152 research outputs found
Deniz kaynaklı Streptomyces türlerinden yeni antimikrobiyal ve antiproliferatif bileşiklerin araştırılması
Antibiyotiklerin tedavi amaçlı aşırı miktarda ve rastgele kullanımı birçok bakteri
türünün mevcut ilaçlara karşı direnç kazanmasına yol açmıştır. Bu nedenle bakteriyel
enfeksiyonlar dünya çapında halk sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Benzer
şekilde kanser, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. İstatistikler göstermektedir ki her geçen yıl kanser hastalarının sayısı
artmaktadır.
Tez çalışmasında aktinomisetlerden yeni antiproliferatif ve antimikrobiyal
bileşiklerin bulunması hedeflenmiştir. Türkiye sularından izole edilmiş, Streptomyces
cinsine ait üç aktinomiset türü DSMZ firmasından satın alınmış, mikroorganizmalar
canlandırıldıktan sonra farklı besi yerlerine pasajlanarak sırası ile küçük ve orta
ölçekte üretimi gerçekleştirilmiştir. Ardından XAD reçinesi ile ekstraksiyonu
gerçekleştirilmiş, elde edilen fraksiyonlara LC-MS/MS analizi uygulanmıştır. Metabolit
içerikleri kromatogramlardan incelenerek optimum üreme sağlanan besi yerlerinde
büyük ölçekte fermente edilmişlerdir. Fermantasyon süreci sonunda biyosentezi
gerçekleşen metabolitler XAD reçinesi ile ekstrakte edilmişlerdir. Elde edilen ham
ekstreler su ile seyreldikten sonra hekzan, DCM, EtOAc ve BuOH ile ekstrakte
edilmişlerdir. Elde edilen tüm fraksiyonlara HPLC analizi uygulanmış ve izolasyona
tabi tutulmuştur. İzole edilen bileşiklerin 1D (
1
H-NMR,
13
C-APT), 2D NMR (HSQC,
HMBC, COSY ve NOESY) spektrumları ve LC-Q-TOF kütle spektrumları başta olmak
üzere tüm spektral özellikleri incelenmiş ve yapıları aydınlatılmıştır. S.
hoynatensis’ten 13, S. klenkii’den 10 ve S. smyrneaus’tan 10 bileşik izole edilmiştir. 2
yeni bileşik izole edilirken bileşiklerin tümü E.coli ’ye karşı aktivite göstermiştir. İzole
edilen bileşikler belirgin bir antiproliferatif aktivite sergilememişlerdir.The excessive and random use of antibiotics for therapeutic purposes has led
to the resistance of many bacterial species to existing drugs. Therefore, bacterial
infections seriously threaten public health worldwide. Similarly, cancer is one of the
most important health problems of our time. Statistics show that the number of
cancer patients is increasing every year.
In the thesis study aimed to find new antiproliferative and antimicrobial
compounds from actinomycetes. Three actinomycete species, which are
Streptomyces isolated from Turkish waters, were purchased from the DSMZ
company, and after the microorganisms were revived, they were passaged to
different media, respectively, and produced in small and medium scales. Afterwards,
extraction was performed with XAD resin and LC-MS/MS analysis was applied to the
obtained fractions. Metabolite contents were examined from chromatograms and
fermented on a large scale in media where optimum growth was achieved. At the end
of the fermentation process, the biosynthesised metabolites were extracted with XAD
resin. The crude extracts obtained were diluted with water and then extracted with
hexane, DCM, EtOAc and BuOH. All obtained fractions were subjected to HPLC
analysis and isolation. All spectral properties of the isolated compounds, especially
1D (
1
H-NMR,
13
C-APT), 2D NMR (HSQC, HMBC, COSY etc) spectra and LC-Q-TOF
mass spectra, were examined and their structures were elucidated. 13 compounds
from S. hoynatensis, 10 from S. klenkii and 10 from S. smyrneaus were isolated.
While 2 new compounds were isolated, all of the compounds showed activity against
E. coli. Isolated compounds did not exhibit significant antiproliferative activity
Faktör V leiden mutasyonu olan mitral valv replasmanlı hastada erken dönemde mitral stuck kapak gelişimi
Nefes darlığı sebebi ile kardiyoloji polikliniğine başvuran 52 yaşındaki kadın hastanın hikâyesinde 3 ay önce mitral darlık sebebi ile MVR mitral valv replasmanı operasyonu geçirdiği ve Faktör V Leiden homozigot taşıyıcısı olduğu öğrenildi. Antikogulan tedavi rejimi varfarin şeklinde seçilmiş olan hastaya yapılan kardiyolojik muayene ve TTE transtorasik ekokardiyografi sonucunda mitral pozisyondaki protez kapak üzerinde gradiyent artışı, kapak hareketlerinde disfonksiyon ve pulmoner hipertansiyon saptandı. Sinef- loroskopi ile mitral pozisyondaki protez kapak liflet hareketlerinin son derece kısıtlandığı gözlenen hastaya erken dönemde gelişen stuck hareketsiz mitral kapak nedeniyle acil re-do MVR planlandı. Operasyonda trombotik pannusun kapağın her iki lifletine doğru genişlediği ciddi hareket kısıtlılığı yaptığı görülerek çıkartıldı. Yerine 27 mm St.Jude mekanik biliflet kapak replasmanı yapıldı. Hasta medikal tedavisi ve varfarin terapötik dozu düzenlenerek postoperatif 10. günde taburcu edildi. Olgumuzdaki gibi tromboza eğilimin bilindiği genetik yapıdaki hastalarda protez kapak replasmanı sonrasında etkin antikoagulan tedavi kontrollerinin de sık ve düzenli yapılması gerektiğini düşünmekteyi
Effect of binge eating disorder on the treatment process of bariatric surgery
Geçmişten günümüze yaygınlığı hızla devam eden obezite, fiziksel, sosyal, çevresel ve psikolojik etkileri olan bir hastalıktır. Obezitenin birçok sebebinin olması ve eşlik eden hastalıkların bulunması, tanı alma ve tedavi sürecinde ciddi sonuçlarla karşılaşılmasına yol açmaktadır. Obezite tedavisi için seçilen yöntem kişinin beden kitle indeksine ve eşlik eden hastalığın varlığına göre değişiklik göstermektedir. Bu yöntemlerden biri olan, bariatrik ve metabolik cerrahi (obezite cerrahisi) kişinin obezitesine ek olarak sahip olduğu diğer hastalıklara ve cerrahın tercihine göre uygulanmaktadır. Bu konuda bilinmesi gereken en önemli şey; obezite cerrahisinin kapsamlı bir tedaviyi gerektirdiği ve tedavi sürecinin bir ekip ile birlikte yürütülmesi gerektiğidir. Cerrahi operasyon sonrası kişi iç hastalıkları uzmanı, obezite cerrahisi alanında uzmanlaşmış diyetisyen, beslenme ve yeme bozuklukları alanında uzmanlaşmış bir psikiyatrist ya da psikolog tarafından multidisipliner bir yaklaşım ile takip edilmelidir. Operasyon öncesi ve sonrası karşılaşılan, operasyonun başarısını olumsuz yönde etkileyebilen, en önemli sorunlardan biri ise tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Bu makalede, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve ruhsal durumun obezite cerrahisini nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur.Obesity, which continues to be widespread from past to present, is a disease to have physical, social, environmental and psychological effects. The presence of many causes of obesity and its comorbid diseases results in serious financial consequences in the diagnostic and treatment process. The methods chosen for the treatment of obesity varies according to the person's body mass index and the presence of comorbid disease. One these methods is bariatric and metabolic surgery (obesity surgery), and it isapplied in the case of having additional diseases to patient’s obesity and preferences of surgeon in addition to obesity. The most important thing to know about this issue is that obesity surgery is involved in a very comprehensive treatment. After surgery, the person should be followed with a multidisciplinary approach by an internal medicine specialist, a dietician specializing in bariatric surgery, a psychiatrist or psychologist specializing in nutrition and eating disorders. One of the most important problems encountered before and after the operation, which may adversely affect the success of the operation, is binge eating disorder. This article focuses on how binge eating disorder and mood influence obesity surgery.Publisher's Versio
Antioxidant and anti-inflammatory activities of a commercial noni juice revealed by carrageenan-induced paw edema
This study aimed to investigate antioxidant and anti-inflammatory activities of a commercial product of noni (Morinda citrifolia) juice. Carrageenan-induced rat paw edema was employed as inflammatory model. One control and three experimental groups were formed. Experimental groups were administered noni juice alone, noni juice+carrageenan, and carrageenan alone. Oxidant and antioxidant capacity were determined by d-ROMs test and BAP test, respectively. Plasma concentrations of endothelin-1 and leptin were measured by ELISA. Measurements were performed at zero time and 2nd hour of inflammation. Oxidant capacity decreased in noni-received groups at 2nd hour (p=0.019). Antioxidant capacity of the group which received noni alone was found to be higher at 2nd hour (p=0.036). Plasma concentrations of endothelin-1 and leptin were notably lower in noni-received groups (p=0.001 and p=0.021, respectively). The results show that the commercial noni juice investigated has pronounced antioxidant and anti-inflammatory activities
Stereotactic body radioablation therapy as an immediate and early term antiarrhythmic palliative therapeutic choice in patients with refractory ventricular tachycardia
Background: Stereotactic body radioablation therapy (SBRT) has recently been introduced with the ability to provide ablative energy noninvasively to arrhythmogenic substrate while reducing damage to normal cardiac tissue nearby and minimizing patients’ procedural risk. There is still debate regarding whether SBRT has a predominant effect in the early or late period after the procedure. We sought to assess the time course of SBRT’s efficacy as well as the value of using a blanking period following a SBRT session. Methods: Eight patients (mean age 58 ± 14 years) underwent eight SBRT sessions for refractory ventricular tachycardia (VT). SBRT was given using a linear accelerator device with a total dose of 25 Gy to the targeted area. Results: During a median follow-up of 8 months, all patients demonstrated VT recurrences; however, implantable cardioverter-defibrillator (ICD) and anti-tachycardia pacing therapies were significantly reduced with SBRT (8.46 to 0.83/per month, p = 0.047; 18.50 to 3.29/per month, p = 0.036, respectively). While analyzing the temporal SBRT outcomes, the 2 weeks to 3 months period demonstrated the most favorable outcomes. After 6 months, one patient was ICD therapy-free and the remaining patients demonstrated VT episodes. Conclusions: Our findings showed that the SBRT was associated with a marked reduction in the burden of VT and ICD interventions especially during first 3 months. Although SBRT does not seem to succeed complete termination of VT in long-term period, our findings support the strategy that SBRT can be utilized for immediate antiarrhythmic palliation in critically ill patients with otherwise untreatable refractory VT and electrical storm
The Association of the Hospital Anxiety and Depression Scores with the Symptoms and Polysomnography Findings in Patients Referred with the Symptoms of Obstructive Sleep Apnea Syndrome
Objective:
Several studies have investigated the association between obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) and depression and anxiety; however, the relationship is still not understood very well. In this study we aimed to investigate the association between the hospital anxiety and depression (HAD) scores and the symptoms and polysomnographic (PSG) findings in patients referred with OSAS symptoms.
Materials and Methods:
Patients who referred with snoring, witnessed apnea and daytime sleepiness symptoms and patients who had full-night PSG were included in this study. Illiterate patients were not included in the study. Epworth sleepiness scale and HAD scores was self-administered by the patients. Patients were compared according to HAD scores for symptoms, comorbidities, and PSG findings. Also, the correlation between HAD and PSG findings, symptoms and Epworth scores (ES) of the patients were analyzed.
Results:
Out of 149 patients who included in the study mean age was 48±11, mean body mass index (BMI) was 31±5, and 63% were male. Of the patients 127 (85%) had OSAS. Of the patients 32 (21%) had a high likelihood of depression (DS >10) and 24 (16%) of anxiety (AS >10). ESS and asthma rate were significantly higher in DS >7 subjects compared to DS 10 subjects compared to AS 0.05). There were correlations between DS and age, female gender and mean oxygen saturation; AS and female gender, BMI, ES and excessive daytime sleepiness.
Conclusion:
We did not find any association between hospital anxiety depression score and presence of OSAS and apnea hypopnea index in our study. Excessive daytime sleepiness was found as the most important factor related to depression and anxiety scores in our patients
EFFECTIVENESS OF KINESIOLOGIC TAPE APPLICATION IN ROTATOR CUFF INJURIES
Background: In our study, it was aimed to research the effect of kinesiological tape on pain, shoulder movement angles, and daily life activities.
Methods: The control group (n:15) was applied with classical physiotherapy program including ultrasound, tens and exercise. The experiment group (n:15) was applied kinesiological-tape for seven days in addition to classical physiotherapy and rehabilitation program. Pretreatment and post-treatment pains of the patients were measured by using Visual Analog Scale (VAS), the goniometer was used to measure the shoulder ranges, Constant-Murley measured daily life activity levels, and DASH-T measured shoulder disability level.
Results: As the VAS scores of the control group inactivity reduced by 11,21 points, the scores of the experiment group decreased by 24,53 points. The difference in scores between the two groups is significant statistically (p0,05). For shoulder movement opening, all records of the experiment group are significantly better than that of the control group, except the flexion increase.
Conclusion: Kinesiological tape application ensuring a reduction in pain for rotator cuff injury in a shorter period is a treatment also providing significantly better results in shoulder movement recovery, increase in functionality, and a decrease in disability
Akciğerin Sarkomatoid Karsinomlarının Klinik ve Radyometabolik Özellikleri
Amaç: Akciğerin sarkomatoid karsinomlarının SK klinik ve radyometabolik PET-BT özelliklerinin incelenmesi ve bu özelliklerin sağ kalım üzerine etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Ocak 2014-Aralık 2016 arasında akciğer kanseri tanısı alan olguların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri KHDAK ve SK tanısı alan olguların dosyaları ayrıldı. Bu olguların klinik ve radyometabolik özellikleri birbirleri ile karşılaştırıldı. Gruplara ait veriler Ki Kare, Mann Whitney U ile karşılaştırıldı. Sağ kalım analizleri Kaplan-Meier, Logrank yöntemi ile hesaplandı. Tüm testlerde
Halkımızın teratoloji hakkındaki farkındalığı
Amaç: Bu çalışma ile çevresel etkenlerden kaynaklanan doğumsal bozuklukları ve anormal prenatal gelişmeyi inceleyen ve doğumsal defektleri önlemenin araştırmalarını yapan bilim dalı olan teratoloji hakkında halkımızın neler bildiğini ve konu ile ilgili farkındalıklarını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sağlık hizmeti almak üzere başvuran hasta ve hasta yakınlarından oluşan, yaşları 18 - 79 arasında değişen, eşit sayıda kadın ve erkekten oluşan toplam 400 katılımcıya anket uygulaması yapıldı. Elde edilen veriler ortalama ± standart sapma ve yüzde olarak özetlendi. Bulgular ve Sonuç: Yapılan anket çalışmasında homojen olmayan sonuçlar elde edildi. Bu verilere göre katılımcıların ölü ya da sakat doğumların sebepleri, röntgen, tomografi vb. kullanımının anne karnındaki bebeğe etkileri, ilaçların yan etkilerine dikkat etme, akrabalık derecesinin hastalıklı doğumlara etkisi konularında belirli düzeyde fikir sahibi oldukları saptandı. Anne karnındaki bebeğin hastalıklara karşı en duyarlı olduğu gebelik dönemi hakkında ise yeterli bilgi düzeyine sahip olmadıkları belirlend
Distribution of species and biotypes of brucella isolates obtained from sheep and cattle abortions
This study was carried out to evaluate Brucella spp. isolated from various tissue
samples of aborted sheep and bovine fetuses sent to the laboratory of Department
of Microbiology, Faculty of Veterinary Medicine, Kafkas University between 2011
and 2023 years and determine the Brucella species and biotype diversity that carry a
higher risk for abortion complications in these animals. In this context, 155 Brucella
spp. isolates obtained from aborted fetuses were identified by species-specific Bruceladder
PCR and biotyped using conventional biotyping methods. As a result of the
study, B. melitensis and B. abortus were identified in 92.5% (n=74) and 7.5% (n=6) of
sheep, B. abortus and B. melitensis were identified in 80% (n=60) and 20% (n=15) of
cattle, respectively. B. melitensis biotype 2 in sheep and B. abortus biotype 3 in cattle
were found as the dominant biotypes in these definitive hosts. In the Kars region, where
brucellosis is endemic, while the biotype responsible for cattle brucellosis (B. abortus
biotype 3) maintained its dominance over a 20-year period, there is a profile change
from B. melitensis biotype 3 to B. melitensis biotype 2 in sheep. Considering the period
covered by the study and the sample size analyzed, the data obtained provide up-to-date
and important information about Brucella species and biotypes in Kars region and the
animal species that host these agents
- …