417 research outputs found

    Türk-Avusturya Edebi ve Kültürel İlişkilerinin Kaynakları ve Tarihi Gelişim Süreci

    Get PDF
    Başta Almanya olmak üzere Almanca konuşan milletlerin Türklerle ilk ilişkileri tarihi belgelerde M.S. 12. yy.a dayanır. Friedrich Baborassa ile Sultan II. Kılıçaslan’ın karşılaşması bu ilişkilerdeki en önemli somut tarihi göstergedir. Avusturya’da Alman ırkına ait olduğundan aynı tarihlendirme iki ülke için de geçerlidir. İki ülke ilişkilerini belirleyen kaynaklar, savaşlar seyahatnameler, edebi–tarihi eserler ve ülkelerdeki mimari eserler olarak belirlenebilir. Önce Balkanların daha sonra da İstanbul’un fethi ile birlikte bugünkü Avusturya topraklarına zaman zaman Türk akınları yapılmıştır. Macaristan’ın fethinden sonraki en önemli karşılaşmalar I. ve II. Viyana kuşatmaları ile gerçekleşmiştir. Bu süreçlerde iki halk birbirlerini daha yakından tanımış, günümüzde hala olumlu veya olumsuz yargıların oluşmasına zemin oluşturmuştur. Bunların en önemlileri, “Büyük Türk, Deccal, Türk Çanları, Türk vaazları, Türklerle savaşmak, Tanrı ile savaşmaktır, Türk gibi kuvvetli, Yenilmez Türk” gibi geçerliliğini hala koruyan ifadelerdir. Özellikle Viyana kuşatmalarından sonra pek çok edebi türde eserler yayımlanmıştır. Başta tiyatro, opera, halk şarkıları olmak üzere tablolar, müzik aletleri ve besteleri olmak üzere Türkleri olumlu-olumsuz biçimde konu alan eserlerin sayısı oldukça fazladır. Viyana kuşatmalarından kalan tarihi Türk yapımı binalar, çeşmeler, toplar, savaş malzemeleri, çadırlar, daha sonra yapılan heykeller, sokak, park isimleri bu ilişkilerin önemi gösteren diğer olgulardır. Savaş sonrası dinlerini değiştirerek Avusturya’da kalan Türk kökenli Leopolstatter, Neuchrist, Bessermann, Ofner, Weissenburger soyadlı ailelerde bugün halen mevcuttur. Türklerin Avusturya dolayısıyla Avrupa’ya götürdüğü kahve, kahvehane Cafe yarım ay şeklindeki simit Kipsel ve Lale bu ilişkilerde önemli yere sahiptir. Tarihten gelen ön yargıların olmasına rağmen özellikle Türk ve Avusturyalı yazarların iki ülke insanlarını konu alan eserler vermesi, gittikçe artan yabancı düşmanlığını ve tarihten gelen önyargılı bakışı hafifletmektedir. Türkiye’deki Avusturya Lisesi, Kültür Ofisleri ve Avusturya’daki Türk Kültür kurumları, Türkoloji bölümleri sayesinde ilişkiler olumlu yönde ilerlemektedir

    SOSYAL-KÜLTÜREL FAKTÖRLERİN ÇEVİRİDEKİ ROLÜ

    Get PDF
    Çeviribilimin yeni bir dal olarak ortaya çıkmasından sonra, çevirinin tanımı, yöntemi, türleri, diğer bilimlerle olan ilişkisi, çevirinin yabancıdil eğitimindeki yeri, çeviri kültür ilişkileri vb. konularda bilimsel olarak henüz tam bir fikir birliği sağlanamamaktadır. Bu durum çok çeşitli fikirlerin ortaya çıkmasının yanısıra, sonuca varma aşamasında çeşitli zorluklarıda beraberinde getirmektedir. Ancak ortaya çıkan her yeni görüşve zorluklar aynızamanda bu bilimin gelişmesine katkıda sağlamaktadır. Sosyal ve kültürel faktörlerin, çeviri aşamasında önemli roller oynadığıbu fikirlerden ve yapılan çalışmalardan hareketle ortaya çıkmıştır. Bu faktörlerin ulusal ve uluslararasıkültürlerin birbirine yakınlaşmasında ne derece rol oynadığı, bu rollerin olumlu, olumsuz ve çevirmene yardımcıveya zorlaştırıcıetkilerinin yanısıra değişik kültürlerin ortaya çıkarılmasında çevirinin rolü, bu makalede irdelenmeye çalışılmıştır

    The relationship between HbA1c and carotid intima-media thickness in type 2 diabetic patients

    Get PDF
    Introduction: The aim of this study was to investigate the relationship between HbA1c and carotid intima-media thickness (cIMT) which is noninvasive marker of atherosclerosis in type 2 diabetic patients. Methods: 81 type 2 diabetic patients were enrolled in this study. Demographic, clinical and laboratory features of the patients were obtained from hospital records. cIMT values were measured by high resolution B-mode ultrasound. Patients were divided into two groups according to cIMT values: cIMT < 0,9 mm group and cIMT ≥ 0,9 mm group. Increased cIMT values were accepted as ≥ 0,9 mm. Then we compared HbA1c and other collected features between normal and increased cIMT groups. Results: 69,2% of the patients were female, 30,8% were male. The mean age of the patients were 58,4±10,7 year. The mean HbA1c values of the patients were 8,6±2,03%. The mean cIMT values of the patients were 0,74±0,22 mm. Result with Student T test and ROC curve analysis HbA1c values were’nt different between the groups (p >0.05). Conclusion: in this present study we demonstrated that HbA1c could not be a marker for subclinical atherosclerosis in diabetic patients.Pan African Medical Journal 2016;

    FAST K-MEANS COLOR IMAGE CLUSTERING WITH NORMALIZED DISTANCE VALUES

    Get PDF
    Image segmentation is an intermediate image processing stage in which the pixels of the image are grouped into clusters such that the data resulted from this stage is more meaningful for the next stage. Many clustering methods are used widely to segment the images. For this purpose, most clustering methods use the features of the image pixels. While some clustering method consider the local features of images by taking into account the neighborhood system of the pixels, some consider the global features of images. The algorithm of K-means clustering method, that is easy to understand and simple to put into practice, performs by considering the global features of the entire image. In this algorithm, the number of cluster is given by users initially as an input value. For the segmentation, if the distribution of the pixels on a histogram is used, the algorithm runs faster. The values in the histogram must be discrete in a certain range. In this paper, we use the Euclidean distance between the color values of the pixels and the mean color values of the entire image for taking advantage of the every color values of the pixels. To obtain a histogram that consists of discrete values, we normalize the distance value in a specific range and round the values to the nearest integer for discretization. We tested the versions of K-means with the gray level value histogram and the distance value histogram on an urban image dataset getting from ISPRS WG III/4 2D Semantic Labeling dataset. When comparing the two histograms, the distance value histogram that is proposed in this paper is better than the gray level value histogram

    Compassion and Commanded Love

    Get PDF

    The Relationship Between Vitamin D Gene Polymorphisms and the Diagnosis of Prostate Cancer in Patients with High Prostate-Specific Antigen Value

    Get PDF
    Objective: To investigate the effects of vitamin D levels and vitamin D receptor (VDR) BsmI, FokI, TaqI, and ApaI gene polymorphisms on prostate cancer (PCa)diagnosis in Turkish men with high prostate-specific antigen (PSA) levels during screening.Materials and Methods: Patients who were admitted to the outpatient clinic with elevated PSA levels and were scheduled for transrectal prostate biopsy wereincluded. Patients diagnosed with PCa were divided into two groups of either localized disease (low/intermediate/high risk) or metastatic disease for subgroupanalysis. The control group comprised patients whose biopsies revealed benign pathologies. Blood samples were collected from each patient after 12 hours offasting before the prostate biopsy. Vitamin D levels and VDR gene polymorphisms were determined by ECLIA method and restriction fragment length polymorphismanalysis, respectively.Results: A total of 77 patients (PCa, 39; benign, 38) were included in the study. The frequencies of BsmI, FokI, TaqI, and ApaI genotypes for PCa and benigngroups were evaluated. Vitamin D deficiency was detected in 88.6% and 94.9% of the benign and PCa groups, respectively (p=0.176). The FokI Ff and BsmI bbgenotypes, and FokI FF and BsmI Bb genotypes were found to be more common in the PCa and benign groups, respectively. ApaI Aa and TaqI Tt were found tobe more frequent in both groups. In patients with metastatic PCa; Bsml Bb genotype, Apal Aa genotype, and Taql Tt genotypes were found to be more common.Conclusion: Although Bsml Bb genotype, Apal Aa genotype, and Taql Tt genotypes were more commonly found in patients with metastatic PCa, further studieswith increased sample sizes are needed to support this relationship in the Turkish PCa population

    Quantitative analysis of the olfactory system in pediatric epilepsy: a magnetic resonance imaging study

    Get PDF
    PURPOSEOlfactory dysfunction is a well-known complication in epilepsy. Studies have demonstrated that olfactory bulb volume (OBV), olfactory tract length (OTL), and olfactory sulcus depth (OSD) can be reliably evaluated using magnetic resonance imaging (MRI). In this study, we compared the OBV, OTL, and OSD values of children with epilepsy and those of healthy children (controls) of similar age. Our aim was to determine the presence of olfactory dysfunction in children with epilepsy and demonstrate the effects of the epilepsy type and treatment on olfactory function in these patients.METHODSCranial MRI images of 36 patients with epilepsy and 108 controls (3–17 years) were evaluated. The patients with epilepsy were divided into groups according to the type of disease and treatment method. Subsequently, OBV and OSD were measured from the coronal section and OTL from the sagittal section. The OBV, OTL, and OSD values were compared between the epilepsy group, subgroups, and controls.RESULTSOBV was significantly reduced in the children with epilepsy compared with the control group (P 0.05)

    Sjögren sendromlu annenin neonatal lupus sendromlu bebeği

    Get PDF
    Amaç: Sjögren sendromlu annenin neonatal lupus sendromu gelişen bebeğini olgu olarak sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Neonatal lupus sendromu NLS , Sjögren Sendromu SS ve diğer otoimmün hastalığı olan annelerin bebeklerinde anti-Ro/SSA ve anti-La/SSB antikorlarının geçişine bağlı olarak başta kardiyak tutulum oluşur. Bu yazıda SS’li annenin konjenital kalp bloğu tanısı alan ve kalıcı kalp pili uygulaması ile başarılı bir şekilde tedavi edilen NLS’li bebeği vaka olarak sunulmuştur. Sonuç: Anti-Ro/SSA ve anti-La/SSB antikoru pozitif SS gibi hastalığı olan kadınlarda gebelik boyunca NLS riski mutlaka akılda tutulmalı, fetal bradikardi saptandığında kalp bloğu akla gelmeli, intrauterin ve neonatal dönemde uygun tedavi planlanmalıdı
    corecore