32 research outputs found

    An Extraordinary Cause of the Sucking Difficulty: Ecthyma Gangrenosum

    Get PDF
    Ecthyma gangrenosum is a cutaneous lesion often associated with pseudomonas aeruginosa bacteremia, even though it may develop without bacteremia and may originate from other bacterial and fungal organisms. Pseudomonas aeruginosa bacteremia or sepsis, which mainly affects immunocompromised patients, frequently occurs in hospitals. This lesion typically occurs on the extremities and gluteal and perineal regions. In this report we present a case of ecthyma gangrenosum in a premature newborn occurring secondary to pseudomonas sepsis causing sucking dysfunction due to tissue loss in the lip, soft palate, and tongue

    İHRACAT KREDİ SİGORTASI, İHRACAT ARTIŞI VE İKTİSADİ BÜYÜMEYE ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

    Get PDF
    Export credit insurance is a risk management tool for exporters who want to secure themselves against commercial and political risks in international trade. The purpose of this study is to analyze the relationship between short term export credit insurance, total exports and GDP in our country by using empirical data. Ex post facto method was used as being one of the quantitative research methods. Simple regression analysis was employed to test the hypothesis under the investigationİhracat kredi sigortası, ihracatçıların uluslararası ticarette karşılaştıkları ticari ve politik riskleri güvence altına almak amacıyla kullandıkları bir risk yönetim aracıdır.  Bu çalışmanın amacı, ülkemizde kısa vadeli ihracat kredi sigortası, ihracat ve GSYİH arasındaki ilişkiyi deneysel veriler kullanarak ölçmektir. Çözümlemede, nicel araştırma metodlarından ex-post facto yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmada, basit regresyon çözümlemesi ile çalışmada ele alınan varsayımlar test edilmiştir

    Location of logistics hubs at national and subnational level with consideration of the structure of the location choice

    Get PDF
    The location of logistic hubs is a strategic decision made after multicriteria analysis. This requires first the definition of quantitative or qualitative criteria that can be independent or partially conflicting. The decision of location can be made at different geographical levels (countries or regions). In this paper, we suggest a generic structuration of criteria by geographical level and by family for choosing hubs location, taking into account the involved structure of location choice, which is rarely done in the literature: sequential assessment (choice of a country, then of a region of this country) or simultaneous assessment (direct choice of a location among several regions belonging to different countries)

    Sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda lupus antikoagulan gelişme sıklığı ve klinik önemi

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET Bu çalışmadaki amacımız sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren Türk çocuklarındaki LA pozitifliği prevelansını ortaya koymak ve klinik seyrini incelemekti. Bu çalışma Haziran 2004-Nisan 2005 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim dalı Hematoloji Bilim dalında gerçekleştirildi. Olgular Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları genel polikliniğinden; sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirme yakınması olan ve endikasyon olması durumunda Tonsillektomi ve/veya Adenoidektomi planlanan ve bunlar dışında herhangi bir hastalığı olmayan tamamen sağlıklı olgulardan ve Kulak Burun Boğaz Hastalıkları kliniğinden Tonsillektomi ve/veya Adenotonsillektomi yapılan hastalardan seçildi. Sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirme kriterleri; aynı yıl içinde 7 akut atak, ardışık 2 yılda her yıl için 5 atak ya da ardışık 3 yılda her yıl için 3 akut atak şeklinde tanımlandı. Olgulann % 41.81nin KBB'den, % 58.2'si Çocuk Sağlığı polikliniğinden geldiği görüldü. Yaşları ortalama 72 ay (5 yaş) olan 77'si kız, 88T erkek olmak üzere toplam 165 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgularımızda LA gelişme oranı tüm popülasyon için % 4.8 olarak (8/165) saptandı. Sağlıklı kontrol grubunda ise sadece 2 hastada (2/120) LA pozitifliği saptandı (% 1.6). Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı. LA pozitif saptanan olguların 2 ay sonra yapılan kontrollerinde saptanan LA pozitifliğinin kontrole gelen 7 olguda normale döndüğü izlendi. Sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı idi. LA pozitif saptanan olguların ortalama yaşlan LA negatif saptananlara göre daha düşük saptandı ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı olarak değerlendirildi (54,6 ay-73 ay). Adenoid hipertrofisi olan hiçbir olguda LA pozitifliğine rastlanılmazken, Adenoid hipertrofisi olmayan olgularda LA saptandı. Başka bir deyişle LA pozitif saptadığımız 8 olgumuzun hiçbirinde Adenoid hipertrofisîne rastlanılmadı. Bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Çalışmaya alınan olgulardan toplam 6 tanesinde APTZ uzunluğu saptandı, bu oran tüm olguların % 3.6'sını oluşturuyordu. APTZ değeri uzun olup da LA negatif 55saptanan olguların oranı ise tüm popülasyonun % 2.5'ini oluşturuyordu (Toplam 4 olgu). APTZ değeri normal olarak saptanan 159 olgu vardı. Bu olguların ise 6 tanesinde LA pozitif bulundu (popülasyonun % 3.6'sı). Bu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı bulundu. APTZ uzunluğunun LA pozitifliğini saptama duyarlılığının değerlendirilmesinde ise laboratuvarımızın APTZ uzunluğu için sınır değeri 39.6 sn olarak kabul ettiğimizde; APTZ'nin duyarlılığının düşük ancak spesivitesinin çok yüksek olduğu görüldü. APTZ değeri uzun saptanan 6 olgunun tümümün yapılan miksing ile APTZ'nin normale geldiği görüldü. Bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Hem APTZ uzun olan hem de LA pozitif saptanan hastalardaki başlangıç APTZ değerlerinin miksing yapılan diğer hastalara oranla daha az düzelme gösterdiği izlendi. Sonuç olarak sık enfeksiyon geçiren küçük çocuklarda, sağlıklı ve sık enfeksiyon geçirmeyen olgulara nazaran yüksek oranda LA pozitifliği gelişmektedir. Ancak söz konusu LA pozitifliği klinik olarak kanama veya tromboz tipinde bir sorun oluşturmadığı gibi, kısa bir sürede de kaybolmaktadır. Tonsillektomi öncesi yapılan hemorajik diatez testlerinde. APTZ yüksekliği bulunan ve LA pozitifliği gösteren olguların anamnezlerinde kanama öyküsü yok ise, sorunsuz olarak öpere edilebilecekleri açıkça görülmektedir. Yaptığımız çalışma ile literatürde bildirilen bulguların Türk çocuklarında da benzer özellikte olduğunu göstermiş olduk. 5

    Nadir görülen bir tüberküloz formu : Doğumsal tüberküloz

    Get PDF
    Congenital tuberculosis is defined as infection developing as a result of the encounter between the infant and Mycobacterium tuberculosis bacilli during the intrauterine period or during normal birth. Although tuberculosis infection is very common all over the world congenital tuberculosis cases are rare and mortalities of 50% have been reported. Non-specific symptoms in congenital tuberculosis and difficulties encountered in the diagnosis of tuberculosis in general, make it difficult to reach a final diagnosis. Cases of congenital tuberculosis are generally known clinically during the first postnatal month. This case is important as the three-month infant was presented with pneumonia symptoms and diagnosed as congenital tuberculosis after an attentive anamnesis which is unusual during three postnatal months. To our knowledge, this case is one of a few cases in the literature diagnosed as congenital tuberculosis in three months. Our case emphasizes that it is necessary to consider congenital tuberculosis in the differential diagnosis of pulmonary infections in infants, particularly in countries where the incidence of tuberculosis is high. For this reason, we believe that a successfully obtained anamnesis is the parameter which provides a valid diagnosis. Furthermore, early and speedy initiation of treatment in cases with a potential diagnosis of tuberculosis is a very important factor that affects prognosis.Doğumsal tüberküloz, infantlarda Mycobacterium tuberculosis basili ile intrauterin dönemde veya normal doğum sırasında karşılaşma sonucunda oluşan infeksiyon tablosu olarak tanımlanmaktadır. Tüberküloz infeksiyonu tüm dünyada yaygın olmakla birlikte, %50’lere varan ölüm oranına sahip doğumsal tüberkülozlu olgular nadiren bildirilmiştir. Doğumsal tüberkülozdaki nonspesifik semptomlar ve genel olarak tüberkülozdaki tanı zorlukları nedeniyle kesin tanı koymak zordur. Doğumsal tüberküloz olguları genellikle doğum sonrası ilk bir ay içinde görülür. Bu olgunun önemi, doğumdan sonra üç aylıkken pnömoni belirtileriyle başvurması ve dikkatli anamnez alınması sonucunda doğumsal tüberküloz tanısı konulmasıdır. Bilgilerimize göre üç aylıkken doğumsal tüberküloz tanısı konulan literatürdeki birkaç olgudan biridir. Şunu vurgulamak gerekir ki; ülkemiz gibi tüberküloz olgularının sık görüldüğü ülkelerde pnömoni yakınmalarıyla gelen infantlarda doğumsal tüberkülozun akla getirilmesi ve bu amaçla alınacak dikkatli ve ayrıntılı bir anamnezin tanı için hala en geçerli parametrelerden biri olduğu kanaatindeyiz. Erken tanı prognoza olumlu katkı sağlayacaktır.Şunu vurgulamak gerekir ki; ülkemiz gibi tüberküloz vakalarının sık görüldüğü ülkelerde pnomoni yakınmalarıyla gelen infantlarda doğumsal tüberkulozun akla getirilmesi ve bu amaçla alınacak dikkatli ve ayrıntılı bir anamnezin tanı için hala en geçerli parametrelerden biri olduğu kanaatindeyiz. Erken tanı prognoza olumlu katkı sağlayacaktır

    From Darkening Urine to Early Diagnosis of Alkaptonuria

    No full text
    Alkaptonuria is a rare disorder of metabolism characterized by deficiency of homogentisic acid oxidase. Characteristic features include darkening of urine, ochronosis, and arthropathy. Darkening of urine is the only sign of the disorder in the pediatric age group, and it occurs at very early stage of the disorder, as reported by the parents. A 4-year-old boy presented to our clinic with the complaint of dark urine and bluish black staining of clothes. This darkening pointed to a positive physical history of bluish discoloration of sclerae which occurred off and on. We initiated treatment with ascorbic acid and a protein diet with restriction of phenylalanine and tyrosine (1.6 g/kg/d). This case report is significant because of the early diagnosis made

    Isparta Yöresi Elma ve Kiraz Bahçelerinin Bor Beslenme

    No full text
    Bu çalışmada, Isparta yöresindeki elma ve kiraz bahçelerinin Bor (B) beslenme durumlarının toprak ve yaprak analizleriyle belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, yöreyi temsil edecek şekilde 70 elma bahçesi ve 40 kiraz bahçesinden toprak ve yaprak örnekleri alınmıştır. Yaprak analiz sonuçlan, bitkilerin tamamının B içeriklerinin yeterli olduğunu gösterirken, toprak analizleri, örnekleme derinliklerine göre toprak B içeriklerinin oldukça farklı olduğuna işaret etmektedir. 0-20 cm derinlikten alınan toprak örneklerine göre toprakların büyük bir kısmının yeterli düzeyde B içerdiği belirlenirken, 20-40 cm deki değerler topraklarda oldukça önemli oranda B eksikliğine dikkati çekmektedir. Bitki ve toprak analizlerinin karşılaştırılması ve yapılan görsel tespitlere göre, yüzey toprağının B içeriğinin bitkinin B beslenmesini daha iyi yansıttığı söylenebilir. Anahtar sözcükler: Bitki, bor beslenmesi, toprak ve yaprak analizler

    A severe amitriptylin poisining with no QRS change in ECG

    Get PDF
    Çocuklarda amitriptilin ile zehirlenme acil servise en çok başvurulan zehirlenmelerden biridir. Amitriptilin zehirlenmesi, çeşitli sistemleri etkileyen yan etkileri nedeniyle önemli sorunlara yol açmakta ve hayatı tehdit edebilmektedir. Genellikle ölüm sebebi kardiyak etkilenmeye bağlı olmaktadır. Bu yazıda, yüksek dozda amitriptilin almasına rağmen EKG’de QRS değişikliği göstermeyen ve kardiyak etkilenmenin olmadığı bir olgu sunulmaktadır.Overdoses of amitriptyline in children are one of the most common drug poisinings applied to emergency rooms. Amitriptyline poisining causes several important problems because of its adverse effects affecting various body systems and may be life-threatening. Generally death is related to cardiovascular system involvement. In the present report, a case with no QRS change in the ECG and no cardiac involvement despite amitriptyline overdose ingestion was presented
    corecore