve ortalama 2 ay içinde 3mg/kg/gün dozuna geçildi. Atak gözlenen olgularda tedaviye oral prednizon (0.8 mg/kg/gün) eklendi ve atağın hafiflemesi ile birlikte uygun doz düşümü ile kesildi. Tedavi süresince kan basıncı, tam kan, tam idrar ve kan biyokimyası ölçümleri düzenli olarak yinelendi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 22-36 yıl arasında değişmekteydi (ortalama 28.9 yıl). Tüm olgularda iki taraflı göz tutulumu izlendi. Tedavi öncesi, hasta başına düşen yıllık atak sayısı ortalama 2.60.8 iken, tedavi sonrasında 0.60.5'di ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı (p0.001). Görme keskinliği 5 hastanın 10 gözünde artarken (%41.7), 6 hastanın 12 gözünde (%50) değişiklik olmadı. Bir hastada ise görme keskinliği optik atrofi ve katarakt nedeniyle azalmıştı. Sonuç: Uzun süreli, düşük doz Cs-A tedavisi, nüksleri azaltmada ve görmenin korunmasında etkin ve güvenilir bir tedavi yöntemidir.Purpose: To investigate the long term efficacy of low dose use of cyclosporin-A (Cs-A). Material and Methods: This study was carried out in Kırıkkale University Hospital between 2000-2004. Twentyfour eyes of 12 patients with ocular Behcet's disease using CsA for at least 1 year were included the study. All patients underwent complete ophthalmological and systemic examinations. Renal and liver function tests, complete blood counts, and urine analysis were performed. The period of ocular involvement and mean number of attacks per patient were recorded before and after the treatment. Five mg/kg/days CsA was started in the patients with severe posterior uveitis and this dose was tapered gradually over 2 months to a maintenance dose of 3 mg/kg/days. During the treatment laboratory tests were repeated periodically. When an exacerbation developed, oral prednisone was added to the therapy. Patients were evaluated weekly during the first month and monthly thereafter. Results: All of the patients presented with bilateral panuveitis. Eleven of them were previously treated with corticosteroids and colchicine. The mean CsA administration period was 32.4 months with a range of 18-40 months. The mean number of attacks per patient before and after the treatment were 2.6±0.8 and 0.6±0.5 respectively. The decrease in the mean number of attacks per patient was statistically significant (P<0.001). Visual acuity improved in 5 patients and unchanged in 6 patients, deteriotated in 1 patients. The reason for the decreasein the visual acuity of this patient was cataract in one and optic atrophy in the other eye. No ocular attacks occurred in 3 patients. All the patients tolerated the long term treatment of CsA. Conclusions: The treatment approach with long term and low dose Cs-A play a positive role in the management of ocular Behçet's disease especially preventing recurrences

    Bacterial contamination of the preservative-free beta blockers: Preliminary report

    No full text
    Amaç: Timolol maleat'ın prezervan içeren (Timoptic %0.5) ve içermeyen (Timo-COMOD %0.5) preparatlarınm bakteriyle kontaminasyon risklerini karşılaştırmak. Yöntem: Kliniğimizde glokom nedeni ile ilaç başlanması planlanan 32 hasta rasgele iki gruba ayrıldı. Grup l'de yer alan 16 hastaya prezervan (Benzalkonium klorür) içeren timolol preparatı (Timoptic %Ö.5), Grup 2'de yer alan 16 hastaya ise prezervan içermeyen timolol preparatı (Timo-COMOD %0.5) önerildi. En az 15 gün ilaç kullanımı sonrasında hastaların konjonktivalarından ve damlalarından standart mikrobiyolojik tekniklerle bakteriyolojik örnekler alındı. Sonuçlar, Student t testi ve ki-kare kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grup yaş ve cins açısından benzerdi (P0.6, P0.5, sırasıyla). Grup l'de yer alan 16 hastanın konjonktiva kültürlerinin sadece 3'ünde koagülaz negatif stafilokok'un ürediği, damlalıkların uç ve içeriklerinden alman diğer kültürlerde ise üreme olmadığı gözlendi. Grup 2'de yer alan 16 hastanın konjonktiva kültürlerinin 2'sinde koagülaz negatif stafilokok'un ürediği, damlalıklardan alınan örneklerde ise üreme olmadığı saptandı. Her iki grup arasında damlaların bakteri ile kontaminasyonu açısından fark saptanmadı (P1.0). Sonuç: Timolol maleat'ın prezervan içeremeyen preparatının 15 günden uzun kullanımda bakteri ile kontaminasyon riski prezervan içeren preparatlardan farklı değildir. Glokom tedavisinde prezervan içermeyen preparatların kullanımının daha uygun olacağı kanısındayız.Purpose: To compare, in clinical use, the microbiological contamination of two different preparations of timolol with (Timoptic %0.5) and without preservative (Timo-COMOD %0.5). Methods: Thirty two primary open angle glaucoma patients who are thought to be put antiglaucomatous medication, were divided into 2 groups randomly. Sixteen patients in the group 1, were prescribed preserved (benzalkonium chloride) timolol preparation (Timoptic %0.5).Whereas, 16 patients in the group 2 were prescribed preservative-free timolol preparation (Timo-COMOD %0.5). Bacteriologic samples from conjunctiva, tips and contents of the drops we-re gathered using standard microbiologic techniques after 15 days of the therapy. Results were compared using Student's ttest and chi-square test. Results: The groups were similar regarding age and sex (P0.6, P0.5, respectively). Microbiologic contamination with coagulase negative staphylococcus was observed in the conjunctiva of 3 patients in the Group 1 and 2 patients in the Group 2. The tips and the contents of the all drops were free from microbial contamination. There were no differences between groups (P1.0) Conclusions: This study in limited patients suggests that preservative-free preparation of timolol are similar bacterial contamination risk to that of preserved preparation. It seems to be suitable to prescribe preservative-free preparations

    Systemic side effects of intracameral acetylcholine

    No full text
    Amaç: Intrakameral uygulanan asetilkolinin,düşük riskli grupta yer alan olgulardaki sistemik etkilerini araştırmak. Gereç-Yöntem: 2001-Mayıs 2002 tarihleri arasında katarakt ameliyatı yapılan, Amerikan Anestezistler Cemiyetinin (ASA) fiziksel durum sınıflamasına göre düşük riskli kabul edi-len (I, II) toplam 24- olgu çalışma kapsamına alındı. Olguların yaşları ortalama 69.3 yıldı. Tüm hastalarda ameliyat öncesinde biyokimya, idrar, tam kan sayımı yapıldı, elektrokardiografi ve akciğer grafisi çekildi. Ameliyat öncesi dönemde Dahiliye ve Anestezi bölümü tarafından değerlendirildi. Hastalara lokal anestezi öncesi kardiovasküler monitorizasyon ve nazal oksijen uygulandı. İzlem süresince otomatik olarak l- 5 dk aralıklar ile kan basıncı ölçümü yapılırken, kalp hızı ve kan parsiyel oksijen basıncı sürekli takip edildi. Tüm veriler cihaz tarafından otomatik kayıt edildi. İstatistiksel karşılaştırma yapabilmek amacıyla; ameliyat başlangıcında (1), asetilkolinin intrakameral uygulanmasından önce (2,3,4), uygulama sırasında (5), uygulamadan sonra (6,7,8) ve ameliyatın sonunda (9) not edilmiş olan vital bulgu değerleri seçildi (tablo 1). Sonuçlar ortalama SD olarak gösterildi. Bulgular: 9 olguda ameliyat öncesinde regüle edilmiş olan hipertansiyon mevcuttu. Diğer 15 olguda sistemik hastalık saptanmadı. Tüm olgular aynı anestezi uzmanı tarafından takip edildi. Seçilmiş olan kalp atım hızı, kan basıncı ve kan parsiyel oksijen basıncı değerleri arasında istatistiksel anlamlı farklılık izlenmedi. Hafif hipertansiyonu olan l olguda ameliyat öncesi dönemde ve peroperatif olarak 62-68/dk aralığında saptanan kalp hızı, ilaç verildikten 5 dk sonra 52 değerine düştü. Bu bulgu, herhangi bir medikasyona gerek duyulmadan 2-3 dk sonra kendiliğinden düzeldi. Aynı anda hastada önemli bir kan basıncı düşüklüğü ya da solunum sıkıntısı gelişmedi. Diğer olguların hiçbirinde izlem süresince önemli bir vital bulgu değişikliği izlenmedi. Sonuç: Sonuç olarak intrakameral uygulanan asetilkolinin, sistemik açıdan sağlıklı ya da düşük riskli (I, II) hasta grubunda ciddi bir yan etkisi gözlenmemiştir. Buna rağmen, intrakameral uygulanan ilaçların sistemik emilim sonucunda düşük olasılıkla olsa bile, özellikle yüksek riskli olgularda ciddi yan etkiler oluşturabileceği unutulmamalıdır.Purpose: To investigate systemic side effects of intracameral acetylcholine in patients who were ASA (American Society of Anesthesiologists) I, II.Material and Methods: This study was consisted of 24 patiens (mean age: 69.3 y) under-going cataract operation. Routine preoperative laboratory evaluation including blood count, urine analysis, biochemistry, electrocardiogram and chest x-ray were performed and the patients were assessed by anesthesiologists and internists. Cardiac (noninvasive arterial blood pressure, electrocardiograph) and respiratory (pulse oximetry) monitors and nasal oxygen were applied to all patients, before local anesthesia. The readings were recorded at 5-min intervals during the operation. The data; preoperative (baseline) (1), before intracameral acetylcholine (2,3,4), during the application of acetylcholine (5), after intracameral acetylcholine (6,7,8) and at the end of the operation (9), were analysed with SPSS, statistical programme. Results were expressed as mean and standart deviation (SD). Results: 9 patients had preoperative regulated hypertension. The others have no systemic disease. There was no statistical significant change in heart rate, blood pressure and saturation, during the procedure. Bradycardia was observed in only one patient, after intracameral acetylcholine. Heart rate decreased from 68 to 52/min. This decrease was disappeared without medication in 3 min and no side effect was observed in this patient. Conclusion: Even though we had not observed any serious systemic side effect after intracameral acetylcholine in patients of ASA I, II, systemic absorbtion of acetylcholine may result in side effects in patients with systemic disease
    corecore