72 research outputs found

    Psikoterapide Direnci Anlamak ve Dirençle Çalışmak

    Get PDF
    Farklı terapi yaklaşımlarına göre tanımı değişen bir terim olan direnç, kısaca psikoterapide değişime yönelik bir karşı çıkma olarak tanımlanabilir. Her terapi sürecinin bir gerçeği olması ve terapinin sonucunu etkilemesi sebebiyle direnci anlamak önemlidir. Geleneksel olarak direnç, danışana ait bir özellik olarak görülür ve tedaviyi engelleyen bir faktör olarak kabul edilir. Buna rağmen, direncin son dönemdeki kavramsallaştırmaları onu danışanın bir özelliği olmaktan çıkarıp terapist ve danışanın ortak şekilde katkıda bulunduğu ve terapi süresince devam eden bir süreç olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, direncin tedaviye bir engel teşkil ettiği yönündeki inanışın giderek değiştiği ve direncin vaka formülasyonu ve danışana göre şekillendirilmiş terapötik müdahaleleri planlamada kullanılabilecek önemli bir bilgi kaynağı olduğu yönündeki fikrin yaygınlaştığı görülmektedir. Bu makalede, direncin kavramsallaştırılması ve psikoterapide dirençle nasıl çalışılabileceği bir vaka örneğinden yola çıkılarak anlatılacaktır. Bu vakayla yürütülen psikoterapi çalışmasına dayanarak yazar, direncin bu süreçteki kaynaklarını ve tedavi amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırmak için kullandığı müdahaleleri tartışacaktır.Publisher's Versio

    Emotion regulation in chronic diseases: A review on cardiovascular system diseases, cancer, migraine, psoriasis and fibromyalgia

    Get PDF
    Emotion regulation (ER) involves conscious and automatic regulation of the occurrence, type, intensity, timing, and expression of emotions. Previous studies indicate that ER not only affects individuals’ mental health outcomes, but also plays a critical role in physical health as well. Especially in chronic diseases, how emotions are regulated shapes many patient variables including self-care, treatment adherence, and stress management; affecting both physical and psychological well-being. Further-more, there is evidence that ER plays a role in initiation and prognosis of some chronic diseases. The aim of this review article was to summarize evidence regarding the association between chronic dis-eases and ER, and describe limitations in the existing studies in order to guide future research. To reach this aim, after a brief discussion of the mechanisms between emotions and health, we discussed research findings on ER in cardiovascular disease (CVD), cancer, migraine, fibromyalgia, and psoriasis, respectively. Findings indicate that emotion and ER play a role in the etiology of CVD; yet there are mixed findings regarding their role in the etiology of cancer. Research on migraine, psoriasis and fibromyalgia are rather correlational. Findings generally suggest that individuals with a chronic disease report more problems in ER as compared to healthy individuals. Frequent use of less adaptive strategies among patients have been related to less favorable outcomes such as psychopathology symptoms, bodily symptoms, and lower quality of life. Understanding ER in chronic diseases could guide the development of prevention and intervention programs aimed at increasing patients’ quality of life. The article ends with an evaluation of the literature and suggestions for clinical practic

    Definition and Clinical Appearance of Envy and Jealousy

    Get PDF
    Envy and jealousy are complex emotions which differ from each other in important aspects; yet, in daily life, they are often used interchangeably. Envy occurs when a person does not have what another has and either wants it or hopes that the other did not have it. On the other hand, jealousy appears when a person either fears losing or already has lost an important relationship to a rival. Accordingly, envy involves a two-person situation whereas jealousy involves a three-person relationship. Melanie Klein argued that envy traces back to the first months of infancy and is inherent in the infant's love and hate relationship with the mother's breast. Jealousy appears later in the development and plays a role in the resolution of envy. Although envy and jealousy are emotions with functional benefits, they have a potential to disrupt a person's functioning and relationships; and may indeed become pathological. The present paper defines envy and jealousy, explore their similarities and differences, and dwell on how they may become dysfunctional and be a part of psychopathology

    Türkiye’de Ruh Sağlığı Çalışanlarının Gey ve Lezbiyenlere Yönelik Tutumları

    Get PDF
    Eşcinsellere yönelik tutumlar üzerine yapılan çalışmalar Türkiye'de üniversite öğrencileri ve çeşitli meslek grupları arasında cinsel azınlıklara yönelik genellikle olumsuz tutumların yaygın olduğunu göstermektedir. Ruh sağlığı çalışanlarının tutumlarını inceleyen çalışma sayısı ise oldukça azdır. Bu araştırma Türkiye'de hizmet veren psikolog ve psikolojik danışmanların gey ve lezbiyenlere yönelik tutumlarını ve bu tutumları yordayan değişkenleri ele almayı amaçlamaktadır. Bu amaçla katılımcılardan demografik ve mesleki bilgi formlarının yanı sıra eşcinsellere yönelik tutumları ve sosyal arzu edilirlik düzeylerini ölçen ölçekleri doldurmaları istenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, katılımcıların eşcinsellere yönelik genel olarak olumlu tutumlara sahip olduğu bulunmuştur. Ayrıca, cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeyine göre kişilerin tutumları arasında fark bulunmamıştır. Tutumları yordayan değişkenlere bakıldığında, yaş ve dindarlık seviyesi arttıkça eşcinselliğe yönelik olumsuz tutumların da arttığı bulunmuştur. Sonuçlar geçmiş çalışmalar ışığında tartışılmış ve cinsel azınlıklarla çalışırken göz önünde bulundurulması gereken bazı önerilerde bulunulmuştur. Gelecekteki çalışmaların tutumları ölçerken örtük ölçümlerden de yararlanmaları ve demografik değişkenlerin dağılımı açısından daha kapsayıcı örneklemler kullanmaları önerilmektedir.Publisher's Versio

    Ruminatif süreçlerin düzenlemeyen davranışlar üzerindeki etkisi : çağlayan modelinin testi.

    No full text
    The aim of the present study was to investigate the link between ruminative processes and dysregulated behaviors. Accordingly, the emotional cascade model (Selby et al., 2008; 2009) was tested in a sample of Turkish university students using structural equation modeling. The emotional cascade model posits that the link between emotional and behavioral dysregulation may be through emotional cascades, which are repetitive cycles of rumination and negative affect that result in an increased attention paid to the emotional stimuli and intensification of emotional distress. Dysregulated behaviors, such as non-suicidal self-injury, are used in order to break this cycle and distract the person from ruminative processes. In the first part of the study, a common measure of cognitive emotion regulation, namely The Cognitive Emotion Regulation Questionnaire (CERQ; Garnefski et al., 2001) was adapted into Turkish and its psychometric properties were investigated. Results suggested that the Turkish version of the CERQ is a reliable and valid meausure of cognitive coping. Next, a structural equation model was tested to assess the relationship between emotional cascades (as indicated by rumination, thought suppression, catastrophizing) and behavioral dysregulation (as indicated by binge eating, non-suicidal self-injury, excessive reassurance-seeking, and drinking to cope). The results showed that the emotional cascades are associated to behavioral dysregulation. This relationship, however, did not remain significant when the effect of current psychological distress on behavioral dysregulation was controlled for. The importance and possible implications of the present study was discussed.M.S. - Master of Scienc

    Türkiye’de Ruh Sağlığı Çalışanlarının Gey ve Lezbiyenlere Yönelik Tutumları

    No full text
    Eşcinsellere yönelik tutumlar üzerine yapılan çalışmalar Türkiye'de üniversite öğrencileri ve çeşitli meslek grupları arasında cinsel azınlıklara yönelik genellikle olumsuz tutumların yaygın olduğunu göstermektedir. Ruh sağlığı çalışanlarının tutumlarını inceleyen çalışma sayısı ise oldukça azdır. Bu araştırma Türkiye'de hizmet veren psikolog ve psikolojik danışmanların gey ve lezbiyenlere yönelik tutumlarını ve bu tutumları yordayan değişkenleri ele almayı amaçlamaktadır. Bu amaçla katılımcılardan demografik ve mesleki bilgi formlarının yanı sıra eşcinsellere yönelik tutumları ve sosyal arzu edilirlik düzeylerini ölçen ölçekleri doldurmaları istenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, katılımcıların eşcinsellere yönelik genel olarak olumlu tutumlara sahip olduğu bulunmuştur. Ayrıca, cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeyine göre kişilerin tutumları arasında fark bulunmamıştır. Tutumları yordayan değişkenlere bakıldığında, yaş ve dindarlık seviyesi arttıkça eşcinselliğe yönelik olumsuz tutumların da arttığı bulunmuştur. Sonuçlar geçmiş çalışmalar ışığında tartışılmış ve cinsel azınlıklarla çalışırken göz önünde bulundurulması gereken bazı önerilerde bulunulmuştur. Gelecekteki çalışmaların tutumları ölçerken örtük ölçümlerden de yararlanmaları ve demografik değişkenlerin dağılımı açısından daha kapsayıcı örneklemler kullanmaları önerilmektedir.Publisher's Versio

    Mediterranean Turk Ocaks 1923 - 1931

    No full text
    Millet kelimesinin birinci anlamı toplumsal mirasın en önemli unsurlarına ortaklaşa sahip oldukları,ikinci geçmişlerini ve gelecekteki yazgılarının da ortak olduğu inancıdır.Millete geçiş sürecinde sosyal,iktisadi,politik dönüşümlerin bilhassa Fransız ihtilaliyle milliyetçilik çağını açtığı genel kanıdır. Somut olarak tarihsel tarihsel sürece geniş perspektifte bakıldığında milliyetçilik insanlığın varlığıyla eşdeğer bir kavramdır.Millet kavramının oluşmasıyla son toplum şekli alınmış kabul edilir. İnsanlığın toplumsal bir varlık olma yolundaki son merhalesi milleti oluşturmaktır. Tarihsel süreç içerisinde milliyetçilik kavramı hayatlarımıza girdikten sonra çoğu insan, başka bir millet boyunduruğuna girmektense yoksul yaşamayı tercih etmiştir. İnsanlığın ilk anlarından itibaren bir millet kavramınını varlığı söz konusudur.İlk milliyetçiliği devlet siyasetinde temel yapan Çi-çi'dir. Aynı şekilde Kaşgarlı Mahmut Divan-ı lügat-i Türk adlı eserinde bir millet kavramının olduğunu açıkça bize göstermektedir,diyerek örneklendirmiştir. Türk Derneği,Türk Yurdu Cemiyeti,Türk Bilgi Derneği ve Türk Ocağı,Türkçü faaliyetlerin oluşmasına temel atmış derneklerdir.Bu faaliyetlerin aldığı yol sayesinde Türkçü oluşumlar ve Türklük bilinci gelişme göstermiştir.Türk yurdu Cemiyeti'nin yayın organı olan Türk Yurdu günümüze kadar varlığını sürdürerek önemli çalışmalar yapmış ve Tarık Zafer Tunaya'nın deyimiyle yakın tarihimizi aydınlatması noktasında bir kilometre taşı olmuştur. Türk Ocağı Derneği de günümüze kadar varlığını sürdürerek milli bilinç kavramının gelişmesine ışık tutan yol gösterici olmuştur. II.Meşrutiyet'ten itibaren var olan Türk ocağı Derneği politikadan uzak durmak arzusuyla yola çıksa da zamanla ideolojisini benimseyen İttihat Terakki ile kaynaşmış daha sonraki dönemlerde de önemli katkılar sağlamaktan geri kalmamışladır. Türk Ocakları ve çalışma alanım olan Batı Anadolu'da Türk Ocakları bir fikrin hayat bulmasına ve gelişmesine tanıklık etmektedir. Dönemin fikir yapısını geliştiren ve önemli çalışmalarla fikriyata önemli katkılar sunan Türk Ocakları, başta merkezler olmak üzere tüm yurtta konferans,müsamere,okul,neşriyat,sıhhıye,tiyatro,sinema,köycülük,sergicilik, ve müzecilik gibi çalışmalar yaparak Türk Devrimine katkılar sağlamıştır.Türk ocakları tüm yurda dağılarak Türk Devriminin ışık tutanları olmuştur. Yapılan ve yapılacak olan devrimlerde iktidarı desteklemiş ve fikirlerin Anadolu'da yayılmasının sağlayarak Anadolu'nun savaş sonrası içine kapanan çehresinin aydınlatmıştırlar. Türk ocakları çeşitli sebeplerden dolayı 1931 yılında faaliyetlerine son vererek CHP'ye devredilmiştir.The first of the word 'nation' is, owning the most important factors of communal heriatge jontly and secondly, belief of their destiny in the past and future is common. In the transistion process of from prenation to nation to nation the social economical political conversion in the western Europe has opened the period of nationalism especialy with the French revolotuion is the general opinion. When examined perceptibly in the historical process in a broad perspective, nationalism is an egual concept with the existence of humanity. The society has taken its final shape with the consisting of the nation. The last phase of humanity in te way to become communal existence has formed the nation.In the history process after the existence of nation. The concept nation exists since the first one who made the nation as a basis in state politics.Also Kaşgarlı Mahmut has illıstrated this concept obviously in his Divan-ı Lügat-i Türk. It has been one of the Pioneer Associations in cosisting of Turkhish Homelan,Turkhish Association,Turkish İnformation Association, the concept of Turkish Homelan has been active until today in illuminating outr recent history,Tarık Zafer Tunaya says. Turkhish Heaths has been the advisor in developing the concept nation awareness. Even tough they were blamed to be the partners of İttihat Terakki during the II. Constiuional Period, Hearts have contributed in national struggle. Turkhish hearths an my field of study Mediterrenean Turk Ocaks regarded the begining and development of idea. Turkhısh hearts did important works for social,cultural,educational and sports development of the towns and took important steps for the development of a country got rid of occupation. Turkhish Hearts have made significant services to the newly established Republic of turkey. Turkhis Hearts, closed on the grounds of deviation from the goal in 1931,have transferred all activities to Community Centers and their properties to CHP

    Kendine zarar verme davranışını anlamak : kendine zarar verenleri vermeyenlerden ayıran psikolojik ve psikofizyolojik faktörler.

    No full text
    The purpose of the present study was to explore the frequency, characteristics and functions of non-suicidal self-injury (NSSI), and to identify psychological and psychophysiological factors that distinguish self-injurers from non-injurers, in a sample of Turkish college students. In Study 1, frequency and characteristic features of self-injury were explored, and potential gender differences in NSSI were assessed. Next, self-injurers and non-injurers were compared on emotion dysregulation, self-compassion, self-criticism, positive and negative affect, and thought suppression variables. In Study 2, in a laboratory-based design, pain perception and changes in pain perception as a result of distress were explored. Furthermore, skin conductance levels were recorded to assess physiological reactivity of participants during painful and distressing stimuli. Findings suggested that NSSI is a frequent and repetitive behavior in the current sample, which commonly serves an emotion regulation function. The only gender difference was found in the methods of self-injury. As expected, NSSI group scored higher on emotion dysregulation, self-criticism, negative affect, and thought suppression; and lower on self-compassion as compared to non-injurers. Furthermore, self-injurers had higher tolerance to pain; however, pain perception did not change as a function of distress. Although self-injurers reported relatively more distress during a distressing task, both groups showed comparable levels of physiological reactivity and distress tolerance in objective measures. Moreover, self-injurers and controls did not differ in physiological reactivity during painful stimuli. Importance, limitations, and possible implications of the present study, as well as recommendations for future research were discussed.   Ph.D. - Doctoral Progra

    Psikoterapide Direnci Anlamak ve Dirençle Çalışmak

    No full text
    Farklı terapi yaklaşımlarına göre tanımı değişen bir terim olan direnç, kısaca psikoterapide değişime yönelik bir karşı çıkma olarak tanımlanabilir. Her terapi sürecinin bir gerçeği olması ve terapinin sonucunu etkilemesi sebebiyle direnci anlamak önemlidir. Geleneksel olarak direnç, danışana ait bir özellik olarak görülür ve tedaviyi engelleyen bir faktör olarak kabul edilir. Buna rağmen, direncin son dönemdeki kavramsallaştırmaları onu danışanın bir özelliği olmaktan çıkarıp terapist ve danışanın ortak şekilde katkıda bulunduğu ve terapi süresince devam eden bir süreç olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, direncin tedaviye bir engel teşkil ettiği yönündeki inanışın giderek değiştiği ve direncin vaka formülasyonu ve danışana göre şekillendirilmiş terapötik müdahaleleri planlamada kullanılabilecek önemli bir bilgi kaynağı olduğu yönündeki fikrin yaygınlaştığı görülmektedir. Bu makalede, direncin kavramsallaştırılması ve psikoterapide dirençle nasıl çalışılabileceği bir vaka örneğinden yola çıkılarak anlatılacaktır. Bu vakayla yürütülen psikoterapi çalışmasına dayanarak yazar, direncin bu süreçteki kaynaklarını ve tedavi amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırmak için kullandığı müdahaleleri tartışacaktır.Publisher's Versio
    corecore