2 research outputs found
The effect of cold and tepid blood cardioplegia with supplementation of "Diltiazem" on myocardial protection: Clinical study
AMAÇ:Bu çalışmada soğuk kan kardiyoplejisinin indüksiyon dozuna eklenen "diltiazem"in ve (indüksiyon dozuna diltiazem eklenmiş) ılık kan kardiyoplejisinin açık kalp ameliyatı yapılan hastalarda miyokardiyal reperfüzyon hasarına etkilerinin olup olmadığı biyokimyasal ve morfolojik olarak araştırılmıştır. YÖNTEM : Koroner bypass ameliyatı uygulanan 30 hasta, uygulanan kardiyopleji metoduna göre, üç grupta incelendi: Grup I: soğuk kan kardiyoplejisi uygulanan 10 hastadan, Grup II: soğuk kan kardiyoplejisininin indiksiyon dozuna 150 g/kg diltiazem eklenmiş 10 hastadan ve Grup III: indiksiyon dozuna 150 g/kg diltiazem eklenmiş ılık kan kardiyoplejisi uygulanan 10 hastadan oluşmaktadır. Miyokardiyal hücre hasarının araştırılmasında postoperatif 3-96. saatlerde serum CK-MB seviyeleri ve "cross clamp"ın 20.dakikasında ve reperfüzyonun 30.dakikasında sol ventrikül ön yüzünden alınan miyokard örneklerinde ültrastrüktürel değişiklikler kullanılmıştır. SONUÇLAR: Grup l'e göre Grup II ve Grup II'de serum CK-MB değerleri normal seviyelere daha erken dönmüş ultrastrüktürel değişiklikler daha hafif olmuştur. YORUM: Serum CK-MB seviyeleri ve ultrastrüktürel bulgulara dayanarak; soğuk kan kardiyoplejisinin indüksiyon dozuna eklenen diltiazem'in ve (indütsiyon dozuna diltiazem eklenmiş) ılık kan kardiyopejinin açık kalp cerrahisinin global iskemi ve reperfüzyon dönemlerinde myokard hasarının oluşumunun önlemesinde etkili oldukları sonucuna varılmıştır.PURPOSE: The effects of diltiazem in the cold blood cardioplegia and tepid blood cardioplegia with diltiazem are biochemically and morphologically evaluated. METHOD: 30 patient undergoing coronary by-pass surgery were randomly dividede into three groups. Group I was consisted of 10 patients with cold blood cardioplegia applied. Group II was consisted of 10 patients whom added 150 microgr/kg diltiazem to induction of cold blood cardioplegia, and group III was consisted of 10 patients whom added diltiazem (150 microgr /kg) to induction of tepid blood cardioplegia. The CK-MB blood leves in 3rd 96rd hours postoperatively and ultrastructural variations in myocard speciements taken from the anterior surface of left ventricule at 20th minute following -cross clamp- and 30th minute following reperfusion were used to assess the myocardial cell injury. RESULTS : In Group II and Group III serum CK-MB levels and ultrastructural findings are better then Group I. CONCLUSION: We concluded that cold and tepid blood cardioplegia with diltiazem added to induction, are effective methods in preventing from myocardial injury occurred during global ischemia and reperfusion periods in open heart surgery, due to CK-MB blood levels and ultrastructural findings
Extraperitoneal reconstruction in aortoiliac occlusive disease
Aortoiliak tıkayıcı hastalıklarda rekonstrüksiyon bir çok merkezde transperitoneal girişimle yapılmaktadır. Bildirilen avantajlarına rağmen extraperitoneal girişimin tercih edilmemesi bu girişimin yeterli görüş alanı ve müdahale imkanı sağlayamadığı endişesinden olsa gerekir. Kliniğimizde Ocak 1996 ile Nisan 1997 arasında aortoiliak tıkayıcı hastalığı olan 25 olguya extraperitoneal girişimle rekonstrüksiyon yapıldı. Ocak 1996'dan önceki dönemde transperitoneal girişimle yapılan son 25 hasta, gruplar randomize olmamasına rağmen; .transfüzyon gereksinimi, uzamış ileus, nazogastrik dekompresyon, mobilize olma, yoğun bakımda ve hastanede kalma süreleri yönünden karşılaştırıldı. Extraperitoneal girişimin yeterli görüş alanı ve müdahale imkanı sağladığı, transperitoneal girişimle karşılaştırıldığında transfüzyon gereksiniminin (p<0.001) ve uzamış paralitik ileusun daha az (p =0.025), nazogastrik dekompresyon, mobilize olma, yoğun bakımda ve hastanede kalma sürelerinin (p<0.001) daha kısa olduğu görüldü. Yeterli görüş alanı ve müdahale imkanı sağlaması, postoperatif iyileşmenin daha hızlı ve rahat olması nedeni ile extraperitoneal girişimin transperitöneale göre daha iyi olduğu sonucuna varıldı.The reconstruction in the aortoiliac occlusive diseases is commonly done via transperitoneal approach. We believe that although the known advantages of extraperitoneal approach is reported, the reason for the less common practice of this approach must be due to the belief that it doesn't provide good exposure. Between January 1996-April 1997 25 aortoiliac occlusive cases were reconstructed by extraperitoneal approach. Even though the groups were not randomized the results are compared with the indices of the need for transfusion, ileus, nasogastric decompression, mobilization, duration of stay in the intensive care and hospital. It was seen that extraperitoneal approach has good exposure, provides sufficient manipulation and when compared to transperitoneal approach it has less need for transfusion (<0.001) and ileus (p=0.025), nasogastric decompression, mobilization, intensive care and hospitalization time is reduced. In conclusion extraperitoneal approach is superior to transperitoneal approach since it provide good exposure and manipulation has a faster and more comfortable postoperative course. Keywords: Aortoiliac occlusive disease, extraperitoneal approach, postoperative course