291 research outputs found
EFL Turkish University Students’ Preferences about Teacher Feedback and its Importance
AbstractWriting is accepted as challenging work, and L2 learners do not feel qualified to write in L2. Teacher feedback may be a solution; nonetheless, it may also deepen the students’ feeling of inefficacy in L2 writing. This study examined EFL Turkish university students’ attitudes toward and preferences for teacher feedback and the gender effect on the attitudes of these students. The analysis revealed that most of the participants had positive attitudes toward teacher feedback. Gender did not have an important influence on the students’ attitudes. Students’ preferences regarding the type of feedback can change as per the time of feedback
Arduino destekli analitik kimya deneylerinin öğretmen adaylarının bilişim teknolojileri öz-yeterliğine etkilerinin incelenmesi
Arduino is a tool which the data taken from sensors can be used. Temperature, humidity, distance,
light, color and acceleration can be measured by Arduino connected sensors. It is aimed to determine the effects of
analytical chemistry experiments supported by Arduino on pre-service teachers’ self-efficacy toward information
technologies. Participants of this study are 61 pre-service teachers. There are one experimental group (nEG:34) and the
other control group (nCG:31) with random assignment method. In this study, "pre-test-post-test control group semiexperimental research design" has been adopted. In the experimental group, closed-ended experiments supported by
Arduino were used. In the control group, closed-end experiments not supported Arduino were used. In both groups,
confirmatory approach based experiment design was adopted. In order to measure self-efficacy perceptions of
information technologies, "Information Technologies Self-efficacy Perception Scale for Pre-service Teachers
(ITSPS)" was used. According to the results of the study, it was determined that the analytical chemistry experiments
supported by Arduino has effects on their technology self-efficacy in a positive way. Arduino should be assessed on
students' self-efficacy by testing in different chemistry-related trials. In addition, easier application of Arduino should
be investigated.Arduino, sensörlerden alınan verileri kullanılabilen bir araçtır. Arduino'ya bağlı sensörler ile sıcaklık, nem,
mesafe, ışık, renk ve ivme ölçülebilir. Bu çalışmada, Arduino destekli analitik kimya deneylerinin öğretmen
adaylarının bilgi teknolojilerine olan öz yeterlikleri üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu
araştırmanın katılımcıları 61 öğretmen adayıdır. Bir deney grubu (nDG: 34) ve bir kontrol grubu (nKG: 31) rastgele
atamayla oluşturulmuştur. Bu çalışmada "ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseni"
kullanılmıştır. Deney grubunda Arduino destekli kapalı uçlu deneyler, kontrol grubunda ise Arduino'yu
desteklemeyen kapalı uçlu deneyler yapılmıştır. Her iki grupta da doğrulayıcı yaklaşıma dayalı deney tasarımı
benimsenmiştir. Katılımcıların bilgi teknolojilerinin öz yeterlik algılarını ölçmek için “Öğretmen Adayları İçin Bilgi
Teknolojileri Öz Yeterlik Algılama Ölçeği” (BTÖYAÖ) kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, Arduino
destekli analitik kimya deneylerinin, teknolojinin öz yeterlik üzerinde olumlu bir etkisi olduğu tespit edilmiştir.
Arduino, kimya ile ilgili farklı denemelerde test edilerek öğrencilerin öz yeterliliği konusunda değerlendirilmelidir.
Ek olarak, Arduino'nun daha kolay uygulanması araştırılmalıdır
The effect of socio-affective language learning strategies and emotional intelligence training on English as a foreign language (EFL) learners' foreign language anxiety in speaking classes
Ankara : The Department of Teaching English as a Foreign Language, Bilkent University, 2013.Thesis (Master's) -- Bilkent University, 2013.Includes bibliographical references leaves 132-144.The study aims to explore the possible effects of socio-affective language
learning strategies (LLSs) and emotional intelligence (EI) training on EFL students‟
foreign language anxiety (FLA) in speaking courses. With this aim, the study was
carried out with 50 elementary level EFL learners and three speaking skills teachers
at a state university in Turkey.
The participating students had a five-week training based on the socioaffective
LLSs suggested by Oxford (1990) and the skills in Bar-On‟s (2000) EI
model in their speaking skills lessons. Before and after the interval, all the
participating students were administered both the “Foreign Language Classroom
Anxiety Scale” (FLCAS) and the “Socio-Affective Strategy Inventory of Language
Learning” (SASILL), which served as pre- and post-questionnaires. In addition,
students were asked to fill in perception cards in each training week, and six students
and the three teachers who gave the training were interviewed in order to collect
qualitative data related to the participants‟ attitudes towards individual strategies/skill
and the treatment in general. As a result, quantitative data analysis from the pre- and post-FLCAS
indicated that there was a statistically significant decrease in the participating
students‟ overall anxiety levels. However, the students‟ perceptions on the socioaffective
strategies did not differ much after the training. Only two affective
strategies were observed to have a significant increase in their uses: “rewarding
yourself” and “lowering your anxiety”. The results of the content analysis of the
perception cards revealed that the students mostly liked the training activity Give and
Receive Compliments, which aimed to teach the “interpersonal relationship”
competence of EI and the social LLS of “cooperating with others”. On the other
hand, the activity that the students enjoyed the least was Use the System of ABCD,
which aimed to address the affective LLS of “lowering your anxiety” and the EI skill
of “impulse control”. Furthermore, the thematic analysis of student and teacher
interviews demonstrated that the training was enjoyable, beneficial in general, and
useful in diagnosing the feeling of foreign language anxiety; nevertheless, that some
strategies and skills were difficult to apply and some training activities were
mechanical and unattractive were the other reported common ideas.Gürman-Kahraman, FatmaM.S
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yurt dışı din hizmetleri: Danimarka örneği
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Diyanet İşleri Başkanlığı, kurulduğu tarihten itibaren yurt içinde 1980’li yıllardan sonra da yurt dışındaki MüslümanTürkleri inanç, ibadet, ahlak gibi dini konularda aydınlatmış ve dini pratiklerin gerçekleştirilmesinde yardımcı ve sorumlu bir kurum olarak var ola gelmiştir. Bu çalışmanın problemi; yurt dışında yaşayan Türklerin gözüyle, DİB’nın Danimarka’da yürütmüş olduğu din hizmetleri faaliyetini incelemek, artılarını ve eksilerini ortaya koymaktır. Bu çalışmada sırasıyla literatür taranmış, Danimarka’da gözlemler yapılmış ve yetkililerle görüşülmüş, gözlemler ve görüşmeler ışığında bir anket metni hazırlanıp deneklere uygulanmış ve anket verileri SPSS programı kullanılarak bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Analiz uygulamalarında her sorunun frekansı ve yüzdesi ele alınmış, gerekli görülen soruların yaş ve cinsiyetle karşılaştırılması yapılmıştır. Anket sonuçlarının ve yapılan mülakatların sonucunda görülmüştür ki; DİB, yurt dışında ciddi bir hizmet sürdürmekte ve ulaşabildikleri Türklere din eğitimi vermektedir. Özellikle 40 yaş altındaki deneklerin DİB’nın yürüttüğü hizmetlerden istifade ettikleri çok belirgindir. 40-54 yaş gurubunun ise en az faydalanan gurup olduğu görülür çünkü bunların yetişme çağında henüz DİB’nın hizmeti yoktur. Diyanet’le olan ilişkilere bakıldığında en sıkı ilişki 55 ve üzeri yaş gurubunda görülmektedir. Bu yaş gurubu emekli olan ve vaktini cami ve dernek çevresinde geçiren guruptur. Diyanetle ilişkilerine bakıldığında 15-24 yaş gurubu ikinci sırada gelir. En az ilişki içinde olan 40-54 yaş gurubudur. Diyanet’le olan ilişkinin niteliğine bakıldığında, sadece ibadet ve ilmihal eksenli olduğu göze çarpmaktadır. Diyanet’in gönderdiği din adamları başta olmak üzere sunmuş olduğu hizmetlerden oldukça memnundurlar ve hizmetlerine güvenmektedirler. Araştırma sonucunda görülmüştür ki, DİB yurt dışında başarılı bir hizmet yürütmektedir. Ancak yurt dışındaki vatandaşları kültürel (dergi, kitap, konferans vb.) ve teknolojik (DİB’nın web sayfası, dershanelerin daha modern yapıya ulaştırılması gibi) konularda bilinçlendirmesi ve daha etkin bir hizmet yürütmesi çalışmalarının kalitesini artıracaktır. Araştırma sonuçlarının DİB’nın yurt dışı hizmetleri politikası oluşturmasına bir katkı sağlayacağı umulmaktadır.The Department of Religious Affairs has enlightened the Muslim Turk over such religious topics as belief, pray, at home since its establishment and abroad since 1980’s and existed as a body facilitator and accountable for accomplishment (Performance) of religious rituals (exercises). The purpose of this study is to examine from the eyes of Turks living abroad the religious mission carried on by the DRA in Denmark and to reveal its strengths and weaknesses. In this study, in a sequence, the relevant literature was reviewed, observations were made in Denmark and officials were interviewed with, and a questionnaire was formulated in the light of such discussions, which was applied to the subjects, and the findings were entered in computer medium through SPSS. In analyzing it, the frequency and percentage of each question were treated; Questions requiring further insight were compared in terms of age and sex. From the results of inquiries and interviews held, it is observed that the DRA carries on a serious mission abroad as well as provides religious training to Turks reached. It is quite obvious that especially the subjects under 40 enjoy services provided by the DRA. It is observed that the group at the age of 40-50 enjoy such services minimally because the DRA’s service has not been available in the era while they are growing up. In the light of relationships with the DRA, closest relation involves the group of the age of 55 and over. This group of age comprises ones who are retired, and who spend most of their times in mosque and the societies. For relations with the DRA, the age group of 15-24 ranks the second. The age group of 40-54 is one with the minimum relationship. As for the nature of relation with the DRA, it is noticed that it focuses only on pray and the Book of Islamic Principles. The subjects, the mission sent by the DRA in particular, are considerably satisfied with the services performed, and they are confident in their services. It is observed at the and of the survey that the DRA carries on its mission abroad successfully. However, it will improve its mission quality that DRA keeps the citizens abroad informed of cultural achievements (such as journal, book, conference) and of technological developments (such as the DRA’s web site, the modernization of teaching centers) and performs its mission more effectively. It is hoped that the findings of the survey will make contributions to the development of DRA’s policies on mission abroad
Dizilerdeki reklamların tüketicilerin satın alma niyetine etkisi
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Tüketicilerin satın alma niyetlerini etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörler kültürel, sosyal, kişisel ve psikolojik faktörlerdir. Bu faktörlerin oluşmasıyla satın alma niyeti ve satın alma davranışı süreci olarak tanımladığımız sürecin ilk basamağı olan ihtiyacın ortaya çıkmasından satın alma sonrası davranışlara kadar olan süreç tüketici adına önemlidir. Satın alma sürecini etkileyen en önemli faktörlerden olan reklamlar artık çok çeşitli şekillerde tüketiciye ulaşmaktadır. Televizyon reklamcılığı ve diğer birçok reklam türü ürünleri tanıtmak adına adeta yarışmaktadır. Dizilerdeki reklam öğelerinin ve bu reklamların tüketicilerin satın alma niyetine etkisini ölçmeye çalıştığımız bu tezde reklam, satın alma niyeti, TV reklamcılığı, dizi reklamları gibi konular incelenmeye çalışılmıştır. Dizi reklamlarının oluşturduğu algıyı tespit etmek amacıyla anket çalışması yapılmıştır. Anket çalışması Sakarya Üniversitesi öğrencileri arasında kolayda örnekleme yöntemiyle yapılmıştır. Anket çalışmasının verileri SPSS programı yardımı ile yorumlanmaya çalışılmıştır. Elde edilen verilerin incelenmesinden gelir etkisinin öğrencilerin satın alma niyetine etki eden önemli faktörlerden olduğu ve dizilerde kullanılan reklamlara konu olan ürünlerin daha pahalı olarak algılandığı sonucuna ulaşılmıştır. Dizi oyuncularının rollerinin etkisinin de öğrencilerin satın alma niyeti üzerinde etkili olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Satınalma Niyeti, Reklam, Televizyon Reklamcılığı, Dizi Reklamcılığı.There are many factors which affect the consumers' intention to buy. Those are the cultural, social, personal and psychological factors. The process from arising of such factors and occurring of need that is the first step of the process, which we call the intention to buy and act to buy to the behaviors after buying is important regarding the consumer. The advertisements, which are one of the most important factors affecting the buying process, already reach to the consumers in many ways. The TV commercials and many other advertisement types compete to introduce the products. In this thesis that we tried to evaluate the elements of commercial in the serials and the impact of those commercials on the consumers' intention to buy, the subjects such as advertisement, intention to buy, TV commercial, commercials in the serials were studied. The pole was applied in order to determine the perception that the commercials in the serial lead to. The pole was applied among the students in Sakarya University in convenience sampling method. The data from pole was interpreted by the help of SPSS program. It was found from the obtained data that the income was one of the important factors which affected the students' intention to buy and that the products introduced by the commercials in the serials were perceived more expensive. It was observed that the roles of serial's players have also had the impact on the students' intention to buy. Keywords: Intention To Buy, Commercial, Television Commercial, Serial Commercial
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yurt dışı din hizmetleri: Danimarka örneği
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Araştırma alanındaki vejetasyonun dağılışı ekolojik koşullara bağlı olarak dikey yönde değişiklik göstermektedir. Bu durumun, literatür taraması, arazi çalışmaları, bitki türlerinin tespiti, oluşturulan bitki listesi, yörede yapılan mülakatlar, hazırlanan grafikler ve coğrafi bilgi sitemi teknikleri kullanılarak üretilen haritalar ile analitik bir yaklaşımla incelenerek değerlendirilmesi bu çalışmanın amacını oluşturur.Araştırma alanını oluşturan ?Elmacık Dağı'nın Batı Kesimi?, Karadeniz Bölgesi'nin Batı Karadeniz Bölümü'nün batısında yer alır. Bu alan; Sakarya, Bolu ve Düzce illeri arasında olup 30º 36´ - 31º 00´ doğu boylamları ve 40º 34´ - 40 º 45´ kuzey enlemleri arasındadır.İnceleme alanında vejetasyonu ve dağılışını etkileyen ekolojik koşulları; iklim, jeolojik, jeomorfolojik, toprak ve biyotik özellikler oluşturmaktadır.İnceleme alanı, kendisini çevreleyen depresyonlar (Adapazarı 31m. ve Düzce 175 m.) ve Mudurnu çayı vadisinden oldukça eğimli yamaçlar ile yükselir. Kuzey ve güneyden aktif Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ile sınırlanan doğu ? batı uzanışlı bu dağlık sahanın önemli yükseltileri; Erenler Tepe (1830 m), Dikmen Tepe (1729 m) ve Keremali Tepe (1549 m) dir. Yüksek platolar ile Mudurnu Çayı, Aksu Dere, Göksu Dere ve kollarının bulunduğu derin vadiler başlıca jeomorfolojik birimleri oluşturur.Vejetasyon üzerinde iklim elemanlarından sıcaklık ve yağışın etkisi diğer iklim elemanlarına göre daha fazladır. Erinç 1984'e göre Batı Karadeniz kıyıları ve hinterlandında etkili olan kışı soğuk, yazı daha az sıcak nemli iklim (Köppen iklim sınıflandırması, Cf) özelliklerine sahiptir. Bu iklim tipi ?Batı Karadeniz iklim tipi? olarak bilinir. Ancak inceleme alanında iklim özellikleri coğrafi koşulların etkisi ile yer yer farklılık gösterir. Ayrıca sahanın yağışsız mevsiminin olmayışı, mevsimlere göre düzenli yağış alması, en fazla yağışı kış ve sonbahar mevsimlerinde alması inceleme alanında ?Karadeniz Yağış Rejiminin? hâkim olduğunu göstermektedir.İnceleme alanında genellikle Mollisol grubu topraklar yaygındır. Ancak eğimin azaldığı birikme alanlarında Entisol grubu topraklar da bulunur. Sahadaki toprak grupları araştırma sahasındaki vejetasyon üzerinde ayırt edici bir etkiye sahip değildir.Araştırma alanında literatür ve arazi çalışmaları sonucunda tespit edilen doğal bitki türleri, Davis'in (1965) kullandığı grid sistemine göre A3 karesi için tanımlanan türlere uygunluk gösterir. Bu bitkiler Avrupa ? Sibirya fitocoğrafik bölgesinin Öksin provensi içinde yer alır (Avcı, 1993).Araştırma alanının özellikle jeomorfolojik karakteri ve klimatik özellikleri nedeniyle doğal bitki örtüsünün dağılışı farklılıklar göstermektedir. Bu durum arazi çalışmalarıyla ve coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak incelenmiş ve açıklanmaya çalışılmıştır.The distribution of the vegetation in the research area shows difference in the vertical direction depending on the ecological conditions. The aim of this study is comprised of literature scanning, work carried out in the field, determination of plant types, the plant list that is formed, the interviews made in the region, the graphics prepared, maps which have been formed by making use of geographical information system techniques, and an evaluation made by an examination through an analytical approach.The ?Western Part of the Elmacık Mountain? which is the research area is on the western part of the Black Sea Region. This area is between the provinces of Sakarya, Bolu, and Düzce, and it is also between eastern longitudes of 30º 36´ - 31º 00´ and northern latitudeThe vegetation in the research area and the ecological conditions which effects its distribution forms the geological, geomorphological, climatic, soil and biotic features.The research area is surrounded escalated by the depressions (Adapazarı 31 m and Düzce 175 m) and with pretty steep slopes from the Mudurnu River valley. The important heights of this mountainous area which is surrounded by the active North Anatolian Fault (NAF) on the north and on the south and which extends between the east and the west are Erenler Hill (1830 m), Dikmen Hill (1729 m) and Keremali Hill (1549 m). The high plateaus and Mudurnu River, Aksu Creek and Göksu Creek and the deep valleys in which their branches flow form the major geomorphological units.The effects of the climatic elements temperature and rainfalls on the vegetation in the research area are more than the other elements of climate. According to Erinç 1984, the humid climate which is cold in the winter and less hot in the summer and which is influential and effective at the Western Black Sea coast and its hinterland has the characteristics of Köppen climate classification, Cf). This climate type is known as ?Western Black Sea Climate Type?. However, the climatic characteristics of the research area show differences due to the effects of the geographical conditions. And also, the Black Sea Rainfall Regime prevails in the region due to the fact that the research area doesn?t have any season without precipitations and that the area has regular precipitations in accordance with the seasons and the area has more precipitations in the winter and in the autumn.In the research area the type soil is Mollisol and it is widely seen in the area. However in the accumulated parts of the area where there is less slope, the type of soil is Entisol. The types and groups of soil in the area do not have a discriminative effect on the vegetation in the research area.The natural plant types found as a result of the research and studies on the land and the literature on the land show conformance to the types described for the A3 square in the grid system that Davis (1965) used for the flora in Turkey. These plants amongst the plants of the Euxine province of the Euro ? Siberian phytogeographical region (Avcı, 1993).Distribution of natural vegetation varies due to morphologic character and climatic features of research area. This situation was examined and tried to be defined by applying field surveys and geographical information systems
Farklı düzeylerde beslemenin köpeklerde sindirilebilirlik canlı ağırlık vücut kondüsyon skoru ve dışkı kalitesi üzerine etkileri
n this study, effects of different levels of feeding on digestibility, body weight(BW), body condition score(BCS) and some stool parameters were investigated. Fifteen adult Golden Retriever dogs were divided into 3 groups. ME content of food and ME requirements of the dogs were determined by the modified Atwater factors and the FEDIAF equation(95*BW0.75). The first group was fed 50% less than daily metabolic energy requirement(MER)(1), second group was fed 100%(2) and the third group was fed 50% more than the MER(3). Trial lasted 15 days. Stools were scored and stool samples were taken in last 4 days of the study. Dry matter(DMD) and organic matter digestibilities(OMD) were determined by acid-insoluble ash indicator method. BW and BCS values were determined on the 7th and 15th days. Changes in BW and BCS between days and groups were insignificant(P>0.05). DMD and OMD values were the highest in groups 1 and 2(P0.05). In conclusion, modified Atwater factors and formula 95*BW0.75 were sufficient to preserve BW and BCS for this 15-day study. More studies are needed to compare the different formulas used to calculate the energy needs of dogs and the energy content in their diets. BW and BCS changes should be demonstrated with long-term trials. Effects of daily amount of food determined by the formulas on digestibility and health of dogs should also be investigated.Bu çalışmada farklı düzeylerde beslemenin sindirilebilirlik, canlı ağırlık(CA), vücut kondüsyon skoru(VKS) ve bazı dışkı parametreleri üzerine etkileri araştırıldı. Onbeş yetişkin Golden Retriever köpek 3 gruba ayrıldı. Mamanın ME içeriği ve köpeklerin ME gereksinimleri, modifiye Atwater faktörleri ve FEDIAF denklemi(95*CA0.75) ile belirlendi. Birinci grup günlük metabolik enerji ihtiyacından(MEİ) %50 daha az(1), ikinci grup ihtiyacın %100’ü(2) ve üçüncü grup MEİ(3)'dan %50 daha fazla olacak düzeyde beslendi. Deneme 15 gün sürdü. Çalışmanın son 4 gününde dışkı skorlaması yapıldı ve dışkı numuneleri alındı. Kuru madde(KMS) ve organik madde sindirilebilirliği(OMS) asitte çözünmeyen kül indikatör yöntemi ile belirlendi. CA ve VKS değerlerindeki değişimler 7. ve 15. günlerde belirlendi. Günler ve gruplar arasındaki CA ve VKS değişiklikleri önemsizdi(P>0.05). KMS ve OMS değerleri grup 1 ve 2'de en yüksekti(P0.05). Sonuç olarak, 15 gün süren bu çalışma için modifiye Atwater faktörleri ve 95*CA0.75 formülü CA ve VKS’yi korumada yeterliydi. Köpeklerin enerji ihtiyaçlarını ve diyetlerindeki enerji içeriğini hesaplamada kullanılan farklı formüllerin karşılaştırılmalı olarak değerlendirildiği daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. CA ve VKS’ye etkileri uzun süren denemelerle ortaya konulmalıdır. Formüllerle belirlenen günlük mama miktarının köpeklerde sindirilebilirlik ve sağlığa etkileri de araştırılmalıdır
Long Standing a Foreign Body in the Nasal Cavity: A Case Report
Although foreign bodies retained in the nasal cavity are not common, they can remain asymptomatic for longer periods when compared to foreign bodies retained in the other body parts. A 22-year-old male patient presented to our outpatient clinic with complaints of an unpleasant smell in the nose and difficulty breathing. Paranasal computerized tomography revealed a foreign body occupying the entire nasal cavity. The foreign body (wire) was removed in pieces using a forceps. The presence of a foreign body should be suspected in cases with unilateral purulent discharge, narrowing in the airway, unpleasant smell, halitosis, and chronic sinusitis, and the foreign body should be removed as soon as it is recognized
Long Standing a Foreign Body in the Nasal Cavity: A Case Report
Nazal kavite yerleşimli yabancı cisimler yaygın olmamakla birlikte diğer bölgelerdeki yabancı cisimlere oranla uzun süre semptom vermeden kalabilmektedirler. 22 yaşında erkek hasta çocukluktan itibaren burnunda kötü koku ve nefes almada zorluk nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Paranazal Tomografi de sol nazal kaviteyi tamamen kapatan, yabancı cisim tespit edildi. Forseps yardımıyla yabancı cisim (kablo) parça parça çıkartıldı. Tek taraflı pürülan akıntı, hava yolunda darlık, kütü koku, ağız kokusu, kronik sinüzit gibi şikayetleri olan hastalarda yabancı cisim olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır ve tespit edildiğinde hemen çıkarılmalıdır.Although foreign bodies retained in the nasal cavity are not common, they can remain asymptomatic for longer periods when compared to foreign bodies retained in the other body parts. A 22-year-old male patient presented to our outpatient clinic with complaints of an unpleasant smell in the nose and difficulty breathing. Paranasal computerized tomography revealed a foreign body occupying the entire nasal cavity. The foreign body (wire) was removed in pieces using a forceps. The presence of a foreign body should be suspected in cases with unilateral purulent discharge, narrowing in the airway, unpleasant smell, halitosis, and chronic sinusitis, and the foreign body should be removed as soon as it is recognized
Sabit ortodontik tedavinin DMFT indeksi ve beyaz nokta lezyonu oluşumu üzerine etkisi
Amaç: Bu çalışmanın amacı sabit ortodontik tedavinin DMFT indeksi ve beyaz nokta lezyonu oluşumu üzerine etkisini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya sabit ortodontik tedavi gereksinimi olmayan 26 birey (kontrol: Grup A) ve sabit ortodontik tedavi görecek olan 30 birey (test: Grup B) dahil edildi. Grup B’ deki bütün hastalar 0,018 inç slot preadjusted sabit ortodontik apareyler ile tedavi edildi. Tüm bireyler çalışma başlangıcında (T1) ve sonrasında (T2) beyaz nokta lezyonu (BNL) görülme sıklığının tespiti amacıyla Gorelick indeksine göre klinikte muayene edildi. Her birey için T1 ve T2’de DMFT (Çürük, Dolgulu ve Eksik Diş Sayısı) indeksi değeri hesaplandı. DMFT indeksi değerlendirmesinde klinik muayenede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri ve bitewing radyograflar kullanıldı. İstatistik analiz için Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı.Bulgular: İki grup arasında DMFT indeksi değişimi anlamlı bulunmazken, Grup B’de BNL oluşumu (%66,6) Grup A’ya göre (%26,9) anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,000). Grup B’de BNL oluşumu ve DMFT indeksi ve cinsiyet arasında ilişki bulunamadı. Sabit ortodontik tedavi sonrasında en çok BNL oluşumunun alt birinci büyük azı dişler (%28,8), alt ikinci küçük azı dişler (%23,2) ve üst yan kesici dişlerde (%19,2) oluştuğu belirlendi.Sonuç: Sabit ortodontik tedavi görmekte olan bireylerde beyaz nokta lezyonu oluşumunun önlenmesi için bireylerin ağız bakım alışkanlıklarının iyileştirilmesi ve ilave flor desteğinin arttırılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.Anahtar kelimeler: DMFT, Beyaz nokta lezyonu, Sabit ortodonti tedavisi. THE EFFECT OF FIXED ORTHODONTIC TREATMENT ON DMFT INDEX AND WHITE SPOT FORMATION AbstractAim: The aim of this study was to assess the effect of fixed orthodontic treatment on DMFT index and white spot lesion formationSubjects and Methods: Fifty six patients (Group A: 26 subjects; Group B: 30 subjects) who were undergoing fixed orthodontic treatment were invited to participate in this study. All patients in Group B were treated with a 0.018 inch slot preadjusted fixed orthodontic appliances. An examiner used the Gorelick index for assessment of white spot lesion (WSL) on the buccal surface of teeth before (T1) and after (T2) treatment. The DMFT index value was recorded for each subject at T1 and T2. The WHO (World Health Organization) criteria and bitewing radiographs were utilized to diagnose the carious status of the subjects. Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests were used to compare the groups.Results: No differences was found between the groups in terms of increased DMFT. On the other hand, The mean increase in WSL percentage in Group B (%66,6) and Group A (%26,9), respectively (p=0,000). In Group B, gender not significantly related to the DMFT index and development of new WSL. The greatest prevalence of WSLs was found in the mandibular first molars (%28,8), followed by the mandibular second premolars (%23,2) and the maxillary lateral incisors (%19,2).Conclusion: A more effective oral care support should be provided to subjects and caries preventive procedures (fluor therapy) should be done.Key words: DMFT, White Spot Lesion, Fixed Orthodontic Treatmen
- …