25 research outputs found

    Glokom tedavisinde yeni dozaj şekillerinin tasarlanması ve farmakodinamik cevaplarının değerlendirilmesi

    No full text
    İlaçların gözde kalış süresinin uzatılması biyoyararlanımın arttıtılmasına yol açmaktadır. Gözde kalış süresinin uzatılması için izlenen yöntemlerden birtanesi de ilaçların mikroemülsiyon şeklinde göze uygulanmasıdır. Bu çalışmada, glokom tedavisinde kullanılan pilokarpin hidroklorürʼün mikroemülsiyon formülasyonu hazırlanmıştır. Mikroemülsiyon formülasyonu, yağ fazı olarak soya yağı, surfaktan ve ko-surfaktan olarak Span 80, Brij 35 P ve 1-Butanol, koruyucu olarak α- tokoferol ve su kullanılarak hazırlandı. Mikroemülsiyon formülasyonun in vitro stabilitesini belirlemek üzere elektriksel iletkenlik, pH, dansite, refraktif indeks, faz ayrışması gibi parametrelerin 12 ay boyunca, damlacık büyüklüğüve vizkozite ölçümlerinin 6 ay boyunca üç farklı sıcaklıkta (4 ºC, 25 ºC, 40 ºC) yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda sayılan parametrelerin değişmediği mikroemülsiyonun stabil olduğu belirlendi. Mikroemülsiyonun damlacık büyüklüğünün belirlenmesi için Malvern Zeta Sizer 3000HSA cihazı kullanıldı. Damlacık büyüklüğü ölçüm çalışmalarında hazırlanan mikroemülsiyon formülasyonun dış fazının kırılma indisi (1,446) ile mikroemülsiyon formülasyonun kırılma indisinin (1,443) birbirine çok yakın olması nedeniyle sağlıklı sonuçlar elde edilemedi. Damlacık büyüklüğü ölçümünde kullanılan teknikte, mikroemülsiyonun dağıtan fazı ile mikroemülsiyon formülasyonunun kırılma indislerinin farklı olması ve uygulanan ışığın kırılması gerekmektedir. Hazırlanan mikroemülsiyonda bu koşul yerine getirilemediği için mikroemülsiyon içindeki damlacıkların büyüklüğü ölçülemedi. Bu sonuç mikroemülsiyonun göze uygulandığında hastalarda görmede herhangibir bulanıklığa yol açmayacağı sonucunu ortaya koymaktadır. Pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyonun stabilite çalışmaları 4 ay boyunca üç farklı sıcaklıkta (4 ºC, 25 ºC, +40 ºC) yapıldı. Pilokarpin hidroklorür miktarı HPLC yöntemi kullanılarak ölçüldü. Üç farklı saklama koşulunda (4 ºC, 25 ºC, 40 ºC) mikroemülsiyon formülasyonu içindeki pilokarpin hidroklorürʼün birinci derece kinetikle bozunduğu tespit edilmiştir. Arhenius eşitliği kullanılarak yapılan hesaplamalar sonucu mikroemülsiyonun raf ömürleri ( t90) sırasıyla, 455, 227 ve 152 gün olarak belirlendi. Difüzyon hücre deneme çalışmalarında, %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren jel, %2 ve %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyonların 1 cm2ʼlik alandan salım hızları karşılaştırıldı. Denemeler 37± 0,1 ºCʼde, pH 7,4 fosfat tampon çözeltisi kullanılarak yapıldı. Difüzyon hücre deneme çalışmalarında, %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren jelʼin, %2 ve %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyondan, daha hızlı ve daha fazla pilokarpin hidroklorür saldığı belirlendi. %2 ve %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyonlar kendi içlerinde karşılaştırıldığında %4 oranında pilokarpin hidroklorür içeren formülasyonun %2 oranında pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyon formülasyonundan yaklaşık olarak 1,5 kat fazla ve hızlı pilokarpin hidroklorür saldığı tespit edildi. Difüzyon hücre deneylerinde kullanılan membranlar, göz gibi çok katlı değildir. Göze uygulanan ilaçlar drenajla uzaklaştırılmakta buna karşın difüzyon hücrelerinde donör kompartmanda ilaç sabit kalmaktadır. n 520 Bu nedenle oküler olarak hazırlanan preparatların difüzyon hücre deneylerinin sonuçlarından tek başına bir sonuç çıkarmak çok zordur. %2 oranında pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyon formülasyonunun farmakodinamik cevabı %2 oranında pilokarpin hidroklorür içeren kolir ve %4 pilokarpin hidroklorür içeren jele karşı deneysel olarak glokom oluşturulmuş tavşanlar üzerinde araştırıldı. Deneysel glokom oluşturmak için, tavşanların sağ gözlerinin 4 kadranına (0. 15., 30. günlerde) 3 kez 0,2 ml %5 fenol içeren badem yağı enjeksiyonu uygulandı. Uygulama sonrası 59. günde tavşanlarda glokom gelişti. Göziçi basınçları Schiötz tonometre kullanılarak ölçüldü. Glokom gelişen herbir tavşana üç formülasyon uygulandı. Uygulamalar arasında 3ʼer günlük dinlenme periyotları bırakılarak, bireysel farklılıkların sonucu etkilemesinin önüne geçildi. Mikroemülsiyon dozaj formu, jel ve kolir tipi preparatların farmakolojik etkisi ile karşılaştırıldığında mikroemülsiyonun ve jelin kolire göre gecikmiş bir farmakolojik etki sağladığı ve bu etkinin daha uzun sürdüğü tespit edildi. %2 oranında pilokarpin hidroklorür ile %4 oranında pilokarpin içeren jelʼin göziçi basıncı düşürme güçleri arasında ölçümler için varyans analizi sonrasında TUKEY LSD uygulandığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı . Mikroemülsiyonun jele göre düşük doz pilokarpin içermesine rağmen aynı etkiyi göstermesi pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyonun olası yan etkilerin ortadan kalkabileceği veya minimuma inebileceği sonucu mikroemülsiyonun üstünlüğünü ortaya koymaktadır. Pilokarpin hidroklorür içermeyen mikroemülsiyon formülasyonun tavşan gözü üzerine irritasyon etkisinin değerlendirilmesi amacıyla yapılan iki farklı uygulama her grupta üçer tavşan olacak şekilde yapıldı. Bunlardan birincisinde tavşanların sağ gözlerine 5 gün süreyle günde 1ʼer saat arayla 8 kez 1ʼer damla mikroemülsiyon sol gözlerine ise aynı dozda serum fizyolojik, ikincisinde ise yine sağ gözlerine 5 gün süreyle hergün sabah ve akşam olmak üzre 2 kez 1ʼer damla mikroemülsiyon sol gözlerine ise aynı dozda serum fizyolojik damlatıldı. Her tavşan uygulama öncesi, 3. ve 5. günlerde değerlendirildi. Uygulamalarda ortaya çıkan reaksiyonlar biyomikroskop altında incelenerek değerlendirildi. Pilokarpin hidroklorür içermeyen mikroemülsiyon formülasyonun tavşan gözü üzerine irritasyon etkisinin değerlendirilmesi amacıyla yapılan iki farklı uygulamada 5 gün süreyle hergün sabah ve akşam olmak üzre 2 kez 1ʼer damla mikroemülsiyon damlatılan tavşanlarda ortaya çıkan reaksiyonlar, 5 gün süreyle günde 1ʼer saat arayla 8 kez 1ʼer damla mikroemülsiyon damlatılan tavşanlarda ortaya çıkan reaksiyonlar anlamlı derecede daha az bulundu. Tavşanlar 5. gün sonunda sakrifiye edilerek gözleri çıkarıldı. Çıkarılan gözler histolojik takip şeması uygulanarak preparatları hazırlandı. Hazırlanan preparatlar ışık mikroskobunda incelenerek fotoğraflandı. Hazırlanan mikroemülsiyon formülasyonun günlük 1ʼer saat arayla 8 saat süreyle 5 gün 1ʼer damla dozda uygulandığında retinaʼda pigment epitel hücrelerinde ödem, kanama ve buna bağlı yassılaşma gözlenmiştir. Bunlara ilave olarak silyar cisim ve korneada lökosit infiltrasyonu ve yangı gözlenmiştir. Aynı dozda serum fizyolojik uygulanan gözlerde herhangibir histolojik patolojiye rastlanmamıştır. Aynı formülasyon 5 gün süreyle günde iki kez (sabah-akşam) 1ʼer damla uygulandığında serum fizyolojik uygulanan kontrol gözlerinde olduğu gibi herhangibir histolojik pataolojiye rastlanmamıştır. Tavşanlar üzerinde yapılan tüm çalışmalardan önce Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hayvan Etik Kuruluʼndan onay alındı (2002-28; 2004-45). Yapılan bu çalışmada geliştirilen pilokarpin hidroklorür içeren mikroemülsiyon formülasyonunun tavşanlarda oluşturulan deneysel glokom modelinde göziçi basıncı düşürdüğü, in vitro stabiltesinin iyi olduğu, gerek irritasyon ve gerekse göz dokuları üzerine histolojik açıdan toksik etkisinin olmadığı tespit edildi. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde mikroemülsiyon formülasyonun oküler olarak kullanımının uygun olabileceği kanaatine varıldı. Elde olunan bilgiler değerlendirildiğinde in vitro ve in vivo denemelerde uygun sonuçlar veren bu formülasyonun tavşanlarda ve Faz I farmakokinetik çalışmalar şeklinde denenmesi gerektiği kanısındayız

    Emulsion formulations of indomethacine and xylometazoline hydrochloride for intranasal delivery

    No full text
    Nasal administration has many advantages over parenteral and oral administration. Some drugs are ineffective when administered orally due to absorption and first pass metabolism. Therefore, if the aqueous solubility problem can be overcome, the intranasal route will be an alternative method for administration. In this study, emulsion formulation was proposed as a new approach in order to increase the duration of the indomethacinxylometazoline hydrochloride combination in the nose. The pH value of F1 and F2 emulsions were determined 9.4 and as 5.6 respectively. The particle size of F1 and F2 formulations were found to be 136.8±24 nm and 269.5±66 nm respectively. Formulation of o/w emulsion IND and XYL may be considered as an alternative to iv and po administration. This administration of drugs may be delivery to achieve rapid onset of its pharmacological effect

    A new dressing material in diabetic wounds: Wound healing activity of oleuropein-rich olive leaf extract in diabetic rats

    No full text
    WOS: 000439235000003Introduction: The objective of this study was to evaluate a dressing material on ischemic wound model in diabetic rats. Study was conducted during the months of June 2012-March 2013 at Ege University in Izmir, Turkey. Materials and Methods: Sprague Dawley rats weighing 200-250 g obtained from an experimental animal production center (Saki Yenili-Ankara,Turkey) were used in this study. Animals were randomly assigned to diabetic (n= 20) and nondiabetic (n= 20) groups. After diabetes induction and wound creation, animals within each group were assigned to two wound dressing groups by a second randomization. The study was carried out on these four groups. After diabetes induction and wound creation, animals within each group (n= 10) were assigned to olive leaf extract (OLE) wound dressing and normal saline (sodium chloride, 0.9% NaCI) wound dressing groups by a second randomization. 0.9% NaCl and OLE dressing was applied to wounds once a day by the researcher. The areas of wounds were measured by Walker Formula. OLE wound dressing healed wounds faster and earlier than classic wound dressing (p< 0.05). Results: In the diabetic group; wounds closure time was found to be 24.80 +/- 1.48 in OLE wound dressing and 28.00 +/- 2.31 days in classical wound dressing. Conclusion: As a result in terms of success ratios, OLE wound dressing for wound healing in diabetic and non-diabetic wounds has been determined to be more effective in comparison with classic wound dressing method.Republic of Turkey, Prime Ministry, State - DPT [05-DPT-0003/37]This study was supported by a grant (05-DPT-0003/37) from the Republic of Turkey, Prime Ministry, State - DPT. Kale Natural's Laboratory (Balikesir, Turkey) were used in the preparation of plant extracts

    The effect of hesperidin and quercetin on oxidative stress, NF-kappa B and SIRT1 levels in a STZ-induced experimental diabetes model

    No full text
    Objective: The aim of this study is to investigate the roles of SIRT1 and NF-kB in the pathogenesis of diabetes mellitus in rats with STZ-induced diabetes and determine the effects of hesperidin and quercetin on oxidative stress and on the levels of SIRT1 and NF-kB. Materials and methods: The experimental animals were divided into four groups, each group comprising ten rats designated as follows: group 1 served as control rats (C); group 2 served as diabetic rats (DM); group 3 served as diabetic rats administered hesperidin (DM + HSP) (100 mg/kg b.w.) in aqueous suspension orally for 15 days; and group 4 served as diabetic rats administered quercetin (DM + Q) (100 mg/kg b.w.) in aqueous suspension orally for 15 days. Results: In diabetic group, liver and kidney SIRT1, SOD and CAT activities were significantly lower than control group (p < 0.05). Hesperidin and quercetin caused significant increase in the SIRT1, SOD and CAT activities of both DM + HP and DM + Q groups kidney tissues compared to DM group (p < 0.05). Liver SOD activies were not found to differ significantly between DM, DM + Q and DM + HP groups (p > 0.05). In DM + HP group, liver CAT activities were significantly higher than DM (p < 0.05), but there was no significant difference in liver CAT activities between DM and DM + Q (p > 0.05). In diabetic group, liver and kidney NF-kB and MDA levels were increased compared to control group (p < 0.05), and groups of DM + HP and DM + Q had lower NF-kB and MDA levels than diabetic group (p < 0.05). Conclusion: As a conclusion, based on the results we obtained from this study and the literature data discussed above, we determined in STZ-induced diabetic rats that, increased glucose levels and liver and kidney damage markers decreased significantly after administration of hesperedin and quercetin, and that oxidative stress and NF-kB levels increased while SIRT1 levels decreased in the diabetic groupFunding Agency: Coordinator of Scientific Research Projects at University of Artvin Coruh, Grant Number: 2015.M80.02.05

    Development of doxycycline and atorvastatin-loaded chitosan nanoparticles for local delivery in periodontal disease

    No full text
    The effectiveness of the local treatment depends on the ability of the release system to deliver drugs efficiently as well as control of both infection and inflammation component of the disease. The present study aimed to develop an atorvastatin (AS) and doxycycline (DS) dual drug loaded chitosan nanoparticle (CSNP) delivery system for the local treatment of periodontal disease. For this purpose, AS and DS loaded CSNPs at different drug weights were prepared by nanoprecipitation technique to improve the oral bioavailability of the drug. Particle size, encap-sulation efficiency (EE), drug loading (DL), zeta potential and in vitro drug release properties were determined in artificial saliva at 37 degrees C. The AS/DS drug-loaded CSNPs exhibited good encapsulation efficiency from 81.6 +/- 1.8% to 90.4 +/- 2.4%. Particle size of prepared AS, DS or AS/DS loaded CSNPs was ranged from 60.66 +/- 4.97 nm to 87.44 +/- 6.41 nm with a low polydispersity index (PI) value. AS drug loaded nanocarriers showed a slow and sustained release of approximately 85% in a span of 4 or 6 h and decreased to 50% at 216 h (9 days), while DS drug loaded nanocarriers exhibited sustained release of maximum 35% in 24 h and decreased to 1% at 120 h (5 days). In vitro antimicrobial study showed that AS/DS loaded chitosan nanoparticles were more effective against Staphylococcus aureus than Escherichia coli. Cytotoxicity experiments showed that AS/DS loaded CSNP systems had no cytotoxic effects. In conclusion, a dual drug loaded CSNP was successfully developed which might be a promising formulation for the local drug delivery of DS and AS into the periodontal pocket as adjunctive therapy

    Synthesis and characterization of folic acid-chitosan nanoparticles loaded with thymoquinone to target ovarian cancer cells

    No full text
    YILDIRIM, Yeliz/0000-0002-3014-4510; KUSDEMIR, Bekir Cem/0000-0001-8905-5769WOS: 000521842900007The aim of the present research was to formulate and characterize radioiodinated folic acid-chitosan conjugated thymoquinone nanoparticles (FATQCSNPs) and to increase targeting ability on ovarian cancer cell. the dose of drug-loading into the FATQCSNPs and the amount of folic acid on the FATQCSNPs surface were determined as a 20.0 +/- 1% and 46.0 +/- 0.5%, respectively. Cell viabilities (%) determined on SKOV-3 and Caco-2 cells for 48 h. TQ, TQCS and FATQCS were very cytotoxic with lower IC50 values on both cell lines. At specific-activity-dependent incorporation study, the incorporation efficiencies of I-131-FATQCSNPs was higher than that of I-131-TQ on SKOV3 cell lines
    corecore