10 research outputs found

    Avascular necrosis less frequently found in systemic lupus erythematosus patients with the use of alternate day corticosteroid

    No full text
    Background/aim: Avascular necrosis (AVN) is the death of bone due to compromise of blood flow. The etiology of AVN is multifactorial; corticosteroid usage is the second most significant factor after trauma, and systemic lupus erythematosus (SLE) is the most common underlying disease. The objective of this study was to assess the factors of AVN in SLE patients. Materials and methods: The study included 127 patients with SLE who fulfilled 1997 American College of Rheumatology (ACR) revised criteria. Demographic data, age at SLE diagnosis, disease duration, disease activity, body mass index, clinical findings, antiphospholipid syndrome, steroid usage, dose and duration, comorbid diseases, and smoking history were recorded. Results: AVN was found in 11 of 127 (8.7%) SLE patients. Hyperlipidemia (P < 0.001), cushingoid body habitus (P < 0.001), and proteinuria (P = 0.013) were found at higher rates in the AVN group. All of the 11 AVN cases had osteoporosis (P < 0.02). In multivariate regression analysis, daily steroid usage was the only factor for development of AVN in SLE. Conclusion: The hypothesis of our study was that an alternate day steroid regimen may decrease AVN frequency in SLE patients.PubMe

    Predictors of drug retention and treatment response in axial spondyloarthritis patients treated with certolizumab: real-life results from the HURBIO registry

    No full text
    Objectives: To assess the real-life retention rate of certolizumab and factors related to retention of certolizumab. Methods: We analysed all patients who received at least 1 dose of certolizumab and were registered in the HURBIO database. Patients with at least 1 control visit were included in efficacy analysis. Drug retention rates were calculated using the Kaplan-Meier method and predictors of drug retention was determined by Cox proportional hazard model. Factors predicting BASDAI50 response at first visit were analysed by the logistic regression analysis. Reasons of switching and discontinuation were also determined. Results: A total of 325 (AS (76%), female 55%) patients were recruited. Median follow-up while receiving certolizumab was 13 (4.7-22.7) months. At 1 year, overall certolizumab retention rate was 72.5%. Predictors of poor certolizumab retention were: Current or ex-smoker [HR 1.11 (0.70-1.76), p=0.65], high CRP levels [HR 0.72 (0.45-1.16), p=0.18], biologic-naïve [HR 0.81 (0.49-1.32), p=0.39] and good BASDAI50 response at first control visit [HR 0.54 (0.30-0.96), p=0.04]. Mean duration from starting certolizumab to the first control visit was 3 (3-6) months. Predictors of poor BASDAI50 response: Presence of nr-axSpa [RR 2.12 (1.01-4.51), p=0.05], female gender [RR 2.14 (1.20-3.82), p=0.01] and history of biologic therapy [RR 3.52 (1.95-6.33), p<0.001]. The most common causes of drug switch were primary failure and drug side-effects. Conclusions: In this study, good BASDAI50 response at first visit seems to be a strong predictor of higher retention of certolizumab in patients with axial spondyloarthritis.PubMe

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 2

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır
    corecore