3 research outputs found

    Radiological Findings of Hepatic Epithelioid Hemangioendothelioma: A Rare Case Report

    Get PDF
    Hepatik epiteloid hemanjioendotelyoma, klinik seyri öngörülemeyen, nadir görülen, düşük dereceli, vasküler bir tümördür ve genellikle radyolojik karakteristik özelliklere dayanarak diğer karaciğer tümörleri gibi yanlış teşhis edilir. En yaygın tutulum bölgeleri karaciğer, akciğer ve kemiktir. Genellikle asemptomatik seyirli olması ve diğer hepatik malignitelere kıyasla daha nadir görülmesi nedeniyle bu tümörün teşhisinde hala zorluklar bulunmaktadır. Bu hastalığın erken teşhisinde radyolojik görüntüleme yardımcı olabilir. Bu olguda ayırıcı tanıyı genişletmek ve doğru tanı koymak için olası akciğer metastazlı hepatik epiteloid hemanjioendotelyomanın görüntüleme bulgularını sunmayı amaçladık. Sağ üst kadran ağrısı olan 38 yaşında bir kadın hastayı bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve pozitron emisyon tomografisi (PET-BT) görüntüleme modaliteleri ile değerlendirdik. Kesin tanı lezyonun biyopsisi sonrasında histopatolojik değerlendirme sonrasında konuldu

    Pron Masada Stereotaktik Vakumlu Biyopsi Yapılan Mikrokalsifikasyonların Mamografik Özelliklerinin Patoloji Bulgularıyla Karşılaştırılması

    No full text
    Comparison of Mamographic Findings with Pathology Results of Microcalcifications which are excised by Stereotactic Vacuum Assisted Biopsy on Prone Table, Hacettepe University Faculty of Medicine, Thesis in Radiology, Ankara, 2014. The purpose of this thesis is to evaluate lesions (n=119) which were detected by mamographycally and biopsied with stereotactic vacuum assisted biopsy device on prone table between March 2010-July 2014 in Hacettepe University Faculty of Medicine Breast Imaging Section at Departmant of Radiology. BI-RADS categories before vacuum assisted biopsy were compared with pathology results after vacuum assisted biopsy and after operation. We compared our data with literature for assesment of efficiency and performance of our breast imaging unit. Lesions which were biopsied on prone table were only microcalcifications and both microcalcifications and nodules. BI-RADS categories was determined before vacuum assisted biopsy according to lesions mamographic features (microcalcification shape and distribution pattern, according shape and margin with accompanying masses). Statistical analysis was performed using SPSS software. The most frequent lesion type for stereotactic vacuum assisted biopsy was performed was microcalcifications. They were identified in 96,6%. Patients have upgrade the number of removed calcifications (logaritmic) were significantly higher than cases which don't have upgrade situation statistically (t=3,358; p=0,001). Stereotactic vacuum assisted biopsy revealed that 52,1% of lesions were benign and 47,9% were malignant. After vacuum assisted stereotactic biopsy 61 patients were operated. In 10 of them 16,3% the final histopathologic diagnosis was benign, in 51 of them 83,7% were malignant. ADH frequency was found to be 6,7%. In our study none of the ADH upgraded to malignant lesions. After vacuum assisted biopsy the frequency of in situ carcinoma was 37,8%. The upgrade rate of in situ carcinoma to invasive carcinoma was %23,8. False negative diagnostic ratio was % 3,2. In conclusion, vacuum assisted biopsy is a succesfull technique with low failure rate for calcifications that are nonpalpable and have no ultrasonographic findings and in case of existing nodules.Pron masada Stereotaktik Vakumlu Biyopsi Yapılan Mikrokalsifikasyonların Mamografik Özelliklerinin Patoloji Bulgularıyla Karşılaştırılması, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Ankara, 2014. Bu tezin amacı, Mart 2010-Temmuz 2014 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Meme Görüntüleme Biriminde mamografik olarak tespit edilen mikrokalsifikasyonlar ve mikrokalsifikasyonlara eşlik eden nodüllerden oluşan pron masada stereotaktik vakumlu biyopsi yapılan (n=119) lezyonların vakumlu biyopsi öncesi BI-RADS skorları, vakumlu biyopsi ve cerrahi sonrası patoloji sonuçlarını değerlendirmek ve literatürle karşılaştırmaktır. Vakumlu biyopsi öncesinde lezyonların mamografik bulgularına göre (mikrokalsifikasyonların şekil ve dağılım paternleri ve eşlik eden kitlelerin ise şekil ve kenar özelliklerine göre) BI-RADS skorları belirlendi. İstatistiksel analiz SPSS programı kullanılarak gerçekleştirildi. En çok biyopsi yapılan lezyonlar mikrokalsifikasyonlar olup hastaların %96,6'sını oluşturuyordu. Evre yükselmesi olan vakalarda, çıkarılan doku parçalarındaki kalsifikasyon sayısı (log) (ortalama 21,92) evre yükselmesi olmayanlara göre (ortalama 12,96) istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha fazla bulunmuştur (t=3,358; p=0,001). Vakumlu biyopsi yapılan lezyonların (tüm lezyonlar içinde) %52,1'i benign, %47,9'u malign patoloji olarak rapor edildi. Altmış bir hasta opere edildi. Opere olanlardan cerrahi sonrası %16,3'ü benign, % 83,7'si malign patoloji olarak saptandı. ADH sıklığı (tüm lezyonlar içinde) % 6,7 olarak bulundu. Çalışmamızda vakumlu biyopsi sonrası patolojisi ADH gelen lezyonların hiçbirinde cerrahi sonrası malign patolojiye yükselme saptanmadı. Vakum sonrası in situ karsinom sıklığı (tüm lezyonlar içinde) %37,8 olarak bulundu. İn situ karsinom için evre yükselme oranı %23.8 olarak saptandı. Yanlış negatif tanı oranı %3,2 olarak bulundu. Sonuç olarak vakum eşlikli biyopsi ele gelmeyen ve US bulgusu olmayan kalsifikasyonların ve gerektiğinde nodüllerin tanısında başarılı ve hata olasılığı düşük bir yöntemdir

    Pyelolymphatic Backflow Demonstrated By An Abdominal Ct: A Case Report

    Get PDF
    Background Pyelolymphatic backflow phenomenon, which is a subtype of pyelorenal backflow, is a rare condition that occurs during the acute phase of urinary obstruction. Pyelorenal backflow has already been described in humans with retrograde pyelography. Our report presents a rare case of pyelolyphatic backflow demonstrated by a computed tomography. Case Report A 67-year-old man with a history of bladder carcinoma was admitted to the emergency department due to right-sided flank pain and hematuria. Hematuria resolved after insertion of a 3-way urinary catheter, but flank pain persisted. As a result, an abdominopelvic CT was performed. CT revealed numerous tiny, serpiginous tubular structures connected with each other and filled with urine. They began intrarenally and extended caudally surrounding the ureter in the retroperitoneum. Subsequently, the patient underwent an ultrasound-guided nephrostomy to decompress the collecting system of the right kidney. Antegrade pyelography revealed minimal hydroneprosis. However, no leakage from the ureter to the retroperitoneum was observed, proving that the changes demonstrated by a CT were due to pyelolymphatic reflux caused by increased pressure in the collecting tubules filling the lymphatics with opaque urine. Conclusions This report presents a very rare case of pyelolymphatic reflux demonstrated by a CT. We present this case report as a reminder that although rare, pyelolymphatic reflux can occur as a result of obstruction without manifestations of hydronephrosis and it can be confused with leakage from the ureter.PubMe
    corecore