31 research outputs found

    Why do nurses leave their profession?

    No full text
    Hemşire yetersizliği, birçok ülkede acil çözüm bekleyen evrensel bir sorundur. Hemşirelerin çalışma koşullarının zorlaşması ve hemşirelik imajı ile ilgili sorunlar, meslekten ayrılmalara yol açarak hemşire yetersizliğine neden olmaktadır. Bu nedenle dünyada ve ülkemizde hemşirelerin mesleklerini bırakma nedenlerinin bilinmesine gereksinim vardır. Amaç: Bu araştırmanın amacı hemşire insangücü planlamalarına ilişkin yapılacak çalışmalara ve alınacak önlemlere ışık tutacak veriler sağlamak üzere hemşirelerin mesleklerini bırakma nedenlerini saptamaktır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte yapılan çalışmanın örneklemini mesleğini bırakan 150 hemşire oluşturmuştur. Örnekleme alınan hemşirelere kartopu yöntemi ile ulaşılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak hemşirelerin kişisel özellikleri ve ayrılma nedenlerine yönelik 11 sorunun yer aldığı anket formu kullanılmıştır. Araştırma verileri, yüz yüze, telefon görüşmesi ve e-posta yoluylaæ 29 Mart 2007 tarihinden itibaren bir yıl süre ile toplanmıştır. Araştırma verileri, bilgisayarda SPSS 11.00 paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Mesleği bırakma nedeni ile ilgili açık uçlu soruya verilen yanıtların çözümlenmesi biri araştırıcı olmak üzere iki kişi tarafından yapılmıştır. Bulgular: Mesleklerini bırakan hemşirelerin % 68'i hemşirelik dışı bir alanda eğitim almışÃ¦ % 81.3'ü ise hemşirelik dışı bir alanda çalışmalarını sürdürmektedir. Mesleklerini bırakmalarının ana nedeninin çalışma koşulları olduğu ve hemşirelik mesleği ile ilgili nedenlerin de meslekten ayrılmada etkili olduğu saptanmıştır. Meslekten ayrılmanın diğer nedenlerinin kişisel, ailevi ve yönetim tutumları olduğuæ ücretin ise ayrılma kararında belirleyici olmadığı gösterilmiştir. Sonuç: Hemşireleri meslekte tutmak için çalışma koşullarının düzeltilmesine gereksinim olduğunu gösteren sonuçlara yönelik öneriler sunulmuştur. Anahtar kelimeler: Hemşirelik, meslekten ayrılma, ayrılma nedeni, çalışma koşulları Background: Insufficient nursing staff is an ongoing problem which requires urgent solution in many countries. Worsening working conditions and problems with the image of nurses lead nurses to quit their jobs, which causes the problem of insufficient nursing staff. Health care administrators need information to make changes in the working conditions to keep nurses on profession. Aim: The aim of this study was to determine the personal, workplace and nursing related reasons that lead nurses to leave their profession. Methods: This is a descriptive study and included 150 nurses who left their profession. Participants recruited using snowball sampling method. Non-employed nurses as well as employed in other occupations were included in the study. Data were collected at one to one interviews or via e-mail during one year period with a questionnaire developed by the investigator. The questionnaire included 11 questions about characteristics of nurses and reasons why they leave their profession. Responses of the open-ended questions analysed independently by two people. Data were analysed with descriptive statistics. Results: Results showed that 68% of the nurses received education in a non-nursing field and 81.3% of them were still working in a non-nursing field. The nurses noted that the main reasons for leaving their jobs was poor working conditions and that nursing related factors also played a role in their decisions to leave their jobs. Other reasons mentioned by the nurses were personal and familial factors and management climate. However, the nurses reported that salary did not affect their decisions. Conclusion: The findings indicate that working conditions should be improved to prevent nurses from leaving their profession. Key Words: Nursing, leaving profession, reasons for leaving, working condition

    Hipotonik Bebek Ayırıcı Tanısında Sistematik Yaklaşım: 7 Olgu Sunumu

    No full text
    Amaç: Yenidoğandan itibaren süt çocukluğu döneminde ortaya çıkan, pekçok etiyolojiyi kapsayan hipotonik bebeğin prognozu nedene bağlıdır ve son derece değişkendir. Geniş ayırıcı tanı listesi arasında doğru tanıya ulaşmak için literatürde algoritma önerileri olmakla birlikte bu konuda bir fikir birliği yoktur (1,2,3). Burada öykü, fizik muayene ve ilk tetkikler sonucunda öngörülen bozukluğa yönelik tanısal yaklaşımın öneminin vurgulanması amacıyla nadir görülen olgular sunulmaktadır.Yöntem ve Gereç: 2012-2022 arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Polikliniğine hipotoni nedeniyle başvuran, santral, periferik, kombine hipotonin nedenlerine yönelik ayırıcı özellikler açısından gebelik, doğum, gelişim, aile öyküsü, klinik ve nörolojik muayene bulguları değerlendirilen, odaklı biyokimyasal tetkikler, nörogörüntüleme, elektrofizyolojik çalışmalar ve genetik tekiklerle tanı alan 7 olgu retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Olgu1: 7aylık erkek, santral hipotoni, ürik asit yüksekliği nedeniyle istenen genetik analizi HPRT1 ekzon2 c.131A&gt;G hemizigot saptanmasıyla Lesh Nyhan Sendromu,Olgu2: 3aylık kız, santral hipotoni, karakteristik kraniyofasiyal bulgularıyla genetik analizi MS-MLPA testinde anormal metilasyon paterni sonucunda Prader Willi Sendromu, Olgu3: 8aylık erkek, santral hipotoni, akrabalık öyküsü, dismorfik bulguları, DPAGt1 geninde homozigot missense mutasyonuyla Konjenital gilikozilasyon defekti 1,Olgu4: 5aylık erkek, santral hipotoni, makrosefali, beyin MRG’de beyaz cevherde T2 sinyal artımlarıyla yaygın serebral, serebellar, beyaz ve gri cevher tutulumu, MR spektroskopide NAA/CR’de artış bulgularıyla Canavan hastalığı,Olgu5: 11aylık erkek, kombine hipotoni, Leigh sendromu tanılı kardeş öyküsü, West sendromu kliniği, hıçkırık, beyin MR’de enfarkt bulguları, ATPaz mutasyonuyla Mitokondriyal kompleks V eksikliği, Olgu6: 5aylık kız, periferik hipotoni, başını tutamama, beslenme ve solunum sıkıntısı, zayıf ağlama, pitoz bulgularıyla elektrofizyolojik değerlendirmeyle Konjenital miyastenik sendrom,Olgu7: 5aylık kız, periferik hipotoni, fetal hareketlerin azlığı, 3,5 aydan itibaren aktivitede azalma, dilde tremor, arefleksi gibi tipik bulgularıyla SMN1 geninde homozigot delesyon sonucuyla Spinal muskuler atrofi tip1 teşhis edildi.Sonuç: Hipotonik bulguları olan bebekler hızlı tanı konulması, prognozun belirlenmesi, hastalığa özgü bakım standartları ve erken müdahaleyle tedavi edilme olanağının sağlanması, ekonomik zarara ve iş gücü kaybına neden olabilen gereksiz test istemlerinin önlenmesi açısından sitematik yaklaşımla değerlendirilmelidir.Anahtar Kelimeler: Hipotonik, infant, etiyoloji, algoritma, yaklaşım</p

    A rare dual pathology: Idiopathic intracranial hypertension presenting with isolated unilateral facial nerve palsy

    No full text
    Objective: We aimed to present the association of idiopathic intracranial hypertension (IIH) and peripheral facial nerve palsy in a pediatric patient followed up in our clinic. Method: The clinical, laboratory and imaging characteristics of the patient diagnosed with idiopathic intracranial hypertension were examined. Results: A 17-year-old female patient with a history of obesity was admitted with complaints of headache and blurred vision that started two weeks ago. She had findings related to left-sided facial nerve palsy that started three days ago. Neurological examination including other cranial nerves was normal. Fundus examination revealed bilateral grade III papilledema. Neuroimaging was normal, except for the findings of a tortuous appearance in the bilateral optic nerves and flattening on the posterior surface of the globe. CSF opening pressure at lumbar puncture was 53 cmH2O, and CSF biochemical and cytological examinations were normal. The diagnosis of IIH was made according to the Modified Dandy Criteria. Acetazolamide and methylprednisolone treatments were started. In three days, there was a dramatic improvement in her complaints and facial nerve palsy. A diet with appropriate calories was arranged for her obesity. Conclusion: Idiopathic intracranial hypertension is a diagnosis of exclusion. Peripheral facial palsy is an extremely rare condition in IHH. Addition of corticosteroids to initial treatment with acetazolamide should be considered before intracranial hypertension or ophthalmologic findings worsen.Keywords:&nbsp;IIH, peripheral, facial nerve palsy, papilledema</p

    SANTRAL SİNİR SİSTEMİ EDİNSEL DEMİYELİNİZAN HASTALIK TANILI HASTALARIMIZIN DEĞERLENDİRİLMESİ

    No full text
    SANTRAL SİNİR SİSTEMİ EDİNSEL DEMİYELİNİZAN HASTALIK TANILIHASTALARIMIZIN DEĞERLENDİRİLMESİDuygu Elitez1, Döndü Ülker Üstebay1, Ayşen Gök1, Ayşe Semra Hız1, Uluç Yiş11Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı,İzmir,Türkiye.,Giriş: Çocukluk çağının kazanılmış demiyelinizan santral sinir sistemi hastalıkları, monofazik ve multifazik seyirgösteren, miyelin hasarı ile seyreden bir hastalık grubudur(1). Çocukluk çağı santral sinir sistemi(SSS) edinseldemiyelinizan hastalıkları yelpazesinde akut dissemine ensefalomyelit(ADEM), multipl skleroz(MS), optik nörit(ON),nöromyelitis optika spektrum hastalıkları(NMOSH), transvers myelit(TM) ve klinik izole sendrom(KİS) yer almaktadır.Yıllık insidansı 0,6-1,66 /100000 arasında değişmektedir(2-5). Serebrum, optik sinir ve/veya spinal kordu etkileyebilmesinedeniyle çok farklı nörolojik semptomlara neden olabilmektedir. Tanı için klinik bulguların dikkatli bir şekildedeğerlendirilmesi, bulguların zamansal seyri, spesifik görüntüleme ve immünolojik bulgular ve alternatif tanılarındışlanması önem taşımaktadır(6-8). Materyal-Metod: 2010-2021 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp FakültesiÇocuk Nöroloji kliniğinde ADEM, MS, ON, TM, NMOSH ve KİS tanısı ile takip edilen 36 pediatrik hastanın demografikverileri, klinik, görüntüleme, laboratuvar bulguları ile tedavi ve prognozları retrospektif olarak değerlendirilmiştir.Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen çocukların ortalama yaşı 11.5±4,11(2-17) olarak saptandı ve hastaların %55,1’i(n=20)kız cinsiyetteydi. Hastaların %52,7(n=19)’si MS, %16,6(n=6)’sı TM, %16,6(n=6)’sı KİS, %5,5(n=2)’i ADEM,%8,3(n=3)’ü NMOSH tanısıyla takipliydi. Başvuru sırasında en sık semptom görme ile ilgili yakınmalar(%33,3, n=12)ve güçsüzlüktü (%33,3, n=12). Diğer yakınmalar ise baş ağrısı, baş dönmesi, bilinç düzeyinde bozulma, kusma, bel-sırtağrısı, duyusal semptomlar, uyku bozukluğu, halsizlik yorgunluk ile idrar inkontinansıydı. Hastalarımızın%27,7(n=10)’sinde son bir ay içerisinde geçirilmiş infeksiyon öyküsü mevcutken hiçbir hastamızda son bir ay içerisindeaşılanma öyküsü yoktu. Hastalarımız tanı ve klinik durumlarına göre steroid, interferon beta-1a, glatiramer asetat,azatiopirin, fingolimod, intavenöz immunglobulin ve plazmaferez tedavilerini aldılar. Transvers miyelit (n=3,%8.3),multifazik ADEM(n=1,%2.7) ve MS(n=2,%5.5) tanılı altı hastamız dışında hastalarımız (n=36, %83.3) sekelsiz olaraktakibe devam etmektedir. Sonuç: Çocukluk çağı SSS demiyelinizan hastalıkları görece nadir görülen bir hastalık grubuolsa da ileri dönem engelliliğe neden olabilmesi nedeniyle önem taşımaktadır. Erken tanınıp, uygun tedavi uygulanmasıve multidisipliner yaklaşım ile daha iyi nörolojik sonuçlara ulaşılabilmektedir. Çocukluk çağı santral sinir sistemidemiyelinizan hastalıkları için farkındalığın artmasını amaçladık.ANAHTAR KELİMELER: DEMİYELİNİZAN HASTALIK, PEDİATRİK, PROGNOZ</p

    Reversible splenial lesion syndrome in children; single center experience

    No full text
    Objective: Reversible splenial lesion syndrome (RESLES) is a rare clinicoradyological entity characterized by a reversible lesion incorpus callosum splenium. The reversible lesion in the splenium of corpus callosum is caused by various conditions. The commonassociated conditions are seizures, antiepileptic drug withdrawal, infections, trauma, drug intoxication and metabolicdisturbances. Our study aims to describe clinical features, neuroimaging and laboratory findings of reversible splenial lesionsyndrome in childrenMethods: Nine children aged 0-18 years who were diagnosed RESLES between 2011-2022 years were included in the study. Weretrospectively analyzed clinical course, etiology, magnetic resonance imaging (MRI), electroencephalography (EEG) findings andprognosis.Results: There were two boys and seven girls. The mean age was 10,25 ±5,2 years. The common neurological symptoms werealtered consciousness, visual complaints (blurred vision, transient blindness, diplopia), nausea and vomiting. Common associatedconditions were infection, seizure and head trauma. Rota virus (%33.3, n=2), Bartonella Hanselea (%16.6, n=1), McoplasmaPneumonia (%16.6, n=1), Coronavirus OC43 (%16.6, n=1) were inciting infectious agents. All patients had typical radilolgicalfeatures of RESLES. One patient was daignosed as mild encephalitis/encephalopathy with a reversible splenial lesion (MERS)associated with Rota virüs infection. All patients in our study recovered clinically and radyologicaly without any sequelae.Conclusions: RESLES etiology in children is various and has many clinical manifestations. The diagnosis of RESLES is mostlybased on neuroradiological imaging especially diffusion- weighed images. RESLES is an entity with a good prognosis and thereforeexcessive treatment should be avoided.Keywords:RESLES, children, MERS, MRI&nbsp;</p

    Adalimumab ile tedavi edilen üveitli hastada gelişen multipl sklerozis

    No full text
    PS-227Adalimumab ile tedavi edilen üveitli hastada gelişen multipl sklerozisDuygu Aykol1, Döndü Ülker Üstebay1, Ayşen Gök1, Adem Aydın1, Semra Hız Kurul1, Uluç Yiş11Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı, İzmir, TürkiyeAmaç: Tümör nekrozis faktör (TNF) antagonistleri pek çok otoimmün hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Bir anti-TNF-alfa monoklonal antikoru olan adalimumab ağır seyirli, konvansiyonel tedavilere yanıt vermeyen üveit vakalarında tedavide tercih edilmektedir. Bu tedavi sırasında nadiren de olsa multipl sklerozis benzeri demiyelinizan lezyonlargelişebilmektedir.Yöntem: Bilateral panüveit tanısıyla altı yıldır adalimumab kullanan 15 yaş kız hastada gelişen multipl sklerozis vakasının klinik laboratuvar ve nörogörüntüleme tetkikleri incelenmiştir.Bulgular: Altı yıldır panüveit tanısıyla adalimumab tedavisi alan hastanın son iki haftadır sağ bacakta uyuşma şikayetinedeniyle başvurdu. Nörolojik muayanesinde L4-dermatom bölgesine uyan kısımda hipoestezisi mevcuttu. Beyin servikal manyetik rezonansta bilateral frontal subkortikal, sağ perikallozal, sağ pariyetal beyaz cevherde ve medulla spinalisC1 seviyesinde demiyelinizan plaklar görüldü. Hastanın bakılan oligoklonal bant pozitifti, IG G indeksi 0,86, etyolojiyeyönelik bakılan tetkiklerinde özellik yoktu, herhangi bir sistemik romatolojik hastalığa ait bulguya rastlanmadı. Pulsesteroid tedavisiyle hastanın klinik bulguları düzeldi. Almakta olduğu adalimuzab tedavisi kesilerek, hastalık modifiyeedici tedavi olarak interferon beta 1a tedavisi başlandı. Tedavi sonrasında atak görülmeyen hastanın izlemine devamedilmektedir.Sonuç: Tekrarlayan üveit atakları nedeniyle TNF-alfa blokörü ile tedavi edilen hastada demiyelinizan lezyonların gelişiminin anti-TNF alfa tedavisiyle mi yoksa hastanın altta yatan otoimmunitesi ile mi ilişkili olduğu kesin değildir.Anahtar Kelimeler: anti-TNF alfa monoklonal antikor, santral sinir sistemi demiyelinizan hastalığı, multipl sklerozis,otoimmunite&nbsp;</p

    İKTAL SOMURTMA, VAKA SERİSİ

    No full text
    IX. ERCİYES PEDİATRİ AKADEMİSİ KONGRESİ VE I. ULUSLARARASI KATILIMLI ERCİYES TÜRKDÜNYASI ÇOCUK NÖROLOJİSİ KONGRESİTM-039İKTAL SOMURTMA, VAKA SERİSİDuygu Aykol, Döndü Ülker Üstebay, Ayşen Gök, Adem Aydın, Semra Hız Kurul, Uluç YişDokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı,İzmir, TürkiyeÖzet İktal somurtma, dudakların ve nazolabial sulkusların simetrik olarak aşağı doğru kayması ile karakterize lokalizasyon gösteren özellikle pediatrik yaş grubunda çok nadir görülen bir semiyolojik özelliktir.Sıklıkla frontal (anterior singulat girus, orbitofrontal alan veya mesial prefrontal/premotor korteks) ve temporal lob kaynaklı nöbetlerde gözlenmektedi. : Kliniğimize nöbet ile başvuran iktal somurtma (‘chapeau de genderma’) bulgusu olan 3 vakanın klinik özellikleri, video elektroensefalografi kayıtları, beyin manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sonuçları incelenmiştir. Epileptiform anormallik vaka 1’de frontal, vaka 2’de frontotemporal ve vaka 3’te temporal lob kaynaklıydı. Vaka 1ve 2’nin kraniyal MRG’ı normal saptanırken vaka 3’te sol temporal lobta kistik ve solid komponentler içeren kitle saptanmıştır. İki vakanın nöbetleri antinöbet ilaçlarla kontrol altına alınırken, bir vakada dirençli epilepsi mevcut olup cerrahi tedavi ihtiyacı olmuştur.Anahtar kelimeler: Anterior Singulat Girus, Chapeau De Genderma, Epilepsi, İktal SomurtmaGiriş:. İktal somurtma, dudakların ve nazolabial sulkusların simetrik olarak aşağı doğru kayması ile karakterize, Napoleon 1 dönemindeki askerlerin şapkasına benzetilmesi nedeniyle ‘chapeau de genderma’ ismi de verilen bir semiyolojik özelliktir.Amaç Kliniğimize nöbet ile başvurup video EEG çekimi sırasında iktal kayıt alınan iktal somurtma semiyolojisini gösteren vakaların klinik, kraniyal görüntüleme, eeg özelliklerini incelemekYöntem: Kliniğimize nöbet ile başvurup video EEG çekimi sırasında iktal kayıt alınan iktal somurtma semiyolojisini gösteren vakalar retrospektif olarak hastane kayıt sistemi ve hasta dosyalarından incelenmiştir.BulgularOlgu 1: On yaş kız hasta son üç aydır günde 3-4 kez olan yaklaşık 10-15 sn süren boş bakma şikayetiyle başvurdu, dış merkezde levetiresetam ile nöbetleri kontrol altına alınamayan hastanın nörolojik muayenesi olağandı. Video elektroensefalografi incelemesinde sol frontal lob kökenli davranışsal duraksama ve ardından iktal somurtma semiyolojisinde iktal kayıt alındı. Beyin MRG tetkiki normal saptanan olgunun nöbetleri karbamazepin ile kontrol altına alındı.Olgu 2: Beş yaş kız hasta boş bakma, baş sallama şikayetiyle başvurdu. Video elektroensefalografi incelemesinde sol frontotemporal bölge kökenli keskin dalga sırasında davranışsal duraksama, gözlerde yukarı deviasyon, hiperkinetik hareketler, başta titübasyon ve ardından iktal somurtma semiyolojisinde iktal kayıt alındı. Nörolojik muayenesi ve beyin MRG tetkiki normaldi. Olgunun nöbetleri okskarbamazepin ile kontrol altına alındı.Olgu 3: Onbir yaş kız hasta, 4 yaşından itibaren epilepsi tanısıyla takipli olup son iki yıldır nöbet sıklığında artış nedeniyle başvurdu. Video elektroensefalografi incelemesinde gözlerde aşağı deviasyon, davranışsal duraksama, yüzde korku ifadesi ve iktal somurtma semiyolojisinde iktal kayıt alındı. Nörolojik muayenesi normal olan olgunun beyin MRG’ında sol temporal lobta kistik ve solid odakları bulunan kitle izlenmiştir.Antinöbet ilaçlar ile nöbetleri kontrol altına alınamayan olgu histopatolojik tanı ve tedavi için beyin cerrahisine yönlendirildi.Tartışma: İktal somurtma nöbetin erken döneminde ortaya çıkan bir semptomdur. Sıklıkla beraberinde korku, acı ifadesi davranışsal durumlar (ani ajitasyon), tonik postür ve kompleks motor aktivite eşlik eder.1,2 İktal somurtmanın duygusal değişim ve hipermotor hareketlerleIX. ERCİYES PEDİATRİ AKADEMİSİ KONGRESİ VE I. ULUSLARARASI KATILIMLI ERCİYES TÜRKDÜNYASI ÇOCUK NÖROLOJİSİ KONGRESİ15-19 MART 2023 SABANCI KÜLTÜR MERKEZİ KAYSERİbirlikte olması ‘affective’ anterior singulat korteks için yüksek düzeyde lokalize edici bir bulgudur. Yüz bulgularının daha geri planda kalması ise dorsal ‘kognitif’ anterior singulat korteks için lokalize edici bir bulgudur.3 Gece olan nöbetlerde ise hastanın prone pozisyonda olması, yüzünün yastıkta olması nedeniyle kolaylıkla gözden kaçabilir. Hiperkinetik davranışlar frontal lob epilepsisi ile özellikle de frontal lobun meziyal kısmı ile ilişkilendirilse de herhangi bir spesifik alanla ilişkilendirilememiştir. Frontal lobun diğer beyin bölgeleri ile çok fazla bağlantısı olması nedeniyle bu bölge kaynaklı nöbetlerde semiyoloji çok değişken olabilmektedir. Bu bağlantılardan biri de frontal lob ile insula özellikle de anterior insula arasındaki bağlantıdır. Bu iki alan arasındaki bağlantılar karmaşık visserosomatik duygusal ve kognitif süreçleri içeren nöbetlere neden olabilmektedir. Anterior singulat korteksten köken alan nöbetlerde ani başlayan korku ve ağrı çekme ifadesi, agresif davranışlar, tekme atma, el sallama, alkışlama gibi kompleks motor hareketler ve öpme, emme, dudak büzme gibi oral hareketler, diskinetik hareketler ve uygunsuz gülme görülebilmektedir. Ayrıca anterior singulat korteks kaynaklı epilepsilerde interiktal davranışsal problemler ve kişilik değişiklikleri görülebilmektedir.3,4 İktal somurtmanın köken aldığı diğer bir bölge ise insular lobtur. İnsula frontal lob, limbik sistem, temporal ve parietal loblar ile pek çok bağlantıya sahiptir. Yüzeyel skalp elektrotları ile insula gibi derin beyin bölgeleri kayıtlanamamaktadır. Frontal lobun diğer beyin bölgeleri ile olan bağlantıları ve derin beyin bölgelerinin skalp elektrot ile kayıtlanamaması nedeniyle diğer beyin bölgelerinden köken alan epileptik deşarjlar frontal lob kaynaklı gibi görülebilmektedir. Hastalarımızın iktal semiyolojisi ve skalp EEG kayıtları, literatürde bildiren vakalarda olduğu gibi epileptik aktivitenin frontal ve frontotemporal lob kökenli olduğunu göstermektedir. Epileptik zonu frontal lob olan 2. vakamızda iktal somurtmanın ardından hiperkinetik hareketler görülmektedir. Üç vakamızda da literatür ile benzer şekilde iktal somurtma erken bir semiyolojik bulgu olarak ortaya çıkmaktadır.3,5 Üçüncü vakamızda ise epileptik zon yüzeyel skalp EEG kaydında sentrotemporal olarak saptanmıştır ve kraniyal manyetik rezonans görüntülemesinde sol temporal lob orjinli beyin tümörü saptanmıştır, Tedrus ve arkadaşları da iktal somurtma semiyolojisinde nöbetleri olan 16 yaş erkek hastada üçüncü vakamıza benzer şekilde temporal lob kökenli beyin tümörü saptamıştır.6 Birinci ve ikinci vakamızda antinöbet ilaçlarla nöbetsizlik sağlanmıştır, üçüncü vakamız ise beyin tümörü nedeniyle cerrahi müdahaleye gereksinim göstermiştir.Sonuç: İktal somurtma ‘chapeau de genderma’ bulgusu sıklıkla frontal ve temporal lobtan kaynaklanan nadir bir nöbet semiyolojisi tipidir. Nadir görülen bir semiyoloji tipi olması nedeniyle bu bulgu için farkındalığı arttırmayı amaçladık.</p
    corecore