24 research outputs found

    Cutoff values of NT-proBNP for the prediction of low functional capacity, decreased ejection fraction and cardiovascular events in patients with heart failure

    Get PDF
    Background: It has been demonstrated in numerous studies that N-terminal pro-B-type natriuretic peptide (NT-proBNP) is strongly associated with left ventricular ejection fraction (LVEF), functional capacity (FC), and cardiovascular (CV) mortality in heart failure (HF) patients. The aim of the present study was to determine the predictive cutoff values of NT-proBNP for predicting these parameters. Methods: One hundred HF patients (88 male, 12 female, mean age 53.6 &#177; 8.9 years) with left ventricular (LV) systolic dysfunction and impaired exercise capacity were enrolled into the study. Echocardiographic examination was performed. The NT-proBNP concentration was measured after resting for 20 min in the supine position. The modified Bruce protocol was utilized for exercise testing. The patients were followed for between 690 and 840 days (mean 750 &#177; 30 days) for the occurrence of CV events. Results: There was a strong negative correlation between NT-proBNP concentration and LVEF (p < 0.004). It was found that NT-proBNP is a strong predictor of LVEF < 30% (p < 0.001). When 940 pg/mL was accepted as a cutoff value for NT-proBNP for the prediction of an LVEF < 30%, the sensitivity and the specificity were 89.8% and 71.4%, respectively. NT-proBNP and left atrial diastolic dimension were the most significant parameters for predicting FC (p < 0.001, each one). An NT-proBNP cutoff value of 940 pg/mL responded to 78.8% sensitivity and 81% specificity for the prediction of FC < 5 METs. The observed independent predictors for the CV events were NT-proBNP, LV mass index, and resting heart rate (p < 0.001, p = 0.02 and p = 0.006, respectively). Every 1000 pg/mL elevation in NT-proBNP level resulted in a 27% increase in the occurrence of CV events (p < 0.006). Moreover, 940 pg/mL NT-proBNP cutoff value revealed a sensitivity and specificity of 86.7% and 64.7% respectively for the prediction of incident CV events. Conclusions: Use of NT-proBNP cutoff values is easy and reliable method for the prediction of low FC and decreased LVEF, and may aid identification of patients at the highest risk for future CV events. We suggest to use NT-proBNP cutoff value of 940 pg/mL for predicting these parameters

    The prognostic value of arterial stiffness in systolic heart failure

    Get PDF
    Background: Increased arterial stiffness is an indicator of mortality. This study consists of an 18-month follow-up of the mortality in advanced heart failure patients with increased arterial stiffness.Methods: The study followed up 98 patients with a diagnosis of heart failure in NYHA class III and IV (76 males, 22 females and mean age of 60 ± 12 years) with a left ventricular ejection fraction ≤ 35% as determined by the Simpson method. Augmentation index (Aix) and pulse wave propagation velocity (PWV) parameters were used as indicators of arterial stiffness. Aix and PWV values were measured by arteriography.Results: 36 patients died. Both Aix and PWV were powerful determinants of mortality, independent of other prognostic variables (p = 0.013, OR: 0.805; p = 0.025, OR: 0.853). A cutoff value for Aix of –14.33 gave 91.2%, 80.3% sensitivity and specificity. A cutoff value for PWVof 11.06 gave 82.4%, 65.4% sensitivity and specificity mortality was predicted. Left ventricular ejection fraction (p = 0.008, OR: 0.859) and B-type natriuretic peptide (p = 0.01, OR: 0.833) was the other independent determinant of mortality. A significant difference was found inboth Aix and PWV between the compensated measurements and decompensated heart failure measurements made in 70 patients (p = 0.035, p = 0.048).Conclusions: Measurement of arterial stiffness is a convenient, inexpensive and reliable method for predicting mortality in patients with advanced heart failure

    Two cases with suspected permanent pacemaker allergy

    No full text
    Kalıcı pacemaker implantasyonu sonrası ciltte ortaya çıkan eritem, ısı artışı, ağrı ve akıntı sıklıkla pil cebinde enfeksiyonu düşündürmektedir. Enfeksiyonun tedavisinde, genellikle pacemaker ve elektrodun çıkarılarak kültürde üretilen patojen bakteriye karşı uzun süreli antibiyotik kullanımı esastır. Eritem, ağrı, ısı artışı ve akıntı gibi cilt reaksiyonlarının, pacemaker’ın kendisi, kapsülü ve elektrod bileşenlerinden birine veya daha fazlasına karşı aşırı duyarlılık sonucu ortaya çıktığı bildirilmiştir (1, 2). Bu yazıda, kalıcı pacemaker implantasyonu ardından cilt reaksiyonu gelişen, uzun süreli geniş spektrumlu antibiyotik uygulaması ve pil cebi değişimine karşın tedavi edilemeyen iki olgu sunulmuştur

    Apical hypertropic cardiomyopathy complicated with sudden death

    No full text
    Apikal hipertrofik kardiyomiyopati (AHKM) kendine özgü değişik morfolojik görünümle karakterize bir miyokard hastalığıdır. En sık Japon'larda görülür. Dünyanın diğer bölgelerinde oldukça nadirdir. Bu yazıda sık ventriküler ektopik vuruları olan, ekokardiyografi ile AHKM tanısı konulan ve ani ölüm ile sonuçlanan 23 yaşında bir olgu sunulmuştur.Apical hypertrophic cardiomyopathy (AHCM) is a heart muscle disorder and characterized by a wide spectrum of morphological manifestations. The disease is frequently seen in the Japanese and very rare outside of Japan. We present a 23 years old woman with AHCM and frequent ventricular ectopic beats, who died suddenly. The diagnosis was made by echocardiography

    Echocardiographic evaluation of associated valve lesions in mitral stenosis

    No full text
    Amaç: Mitral darlığına eşlik eden lezyonların darlığın tanısını ve derecesinin belirlenmesini ve tedavisini güçleştirdiği, aynı zamanda prognozunu olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Mitral aparatın bir ya da daha fazla komponentini etkileyen patolojilerde mitral kapak prolapsusu da oluşabilmektedir. Çalışmamızda mitral darlığı olan hastalarda diğer kapak hastalıklarının özellikle de kapak prolapsusu sıklığının ve bunun ekokardiyografik bulgularla ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya mitral darlığı olan 16- 72 yaşları arasındaki (ortalama 40.9±11.4 yaş) 31 erkek, 170 kadın alındı. Kapak alanı transtorasik ekokardiyografiden planimetrik yöntemle ölçüldü ve hastalar ağır (1.5 cm2) derecede darlık olmak üzere üç ayrı gruba ayrıldı. Bulgular: Mitral yetersizliği 117 (%58.2), aort yetersizliği 84 (%41.8), aort darlığı 18 (%9), kombine aort kapak hastalığı 9 (%4.5), triküspid yetersizliği 62 (%30.8) ve triküspid darlığı ise 6 (%3) hastada saptandı. Mitral ön yaprakta prolapsus 23 (%11.4) hastada tespit edildi, arka yaprakta prolapsusa rastlanmadı. Kapak prolapsusu olan ve olmayan mitral darlıklı hastaların yaş, cinsiyet, ritm, darlığının derecesi, mitral ve aort yetersizliğinin derecesi, ortalama basınç farkı, sol atriyum boyutu, ejeksiyon fraksiyonu ve kapak skoru gibi parametreleri açısından bir fark bulunamadı. Sonuç: Ülkemizde romatizmal mitral darlığına sıklıkla diğer kapak hastalıklarının da eşlik ettiği ve romatizmanın seyri esnasında mitral kapak ve kordalarda oluşan değişiklikler nedeniyle kapak prolapsusunun normal populasyona göre daha sık oranda görüldüğü kanısına varıldı.Objective: When mitral stenosis is associated with other valve lesions, diagnosis, prognosis and the treatment strategies are affected. Mitral valve prolapse may occur in some patological settings that affect mitral apparatus. We investigated the incidence of valve lesions including mitral valve prolapse that accompany mitral stenosis and assessed the relation between echocardiographic measures. Methods: Two hundred and one patients (31 male, 170 female) between 16 and 72 years of age (mean age 40.9±11.4 years) with mitral stenosis were included in the study. Patients were divided into three groups according to the mitral valve area obtained by echocardiography using planimetric method as Group I (MVA 1.5 cm2). Results: Mitral stenosis with mitral regurgitation, aortic regurgitation, aortic stenosis, combined aortic valve disease, tricuspid regurgitaion and tricuspid stenosis were found in 117 (58.2%), 84 (41.8%), 18 (9%), 9 (4.5%) , 62 (30.8%) and 6 (3%) patients, respectively. Twenty- three patients (11.4%) had mitral valve prolapse in only anterior leaflet. Nobody of patients had mitral valve prolapse of posterior mitral valve leaflet. Age, gender, rhythm, degree of stenosis, degree of mitral and aortic regurgitations, mean pressure gradient, left atrial diameter, ejection fraction and valve score did not differ in patients with and without mitral valve prolapse. Conclusion: Our study has shown that valve lesions including mitral valve prolapse frequently accompany mitral stenosis and the incidence of mitral valve prolapse in patients with mitral stenosis is high

    Elektrokardiyografik sağ ventrikül hipertrofisi mitral darlığı olan hastalarda pulmoner hipertansiyonun ciddiyetini belirler

    No full text
    Amaç: Romatizmal kalp hastalığı gelişmekte olan ülkelerde hala yaygındır. Mitral darlığı sol atriyum doluşunu engelleyerek sol atriyum ve pulmoner venöz basıncı artırır ve pulmoner hipertansiyona yol açar. Pulmoner hipertansiyon ise hastalığın uzun süredir var olduğunu ve girişimsel veya cerrahi tedavi gerektiğini gösteren sağ ventrikül hipertrofisine (SVH) yol açar. Bu çalışmada, elektrokardiyografik (EKG) SVH değerlendirilerek mitral darlığın yol açtığı pulmoner hipertansiyonun ciddiyeti araştırıldı. Çalışma planı: Hastanemize başvuran ve mitral darlığı tanısı alan hastalar çalışmaya alındı. Klinik, EKG ve ekokardiyografik veriler kaydedildi. Elektrokardiyografik olarak SVH tanısı şu bulgulardan en az ikisinin varlığı ile koyuldu: V1R+V5S veya V6S >10.5 mm, V1R >6 mm, V1’de R >S, V1 S 4 mm ve sağ eksen sapması. Bulgular: Altmış yedi hasta çalışmaya alındı (13 erkek, 54 kadın; ort. yaş: 44.9±14.5, dağlım 18-80 yaş). Bir erkek ve 14 kadın EKG ölçütlerine göre SVH tanısı aldı. Elektrokardiyografik SVH bulunan grupta pulmoner arter basıncı, sağ atriyal ve sağ ventriküler boyutlar, zirve ve ortalama transmitral basınç gradiyenti yüksek, mitral kapak alanı düşük olarak bulundu. Elektrokardiyografik SVH’nin %93 duyarlılık ve %92 özgüllük ile sistolik pulmoner arter basıncını 60 mmHg veya üzeri olarak öngördüğü saptandı. Sonuç: Elektrokardiyografik SVH’nin, daha ciddi mitral darlığı daha yüksek pulmoner arter basıncı ve sağ kalp boşluklarında genişleme ile ilişkili olduğu bulundu. Bu nedenle elektrokardiyografik SVH klinik pratikte pulmoner hipertansiyon ciddiyetini belirlemede basit ve kullanışlı bir yöntem olarak değerlendirilebilir.Objectives: Rheumatic heart disease is still common in developing countries. Mitral stenosis impedes left atrial emptying, increases left atrial and pulmonary venous pressure, and thus causes pulmonary hypertension. Pulmonary hypertension results in right ventricular hypertrophy (RVH), implying that the disease is long lasting and needs interventional treatment. The aim of our study was to predict the severity of pulmonary hypertension in patients with mitral stenosis by evaluating electrocardiographic RVH. Study design: Patients admitted to our hospital with mitral stenosis were evaluated. Their clinical, electrocardiographic, and echocardiographic parameters were recorded. Electrocardiographic RVH was diagnosed when at least 2 of the following criteria were present at the same time: V1R+V5S or V6S >10.5 mm, V1R >6 mm, R >S in V1, V1 S 4 mm, and right axis deviation. Results: Sixty-seven patients (13 males, 54 females; mean age: 44.9±14.5 years; range 18 to 80 years) were included in the study. One male patient and 14 female patients were diagnosed as having electrocardiographic RVH. Pulmonary arterial pressure, right atrial and ventricular dimensions, peak and mean transmitral gradients were higher, and mitral valve area was lower in patients with RVH. The presence of RVH predicted pulmonary arterial pressure as 60 mmHg or higher with the sensitivity of 93% and specificity of 92%. Conclusion: Electrocardiographic RVH was found to be related to more severe mitral stenosis, higher pulmonary arterial pressure, and larger right heart chambers. RVH can be a simple and useful parameter to predict the severity of pulmonary hypertension

    Transmitral basınç farkının saptanmasında standart Doppler yöntemine yeni seçenekler

    No full text
    Amaç: Ekokardiyografik olarak ölçülen transmitral basınç farkı mitral kapak hastalarının kapak fonksiyonlarını değerlendirmede kullanılan önemli bir yöntemdir. Geleneksel yöntemde modifiye Bernoulli eşitliğinden yararlanılarak elde edilen ortalama transmitral basınç farkı, pulse Doppler sinyal sınırlarının elle çizilmesine dayanır. Son zamanlarda, bu ölçüm için sırasıyla Devlin M ve ark. ve Yang SS tarafından daha kolay iki yöntem tanımlanmıştır. Bu çalışmada geleneksel yöntemle yeni yöntemlerin karşılaştırılması amaçlandı. Çalışma planı: Mitral darlığı veya mitral kapak replasmanı nedeniyle mitral kapak üzerinde basınç farkı oluşan 78 hasta (55 kadın, 23 erkek; ort. yaş 43±14; dağılım 17-78) prospektif olarak incelendi. Hastaların 31’inde atriyal fibrilasyon vardı. Tüm hastalarda geleneksel yöntemle ortalama transmitral basınç farkı bulundu. Yeni yöntemler için, pulse Doppler akım trasesinin sınırları elle çizilmeden, sadece tepe ve orta hızlar ölçüldü, tanımlanan formüller yardımıyla ortalama transmitral basınç farkı hesaplandı. Transmitral basınç farkı ayrıca 14 hastada kardiyak kateterizasyon sırasında da ölçüldü. Bulgular: Standart yöntemle, birinci ve ikinci yöntemle ölçülen ortalama transmitral basınç farkları sırasıyla 9.2±5.7 mmHg, 9.4±6.2 mmHg ve 10.6±6.6 mmHg bulundu. Yeni yöntemlerin standart yöntemle iyi bir korelasyon gösterdiği görüldü (her iki yöntem için, r=0.98, p<0.001). Altgrup incelemelerinde, ritim türü, mitral kapak alanı ve eşlik eden lezyon varlığının bu uyumun derecesini değiştirmediği görüldü. Standart yöntem, birinci ve ikinci yöntemlerle ölçülen ortalama transmitral basınç farkları, kardiyak kateterizasyon sonuçlarıyla da uyumlu bulundu (sırasıyla, r=0.97, r=0.96, r=0.96). Sonuç: Standart Doppler yönetimiyle ve iki yöntemle hesaplanan sonuçların benzer bulunması nedeniyle, yeni yöntemlerin günlük klinik uygulamada transmitral basınç farkının hesaplanmasını kolaylaştırdığı söylenebilir.Objectives: Mitral valve pressure gradient measured by echocardiography is a very useful method for the evaluation of mitral valve disease. The standard method is based on the calculation of mean mitral valve pressure gradient with the use of the modified Bernoulli equation, which includes manual drawing of the border of Doppler signal. Recently, two new methods have been described by Devlin M et al. and Yang SS, respectively. This study aimed to compare the results of the standard method with those of the new methods. Study design: We prospectively studied 78 patients (55 women, 23 men; mean age 43±14 years; range 17 to 78 years) with mitral valve gradient either due to mitral stenosis or mitral valve replacement. Atrial fibrillation was present in 31 patients. The mean mitral valve gradient was measured using the standard method. As for the new methods, measurements of the mean mitral valve gradient were made without manual drawing of the border of Doppler signal and using the formulas which included the peak and trough velocities. Transmitral gradient was also obtained by cardiac catheterization in 14 patients. Results: The mean transmitral pressure gradients were 9.2±5.7 mmHg, 9.4±6.2 mmHg, and 10.6±6.6 mmHg by the standard method, the first, and the second methods, respectively. The new methods were in good correlation with the standard method (for both methods, r=0.98, <0.001). Subgroup analyses based on mitral valve area, rhythm, and the presence of associated valve lesions did not change the consistency of correlations. Transmitral gradients obtained by catheterization were also correlated with those obtained by the standard, first, and second methods (r=0.97, r=0.96, r=0.96, respectively). Conclusion: Considering that the standard Doppler method and two different approaches yield similar results, the new approaches seem to facilitate the measurement of mitral valve gradient in daily clinical practice

    Koroner arter hastalığı riskini belirlemede yeni bir index (CHOLINDEX)

    No full text
    Amaç: Düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-K), trigliserid (TG) düzeyinin yüksekliği ve yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL-K) düze- yinin düşüklüğü koroner arter hastalığı (KAH) riskini artırmaktadır. Ancak bu lipit parametrelerin KAH riskini oluşturmadaki miktarı ise hala tartışma- lıdır. Biz bu çalışmada KAH riskini değerlendirebilmek için geliştirdiğimiz CHOLINDEX ismindeki yeni indeksin güvenilirliğini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Koroner anjiyografisi yapılan 307 hasta (190 erkek ve 117 kadın, yaşları 26-80 yıl arası, ortalama 53.6±10.2 yıl) çalışmaya alındı. Tüm hastaların risk faktörleri ve lipit değerleri kaydedildi. CHOLINDEX aşağıdaki formül kullanılarak hesaplandı: CHOLINDEX=LDL-K–HDL-K (TG<400 mg/dL), LDL-K–HDL-K + TG/5 (TG?400 mg/dL). Bulgular: Çalışma grubumuzdaki 307 kişinin, 180’inde KAH mevcut idi. Biz yaş, erkek cinsiyet, hipertansiyon, diyabetes mellitus, sigara ve CHOLINDEX'in KAH açısından bağımsız risk faktörü olduğunu saptadık. Lojistik regresyon analizi CHOLINDEX'in KAH ile ilişkisinin diğer lipit parametrelerinden istatistiksel olarak daha fazla olduğunu gösterdi (odds ratio=1.011, %95 CI=1.003-1.019). Sonuç: Günlük klinik pratikte KAH riskini değerlendirmede CHOLINDEX, diğer lipit parametreleri gibi güvenilir olarak kullanılabilecek basit bir indekstir.Objective: Coronary artery disease (CAD) risk increases with the elevation of low-density lipoprotein cholesterol (LDL-C), triglyceride (TG) and low level high-density lipoprotein cholesterol (HDL-C) levels. However, the magnitude at which CAD risk increases with every lipid parameter is controversial. We developed a new index called CHOLINDEX, in order to evaluate CAD risk, and investigated its reliability. Methods: Three hundred and seven patients (190 males and 117 females, aged between 26-80 years, mean 53.6±10.2 years) who underwent diagnostic coronary angiography were included in the study. Risk factors and lipid profiles of all patients were noted. CHOLINDEX was calcu- lated by using a formula as follows: CHOLINDEX=LDL-C-HDL-C (TG < 400 mg/dL), LDL-C-HDL-C + 1/5 of TG (TG &amp;#8805; 400mg/dL). Results: Of the 307 patients, 180 had CAD. We found that age, male gender, hypertension, diabetes mellitus, smoking and CHOLINDEX were independent predictors of CAD. The logistic regression analysis showed that the CHOLINDEX had a much more significant relation with CAD (odds ratio=1.011, 95% CI=1.003-1.019) compared with other lipid parameters. Conclusion: CHOLINDEX is a simple index which can be used reliably in prediction of CAD like other lipid parameters in daily clinical practice

    Clinical and electrocardiographic findings of patients with chest pain despite angiographically normal coronary arteries

    No full text
    Göğüs ağrısı şikayeti nedeniyle koroner anjiyografi yapılan hastaların yaklaşık olarak %20-30'unda normal epikardiyal koroner arterler tespit edilmektedir. Göğüs ağrısı şikayeti bazı hastalarda kalp dışı nedenlere, bir kısmında ise mikrovasküler düzeydeki bir koroner patolojiye bağlıdır. Bu çalışmada göğüs ağrısı olmasına rağmen normal koroner anjiyografi tespit edilen 300 hasta değerlendirildi. İncelenen 110 erkek ve 190 kadın hastanın (yaş ortalaması 45±14) 64'ünde (%21.3) bir, 64'ünde (%21.3) iki, 68'inde (%22.6) üç ve 53'ünde (%17.6) üçten fazla koroner arter hastalığı risk faktörü mevcuttu. Elektrokardiyografide 125 hastada (%41.6) anormal bulguya rastlandı. İskemi lehine yorumlanabilecek ST-T değişiklikleri 63(%21), ileti bozuklukları 26(%8.6) ve ritm bozuklukları 25(%8.3) hastada tespit edildi. ST-T değişiklikleri kadınlarda erkeklere oranla daha fazla gözlenirken (%25.2 ve %13.6), erkeklerde ise elektriksel ileti bozuklukları daha yüksek oranda (%13.6 ve %5.7) bulundu. Düzeltilmiş QT değerleri normal sınırlarda bulundu (0.42±0.28 sn). Hastaların 27'sinde (%9) ventrikülografide mitral valv prolapsusu tespit edildi. Koroner anjiyografide 32(%10.3) hastada koroner arterlerden birinin rudimenter olduğu gözlendi. Sonuçta, anjiyografik olarak normal epikardiyal koroner arterleri ve göğüs ağrısı olan hastalarda EKG anormalliklerinin sık olduğu, kadınlarda ST-T değişikliklerinin, erkeklerde ise elektriksel ileti bozukluklarının daha fazla bulunduğu görüldü. Mevcut EKG anormalliklerinin normal varyasyon ve ağrının da kalp dışı bir nedene bağlı olduğunu kabul etmeden önce, egzersiz testi ile miyokard perfüzyon sintigrafisinin de dikkate alınmasının yararlı olacağı kanısına varıldı.Angiographically normal epicardial coronary arteries are found in 20-30% of patients presenting with chest pain. In these patients, chest pain might bedue to a disorder of the coronary microvasculature or a noncardiac pathology. The aim of the present study was to evaluate the clinical an electrocardiographic findings of patients with angiographically normal coronary arteries. Three-hundred patients (110 male, 190 female, mean age 45±14) included in the study. At least 1 coronary heart disease risk factor was present in 64(21.3%), 2 risk factors in 64(21.3%), 3 factors in 68(22.6%) and more than 3 factors in 53(17.6%). Electrocardiographic (EGG) examination revealed abnormal findings in 125(41.6%) patients. The most common EGG abnormalities were ST segment and T wave changes in 63(21%) patients, conduction defects in 26(8.6%) and rhythm disturbances in 25(8.3%). Although the ST-T changes were observed in women more frequent than men (25.2% vs 13.6%), electrical conduction disorders were found greater proportion in men (13.6% vs 5.7%). Corrected QT measurements were in normal limits (0.42±0.28 sc). Twenty seven (9%) patients had mitral valve prolapse demonstrated with left ventriculography. At least one of the coronary arteries was found to be rudimenter in 32(10.3%) patients. Our study shows that, EGG abnormalities are common in patients with chest pain despite angiographically normal coronary arteries. In female patients ST-T changes, whereas in male patients electrical conduction disorders are frequent. Myocardial perfussion scintigraphy and exercise stress testing should be performed before considering that the EGG abnormalities are normal variations and the chest pain extracardiac origin in patients with angiographically normal coronary arteries

    Echocardiographic and clinical features of left ventricular false tendons

    No full text
    Bu çalışmada, sistolik üfürümü olan hastalarda sol ventrikül (SV) yalancı tendonlarının görülme sıklığının araştırılması ve yalancı tendon varlığı ile klinik ve ekokardiyografik bulgular arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Çalışmaya 15-83 yaşları arasındaki (ortalama 43+10) 80'i erkek, 87'si kadın toplam 167 hasta alındı. Hastalırın fizik muayeneleri yapıldı, EKG'leri ve 2D, M-mode ve renkli akım Doppler ekokardiyografik incelemeleri yapıldı. Hastalar organik kalp hastalığı olanlar (Grup I, n=75) ve masum üfürümü olanlar (Grup II, n=92) olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Grup Vdeki hastaların 48'inde mitral kapak prolopsusu, 2'sinde mitral yetmezlik, 2 'sinde triküspid kapak prolapsusu, 20 'sinde kardiyomiyopati, 2 'sinde pulmoner stenoz ve 1 'inde atrial septal defekt mevcuttu. Grup I'deki hastaların 12'sinde (%16) grup Il'deki hastaların 26'sında (%28.2) olmak üzere incelenen 167 hastanın 38'inde (%22.7) ekokardiyografik incelemede SV de yalancı tendon tespit edildi. SV de yalancı tendon olan 38 hastadan 9'unda (%23.7), yalancı tendon saptanmayan 129 hastanın ise 18'inde (%13.9) EKG'de ventriküler ektopik vurular mevcuttu (p<0.05). Ya¬lancı tendon tespit edilen hastaların 26'sının (%68.4) masum üfürümü, 12'sinin (%31.6) organik kalp hastalığı mevcuttu (p<0.05). SV yalancı tendonların lokalizasyonu en sık interventriküler septum ile sol ventrikül serbest duvarı arasındaydı (%71). Hastaların hiç birinde birden fazla yalancı tendon saptanmadı. Sonuç olarak, SV de yalancı tendonların sık görüldüğü, SV de yalancı tendon sapta¬nan hastaların önemli bir kısmında masum üfümümler görüldüğü, ve EKG 'de ventriküler aritmiler bulunduğu, bu nedenle üfürümü ve aritmisi olan hastaların etyolojik değerlendirilmesinde organik kalp hastalığı yanısıra SV yalancı tendonlarının da ekokardiyografik incelemelerle araştırılması gerektiği kanısına varıldı.Echocardiographic and Clinical Features of Left Ventricular False Tendons The prevalance and clinical findings of left ventricular (LV) false tendons were studied in 167 patients patients with systolic murmurs. Patients were divided into two groups after clinical examination and 2D, M mode, color-coded Doppler echocardiographic evaluation'. Group I consisted 75 patients with various organic abnormalities such us mitral valve prolapse(48), mitral insufficiency, (2) tricuspid valve prolapse, (2) cardiomyopathy, (20) pulmonary stenosis(2) and atrial septal defect. (1) There were 92 patients with innocent murmur in group II. L Vfalse tendons were diagnosed in 38 (22.7%) patients. Twelve patients in group I (16%) reflected LV false tendons, whereas 26 patients in group II (28.2%) had false tendons. Ventricular arrhythmias and innocient murmurs were common in patients with LV false tendons than patients without these bands (ventricular arrhythmias; 23.7% vs 13.9%,<0.05 and innocent murmurs; 68.4% vs 31.6%, <0.05 respectively). The most common localization of false tendons were between the interventricular septum arid left ventricular free wall (71%). There was not any patient with more than one false tendon. In conclusion, innocent. murmurs and ventricular arrhythmias are common in patients with false tendons, therefore, the echocardiographic detection of false tendons is also neccessary in the etiological evaluation of patients with these abnormalities
    corecore