17 research outputs found

    Turkey's Kurdish opening: Long awaited achievements and failed expectations

    Get PDF
    Turkish state actors have used mainly military means to first suppress the Kurdish rebellions and then to end the PKK violence from 1984 onwards. However, after the AKP came to office in 2002, the government challenged the hardline state policy and initiated a Kurdish opening. This policy has the ultimate goal of disarming the PKK and resolving the Kurdish question. However, the Kurdish opening so far has failed to bring about the desired policy outcomes because the parties to the Kurdish question have been highly divided on the side of both the state and the Kurds in Turkey.This work was supported in part by the EU FP7 Marie Curie International Reintegration Grant [PIRG07-GA-2010–268255]Publisher's VersionAuthor Post Prin

    Turkey’s military victory over the PKK and its failure to end the PKK insurgency

    Get PDF
    This article explores the major reasons why Turkey could not end the PKK insurgency despite its military defeat in the late 1990s. It argues that Turkish governments have failed to sufficiently address two key aspects of their low-intensity conflict with the PKK, namely the fact that the PKK is not just a group of armed militants, but rather a complex insurgent organization and that it appeals to a large number of Kurds. Turkey's inability to definitively quell the PKK insurgency raises significant questions regarding the justification and effectiveness of the use of military force in dealing with insurgencies.This work was supported in part by an EU FP7 Marie Curie International Reintegration Grant (Grant Agreement number: PIRG07-GA-2010-268255)Publisher's VersionAuthor Post Prin

    Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi politikası: Güvenlik-dışılaştırma mı, yoksa yeni bir güvenlik tanımlaması mı?

    Get PDF
    Irak’ta gelişen Kürt hareketi ve zaman zaman Irak devletine karşı gerçekleşen Kürt ayaklanmaları, Türkiye’yi her zaman tedirgin etmiş, Türk hükümetleri Irak’taki bu gelişmelerin Türkiye Kürtlerini de benzer davranışlar için cesaretlendirmesinden çekinmiştir. Bu nedenle Kuzey Irak’ta 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmaya başlayan ve Irak’ın 2005 yılında kabul edilen yeni anayasasıyla resmi bir statü kazanan Kürt özerk bölgesi, Türkiye tarafından uzun yıllar boyunca yaşamsal bir tehdit olarak algılanmıştır. Özellikle Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması olasılığına dair güçlü muhalefeti, Türk dış politikasının bölgeye yönelik belli başlı söylemleri arasında yerini almıştır. Bununla birlikte, 2000’li yılların ortalarından itibaren Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) politikasında ciddi bir değişim gözlemlenmeye başlamıştır. Bu değişim, Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmalarının Suriye’ye sıçraması ve bu durumun Suriye Kürtlerini önemli bir bölgesel ve uluslararası aktör olarak ortaya çıkarmasıyla birlikte daha da net bir hal almıştır. Son yıllarda Türkiye bir yandan IKBY ile ilişkilerini hızla geliştirirken, diğer yandan bu ilişkiler sınırlı bir güvenlik çerçevesinden çıkarak, ekonomik (özellikle enerji) alanlarını da kapsayan çok boyutlu bir duruma gelmiştir. Bu çalışma, Türkiye’nin 2000’li yılların ortalarından itibaren IKBY politikasında meydana gelen dönüşümü güvenlikleştirme/güvenlik-dışılaştırma literatürü çerçevesinde inceleyerek bu dönüşümün güvenlik-dışılaştırma kavramı çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusuna yanıt arayacaktır. Bu bildiri, bir yandan Türk dış politikasında son yıllarda yaşanan önemli bir değişimi ele alarak ulusal dış politika analizi literatürüne katkıda bulunurken, diğer yandan da güvenlik-dışılaştırma süreçlerinin başlıca dinamiklerini Türkiye bağlamında inceleyerek uluslararası literatüre de yeni bir örnek olay incelemesi kazandıracaktır.Publisher's Versio

    Turkey's Kurdish question: changing domestics and regional dynamics through the Arab Spring

    Get PDF
    Türkiye’nin PKK ile mücadelesi ve daha genel olarak Kürt sorunu, 1980’lerden itibaren uluslararası gelişmelerden etkilenen konular olmuştur. 2010’da Tunus’ta başlayan ve kısa zamanda çeşitli Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yayılan Arap Baharı da son yıllarda Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) aldığı çeşitli kararları ve örgütün davranışlarını önemli ölçüde şekillendirmiştir. Bu çalışma, Arap Baharının PKK ve Kürt sorunu ile ilgili bölgesel ve Türkiye içi dinamikleri nasıl etkilediğini, PKK’nın karar alma süreçleri çerçevesinde incelemektedir. Makalede öncelikle Arap Baharı’nın Kürt sorununu kavramsal olarak nasıl etkilediği üzerinde durulmakta, daha sonra Suriye’de yaşanan iç çatışmaların, PKK’da ve daha genel olarak Kürt sorunu üzerinde neden olduğu değişiklikler tartışılmaktadır. Son olarak, Türkiye’de Kürt sorununun çözüm süreci ile ilgili hız kazanan gelişmeler, Arap Baharı çerçevesinde değerlendirilmektedir.Since the 1980s, international developments have always influenced Turkey's Kurdish question in general and the country's struggle with the PKK in particular. Arab Spring, which started in Tunisia in 2010 and quickly spread to several countries of the Middle East and North Africa, also significantly shaped the various decisions of the PKK, as well as Turkey's policies to resolve the Kurdish Question in recent years. This paper examines how the Arab Spring has influenced domestic and regional dynamics of the PKK and the Kurdish Question within the framework of the PKK's decision making processes. First, the paper explores how the Arab Spring has conceptually had an impact on the Kurdish question. Then, it presents a discussion about how the internal violence taking place in Syria has led to changes both in the PKK and on the evolution of the Kurdish question in general. Finally, the paper discusses Turkey's recent efforts to resolve the Kurdish question within the context of the Arab Spring.Publisher's VersionQ4WOS:00034288620000

    Turkey's Kurdish question: changing domestics and regional dynamics through the Arab Spring

    Get PDF
    Türkiye’nin PKK ile mücadelesi ve daha genel olarak Kürt sorunu, 1980’lerden itibaren uluslararası gelişmelerden etkilenen konular olmuştur. 2010’da Tunus’ta başlayan ve kısa zamanda çeşitli Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yayılan Arap Baharı da son yıllarda Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) aldığı çeşitli kararları ve örgütün davranışlarını önemli ölçüde şekillendirmiştir. Bu çalışma, Arap Baharının PKK ve Kürt sorunu ile ilgili bölgesel ve Türkiye içi dinamikleri nasıl etkilediğini, PKK’nın karar alma süreçleri çerçevesinde incelemektedir. Makalede öncelikle Arap Baharı’nın Kürt sorununu kavramsal olarak nasıl etkilediği üzerinde durulmakta, daha sonra Suriye’de yaşanan iç çatışmaların, PKK’da ve daha genel olarak Kürt sorunu üzerinde neden olduğu değişiklikler tartışılmaktadır. Son olarak, Türkiye’de Kürt sorununun çözüm süreci ile ilgili hız kazanan gelişmeler, Arap Baharı çerçevesinde değerlendirilmektedir.Since the 1980s, international developments have always influenced Turkey's Kurdish question in general and the country's struggle with the PKK in particular. Arab Spring, which started in Tunisia in 2010 and quickly spread to several countries of the Middle East and North Africa, also significantly shaped the various decisions of the PKK, as well as Turkey's policies to resolve the Kurdish Question in recent years. This paper examines how the Arab Spring has influenced domestic and regional dynamics of the PKK and the Kurdish Question within the framework of the PKK's decision making processes. First, the paper explores how the Arab Spring has conceptually had an impact on the Kurdish question. Then, it presents a discussion about how the internal violence taking place in Syria has led to changes both in the PKK and on the evolution of the Kurdish question in general. Finally, the paper discusses Turkey's recent efforts to resolve the Kurdish question within the context of the Arab Spring.Publisher's VersionQ4WOS:00034288620000

    Ontolojik güvensizlik, endişe ve kibir: Türkiye-IKBY ilişkilerinin duygusal çerçevesi

    Get PDF
    Given Iraqi Kurds’ special place in Turkey’s ‘biographical narrative’, Turkey-Iraqi Kurdish Regional Government (KRG) relations are not simply strategic or economic but also highly affectively charged. These relations involve emotional encounters filled with anxiety, pride, anger, and disappointment that generate concerns for not only Turkey’s physical security but also its ontological security. This paper traces the emotional context of Turkey-KRG relationship. It suggests that a combination of Turkey’s deep-rooted ‘anxiety’ and ‘hubris’ toward the Iraqi Kurds prevented the emergence of a close partnership between these two actors and fostered merely a ‘fragile rapprochement’ since 2008.Iraklı Kürtlerin Türkiye’nin ‘biyografik anlatıları’ içindeki özel yeri nedeniyle Türkiye-Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ilişkileri yalnızca stratejik ve ekonomik değil, aynı zamanda kaygı, gurur, öfke ve hayal kırıklıklarıyla dolu temaslar da içeren duygu yüklü bir ilişki olagelmiştir. Bu çerçevede, IKBY Türkiye’nin yalnızca fiziksel güvenliği için değil, ontolojik güvenliği için de endişe kaynağı olmuştur. Bu makale, Türkiye-IKBY ilişkilerindeki duyguların izini sürerek Türkiye’nin Iraklı Kürtlere karşı geliştirdiği kökleşmiş ‘kaygı’ ve ‘kibir’ duygularının bu iki aktör arasında 2008’den itibaren yakın bir ortaklığın ortaya çıkmasını engellediğini ve ilişkilerin yalnızca kırılgan bir yakınlaşma ile sınırlı kalmasına sebep olduğunu ileri sürmektedir.Publisher's VersionWOS:00078881960000

    Gerçekten Yeni Bir Dünya Düzeni Doğuyor mu?

    Get PDF
    Işık Üniversitesi öğretim görevlileri tarafından Covid-19 Pandemisi'nin ele alındığı yazı dizisi serisinin "Gerçekten Yeni Bir Dünya Düzeni Doğuyor mu?" konu başlıklı yayınıdır.Covid-19 salgınının tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte uluslararası politika ve ekonomi araştırmacıları tarafından iki farklı görüş öne sürüldü ve sürülmeye devam ediyor. Bu görüşlerden birincisine göre; salgın, uluslararası sistemin kurulu düzeni üzerinde bir şok etkisi yaratarak yepyeni bir dünya düzeni ortaya çıkarıyor. Bu çerçevede salgın sona erdiğinde kendimizi içinde bulacağımız dünya düzeninde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yaşanacak değişimlerle ilgili tahminler, devletlerin güçlenmesinden küreselleşmenin gerilemesine, popülizmin ve milliyetçiliğin hız kazanmasından, Çin merkezli bir uluslararası sistemin şekillenmesine kadar oldukça geniş bir yelpazeyi kapsıyor

    Dış politikada değişim süreci: Türkiye'nin Kuzey Irak politikası örneği

    Get PDF
    1960’lardan sonra Türkiye’nin Irak’a yönelik başlıca ilgi alanı Kürt etnik uyanışı olmuş, Türk karar alıcıları benzer olayların kendi sınırları içerisinde de gerçekleşme olasılığından kaygı duymuşlardır. Bu nedenle, Türkiye’nin Irak’taki Kürt hareketi ile ilgili temel yaklaşımı, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması yönünde olmuştur. 1960’lardan itibaren, Türkiye’nin Kuzey Irak’a karşı yukarıda sözü edilen mesafeli tutumunun değişikliğe uğradığı iki ana dönemin bulunduğunu gözlemlemek mümkündür. Bunlardan biri, Turgut Özal’ın Başbakan (1983-1989) ve sonra da Cumhurbaşkanı (1989-1993) olarak görev yaptığı dönem ile Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti dönemidir (2003-). Türkiye, öncelikle 1990’ların başında, sonra da 2007/2008 yıllarından itibaren, Kuzey Irak’a karşı mesafeli tutumunu bir tarafa bırakarak, daha aktif ve Irak’lı Kürt liderlerle yakın ilişkiler geliştirme odaklı bir politika izlemeye başlamıştır. Bu projede, Türkiye’nin yaşadığı bu dış politika değişikliğinin başlıca nedenleri ve değişim sürecinin dinamikleri araştırılmıştır. Araştırma kapsamında, süreç izleme ile söylem ve içerik analizi yöntemlerinden yararlanılarak Türkiye’nin 1990’ların başında ve 2007/2008 yıllarından itibaren tecrübe ettiği Kuzey Irak’a yönelik dış politika değişim süreçlerinin, Gustavsson (1999) ve Doeser’in (2013) kuramsal çerçeveleri ışığında açıklanabileceği gösterilmiştir. Elde edilen sonuç, söz konusu dış politika değişim süreçlerinin lider–kaynaklı değişim kavramının mükemmel bir örneği olarak sınıflandırılamayacağıdır. Bunun temel nedeni, her iki dönemde de çeşitli yurt içi, bölgesel ve uluslararası unsurların, önemli çevresel etkiler olarak bu süreci etkilemiş olmasıdır. Bu proje, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik dış politikasında yaşadığı değişimleri, karar alma mekanizmaları bağlamında incelemiş ve böylelikle hem uluslararası dış politikada değişim literatürüne, hem de Türk dış politikası yapım sürecini daha iyi anlama çabalarına katkıda bulunmuştur. Günümüzde, dış politikada değişim literatürüne daha çok kavramsal ve kuramsal katkılar hakimdir. Bu proje, literatüre ampirik bir çalışma kazandırması bakımından önemlidir. Daha da önemlisi, dış politikada değişim literatüründe, liderlerin değişim süreçlerindeki rolüne şimdiye kadar yeterince önem verilmemiştir. Bu proje, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik dış politika değişim süreçlerinde liderlerin rolünü kuramsal ve sistematik bir şekilde ortaya koyarak hem ulusal, hem de uluslararası literatürdeki boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmuştur.Turkey’s main interest towards Iraq has been the Kurdish ethnic awakening since the 1960s. Turkish decision-makers have often been concerned about the possibility of similar developments taking place in Turkey. That is why, Turkey’s main approach towards the Iraqi Kurdish movement has been to emphasize the protection of Iraq’s territorial integrity. It is possible to observe two main periods when Turkey’s distant attitude towards northern Iraq has changed. The first one is when Turgut Özal was the Prime Minister (1983-1989) and then the President of Turkey (1989-1993), while the second period is Prime Minister and then President Tayyip Erdoğan’s tenure (2003-). In the early 1990s, and then from the 2007/2008 period onwards, Turkey left its distant attitude towards northern Iraq and began to pursue an active foreign policy, developing close relations with the Iraqi Kurds. This project explores the major reasons and dynamics of this foreign policy change. With the help of process tracing as well as discourse and content analysis methods, this research showed that it is possible to explain Turkish foreign policy change towards northern Iraq in the early 1990s and from the 2007/2008 period onwards in light of Gustavsson (1999) and Doeser’s (2013) theoretical frameworks. This research’s main conclusion is that these policy changes cannot be regarded as perfect examples of the concept of leader-driven change, since several domestic, regional, and international factors have influenced foreign policy change processes in both time periods. This project examined Turkey’s policy change towards northern Iraq within the context of foreign policy decision-making mechanisms and contributed to both the foreign policy change literature and to those efforts aimed to have a better understanding of Turkish foreign policy making processes. Today, conceptual and theoretical contributions dominate the foreign policy change literature. This project is important for providing an empirical study. More importantly, the role of individual leaders in foreign policy change processes has been a neglected issue. This project helps fill the lacunae in both the national and international scholarship by analyzing the role of political leaders in the process of Turkish foreign policy change towards northern Iraq.TÜBİTA

    Yeni Ortadoğu: Toplum, Siyaset ve Ekonomi Konferansı

    Get PDF
    Ortadoğu asırlar boyu uluslararası siyasetin merkezinde yer almış, araştırmacı ve siyaset yapıcıların ilgi odağı olmuştur. Bu ilgiye rağmen, 2010 yılında başlayan ve ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan halk ayaklanmaları ve bu çerçevede yaşanan siyasal, ekonomik ve sosyal dönüşümler siyasetçiler ve sosyal bilimciler tarafından öngörülememiş ve mevcut varsayımları derinden sarsmıştır. Bir yandan demokratikleşme hareketleri ve ekonomik bir dönüşüm yaşayan bölge, diğer yandan iç çatışmaların, darbelerin ve vekalet savaşlarının merkezi haline gelmiş, ve tüm bu gelişmeler yeni yaklaşımları ve analizleri gerekli kılmıştır. Bu çerçevede Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Arap Baharı’yla başlayan süreçte bölgede gözlemlenen yeni toplumsal, ekonomik, iç ve dış siyasal dinamikleri akademik alanda tartışmaya açmak amacıyla ‘Yeni Ortadoğu’ başlıklı bir konferans düzenledi. Bu konferans çerçevesinde 24-25 Mart 2016 tarihlerinde Maslak Kampüsü’nde bizzat sunulan ve tam metin olarak bize iletilen bildirilerden bu kitabı oluşturduk.Publisher's Versio

    Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik Konferansı

    Get PDF
    Öngörülmesi giderek güçleşen, sarsıntılı ve savrulmalı zamanlardan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ortak deneyimleri sonrasında 1950’lerden ve 1990’lardan itibaren demokratik sistemlerin peş peşe dalgalarla meşrulaşacağı, yaygınlaşacağı ve güçleneceği öngörüsü hakimdi. Ancak son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle demokrasilerin geleceği tekrar sorgulanmaya başladı. Gerek 11 Eylül ile başlayan ve IŞİD ile devam eden ve şiddet içeren İslamcı radikalizm, gerek Batı demokrasilerinde popülist radikal sağ hareketlerin ve beyaz ırkçı grupların yükselişi ve iktidara gelişi, bir yandan güvenlik-özgürlük ikileminin demokrasi dengesini bozdu, bir yandan da hem demokratik sistemlerin hem dünya barışının geleceğini bizi tekrar sorgular, sorgulatır hale getirdi. Demokrasileri bildiğimizi zannediyoruz, ama demokrasiler ile ilgili daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Demokrasi kaderimiz de geleceğimiz de olmak zorunda değil belki de. Ya da belki yanlış yerden soru sormaya başlıyoruz, belki demokrasi yerine yeni bir referansa ihtiyacımız var. Aslında demokrasileri çantada keklik görmeyip, sabırla büyütüp yeşertmek, geliştirmek, korumak, ileri safhalara taşımak ve bizden sonraki nesillere aktarmak bir sorumluluk, ve bu sorumluluk bizlere ait. Popülizm, demokrasi, güvenlik kavramlarının her biri bugün sıkça ve yaygın olarak kullandığımız kavramlar olarak gündelik sohbetlerimizin içine kadar girmiş durumda. Bu yaygın kullanımlarına rağmen her bir kavram, üzerine düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye tekrar tekrar olanak verecek derinlikte. Her bir tartışma bir diğerini açarken, farklı gibi görünen bu kavramların birbirleriyle kesiştikleri zeminler bulmak mümkün. Popülist liderlerin politikaları bütün siyaset yapma biçimlerini kendine çeken ya da kendinden uzaklaştıran eksenler yaratarak her ikisini de aynı anda besleyebiliyor. Popülist politikaya angaje olan liderler ve grupların yanında bu politikaya karşı mücadele eden kişiler ve kitleler de yok değil, ancak kimi zaman bu kitleler eleştirdiği bu siyaset biçiminin kurucu öznesi haline de gelebiliyor. Bunun karşısında tabandan gelen demokratikleşme talepleri ve popülist siyasetle beraber kurumsallaşan diğer politika yapma biçimleri, demokrasi anlayışımızı farklı yönlere çekebiliyor. Bu demokratikleşme talepleri kimi zaman olumlu karşılıklar alsa da, kimi zaman devletlerin güvenlik politikaları ile etkisizleştirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarının alanı günümüz teknolojisi sebebiyle o kadar genişledi ki, bu politikanın nesnesi haline gelmemiş varlık ve alan bulmak neredeyse mümkün değil. Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik konferansımız bu alanların kendine özgülüklerini göz önünde bulundururken, aralarındaki kesişimleri de ortaya koyan pek çok değerli sunuma ev sahipliği yaptı. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ve bu bildiri kitabında tam metinleri ve özetleri bulunan bütün katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.Publisher's Versio
    corecore