66 research outputs found

    Carbon tetrachloride, effect of n-acetyl cysteine on glutathione (GSH) and glutathione s transferase activity in carbon tetrachloride induced liver damaged

    Get PDF
    Bu çalışmada, karaciğerde karbon tetraklorür (CCl4) ile oluşturulacak toksisite modelinde lipit peroksidasyon göstergesi olan Malondialdehit (MDA) aktivitesini ve detoksifikasyon reaksiyonlarında önemli rol oynayan biyomoleküllerden GSH ve GST enzimlerinin aktivitesi üzerine N-asetil sisteinin etkisinin olup olmadığı araştırılacaktır. Çalışmaya altı grupta toplam 72 adet rat alındı. 1. grup (CCl4, 6. saat) 2 ml/kg i.p verilirken, 2. gruba (CCl4+NAS, 6. saat), 3. gruba (CCl4, 72. saat), 4. gruba ise (CCl4+NAS, 72. saat) uygulandı. 5. gruba zeytinyağı verilirken, 6. gruba zeytinyağı+NAS (periton içi 50 mg/kg/gün) uygulandı. N-asetil sistein uygulamasına deney gurubuna enjekte edilen CCl4'den 3 gün önce başlandı ve deney süresince devam edildi. 1. ve 2. deneme gruplarındaki hayvanlar CCl4 enjeksiyonundan 6 saat sonra, 3. ve 4. deneme gruplarındaki hayvanlar ise 72 saat sonra eter anestezisine alınıp kalplerinden kan örnekleri ve karaciğer dokusu alındı. Kontrol grubu oluşturmak amacıyla 5. gruptaki ratlardan 6 adeti 6 saat sonra, 6 adeti de 72 saat sonra kontrol değerlerini elde etmek amacıyla kullanıldı. 6. gruba N-asetil sistein uygulaması 2. ve 4. gruplara paralel sürede uygulandı ve 6 adet rattan 6 saat sonra, 6 adet rattan 72 saat sonra eter anestezisi altında kan ve karaciğer örnekleri kontrol değerleri için alındı. Kanda karaciğer enzimleri AST ve ALT, karaciğer dokularında ise indirgenmiş glutatyon (GSH), Glutatyon S-transferaz (GST) ve lipit peroksidasyon göstergesi olan malondialdehit (MDA) çalışıldı. Karaciğer enzimlerinin değerlendirilmesinde; AST ve ALT düzeylerinin CCl4 verilen grupta 6. ve 72. saatlerde kontrol grubuna göre anlamlı olarak arttığı ve NAS eklenmesi ile AST ve ALT düzeylerinin düştüğü izlendi. Karaciğer doku MDA seviyelerinin CCl4 verilen grupta 6. saatte kontrol grubuna göre anlamlı olarak arttığı ve NAS eklenmesi ile düzeyinin düştüğü tespit edildi. 72. saat CCl4 verilen grupta karaciğer MDA düzeylerinin, NAS verilen grup ile kontrol grubuna göre önemli oranda yüksek olduğu, ancak diğer gruplar arasında istatistiki açıdan önemli bir fark olmadığı belirlendi. Doku antioksidan seviyeleri değerlendirildiğinde, GSH seviyelerinin CCl4 verilen grupta 6. ve 72. saatlerde kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük olduğu ve NAS ilavesi ile arttığı izlendi. GST seviyelerinin ise CCI4 verilen grupta 6. saatte kontrol grubuna göre arttığı, ancak bu artışın istatistiki değerlendirme açısından önemli olmadığı ve NAS eklenmesi ile miktarın önemli oranda düştüğü görüldü. 72. saatte CCl4 verilen grupta GST düzeylerinin NAS verilen grup ile kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu; CCl4+NAS verilen grupta ise NAS ve kontrol grubuna göre yüksek olmasına rağmen NAS grubu ile aradaki farkın istatistiki değerlendirme açısından önem taşımadığı görüldü. Sonuç olarak; CCl4 intoksikasyonunun zamana bağlı olarak organizma tarafından tolere edildiği ve NAS'ın, CCl4 ile oluşturulan karaciğer hasarı üzerine yararlı etkileri olduğu sonucuna varıldı.Carbon Tetrachloride, Effect of N-Acetyl Cysteine on Glutathione (GSH) and Glutathione S- Transferase Activity in Carbon Tetrachloride İnduced Liver Damaged In this study, N-acetyl sistein was researched whether has an effect on GSH and GST enzymes, that has an important role on detoxification reactions, and Malondialhedit (MDA) activity, that is lipid peroxidation determinant at toxicity model that will be composed with carbon tetra chloride (CCl4) in liver. Totally 72 rats from six groups were collected to study. 1 st group (CCl4, 6 th hour) 2 ml/kg i.p assigned, 2 nd group (CCl4+NAS, 6 th hour), 3 rd group (CCl4, 72 nd hour), 4 th group (CCl4+NAS, 72 nd hour) were applied. Olive oil was assigned to 5 th group, while olive oil + NAS (inside peritoneum 50/mg/kg/day) was applied. In N-acetyl sistein application was started 3 days before CCl4 that injected to tested group and continued while experiment. Blood samples and lives tissues were taken by ether anesthesia from 1 st and 2 nd sample groups -6 hours after CCl4 injection- and 3 rd and 4 th sample groups 'after 72 hours-. To compose a control group 6 rats (after 6 hours later) and respectively 6 rats (72 hours later) from 5 th group were taken. N-acetyl sistein apllication to 6 th group was performed parallel to 2 nd and 4 th groups and blood samples and lives tissues were taken by ether anesthesia from 6 rats after 72 hours for control values. AST and ALT enzymes in blood and lowered GSH and GST and Malondialhedit (MDA) activity, that is lipid peroxidation determinant were performed. While observing liver enzymes, it was observed that AST and ALT levels increased importantly in CCl4 given groups in 6 th and 72 nd hours than control group and also observed that AST and ALT levels decreased with addition of NAS. In 72 nd hour CCl4 given group liver MDA levels were importantly higher than NAS given and control groups, but statistically there was no important difference. While tissue antioxidant levels reviewed, GSH levels were importantly lower than 6 th and 72 nd hours than control groups and increased with NAS addition. GST levels were increased with CCl4 given group in 6 th hour than control group, but this increase wasn't imporant statistically and lowered with NAS addition. In 72 nd hour CCl4 given group GST levels were higher than NAS given and control groups; in CCl4+NAS given groups whether being higher than NAS and control groups, difference between NAS group has no statistical importance. As a result CCl4 intoxication was tolerated by organism related to time and NAS has beneficial effects on CCl4 caused liver defects

    Çerçeveli Binalarda Kolon Eksenel Deformasyonlarının Yanal Ötelenmeye Etkisi

    Get PDF
    Konferans Bildirisi -- Teorik ve Uygulamalı Mekanik Türk Milli Komitesi, 2015Conference Paper -- Theoretical and Applied Mechanical Turkish National Committee, 2015Yapıların ötelenmesi, gerekli bina rijitliğinin sağlanmasında önemli bir göstergesidir. Günümüzde yapıların ötelenmesi, bilgisayar programları ile yapılan analizler ile elde edilmektedir. Yapı ötelenmeleri bilgisayar programları ile hesaplansa bile, uygulamacı mühendisin pratik formüllere ihtiyacı vardır. Aşırı yanal ötelenme, yapının hasar görmesine neden olabilir. Yanal ötelenmelerin sınırlandırılması bu hasarı önleyebilir. Bu nedenle yapıda meydana gelen yanal ötelenmelerin doğru bir şekilde belirlenmesi önemli bir konu olmaktadır. Bu çalışmada, çerçeveli binalarda kolon eksenel deformasyonlarının yanal ötelenmeye etkisi incelenmiştir. Çözümlemelerde çerçeveli yapıların ötelenmesi için literatürde önerilen genel diferansiyel denklemler düzenlenerek analitik ilişkiler elde edilmiştir. İlk olarak, diferansiyel denklem sonuçları SAP 2000 analiz programı sonuçları ile kıyaslanmıştır. Daha sonra diferansiyel denklemler yardımıyla çerçeveli bir bina üzerinde kolon eksenel deformasyonlarının ötelenmeye etkisi incelenmiştir.The story drift of the structure is an important indicator for providing required stiffness. Nowadays, computer programs are used to determine the drift in the structures together with structural analysis. Even, structural drifts are calculated by computer programs, engineer needs a quick and realistic solution method. The large lateral displacement can cause damage to the structure. The limited lateral displacement can prevent this damage. Therefore, accurate determination of lateral sway in building is an important subject. In this study, the effects of column axial deformations are examined on sway of framed buildings. Analytical relations are obtained by utilizing the general differential equations given in literature. Firstly, the results of differential equations are compared with SAP 2000 program results. Then, the effects of column axial deformations are examined on sway of framed building by using differential equations

    The Effects of Material Properties on Building Performance

    Get PDF
    In recent earthquakes during the last two decades, severe damages have been occurred on the existing buildings in Turkey. Destructive earthquakes revealed that the existing building stock in urban regions is significantly vulnerable to seismic hazard. A large number of residential buildings located in regions of high seismicity require performance evaluation before the next big earthquake hits the region. In many earthquake resistant codes, several procedures are proposed to determine the building performance. The investigations on the damaged buildings show that material strengths are very important parameters on the building performance. In this study, material strengths’ effects on the building performance were investigated by using a nonlinear elastic analysis method

    Forage yield and lodging traits in peas (Pisum sativum L.) with different leaf types

    Get PDF
    Two semi-leafless and four leafed pea (Pisum sativum L.) genotypes were evaluated for plant height, lodging scores, and forage yield in eight diverse locations with typical Mediterranean or Mediterranean-type climate in the 2001-2002 and 2002-2003 growing seasons. The genotypes used in this study were forage type with indeterminate growing habit. Significant differences among pea genotypes were found for all traits over years and locations. All interactions which related to G x E interaction showed significance (P>0.01) for all traits. The forage yield of the pea genotypes averaged 26605 kg ha(-1) and the highest yield was obtained from the leafed genotype Urunlu. Its forage yield reached to 35970 kg ha(-1) yield level at Samsun location

    Genotype x nvironment interaction and stability analysis for dry matter and seed yield in field pea (Pisum sativum L.)

    Get PDF
    The objectives of this study were to evaluate dry matter (DM) yield and seed yield of six leafed and semi-leafless pea (Pisum sativum L.) genotypes, and to compare them for these traits. Evaluation of genotype x environment (G x E) interaction, stability and cluster analysis were also carried out at eight diverse locations with typical Mediterranean and Mediterranean-type climate during the 2001-2002 and 2002-2003 growing seasons. Significant differences were found among the pea genotypes for DM and seed yield on individual years and combined over years, and in all locations. All interactions which related to G x E interaction showed significance (P>0.001) for DM and seed yield. The highest yield (4789 kg ha(-1)) was obtained from the leafed genotype 'Urunlu'. However, stability analysis indicated that for DM yield, the leafed genotypes 'Golyazi' and 'Urunlu' should be grown in low yielding and high yielding environments, respectively. Cluster analysis, based on grouping locations, showed that P101 was the preferred variety in low yielding environments, and P98, in high yielding ones. It was suggested that the use of both stability and cluster analyses might give better results. Comparison of cluster and stability analyses showed that the stability analysis fails to recommend cultivars to different regions where yield potential showed significant differences. It seems, however, that cluster analysis could be a powerful tool to examine G x E interaction. If the number of environments was sufficient, a separate stability analysis could be run in each cluster

    Gökkuşağı alabalıklarında (Oncorhynchus mykiss) büyüme genlerinin (GH, IGF-1, IGF-2) ekspresyonu ile serum kortizol düzeyleri üzerine yaş ve mevsimsel değişimlerin etkisi”

    No full text
    Gökkuşağı Alabalıklarında (Oncorhynchus mykiss) Büyüme Genlerinin (GH, IGF-1, IGF-2) Ekspresyonu ile Serum Kortizol Düzeyleri Üzerine Yaş ve Mevsimsel Değişimlerin Etkisi TEKELİ H. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya (Veteriner) Programı Doktora Tezi, Aydın, 2019. Ektotermik omurgalılar olan balıklar, büyüme süreçleri boyunca mevsimsel sıcaklık değişimlerinden etkilenir ve bu değişime karşı hormonal yollu bir yanıt oluşturur. GH ve IGF’ler, mevsimsel sıcaklık değişimlerine karşı balıklarda büyüme ve gelişimi düzenlemektedir. Bu çalışmada; farklı mevsim sıcaklığı ve yaş aralığındaki gökkuşağı alabalıklarının karaciğer ve kas dokularında, büyümenin biyolojik belirteçleri olan büyüme faktör genlerinin belirlenmesi ve stres parametrelerinden serum kortizol ve glikoz düzeyleri arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmada ocak ve temmuz dönemlerine ait 50 - 1000 gr ağırlığında 20 adet yavru ve 20 adet ergin gökkuşağı alabalığı (Oncorhynchus mykiss) kullanılmış ve 10’ar örnekten 4 gruba ayrılmıştır. Alabalıkların kuyruk venlerinden kinaldin anestezisi altında kan alınmış ve serum örnekleri elde edilmiştir. Kas örnekleri, dorsal yüzgeç ile yan çizgi arasında kalan kas dokusundan alınmıştır. Elde edilen serum örneklerinde GH ve kortizol hormonları ELISA yöntemi ile glikoz düzeyleri kolorimetrik olarak belirlenmiştir. Karaciğer ve kas doku örneklerinden mRNA ve cDNA sentezleri yapılmış ve RT-PCR’da uygun primerler kullanılarak GHR, IGF-1 ve IGF-2 genlerine ait ekspresyon düzeyleri incelenmiştir. Analiz sonuçları değerlendirildiğinde en yüksek serum glikoz düzeyine sahip temmuz dönemi ergin alabalık grubu ile ocak dönemi yavru alabalık grubu arasında istatistiksel bir fark gözlemlenirken (p<0,001), diğer gruplar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Serum kortizol düzeylerinin temmuz dönemi yavru alabalık grubunda diğer gruplara göre artış gösterdiği ancak gruplar arasında istatistiksel düzeyde fark olmadığı tespit edilmiştir. Temmuz dönemi yavru alabalık grubunun serum GH düzeylerinin, ocak dönemi yavru ve ergin alabalık gruplarına göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,001). Ocak döneminde yavru alabalıkların karaciğer dokusunda IGF-1 ve IGF-2 genlerinin ergin alabalıklara göre 8 - 18 kat, aynı şekilde kas dokusunda GHR, IGF-1 ve IGF-2 genlerinin yavru alabalıklarda 2 - 11 kat daha yüksek eksprese olduğu tespit edilmiştir. Benzer artışlar temmuz dönemi yavru alabalıkların karaciğer GHR, IGF-1 ve IGF-2 genlerinde gözlenirken, kas dokusunda yaşa bağlı büyüme faktör genlerinde önemli bir artış gözlenmemiştir. Mevsimsel sıcaklık değişimine bağlı aynı yaştaki ergin alabalıkların karaciğer dokusunda GHR ve IGF-2 genlerinin ocak döneminde temmuz dönemine göre 2 kat; kas GHR, IGF-1 ve IGF-2 genlerinin ise temmuz döneminde 2 - 6 kat fazla eksprese olduğu belirlenmiştir. Yavru alabalıkların karaciğer ve kas dokularında IGF-1 gen ekspresyonunun temmuz ve ocak dönemleri arasında farklı olmadığı; IGF-2 geninin ise ocak döneminde 2 kat daha yüksek eksprese olduğu görülmüştür. Farklı mevsim sıcaklığı ve yaş aralığındaki gökkuşağı alabalıklarında sıcaklık değişimlerinin stres oluşturmadığı görülmüştür. Yavru ve ergin gökkuşağı alabalıklarının yüksek sıcaklıkta artan GH düzeyleri ile büyüme ve gelişimi düzenleyebileceği, aynı zamanda büyüme ve gelişim süreçlerinde düşük sıcaklığa yavru gökkuşağı alabalıklarının ergin gökkuşağı alabalıklarına göre daha iyi uyum sağladığı kanısına varılmıştır.İÇİNDEKİLER KABUL ve ONAY SAYFASI i TEŞEKKÜR ii İÇİNDEKİLER iii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ v ŞEKİLLER DİZİNİ viii RESİMLER DİZİNİ x TABLOLAR DİZİNİ xi ÖZET xii ABSTRACT xiv 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 3 2.1. Gökkuşağı Alabalığı (Oncorhynchus mykiss) 3 2.2. Balıklarda Hipotalamus ve Hipofiz İlişkisi 6 2.3. Büyüme Hormon Metabolizması 8 2.3.1. Büyüme Hormon Reseptörü (GHR) 15 2.4. İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1 (IGF-1) ve İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-2 (IGF-2) 18 2.4.1. İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü Bağlayıcı Proteinler (IGFBP'ler) 25 2.4.2. İnsülin Benzeri Büyüme Faktör Reseptörü-1 (IGF-1R) ve İnsülin Benzeri Büyüme Faktör Reseptörü-2 (IGF-2R) 26 2.5. Balıklarda Stres Metabolizması 28 2.5.1. Kortizol Hormonu 31 2.5.1.1. Kortizol hormon sekresyonunun düzenlenmesi 33 2.5.1.2. Kortizol hormonunun fizyolojik etkileri 34 2.6. Real Time PCR 36 2.6.1. Real Time PCR’da Kullanılan Metodlar 36 3. GEREÇ VE YÖNTEM 38 3.1. Gereç 38 3.1.1. Kullanılan Cihazlar 39 3.1.2. Kullanılan Kimyasal Maddeler 39 3.1.3. Primerler 39 3.2. Yöntem 40 3.2.1. Glikoz Tayini 40 3.2.2. Kortizol Hormon Tayini 41 3.2.3. Büyüme Hormon Tayini 43 3.2.4. Total RNA İzolasyonu 44 3.2.5. RT-PCR ile cDNA Kütüphanesinin Oluşturulması 46 3.2.6. Real Time PCR Uygulamaları 47 3.2.7. Gen Ekspresyonu Hesaplamaları 48 3.2.8. İstatistiksel Analizler 48 4. BULGULAR 50 4.1. Biyokimyasal Analizler 50 4.1.1. Serum Glikoz Düzeyleri 51 4.1.2. Serum Kortizol Hormon Düzeyleri 52 4.1.3. Serum Büyüme Hormon Düzeyleri 53 4.2. Gökkuşağı Alabalığı Karaciğer ve Kas Dokusu GHR, IGF-1 ve IGF-2 Ekspresyon Düzeyleri 54 4.2.1. Karaciğer ve Kas Dokusu GHR Ekspresyon Düzeyleri 54 4.2.2. Karaciğer ve Kas Dokusu IGF-1 Ekspresyon Düzeyleri 57 4.2.3. Karaciğer ve Kas Dokusu IGF-2 Ekspresyon Düzeyleri 60 5. TARTIŞMA 64 6. SONUÇ VE ÖNERİLER 86 KAYNAKLAR 89 EKLER 111 ÖZGEÇMİŞ 11

    Molecular characterization of Beta-lactamase-associated resistance in acinetobacter baumannii strains isolated from clinical samples

    No full text
    Acinetobacter baumannii hastanelerde, özellikle yoğun bakım ünitelerinde mortalite ve morbiditeyi artıran, hastane kaynaklı enfeksiyonların önemli bir nedenidir. Bu çalışmanın amacı, klinik örneklerden izole edilen A.baumannii suşlarının antibiyotik duyarlılıklarını, direnç genlerini ve izolatların birbirleriyle olan klonal ilişkilerini değerlendirip, hastanemizde bu bakteriye ilişkin direnç mekanizmalarını ortaya koymaktır. Çalışmaya, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Merkez Bakteriyoloji Laboratuvarına Nisan 2010-Aralık 2011 tarihleri arasında gönderilen 160 yatan hastaya ait 201 klinik örnekten izole edilen (trakeal aspirat %35.3, kan %27.3, apse %18.4, diğer %19) Acinetobacter suşu alınmıştır. A.baumannii izolatlarının tanımlanması ve amikasin, siprofloksasin, tetrasiklin, sulbaktam/ ampisilin, trimetoprim/sülfametoksazol (TMP-SMZ), seftazidim, gentamisin, imipenem, levofloksasin, meropenem, piperasilin/tazobaktam, sefoperazon/sulbaktam, sefepim ve kolistine karşı duyarlılıklarının değerlendirilmesi otomatize sistemler [Vitek 2 (bioMérieux, Fransa) ve BD Phoenix (Becton Dickinson, ABD)] ile yapılmıştır. Beta-laktam direncine neden olan enzimatik mekanizmalar ve integron taşıyıcılığı polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemiyle araştırılmıştır. Türkiye’de sık görülmesi nedeniyle blaPER-1 taşıyıcılığına bakılmıştır. Çalışmamızda, A.baumannii suşlarında çoklu ilaç direnç oranı %94.5 (190/201) olarak saptanmış; en etkili antibiyotiğin kolistin olduğu tespit edilmiş (189/201; %94); onu %32’lik duyarlılık oranı ile amikasin ve TMP-SMZ izlemiştir. Kolistine dirençli 12 izolat E-test (AB Biodisk, İsveç) yöntemiyle tekrar değerlendirildiğinde tümü kolistine dirençli bulunmuştur. Metallo-beta-laktamaz üretimine neden olan genlere ait sonuçlar negatif bulunurken, blaOXA genlerinin değişik oranlarda (OXA-51 %100; OXA-23 %91.5; OXA-58 %7; OXA-24 %2) pozitif olduğu görülmüştür. Suşların 42 (%21)’si blaPER-1 pozitif olarak saptanmış olup, hepsi seftazidime dirençlidir. İzolatlar arası klonal ilişkinin araştırılmasında “pulsed-field” jel elektroforezi (PFGE) yöntemi kullanılmış; dört farklı ana klonda kümeleşme (genotip A’da 29, genotip B’de 23, genotip C’de 18, genotip D’de 7 izolat) görülmüş, ancak ortak bir salgın izolatı saptanamamıştır. İzolatlar arasında direnç genlerinin geçişinde rol alan sınıf 1 integron varlığı araştırıldığında, 112 (%55.7) izolatta pozitiflik bulunmuştur. Sınıf 1 integron içeren izolatların genotiplere göre dağılımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p 0.05). Çoklu ilaç direnci gösteren izolatlarda, integron taşıyıcılığı ile tetrasiklin, TMP-SMZ, imipenem, meropenem, sefoperazon/sulbaktam ve sefepim direnci arasındaki ilişki ise istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p 0.05). Bu çalışma ile A.baumannii karbapenem direncinde blaOXA-51 ile birlikte bulunan blaOXA genlerinin önemli bir rol oynadığı, çoklu antibiyotik direncinin bu bakteri ile olan enfeksiyonlarda hala önemli bir problem olduğu ve dirence neden olan genlerin transferinde integronların aracılık edebileceği gösterilmiştir. Sonuç olarak, çok ilaca dirençli A.baumannii izolatlarının hastanemizde oldukça yaygın olduğu görülmüş, elde edilen epidemiyolojik verilerin hastanemizde ileriye yönelik araştırmalar ve tedavi yöntemleri açısından yararlı olabileceği düşünülmüştür.Acinetobacter baumannii is an important cause of nosocomial infections that particularly increase the mortality and the morbidity at the intensive care units of the hospitals. The aims of this study were to evaluate the resistance genes, antibiotic susceptibility and the clonal relations among Acinetobacter stra- ins isolated from clinical samples and to determine the resistance mechanisms related to these bacteria in our hospital. A total of 201 A.baumannii strains isolated from different clinical samples (35.3% from tracheal aspirate, 27.3% from blood, 18.4% from abscess material, 19% from other samples) of 160 inpatients evaluated at the Ibni Sina Hospital Central Bacteriology Laboratory, Ankara University School of Medicine, Turkey from April 2010 to December 2011, were included in the study. Identification of the isolates and their susceptibility testing against amikacin, ciprofloxacin, tetracycline, sulbactam/ampi- cillin, trimethoprim/sulfametoxazole (SXT), ceftazidime, gentamicin, imipenem, levofloxacin, merope- nem, piperacillin/tazobactam, cefoperazone/sulbactam, cefepime and colistin were performed by the automated systems, namely Vitek 2 (bioM&eacute;rieux, France) and BD Phoenix (Becton Dickinson, USA). The molecular mechanisms of beta-lactamase resistance and the presence of integrons were analyzed by polymerase chain reaction (PCR). Moreover, since blaPER-1 gene is of high frequency in Turkey, it was also investigated in the isolates. Pulsed-field gel electrophoresis (PFGE) was performed to examine the clonal relations between isolates. Our results indicated that multidrug resistance rate of A.baumannii was 94.5% (190/201), while 94% (189/201) of the isolates were susceptible to colistin thus making it the most potent antimicrobial agent, followed by amikacin and SXT with a susceptibility rate of 32%. Twelve colistin-resistant isolates were further investigated with the E-test method (AB Biodisk, Sweden) and found to be colistin-resistant. While the results were negative for the genes responsible from metal- lo-beta-lactamase production, positive results were obtained for blaOXA genes at various rates (OXA-51 100%; OXA-23 91.5%; OXA-58 7%; OXA-24 2%). PFGE results revealed four different main clones (29 isolates in genotype A, 23 in genotype B, 18 in genotype C and 7 in genotype D) in the study popu- lation. No common epidemic isolate was detected. Class 1 integrons which take part in the transfer of resistance genes were detected in 112 (55.7%) isolates. There was no statistically significant difference between the genotype distributions of class 1 integron positive strains (p&gt; 0.05). The relationship betwe- en the presence of integron in multidrug resistant isolates and resistance to tetracyclin, SXT, imipenem, meropenem, cefoperazone/sulbactam and cefepime were found to be statistically significant (p&lt; 0.05). Of the isolates 42 (21%) were positive for blaPER- 1 gene and all were resistant to ceftazidime. This study indicated that blaOXA genes found together with blaOXA-51 genes play an important role in carbapenem resistance of A.baumannii strains. Moreover, multidrug resistance is still an important problem in infec- tions caused by A.baumannii and integrons play a role in the transfer of the resistance genes. In conclu- sion, multidrug resistant A.baumannii strains were common in our hospital and our epidemiologic data would be helpful for further investigations and in therapeutical approaches
    corecore