5 research outputs found

    Primer abdominalwall actinomycosis mimicking soft tissue tumor

    Get PDF
    Aktinomiçes enfeksiyonlarına A.israelii sebep olur. Primer karın ön duvarı aktinomikozları çok nadir görülen hastalıklardır. Karın ön duvarında yumusak doku tümörleri daha sık görülürler.41 yasında, 4 yıldır intrauterin kontraseptif araç kullanım öyküsü olan kadın hasta karında kitle ve agrı sikayeti ile basvurdu. Yapılan fizik muayenede vital bulguları normal olarak bulundu.Yapılan karın muayenesinde umblikus etrafında orta hatta 5x8 cm' lik mobil kitle palpe edildi. Biz abdominal BT sonucu yumusak doku tümörü olarak rapor edilen hastayı opere ettik. Kitle total olarak eksize edildi. Postoperatif histopatolojik incelemede sülfür granülleri görülerek aktinomikoz tanısı kondu. Hastaya 30 gün intravenöz penisilin-G, sonrasında 3 ay oral ampisilin tedavisi uygulandı.Actinomyces infections are caused byActinomyces israelii. Primer actinomycosis of anterior abdominal wall is a rare disease. Soft tissue tumor of anterior abdominal wall is more common.A41- year- old female patient who had had an intrauterine contraceptive device for four years was admitted with abdominal mass and pain complaints. On physical examination, vital findings were normal, 5x8 cm mass was palpated on the periumblical area in the midline.We operate the patient whose abdominal CTresult is solid tissue tumor of abdominal wall. The mass was excised completely. Postoperative histopatholological examination revealed sulfur granules consistent with actinomycosis. The patient received intravenous penicilin-G for 30 days and followed by oral ampicillin for three months

    Gastrointestinal quality of life in patients with asymptomatic cholelithiasis after laparoscopic cholecystectomy

    Get PDF
    To assess the outcome of laparoscopic cholecystectomy for asymptomatic cholelithiasis before and after laparoscopic cholecystectomy using a specific quality of life instrument for gastrointestinal disorders in adults : The Gastrointestinal Quality of Life Index (GIQLI) was used to study the quality of life in patients before and after laparoscopic cholecystectomy : Seventy one patients completed the GIQLI questionnaire both preoperatively and after a minimum postoperative follow-up of three months. Mean preoperative score was 126.8±14.07 out of a theoretical maximum score of 144.After three months, the score had significantly improved to 136.6±9.31, close to the range for the normal population. Not only items assessing gastrointestinal symptoms but also the domains of physical, social, and emotional function improved significantly. The most marked improvements were achieved in patients with the lowest preoperative scores. Laparoscopic cholecystectomy significantly improves the quality of life in patients with cholelithiasis who are asymptomatic or have nonspecific gastrointestinal symptoms that cannot be explained by another gastrointestinal pathology.Bu çalısmada asemptomatik kolelitiyazis olgularının ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası hayat kalitesi degerlendirilmistir. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası hayat kalitelerinin ölçümü gastrointestinal hayat kalitesi indeksi parametreleri kullanılarak belirlenmistir. Çalısmaya alınan 71 hasta ameliyat öncesi ve ameliyattan en az 3 ay sonra gastrointestinal hayat kalitesi indeksine göre sorgulanmıstır. Preoperatif dönemde ortalama skor 126.8±14.07, 3 ay sonra yapılan sorgulamada ise ortalama 136.6±9.31 olup normal populasyona yakın bir oranda saptanmıstır. (toplam skor 144). Gastrointestinal semptomlarının yanı sıra fiziksel, sosyal ve duygusal durumlarında da anlamlı düzelme gözlenmistir.Düsük skorlu hastalarda bu iyilesmedaha belirgindir. Asemptomatik kolelitiyazisli hastalarda baska gastrointestinal patolojilerle açıklanamayan nonspesifik semptomların laparoskopik kolesistektomiyle iyilesme gösterdigi, hastaların hayat kalitelerinde anlamlı bir artıs oldugu görülmektedir

    Hekimlik Sanatı ve Öykü Alma ve Muayene

    No full text
    İyi bir Hekim ve Klinisyen olma, bilimsel olarak bilgeliğin, teknik ve intellektüel yeterliliğin ötesinde bir olaydır. Teknik yeterlilik ve tibbi bilgiler öğretilebilir ve öğrenilebilir. Fakat iyi bir hekim ve klinisyen olmak için, ayrıca insanlara ilgi duymak ve insanları seviyor olmak gerekir. Meslekdaşlarımızın, kanunların ve toplumun Hekim olarak bizlere yüklediği beklentiler, profesyonel mecburiyetler, daha öğrenciliğimizde başlayıp mesleki çalışma hayatımız boyunca devam edecektir. Günümüzde teknoloji çok ilerlemiş, sanayide ve başka sektörlerde de robotlar insanlar yerine kullanılmaya başlanmış, evlerimiz akıllı evler haline getirilmiş, bizlere evlerde işlerimizi yapabilecek veya bize arkadaşlık edebilecek, duyguları bile olan robotlar imal edilmeye başlanmıştır. Tıp alanında da tanı için kullanılan teknolojik yöntemler ve cerrahi branşlarda kullanılan robotlar (Robotik Cerrahi) bizlere çok yardımcı olmaktadır. Çok yakın bir gelecekte, bugün hayal bile edemediğimiz bir takım yöntemlerle, uzay filmlerindeki gibi belki hastayı bir alete yatırdığımızda, o hasta hakkında birçok bilgiyi, hastanın tüm tıbbi sorunlarını, hatta ruhsal durumunu, gerekli bazı laboratuvar sonuçlarını birkaç dakika içinde bize rapor edebilecek yöntemler bulunacaktır. Fakat o günler gelinceye kadar, biz hekimler hastanın derdini, varsa tıbbi sorununu anlayabilmek için, öyküsünü alacak, fizik muayenesini yapacak, hastanın olası tanılarını düşünüp ona göre hastadan gerekli tetkikleri isteyecek, tanı koyacak ve varsa bildiğimiz bir tedavisi bunu uygulayacak ve hastanın şifa bulmasını sağlayacağız ve hem kendimizi, hem de hastamızı ve varsa yakınlarını da mutlu edebileceğimiz günler yakın olabilir. Günümüz koşullarında ise, bu süreç içinde yapılması gerekenler, bu kitabın içerik konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda özellikle ülkemiz koşullarında, doktorlarımızın çoğu, hasta yoğunluğunun yarattığı ağır yükle, zaman yetersizliğiyle, hastaların sağlıkla ilgili tıbbı öykülerini yeterli şekilde almaya ve hatta muayene etmeye vakit bulamamakta, “Şikayetin nedir ?” diye sorarak, bir sorunu atlamamak için hemen, gerekli ve belki de gereksiz çok çeşitli laboratuvar tetkikleri istemektedirler. Bu arada hastayla ilgili birçok önemli veriyi öğrenemediklerinden veya saptayamadıklarından, hastanın tanısı tam konamamakta ve sonuçta hastaya önerilen tedavi yetersiz olmakta, hastalar dertlerine başka doktorlarda çare aramak zorunda kaldığından, değişik hastanelerde doktordan doktora dolaşmaktadırlar. Bu da hastanelerde hasta sayılarının daha da artmasına katkıda bulunduğunda sağlık sisteminde çözümsüz bir kısır döngü oluşturmaktadır. Sonuçta bu döngü, hasta-doktor- sosyal güvenlik sistemi sarmalının her basamağında, büyük bir yük yaratmakta ve bu yükün bedelini, toplum olarak hep birlikte ödemekteyiz. Oysa hastaya ayrılacak yeterli zaman ile bu durumu önlemek mümkündür, zira öykü alma ve iyi bir muayene, hastanın tanısına giden en kısa yol olabilir ve gerekli tetkiklerle de tanı konduğunda hastaya gereken tedavi ile de hasta şifa bulabilir. Bu kitap, Tıp Fakültelerinde mezuniyet öncesi eğitimlerini tamamlama aşamasında olan geleceğin hekimlerine, hekim olmuş tüm meslektaşlarımıza yukarıda yazılmış gerçekleri tekrar hatırlatmak ve Hekimlik Sanatını öğretmekte katkılarımız olsun diye kaleme alınmış bir kitaptır. “Hekimlik bir sanat mıdır” diye düşünenler olabilir. Sanat denilince hepimizin aklına Müzik, Resim, Mimarlık, Dans, Fotoğrafçılık vb. gibi Güzel Sanatlar gelir. Oysa güzel sanatlar yanında, Plastik veya Endüstriyel sanatlar da denilen (diğer adıyla “Zanaat”) bir grup meslek insanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, günlük hayatımıza girmiş, deneyim, beceri ve ustalık gerektiren işler veya bazı meslekler olarak tarif edilirse de, hekimlik bu grup içinde tanımlanmamıştır. Oysa Hekimlik, yoğun bilgi, ustalık ve tecrübe gerektiren, bireylerin yaşam sürelerini ve kalitelerini etkileyen bir meslektir. Hekimlik mesleğinin objesi insandır ve hekimlik, görevi; hasta dediğimiz bireylerin beden veya ruh sağlığının bozulduğu durumlarda, sorunların kaynağını bulmak için uğraşı vermek ve nedeni bulunduğunda, bu sorunu ortadan kaldırmak, yani tedavi etmek olan bir meslektir. Bu işi başarmak kolay değildir, çünkü her birey birbirinden farklıdır ve bu gerçek “Hastalık yok hasta vardır” terimi olarak, tıp eğitimi sırasında her öğrenciye öğretilmektedir. Bir bilge kişinin dediği gibi de “Hekimlik zor bir zanaat” tır. Hekimlik, hastanın tanı, tedavi ve takip sürecinde, durmadan öğrenmeyi, bilgilenmeyi kendini yenilemeyi de gerektiren bir meslektir. Dolayısıyla bir sanat (veya zanaat) dalı olarak kabul edilmelidir. Bu mantık bağlamında da, bu kitabın adı ‘Hekimlik Sanatı’ olarak konmuştur. Kitap, tanı için gerekli öykü alınması ve muayene usulleri yanında, iyi hekimlik için uygulanması gereken bazı kuralları da içermektedir. Bu zor zanaatin doğru ve iyi uygulanmasında, bu kitabın tüm doktorlara ve doktor olacaklara yararlı olacağını umuyoruz. Yoğun günlük mesaileri içinde, kitabın yazılmasına katkıda bulunan tüm meslektaşlarıma, Yardımcı Editör Dr. Nursel Çalık Başaran’a, kapak tasarımı, mizanpaj, bazı şekillerin görsellerin yapılmasına katkıda bulunan Grafiker Miyase Yılmaz’a, Nilsu Asiltürk’e, kitap için Önsöz yazan HÜ Tıp Fakültesi Dekanı Dr. Bülent Altun ve İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Dr. Arzu Topeli İskit’e ve kitaptaki bazı resimler için gönüllü olan Özel Ankara Endomer çalışanlarına, resimlerinin çekilmesine izin vermiş hastalarımıza ve özel resim arşivlerini daha önce bizimle paylaşmış ABD’deki hocam Prof. Dr. C.P Lucas, rahmetli Prof. Dr. Semra Dündar’a ve bu kitap için paylaşan Prof. Dr. Aydan Usman, Prof. Dr. Mehmet Orhan, Prof. Dr. Kaynak Selekler, Doç. Dr. Gökhan Demirkan, Doç. Dr. Sibel Kocabeyoğlu, Doç. Dr. Sibel Doğan Günaydın ve diğer meslektaşlarımıza, kendim ve diğer yazarlar adına teşekkürlerimi sunarım

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 2

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır
    corecore