124 research outputs found
Investigation of the levels of knowledge and risk recognition about child abuse and negligence of midwifery students: Ebelik öğrencilerinin çocuk istismarı ve ihmali konusunda bilgi ve risk tanıma düzeylerinin incelenmesi
Aim: The study in descriptive design was carried out to expand the knowledge and risk perception scope of midwifery students on child abuse and neglect.
Materials and Methods: The measurement in the descriptive design was composed of 218 volunteer students working in the Midwifery department of a public university (Participation rate: 66%). The data were collected with the “Personal Information Form”, “Scale Form for Recognizing the Signs and Risks of Child Abuse and Neglect”.
Results: It was determined that the mean age of the students participating in the study was 21.05±2.14. It was determined that 17% of locals received training on abuse and abuse of their children, and 5% were aware of child abuse and abuse reporting procedures. While 45.4% of the participants stated the findings of children who were neglected and abused, 17% were found to have child neglect and abuse cases. The total scores of the scale for recognizing the symptoms and risks of sexual child abuse and neglect were found to be 241.64±31.31. It was determined that different variables such as studying abuse and getting information/education about abuse, knowing about child abuse and its prohibitions, place of residence, high school graduated differ as using the scale total score and sub-dimension score averages for recognizing the symptoms and risks of child abuse and neglect.
Conclusion: It was determined that the dimensions of diagnosis of the symptoms and risks of child abuse and neglect of midwifery students were moderate and affected by different variables. Include more mention of child neglect and abuse in the training curriculum of midwife candidates will be important in the speed of their energy increase in this regard.
Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file.
Özet
Amaç: Tanımlayıcı desendeki çalışma, ebelik öğrencilerinin çocuk istismarı ve ihmali konusundaki bilgi ve risk tanıma düzeylerini tespit etmek amacıyla yürütülmüştür.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı desendeki araştırmanın örneklemini, bir kamu üniversitesinin Ebelik bölümünde öğrenim gören ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 218 öğrenci oluşturdu (Katılım oranı: %66). Veriler “Kişisel Bilgi Formu”, “Çocuk İstismarı ve İhmalinin Belirti ve Risklerinin Tanılanmasına Yönelik Ölçek Formu” ile toplandı.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamasının 21.05±2.14 olduğu tespit edildi. Öğrencilerin %17’sinin öğrenim gördüğü okullarda çocuk ihmali ve istismarı (ÇİVİ) hakkında eğitim aldığı, %5’inin ise ÇİVİ bildirim prosedürlerden haberdar olduğu tespit edildi. Katılımcıların %45.4’ü ihmal ve istismara uğrayan çocukları teşhis edebileceklerini belirtirken, %17’sinin ise çocuk ihmal ve istismarına şahit olduğu saptandı. Öğrencilerin ÇİVİ belirti ve risklerinin tanılanmasına yönelik ölçek toplam puanları 241.64±31.31 olarak tespit edildi. Öğrenim görülen okullarda ihmal ve istismara yönelik bilgi/eğitim alma, çocuk ihmali ve istismarına yönelik uygulanan prosedürleri bilme, yaşanılan yer, mezun olunan lise gibi farklı değişkenlerin ÇİVİ belirti ve risklerinin tanılanmasına yönelik ölçek toplam puan ve alt boyut puan ortalamalarını anlamlı olarak farklılaştırdığı saptandı.
Sonuç: Ebelik öğrencilerinin ÇİVİ belirti ve risklerinin tanılanma düzeylerinin orta seviyede olduğu ve farklı değişkenlerden etkilendiği belirlendi. Ebe adaylarının eğitim müfredatında ÇİVİ konusuna daha fazla yer verilmesi öğrencilerin bu konuda farkındalık düzeylerinin artırılmasında önemli olacaktır
The relationship of graft survival and herpes simplex virus latency in recipient corneal buttons
Orhan Aydemir1, Peykan Türkçüoglu1, Yasemin Bulut2, Ahmet Kalkan31Firat University School of Medicine, Department of Ophthalmology, Elazig, Turkey; 2Firat University School of Medicine, Department of Microbiology, Elazig, Turkey; 3Firat University School of Medicine, Department of Infectious Diseases, Elazig, TurkeyPurpose: To demonstrate relationship between herpes simplex virus (HSV) corneal latency and graft survival.Methods: Prospective case control study. 28 recipient corneal buttons and donor cornea-scleral remnants were examined for HSV DNA with polymerase chain reaction (PCR). None of the recipient had a history of HSV infection. Serum samples of graft recipients were analyzed for the presence of anti-HSV IgG and IgM with enzyme-linked immunosorbent assay technique. All corneas were free of stromal scarring or epithelial defect before sampling and had an endothelial cell density of >2000 cells/mm2.Results: In twenty three patients (82%) anti-HSV IgG was detected in serum. In none of the recipients anti-HSV IgM was positive. HSV DNA was positive in six out of twenty eight (21%) of the recipient corneal buttons and none of the donor cornea-scleral remnants. In eighteen months follow-up period three out of six (50%) HSV DNA positive and one out of twenty-two (4.5%) HSV DNA negative patients experienced late endothelial failure that was statistically significantly different (p = 0.022). Conclusion: Even without a history of HSV keratitis, presence of latent HSV virus in recipient cornea is an important risk factor for subsequent graft survival.Keywords: herpes simplex virus, polymerase chain reaction, corneal latency, corneal graft surviva
Views of parents about music lessons in secondary schools (sample of Niğde city)Ortaokul müzik dersine yönelik veli görüşleri (Niğde ili örneği)
The goal of this research is to determine the views of parents about music lessons in secondary schools within the territories of Niğde City; discover the attitudes of parents to music lessons in secondary schools according to their views; and develop the recommendations for current music lessons. Research is descriptive. Related data has been collected with a interview form that was developed by researchers according to experts’ review. In the analysis of data collected, the content analysis has been used. The universe of this research consists of the parents of the students who study in the education periods of 2013-2014/2014-2015, in secondary schools under Provincial Directorate for National Education in Niğde City; the sample group is 622 parents of students who study in the class 5,6 7 and 8 of secondary schools “Selçuk, Fahri Kirt, Fatih, Cumhuriyet, Azatlı Küllüce, İsa Yüksel, Atatürk, Gazi, Zeynep Ecemiş, Murtaza Naile Uyanık and Kanuni” that were randomly elected. According to research findings; the parents of the students in 5th class give importance to music lesson and are pleased with music lesson; the majority of parents of the students in 6th class regards music lessons as just a content, and their children love/interested in music lessons; the parents of the students in 7th class indicate that their children love music lesson and also find it necessary; the parents of the students in 8th class indicate that their children love music lesson and are interested in music lesson. Moreover, the views parents of the students in class 5, 6, 7 and 8 are based on lesson and student; these views are for affective field. ÖzetAraştırmanın amacı, ortaokul müzik dersine ilişkin veli görüşlerini “Niğde İli Örneği” üzerinden belirlemek, bu görüşler doğrultusunda öğrenci velilerinin mevcut müzik derslerine yönelik tutumlarını ortaya koymak ve etkili bir müzik dersi için öneriler geliştirmektir. Araştırma betimsel niteliktedir. İlgili veriler uzman görüşleri doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilen yapılandırılmamış görüşme formu ile toplanmıştır. Elde edilen nitel verilerin çözümlenmesinde içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2013-2014/2014-2015 eğitim öğretim yıllarında Niğde İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ortaokullarda öğrenim gören öğrencilerin velileri, örneklemini ise; bu öğrenciler arasından tesadüfî örneklem yoluyla seçilen Selçuk, Fahri Kirt, Fatih, Cumhuriyet, Azatlı Küllüce, İsa Yüksel, Atatürk, Gazi, Zeynep Ecemiş, Murtaza Naile Uyanık ve Kanuni Ortaokullarının 5, 6, 7 ve 8. sınıfında öğrenim gören 622 öğrencinin velisi oluşturmaktadır. Araştırma bulguları doğrultusunda; Ortaokul 5. sınıf öğrenci velilerinin çoğunluğunun müzik dersini önemli bulduğu, çocuğunun müzik dersini sevdiği ve müzik dersinden memnun olduğu; Ortaokul 6. sınıf öğrenci velilerinin çoğunluğunun müzik dersini içerik olarak değerlendirdiği, çocuğunun müzik dersini sevdiği ve çocuğunun müzik dersine ilgili olduğunu belirttiği; Ortaokul 7. sınıf öğrenci velilerinin çoğunluğunun çocuğunun müzik dersini sevdiği, müzik dersini gerekli ve önemli buldukları; Ortaokul 8. sınıf öğrenci velilerinin çoğunluğunun çocuğunun müzik dersini sevdiği, müzik dersini güzel bulduğu ve çocuğunun müzik dersine ilgili olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca ortaokul 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrenci velilerinin konuya ilişkin görüşlerinin ders ve öğrenci odaklı olduğu, bu görüşlerin de büyük çoğunlukla duyuşsal alana yönelik olduğu tespit edilmiştir
Ortaokul Öğrencilerinin Müzik Dersine Yönelik Görüşleri (Niğde İli Örneği)
Araştırmanın amacı, Niğde ilinde öğrenim gören ortaokul öğrencilerinin müzik dersine yönelik görüşlerini belirleyerek bu görüşler doğrultusunda mevcut müzik derslerine yönelik durumu ortaya koymak ve etkili bir müzik dersi için öneriler geliştirmektir.Araştırma betimsel niteliktedir. İlgili veriler uzman görüşleri doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilen yapılandırılmamış görüşme formu ile toplanmıştır. Elde edilen nitel verilerin çözümlenmesinde içerik analizi kullanılmıştır.Araştırmanın evrenini 2012-20013/2013-2014 eğitim öğretim yıllarında Niğde İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ortaokullarda öğrenim gören öğrenciler, örneklemini ise; bu öğrenciler arasından tesadüfî örneklem yoluyla seçilen Alparslan, Kemal Aydoğan, 19 Mayıs, 23 Nisan Havacılar, Selçuk, Atatürk ve Cumhuriyet Ortaokullarının 5, 6, 7 ve 8. sınıfında öğrenim gören 644 öğrenci oluşturmaktadır.Araştırma bulguları doğrultusunda; Ortaokul 5. sınıf öğrencilerin çoğunluğunun müzik dersini zevkli bulduğu, müzik dersini ve müzik öğretmenini sevdiği; Ortaokul 6. sınıf öğrencilerinin çoğunluğunun müzik dersini sevdiği, müzik dersini önemli ve eğlenceli bir ders olarak gördükleri; Ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin çoğunluğunun müzik dersini sevdiği, müzik dersini önemli ve eğlenceli bir ders olarak gördükleri; Ortaokul 8. sınıf öğrencilerinin çoğunluğunun müzik dersini sevdiği, müzik dersini rahatlatan ve önemli bir ders olarak gördükleri, sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca ortaokul 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin konuya ilişkin görüşlerinin ders, öğretmen ve öğrenci odaklı olduğu, bu görüşlerin de büyük çoğunlukla duyuşsal alana yönelik olduğu tespit edilmiştir
The Relationship between Elementary School Students’ Reading Comprehension and Reading Motivation
Reading is an important language skill whose main purpose is comprehension. In the reading process, visible symbols must be perceived and interpreted in the brain. Once the reading skill has been acquired, it can become a tool for having access to information, analyzing and interpreting it. All of these depend on the reading comprehension skill. Thus, evaluation of reading comprehension is one of the subjects to which great importance is attached. Particularly the evaluation of the level of students’ reading comprehension is a subject of great interest for many researchers. In this regard, the current study aimed to investigate the relationship between the Turkish elementary school students’ reading comprehension and reading motivation. At the end of the study, it was found that there is a positive, medium and significant correlation between the students’ levels of reading comprehension determined with cloze tests made up of both narrative and informative texts and reading motivation. In addition, a positive, medium and significant correlation was found between the students’ levels of reading comprehension determined with open-ended questions made up of both narrative and informative texts and reading motivation. Increase in the students’ reading motivation affects their reading comprehension positively and significantly. Furthermore, reading motivation explains 12-13% of the total variance in their reading comprehension
Determination of midwives' attitudes towards technology and factors affecting them: Ebelerin teknolojiye ilişkin tutumları ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi
Aim: This study was conducted out to determine the attitudes of midwives working in a public hospital towards technology and the factors affecting it.
Materials and Methods: The sample of the study, which was conducted in a descriptive design, consisted of 112 midwives actively working in a public hospital (Participation Rate: 82%). The data were collected with the "Personal Information Form" and the "Attitudes Towards Technology Scale (ATTS)".
Results: It was determined that the average age of the midwives participating in the study was 27.14±4.95 (min: 21, max: 48) and 76.8% of the participants were undergraduate graduates. It was determined that 58% of the midwives worked between 1-5 years. It was determined that 60.7% of the participants partially benefited from technological devices while working in the clinic, while 83% had difficulty using technological devices. In the clinic, most monitors (91.1%), blood pressure and glucometer (91.1%) are mostly used for purposes such as following laboratory information (83%), entering or exiting materials (77.7%), drug tracking (68.8%) and midwifery care registration (63.4%). It was determined that 95.5%, digital thermometer (82.1%), computer (95.5%) and similar technological devices were used. It was found that problems such as connection/power supply interruption (69.6%) and slow system operation (89.3%) were frequently encountered while using these devices. The total score of midwives in ATTS was determined as 136.04±24.64. When the attitudes of midwives towards technology are evaluated in terms of different variables; It was determined that variables such as education level, clinic worked, years of work and benefiting from technological devices in the institution significantly differed the total score of ATTS.
Conclusion: It was identified that the attitudes of midwives towards technology were positive and affected by many variables. It is recommended to organize in-service trainings and certificate programs to ensure the integration of current technologies in midwifery care.
(Extended English summary is at the end of this document)
Özet
Amaç: Bu çalışma bir kamu hastanesinde çalışan ebelerin teknolojiye ilişkin tutumları ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla yürütüldü.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı desende yürütülen araştırmanın örneklemini bir kamu hastanesinde aktif olarak görev yapan 112 ebe oluşturdu (Katılım Oranı: %82). Veriler “Kişisel Bilgi Formu” ve “Teknolojiye Karşı Tutum Ölçeği (TKTÖ)” ile toplandı.
Bulgular: Araştırmaya katılan ebelerin yaş ortalamasının 27.14±4.95 (min: 21, max:48) olduğu ve katılımcıların %76.8’inin lisans mezunu olduğu saptandı. Ebelerin, %58’inin çalışma sürelerinin 1-5 yıl arasında değiştiği belirlendi. Katılımcıların, %60.7’sinin klinikte çalışırken teknolojik cihazlardan kısmen faydalandığı tespit edilirken, %83’ünün ise teknolojik aletlerden yararlanırken zorluk yaşadığı saptandı. Klinikte, çoğunlukla laboratuvar bilgilerini takip etme (%83), malzeme giriş veya çıkışı yapma (%77.7), ilaç takibi (%68.8) ve ebelik bakım kaydı (%63.4) gibi amaçlarla en çok monitör (%91.1), tansiyon ve glukometre (%95.5), dijital termometre (%82.1), bilgisayar (%95.5) ve benzeri teknolojik cihazların kullanıldığı saptandı. Bu cihazları kullanırken sıklıkla bağlantı/güç kaynağı kesintisi (%69.6) ve sistemin yavaş çalışması (%89.3) gibi problemler yaşandığı saptandı. Ebelerin TKTÖ toplam puanı 136,04±24.64 olarak belirlendi. Ebelerin teknolojiye olan tutumları farklı değişkenler açısından değerlendirildiğinde; eğitim durumu, çalışılan klinik, çalışma yılı ve kurumdaki teknolojik cihazlardan faydalanma durumu gibi değişkenlerin TKTÖ toplam puan ortalamasını anlamlı olarak farklılaştırdığı tespit edildi.
Sonuç: Ebelerin teknolojiye karşı tutumlarının olumlu olduğu ve birçok değişkenden etkilendiği belirlendi. Güncel teknolojilerin ebelik bakımında entegrasyonun sağlanması için hizmet içi eğitimlerin ve sertifika programlarının düzenlenmesi önerilmektedir
Comprehensive investigation of the extremely low lattice thermal conductivity and thermoelectric properties of BaIn2Te4
Recently, an extremely low lattice thermal conductivity value has been reported for the alkali-based telluride material BaIn2Te4. The value is comparable with low-thermal conductivity metal chalcogenides, and the glass limit is highly intriguing. Therefore, to shed light on this issue, we performed first-principles phonon thermal transport calculations. We predicted highly anisotropic lattice thermal conductivity along different directions via the solution of the linearized phonon Boltzmann transport equation. More importantly, we determined several different factors as the main sources of the predicted ultralow lattice thermal conductivity of this crystal, such as the strong interactions between low-frequency optical phonons and acoustic phonons, small phonon group velocities, and lattice anharmonicity indicated by large negative mode Gruneisen parameters. Along with thermal transport calculations, we also investigated the electronic transport properties by accurately calculating the scattering mechanisms, namely the acoustic deformation potential, ionized impurity, and polar optical scatterings. The inclusion of spin-orbit coupling (SOC) for electronic structure is found to strongly affect the p-type Seebeck coefficients. Finally, we calculated the thermoelectric properties accurately, and the optimal ZT value of p-type doping, which originated from high Seebeck coefficients, was predicted to exceed unity after 700 K and have a direction averaged value of 1.63 (1.76 in the y-direction) at 1000 K around 2 x 1020 cm-3 hole concentration. For n-type doping, a ZT around 3.2 x 1019 cm-3 concentration was predicted to be a direction-averaged value of 1.40 (1.76 in the z-direction) at 1000 K, mostly originating from its high electron mobility. With the experimental evidence of high thermal stability, we showed that the BaIn2Te4 compound has the potential to be a promising mid- to high-temperature thermoelectric material for both p-type and n-type systems with appropriate doping.Eskisehir Technical University [ESTU-BAP 22ADP150]C.S. acknowledges the support from the Eskisehir Technical University (ESTU-BAP 22ADP150). The numerical calculations reported in this paper were partially performed at TUBITAK ULAKBIM, High Performance and Grid Computing Center (TRUBA resources)
Vegan and vegetarianism as a life styleYaşam tarzı olarak vegan ve vejetaryenlik
Vegan and vegetarianism that becomes an increasing trend day by day is a life style and a life philosophy and a bioethical approach. The reason of choosing for being a vegan/ vegetarian differs according to people’s preferences. These may be; respecting for a living things’ life, taking an ethical position against exploitation of animals, reducing ecological damage, being healthy and religious purposes. Most people believe that the nature and animals just exist for the sake of them. Accordingly, people use and consume them with impunity. Human exploits animals to use them for different kinds of purposes he wishes. While some of them are cared and fed at home (like cats, dogs) some of them are raised at farms for eating or to benefit from their products such as eggs and milk. There are also some other animals to be used for entertaining purposes in circuses or camel wrestling and bull fighting. There are also animals used for their abilities. A police dog can be given as an example. Police dogs are used for their powerful sense of smell that people have not. There have been some traditional practices that include some animals. Other two examples are turkeys being eaten at thanksgiving day and a ram decorated at the Festival of Sacrifice and sent to the fiancée‘s home. On the one hand it is observed that consuming meat of an animal has different meanings in terms of gender considerations. For example, eating meat is viewed as masculine behavior while eating vegetables is feminine. In addition, meat at advertisements is generally symbolized as a woman. These kinds of behaviors, attitudes, beliefs affect development of veganism/ vegetarianism positively or negatively. In this paper, veganism/vegetarianism is described as a life style. Özet Gün geçtikçe sayılarında artış olan vegan ve vejetaryenlik, bir yaşam tarzı, bir hayat felsefesi ve biyoetik bir yaklaşımdır. İnsanların vegan/vejetaryenliği seçme nedenleri farklılık gösterebilir. Bunlar, canlı yaşamına saygı göstermek, hayvan sömürüsüne karşı etik bir duruş sergilemek, ekolojiye verilen zararı azaltmak, sağlıklı olmak ve dini inançlar gibi nedenler olabilir. Birçok insan doğanın ve hayvanların kendileri için var olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla insanlar onları dilediği gibi fütursuzca kullanmakta ve tüketmektedir. Hayvanlar insanların istediği gibi ve istediği şekilde kullanılmaktadır. Kimi hayvanlar sevilip evde beslenirken (kedi, köpek gibi), bazı hayvanlarda çiftliklerde tutulup yenilmek ya da yumurta, süt gibi ürünlerinden yararlanmak için yetiştirilmektedir. Bunun yanı sıra sirklerde; deve ve boğa güreşleri gibi etkinliklerde eğlenmek için kullanılan hayvanlar da bulunmaktadır. Ayrıca yeteneklerinden yararlanılan hayvanlar da vardır. Polis köpekleri bunlara örnek verilebilir. Polis köpekleri insanlarda olmayan keskin koku alma yetenekleri ile insanlar için kullanılmaktadır. Bazı hayvanların dâhil olduğu ve gelenekselleşen pratikler de vardır. Şükran günlerinde tüketilen hindiler, kurban bayramları ve bu bayramda bir koçun süslenerek nişanlı kadının evine gönderilmesi örnek olabilir. Hayvan etinin tüketimine bakıldığında, toplumsal cinsiyet açısından farklı anlamlar içerdiği de görülmektedir. Örneğin et tüketimi erkeksi bir davranış olarak görülmekte iken, sebze tüketimi kadınlara yakıştırılan bir davranış olmaktadır. Bütün bu konular, hayvanların kullanımı, et tüketimi ile ilgili insanların davranış, tutumlar ve inançları vegan/vejetaryenliğin gelişimine etkilemektedir. Bu makalede de sözünü ettiğimiz bu yönleriyle bir yaşam tarzı olarak vegan/vejetaryenlik söz edilmektedir
Diagnosis of comorbid migraine without aura in patients with idiopathic/genetic epilepsy based on the gray zone approach to the International Classification of Headache Disorders 3 criteria
BackgroundMigraine without aura (MwoA) is a very frequent and remarkable comorbidity in patients with idiopathic/genetic epilepsy (I/GE). Frequently in clinical practice, diagnosis of MwoA may be challenging despite the guidance of current diagnostic criteria of the International Classification of Headache Disorders 3 (ICHD-3). In this study, we aimed to disclose the diagnostic gaps in the diagnosis of comorbid MwoA, using a zone concept, in patients with I/GEs with headaches who were diagnosed by an experienced headache expert.MethodsIn this multicenter study including 809 consecutive patients with a diagnosis of I/GE with or without headache, 163 patients who were diagnosed by an experienced headache expert as having a comorbid MwoA were reevaluated. Eligible patients were divided into three subgroups, namely, full diagnosis, zone I, and zone II according to their status of fulfilling the ICHD-3 criteria. A Classification and Regression Tree (CART) analysis was performed to bring out the meaningful predictors when evaluating patients with I/GEs for MwoA comorbidity, using the variables that were significant in the univariate analysis.ResultsLonger headache duration (<4 h) followed by throbbing pain, higher visual analog scale (VAS) scores, increase of pain by physical activity, nausea/vomiting, and photophobia and/or phonophobia are the main distinguishing clinical characteristics of comorbid MwoA in patients with I/GE, for being classified in the full diagnosis group. Despite being not a part of the main ICHD-3 criteria, the presence of associated symptoms mainly osmophobia and also vertigo/dizziness had the distinguishing capability of being classified into zone subgroups. The most common epilepsy syndromes fulfilling full diagnosis criteria (n = 62) in the CART analysis were 48.39% Juvenile myoclonic epilepsy followed by 25.81% epilepsy with generalized tonic-clonic seizures alone.ConclusionLonger headache duration, throbbing pain, increase of pain by physical activity, photophobia and/or phonophobia, presence of vertigo/dizziness, osmophobia, and higher VAS scores are the main supportive associated factors when applying the ICHD-3 criteria for the comorbid MwoA diagnosis in patients with I/GEs. Evaluating these characteristics could be helpful to close the diagnostic gaps in everyday clinical practice and fasten the diagnostic process of comorbid MwoA in patients with I/GEs
- …