14 research outputs found
Bilateral smiltaneously central serous choroidoretinopathy in a physician related to working conditions
Kırk yaşında mesleği doktorluk olan hasta, her iki gözde hafif derecede görme azalması ve baktığı nesneleri karanlık görme şikayetiyle başvurdu. Her iki gözde görme keskinliği 9/10 seviyesindeydi ve tashihle artış göstermedi. Göz içi basıncı her iki gözde 14mmHg olarak ölçüldü. Bilateral ön segment muayenesi doğal, fundus muayenesinde her iki gözde fovea refle kaybı vardı. Maküler bölgede seröz dekolman gözlenmedi. Optik koherans tomografi (OKT)’de sığ bir santral seröz koryo- retinopati (SSKR) gözlendi. Sistemik bir hastalığı mevcut değildi. Ancak bir ay önce yeni geçtikleri ?aile hekimliği sistemi ? nedeniyle bir hayli stresli olduğunu söyledi. Hastaya iş ortamından bir süre uzaklaşması önerildi ve herhangi bir tıbbi te- davi verilmedi. İki ay sonra hastanın şikayetleri tamamen düzeldi. Retina tabakalarındaki iyileşme OKT ile görüntülendi.Central Serous Chorioretinopathy (CSR) is commonly seen in young men, and self limited retinal disease. There are several treatments for this disease but usually %90 self limitation can be seen in young men in a few months.Emotional Stress is the leading factors of the pathogenesis of this disease. We here represent clinical and OCT features of a bilateral CSR case whose job is family doctor. There is no any other stress factor in his life but his job instability. Medical profession is one of the most stressful vocation, in this case we want to concluse that CSR in a young physician
The results of levator strengthening surgery to repair ptosis
Amaç: Yaş grupları farklı ve değişik etyolojilere bağlı pitozisleri olan hastalara, cilt yoluyla yapılan levator güçlendirme cerrahisi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: Orta ve iyi levator fonksiyonlu, pitozisli 23 hastanın 27 gözüne cilt yoluyla levator güçlendirme cerrahisi uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 25 (8-52 yaş), ortalama takip süresi 7 ay (3-48 ay)'dı. Bulgular: Onsekiz olgunun 21 gözünde konjenital, iki olgunun 3 gözünde senil, bir olguda 3. kranial sinir felcine bağlı, bir olguda progressif eksternal oftalmoplejiye bağlı pitozis, bir olguda Marcus-Gunn sendromu vardı. Cilt yoluyla levator güçlendirme cerrahisi uygulanan 27 gözün 22'sinde başarılı (%82), 2'sinde tatminkar (%7), 3'ünde başarısız (%11) sonuç elde edildi. Başarısız olgular genelde cerrahın başlangıçta- daha tecrübesiz olduğu olgulardı. Komplikasyon olarak 7 gözde hafif oranda çift-asimetrik kapak çizgisi veya düzensiz kontur, bir olguda konjonktiva prolapsusu gelişti. Lokal anestezi uygulanan hastaların bir kısmındaki ağrı hissi, ameliyatı kısmen güçleştiren bir problem oldu. Sonuç: Cilt yoluyla yapılan levator güçlendirme cerrahisi ile, orta-iyi levator fonksiyonu bulunan pitozisli olgularda, başarılı-tatmin edici sonuçlar alınmaktadır. Lokal anestezi uygulanan olgularda mümkünse anestezist eşliğinde iyi bir sistemik sedasyon analjezi desteği önerilir.Purpose: To present the results of levator strengthening surgery in patients with ptosis due to different aetiologies. Material and Methods: Levator strengthening surgery was performed in 27 eyes of 23 patients with ptosis with good and moderate levator function. The mean age was 25 (range: 8-52) and mean follow-up was 7 months (range: 3-48 months). Results: Twentyone congenital ptotic eyes of 18 patients, 3 involutional ptotic eyes of 2 patients, one oculomotor palsy, one progressive external ophtalmoplegia and one Marcus-Gunn jaw-winking ptosis were included into the study. Surgical outcomes were successful in 18 eyes (%82), satisfactory in 2 eyes (%7) and unsuccessfull in 3 eyes (%11). Unsuccessful results were associated with low experience level and observed on first cases. Complications were asymmetric or double lid crease (7 eyes) and conjunctival prolapsus (one eye). Intraoperative pain was a problem in some patients. Conclusion: Levator strengthening surgery through skin approach is satisfactory in patients with ptosis with good or moderate levator function. Good sedation and analgesia support is recommended in cases with local anesthesia
A case of bilateral giant macular hole with chronic renal failure
Ondört yıldır kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan 25 yaşındaki erkek hasta 8 yıl önce her iki gözden katarakt cerrahisi geçirdiğini ifade etti. Ameliyattan bir yıl sonra bir hemodiyaliz seansında her iki gözde görmesinin azaldığını ifade etti. Yapılan oftalmolojik muayenede iki taraflı dev maküla deliği saptandı. Olgumuzun KBY hastası olması ve dev maküla de- liğinin bilateral özellik taşıması literatürde sık görülmeyen bir durumdur. Bu denli büyük boyuttaki iki taraflı dev maküla deliği olgusunu sunmayı amaçladık.A 25-year old male with chronic renal failure admitted to our outpatient clinic. He had a history of cataract surgery for the both eyes. The patient noticed reduced vision during the hemodialysis procedure one year after the cataract surgery. Oph- thalmological examination revealed bilateral giant macular holes. It is rare in the literature that a patient has bilateral gi- ant macular holes associated with chronic renal failure. We aimed to present such giant bilateral holes in the current study
A case of nasopharynx carcinoma presenting with ocular symptoms
Otuz yedi yaşında kadın hasta sağ gözde görme azlığı ve kızarıklık şikayetleri ile kliniği- mize başvurdu. Total oftalmopleji, lagoftalmi, ptozis ve ekzoftalmus mevcuttu. Görme keskin- liği el hareketleri düzeyinde olup biyomikroskopik muayenede sağ gözde siliyer enjeksiyon ve korneal ülser mevcuttu. Bilgisayarlı tomografide (BT) sağ nazal pasajı, sağ etmoid ve sfenoid sinüsü doldurarak orta kranyal fossaya uzanan infiltratif kitle lezyonu saptandı. Kitleden ya- pılan intranazal endoskopik biyopsinin nazofarinks karsinomu (NFCA) olarak sonuçlanması üzerine hasta inoperabl kabul edilerek kemo-radyoterapi olanakları olan bir merkeze sevk edildi. NFCA’lı hastalarda en sık görülen semptomlar boyunda kitle, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burun kanaması ve işitme kaybıdır. Görme kaybı, lagoftalmi, ptozis, ekzoftalmus gibi oküler semptomlarla gelen hastalarda ayırıcı tanıda nazofarengeal kitleler unutulmamalı, rad- yolojik görüntüleme yöntemlerine başvurularak etyoloji araştırılmalıdır.A 37-year-old woman was admitted to our clinic with vision loss and hyperemia at the right eye. Total ophthalmoplegia, lagophthalmos, ptosis and exophthalmos were observed. Visual acuity decreased to hand motions and on the slit-lamp examination, there were ciliary injec- tion and corneal ulcer. Computerized tomography showed an infiltrating tumoral lesion filling right nasal passage, ethmoid and sphenoid sinus that extending to middle cranial fossa. Intranasal endoscopic biopsy was reported as nasopharyngeal carcinoma (NFCA). The pa- tient was accepted inoperable due to the extension of the mass and referred to a chemo-radio- therapy center. The most prevalent symptoms of NFCA are masses located at the neck, nasal obstruction, secretion, bleeding and deafness. Clinicians should not forget NFCA at the dif- ferential diagnosis of the patients with ocular symptoms such as vision loss, lagophthalmos, ptosis and exophthalmos. The diagnosis should been determined by radiological imaging modalities
A rare case of hypopyon Uveitis : ulcerative colitis
Ülseratif kolit ve Crohn hastalarında yüksek oranda oküler komplikasyonlar görülebilmektedir. Oküler komplikasyonlar blefarit, konjonktivit, marjinal keratit, kornea ülseri, episklerit, iridosiklit şeklinde ön segmentte görülebileceği gibi, daha nadir olarak panüveit, koroid infiltrasyonu, santral seröz koroidopati, retina vasküliti, retina arter ve ven tıkanıklığı, optik nörit, nöroretinit ve orbital enflamatuvar hastalıklargibi arka segmentte de görülebilir. Üveit en sık rastlanan oküler komplikasyon olmakla birlikte bilateral hipopiyonlu üveit oldukça nadirdir. Buyazıda bilateral hipopiyonlu üveit gelişen ülseratif kolitli bir olgu sunuldu.The risk of ocular complications is high in patients with ulcerative colitis and Crohn's disease. Ocular complications may be seen in the anterior segment as blepharitis, conjunctivitis, marginal keratitis, corneal ulceration, episcleritis and iridocyclitis and more rarely in the posterior segment as vasculitis, retinal artery and vein occlusion, optic neuritis, neuroretinitis and orbital inflammatory diseases. Although uveitis is the most common of these complications, bilateral hypopyon uveitis is relatively rare. In this article, a case of bilateral hypopyon uveitis in a patient with ulcerative colitis is presented
Hyperbaric oxygen therapy in branch retinal artery occlusion
Retinal arter dal tıkanıklığı (RADT) gelişen bir olguda hiperbarik oksijen (HBO) tedavisi ile görmenin tama çıktığı bir olgunun sunulması amaçlandı. Elli yaşında bayan hasta dört saat önce gelişen sağ gözde ani görme kaybı ile kliniğimize başvurdu. Görme keskinliği iki metreden parmak sayma seviyesindeydi. Fundus muayenesinde RADT'ye bağlı retina alt kadranda yaygın solukluk ve ödem mevcuttu. Oküler masaj, göz içi basıncını düşürücü ilaç tedavileri ve ardından ön kamara parasentezi yapıldı. Hasta ilki 24 saat içinde olmak üzere toplam 20 seans HBO tedavisi aldı. Hastanın sistemik bir hastalığı ve sigara öyküsü yoktu. Yapılan hematolojik ve kardiyolojik araştırma sonucunda herhangi bir hastalık saptanmadı. Olgunun üçüncü ayda görme keskinliğinin tam olduğu saptandı. Üst yarıda görme alanı defekti olmakla birlikte retina solukluğu tama yakın düzeldi. RADT'de göz içi basıncını düşürücü tedaviler ve erken HBO tedavisi final görme keskinliğini olumlu yönde etkileyebilirA case of branch retinal artery occlusion (BRAO) with improved vision after hyperbaric oxygen (HBO) therapy is presented. A 50-year-old woman admitted to our clinic with a sudden loss of vision at the right eye. Visual acuity was counting fingers. Fundus examination revealed that there were extensive pallor and edema in the lower quadrant of the retina due to BRAO. Ocular massage, intraocular pressure-lowering medications and then anterior chamber paracentesis were applied. The patient received a total of 20 sessions of HBO treatment which started within 24 hours. The patient had no systemic disease or smoking history. Any disease was not found after hematological and cardiological examination. Three months later, visual acuity improved to 1.0 at the right eye. Although superior visual field defect persists at the right eye, retinal pallor almost completely resolved. Intraocular pressure-lowering medications and early HBO therapy may provide a positive effect on the final visual acuity in BRA
Gyrate atrophy of the choroid and retina
Retina ve koroidin gyrate atrofisi otozomal resesif geçişli midperiferal retinada birbirinden ayrışık koryoretinal atrofi alanları ile karakterize yavaş ilerleyici bir koryoretinal distrofidir. Bu distrofi ornitin aminotransferaz eksikliği sonucu hiperor- nitemiye neden olur. Geç çocukluk çağında gece görüşte zorluk, yüksek miyopi ve periferik görme alanı daralması şeklinde semptom verir. Tedavide esas amaç plazma ornitin düzeylerinin düşürülmesidir. Bu yazıda vitamin B6 ve proteinden kısıtlı diyet tedavisi ile serum ornitin düzeyleri düşen gyrate atrofili bir olgu sunulmuştur.Gyrate atrophy of the choroid and retina is an autosomal recessive chorioretinal dystrophy associated with separated chorio- retinal atrophy areas in midperiphery retina and slowly progression. Gyrate atrophy causes hyperornithinemia secondary to the deficiency of ornithine aminotransferase activity. Low night vision, high myopia and peripheral visual field limitation are the earliest findings which occur in late childhood. The main aim in the treatment is to reduce plasma ornithine level. In the current study, we present a case of gyrate atrophy whose serum levels of ornithine decreased by vitamine B6 therapy and a diet with low protein
Effect of intravitreal ranibizumab injection on introcular pressure
Amaç: Vasküler endotelyal büyüme faktör inhibitörü ranibizumabın göz içi basıncına etkisini incelemek.Gereç ve Yöntem: Eksüdatif yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nedeniyle intravitreal ranibizumab enjeksiyon tedavisi alan 56 olgunun 61 gözü retrospektif olarak incelendi. Olguların enjeksiyondan sonra 1. gün, 1. ay, 3. ay ve 6. aydaki göz içi basınç değişimleri değerlendirildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 72.6±7.5 idi. İntravitreal ranibizumab enjeksiyonu 61 göze uygulandı. Olguların takip süresi 6 aydı. Enjeksiyondan sonraki 1. günde olguların göz içi basınçları 21 mmHg, 3. ayda bir olguda > 21 mmHg idi. Olguların enjeksiyon öncesi ile 1. gün, 1, 3 ve 6. ayda ölçülen ortalama göz içi basınç değerleri karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir değişiklik olmadığı tespit edildi (p>0.05). Sonuç: Eksudatif yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nedeniyle intravitreal ranibizumab enjeksiyonu göz içi basıncına etkisi olmamakla birlikte bazı olgularda göz içi basınç artışına neden olmaktadır.Purpose: To investigate the effect of ranibizumab a vascular endothelial growth factor inhibitor - on intraocular pressure.Material and Methods: Records of sixty-one eyes of 56 patients received intravitreal ranibizumab injection due to exudative age-related macular degeneration were investigated, retrospectively. Intraocular pressures measured 1 day, 1, 3 and 6 months after the injection were evaluated. There was no significant difference among intraocular pressure values measured before and after the injections.Results: The mean age of the patients was 72.6±7.5. Sixty one eye received intravitreal ranibizumab injection. The followup duration was 6 months. all the patients had intraocular pressure lower than 21 mmHg at first dat after the injection. At first month and third month, there was only one patient having intraocular pressure higher than 21 mmHg. . There was no significant difference among intraocular pressure values measured before and after the injections.Conclusion: Although intravitreal ranibizumab injection has no effect on intraocular pressure, few cases may have increased intraocular pressure
A case of ıntraocular lens surface opacification in which lens exchange was performed
Arka kapsül kesafeti tanısı nedeni ile daha önce Nd:YAG lazer kapsülotomi yapılan fakat başarı sağlanamayan 50 yaşın- daki erkek hasta kliniğimize vitrektomi ve arka kapsülektomi yapılması için konsulte edilmiştir. Pars plana vitrektomi ve arka kapsülektomi denenmiş fakat ameliyat sırasında intraoküler lens opasifikasyonu olduğu fark edilerek lens değişimi yapılmıştır. Ameliyat sonrası 3. ayda yapılan muayenede görme seviyesi 0.2 seviyesine çıkmıştır. Çıkarılan lens mikroskop altında incelendiğinde arka yüz ile sınırlı kristalize yapıda bir opasifikasyon olduğu gözlemlenmiştir. Lens yüzeyinde mey- dana gelen kristalizasyon nadir görülen bir komplikasyondur ve genellikle yanlış tanı konularak Nd:YAG lazer kapsülotomi yapılmaya çalışılmaktadır. Yüksek güçte uygulanan lazer işlemi lazere bağlı komplikasyonların oluşmasına sebep olabil- mektedir. Lazer kapsülotomi arka kapsüle hasar verebilmektedir ve lens değişimi yapılırken yeni lensin yerleştirilmesinde zorluğa sebebiyet verebilmektedir. Arka kapsül kesafeti tanısı konularak lazer kapsülotomi yapılan hastalarda kapsül açılamadığında güç arttırılmadan önce bu komplikasyon akılda tutulmalıdırA 50-year-old patient was consulted to our clinic for capsulectomy and vitrectomy in which Nd:YAG laser was performed be- fore due to the diagnosis of posterior capsule opacification. Pars plana vitrectomy and posterior capsulectomy was tried but intraocular lens surface opacification was recognized during surgery and lens was exchanged. At postoperative 3-months’ follow up visual acuity was increased to 0.2. The explanted lens was examined under the microscope and crystallization limited to the posterior surface was observed. Intraocular lens surface crystallization is a rare complication and generally Nd:YAG laser capsulotomy is performed because of an erroneous diagnosis of posterior capsule opacification. Laser proce- dures with high power settings may cause laser related complications. Laser capsulotomy may damage the posterior capsule and this may cause difficulty in implantation of the new lens during lens exchange procedure. In patients with diagnosis of posterior capsule opacification in which posterior capsulotomy can not be achieved with Nd:YAG laser capsulotomy, this rare complication must be considered
Pediyatrik katarakt cerrahisinde postoperatif inflamasyonun kontrolünde %0.5’lik ketorolak oftalmik solüsyonun etkinliği
Amaç: Pediyatrik katarakt cerrahisinde postoperatif inflamasyonun kontrolünde % 0.5’lik ketorolak oftalmik solüsyon kullanımı- nın güvenlik ve etkinliğinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Konjenital ve gelişimsel katarakt tanısı alan 41 hastanın 41 gözü çalışma kapsamına alındı. Hastalar preo- peratif ve postoperatif topikal %0.5’lik ketorolak damla alanlar (grup 1) ve almayanlar (grup 2) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalara fakoemülsifikasyon ve katlanabilir arka kamara göz içi lens implantasyonu uygulandı. Kontrol muayeneleri ameliyattan 1, 3, 7 ve 30 gün sonra yapıldı. Postoperatif inflamasyon ya da ilişkili komplikasyonlar olan siklitik membran, göz içi lens lenste prespitatlar, anterior ve posterior sineşi ve optik tutsağı yönünden hastalar biyomikroskop ile değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: İnflamasyon ön kamaradaki inflamatuar hücreler yönünden değerlendirildiğinde, postoperatif 1, 3 ve 7 gün sonra yapılan muayenelerde grup 1 ve grup 2 arasında belirgin fark vardı (p<.05). İnflamasyona ön kamaradaki flare açısından bakıldı- ğında ise, postoperatif 1 ve 3 gün sonra yapılan muayenelerde grup 1 ve grup 2 arasında belirgin fark vardı (p<.05). Buna karşın postoperatif 7 gün sonra yapılan muayenede gruplar arasında fark gözlenmedi. Grup 2‘deki 6 hastada siklitik membran, posterior sineşi, göz içi lenste prespitatlar ve optik tutsağını içeren inflamasyonla ilişkili komplikasyonlar gelişti. Göz içi basınçlar karşılaş- tırıldığında gruplar arasında fark gözlenmedi. Sonuç: Çocuklarda postoperatif inflamasyonun kontrolünde cerrahiden önce başlanıp ardından postoperatif 1 ay süre boyunca %0.5’lik ketorolak oftalmik solüsyon kullanımı etkin ve güvenilir gözükmektedir.Purpose: To evaluate the efficacy and safety of ketorolac 0.5% ophthalmic solution to control postoperative inflammation in pedi- atric cataract surgery. Materials and Methods: Forty one eyes of 41 children with congenital or developmental cataract were included in the study. The subjects were assigned to receive topical ketorolac 0.5% ophthalmic solution preoperatively and postoperatively (group 1) or with- out ketorolac 0.5% ophthalmic solution (group 2). Each patient had uneventful phacoemulsification with a placement of a foldable posterior chamber intraocular lens. Follow-up visits were performed 1, 3, 7 and 30 days postoperatively. The postoperative inflam- mation or associated complications such as cyclitic membrane, intraocular lens precipitates, anterior and posterior synechia and optic capture were evaluated for each group by slit-lamp examination and compared. Results: There were significant differences in terms of inflammatory cells in the anterior chamber between group 1 and group 2 at follow-up visits that performed postoperatively 1st, 3rd and 7th day (p<.05). Although significant differences were found between groups in aspect of the flare at postoperative 1st and 3rd day visits (p<.05), there was no significant difference at 7th day visit (p>.05). In 6 patients from group 2 had inflammatory related complications including cyclitic membrane, posterior synechia, intraocular lens precipitates and optic capture. There was not statistically significant difference in terms of intraocular pressure between groups. Conclusion: Ketorolac 0.5% solution seems effective and safe when started before surgery and continued 1 month postoperatively for the treatment of the postoperative inflammation in children