15 research outputs found
Clinical Significance Of DNA Repair Genes Expressions In Neurofibromatosis Type 1 Cases
AMAÇ: Nörofibromatozis Tip 1 (NF1), çeşitli fenotiplere sahip, sık görülen otozomal dominant genetik bir hastalıktır. NF1 hastalarının klinik çeşitliliğinin genetik nedeni sorgulanmaktadır. DNA onarım genleri DNA' daki hataların onarımından sorumludur. Bu çalışmada DNA onarım genlerinin ekspresyonunu ve onların NF1 hastalarındaki klinik önemini nörofibrom, hamartomatöz lezyon, diğer tümörler ya da ailesel NF1 varlığı ile karşılaştırarak analiz etmek ve gen ekspresyonları ile klinik bulgular arasında ilişki olup olmadığını belirlemek amaçlandı. YÖNTEMLER: NF1' li hastalar ve NF1 ile birlikte malignitesi olan hastalar çalışmaya alındı. Kontrol grubu olarak da benzer yaş grubundaki her hangi bir hastalığı olmayan çocuklar ve NF1 ile ilgisi olmayan maligniteli olgular oluşturdu. Çalışma toplam 46 olgu içermekteydi: 36 NF1 hastası (30 çocuk; 6 ebeveyn), hiç bir hastalığı olmayan 8 kontrol olgusu, rabdomiyosarkomlu NF1 olmayan 2 kontrol olgusu çalışmaya alındı. Her bir hasta ve kontrol grubundan periferik kandan mononükleer hücre izolasyonu yapıldı. RNA izolasyonu ve cDNA dönüşümünden sonra, her bir olguda Real-Time PCR ile DNA onarımı ile ilişkili 84 genin ekspresyonu (standart array, SABiosciences) belirlendi. Ekspresyonların kontrol grubuna göre kat değişiklikleri ve T test ile p değeri karşılaştırmalı gruplarda değerlendirildi. BULGULAR: Araştırma grubunu 36 NF1 hastası, kontrol grubunu ise 8 sağlam çocuk ve 2 adet de NF1 ile ilişkisi olmayan maligniteli olgu (rabdomiyosarkom) oluşturmaktadır. 8 kontrol olgusunun yaş ortalaması 17±7,03 (10-30 yaş) (ortanca 13 yaş) idi. NF1 olgularının 17' si kadın 19' u erkekti. NF1' li olgularımız için tanı anındaki yaş ortalaması 10,08±8,86 (9 ay- 38 yaş) (ortanca 8 yaş) iken hastalarımızın çalışmaya alınan ebeveynlerinin yaş ortalaması 40,50±1,22 (39-42 yaş) (ortanca40 yaş) idi. 36 hastanın, 17' si nörofibromlu, 17' si hamartomatöz lezyonluydu. 1 hastada rabdomiyosarkom (RMS) gözlenmiş, 1 hasta meme kanseri ve 4 hasta da optik gliomluydu. NF1 olgularında, PNKP, RAD18, XAB2, XRCC3, XRCC4 ve XRCC5 genlerinin ekspresyonu kontrol grup ile karşılaştırıldığında azaldı (p<0.05, T test). Nörofibromlu NF 1 olgularında, nörofibromsuz NF 1 olgularıyla karşılaştırıldığında POLB ekspresyonu artarken; ERCC3,LIG1,MGMT, MRE11A, MPG, MSH6, PARP2, PRKDC, RAD51B, RAD52, RPA3, SMUG1, TREX1, UNG ekspresyonu azaldı. RAD18 ailesel NF 1 varlığında ekspresyonu azalmış ve istatistiksel olarak önemli olduğu saptandı. Malign tümör olgularında NF 1' li ya da NF 1' siz gruplar karşılaştırıldığında gen ekspresyonunda kat değişiklikleri vardı. Maligniteli olgularda DDB2, MGMT, MLH1, POLB UNG, XPA ekspresyonları arttı. NF 1'li RMS olgusu ile NF 1' siz RMS olguları karşılaştırıldığında DDB2, MGMT, MLH1, POLB, UNG, XPA olmak üzere 6 genin ekspresyonu 10 kattan fazla artmış saptandı. SONUÇ: Bulgularımız NF 1 olgularındaki klinik bulgulardan tümör gelişimini öngörmek için DNA onarım sistemi ilişkili gen ekspresyon değişikliklerinin rolü olabileceğini göstermiştir. POLB nörofibrom varlığı belirteci, DDB2, MGMT, MLH1, POLB UNG, XPA malign tümör gözlenme belirteci olmaya aday genler olarak saptandı. Bu genlerin ekspresyonlarının daha geniş seri NF1li ve maligniteli olgularda çalışılması uygundur. OBJECTIVE: Neurofibromatosis Type 1 (NF1) is a a common autosomal dominant genetic disorder that has a variable phenotype. The genetical causes of clinical variability of NF1 patients is questioned. DNA repair genes are responsible for proofreading the missing in the DNA. We aimed to analyze expression of DNA repair genes and their clinical significance in NF1 patients; comparing exsistance of neurofibroma or hamartomatous lesions or other tumours or existance of NF1 in the family. The other aim of this study was to determine whether any relationship between gene expressions and clinical findings. METHODS: NF1 patients and malignancy with NF1 pateints were included and in this study. In the control gruop children that they are in the similar age group and they have no disease and no malignacy group were included. This study included total 46 cases. 36 NF1 patients (30 children; 6 parents), 8 control cases without any disease, two control cases with rhabdomyosarcoma without NF1 were included in this study. The mean age of control group was 17±7,03 (10-30 age) (median 13 age). In the NF1 pateints gruop 17 of them are female, and 19 are male. The mean age at diagnosis is 10,08±8,86 (9 months- 38 age)(median age 8) for children and 40,50±1,22 (39-42 age) (median age 40) for parents. Among 36 patients, 17 had neurofibromas, 17 had hamartomatous lesions. Rhabdomyosarcoma (RMS) was observed in one patient, breast cancer in one patient and four patients suffered optic glioma. Peripheral blood was obtained from each cases and mononuclear cells were separated. After RNA isolation and cDNA converting, expressions of 84 genes related with DNA Repair in standard array (SABiosciences) were determined by Real-Time PCR for each case. Fold changes and p values compared with control groups and fold changes evaluated with T test and p value in the comperative groups. RESULTS: 36 NF1 patients, 8 healthy children as a control and 2 cases no NF1 relationship with malignancy (rhabdomyosarcoma) were included in the study group. In NF1 cases PNKP, RAD18, XAB2, XRCC3, XRCC4 and XRCC5 genes were downregulated compared with control group. In NF1 cases having neurofibromas, POLB was over expressed; while ERCC3, LIG1, MGMT, MRE11A, MPG, MSH6, PARP2, PRKDC, RAD51B, RAD52, RPA3, SMUG1, TREX1, UNG were downregulated compared with the NF1 cases without neurofibromas (p<0.05, T test). RAD18 is the downregulated and statistical significant gene for existence of NF1 in the family. There are gene expression fold change differences determined when malign tumor cases with/without NF1 were compared. DDB2, MGMT, MLH1, POLB UNG, XPA are increased. CONCLUSION: Our results may point toward a role of gene expression changes of DNA repair system to be predictive for clinical manifestations in NF1 cases
The role of regulatory T cells and programmed death-1 in multipl myeloma
T düzenleyici hücreler (Treg) immünsüpresyonda ve otoimmün sistemin kontrolünde rol alarak tümör hücrelerine verilen immün yanıtta önemli bir görev üstlenmektedir. CD200 T hücre aracılı immünitede immünsüpresif etkiye sahiptir. Etkinliğinin arttırılması sonucunda tümör hücrelerinin immün sistemden kaçışı ile ilişkilendirildiği düşünülmektedir. Programlı ölüm-1 (PD-1), T hücreleri, B hücreleri, doğal öldürücü hücreler ve dendritik hücreler üzerinde ekprese edilmektedir. İmmün yanıtta inhibitör sinyallere sahiptir. T hücre apoptozunu uyarır. İnhibisyonu tümör progresyonu ile ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı otolog kemik iliği transplantasyonu (OKİT) alan ve almayan multipl miyelom (MM) hastalarında CD4+ CD25+ Foxp3+ Treg hücrelerin, CD200 ve PD-1 pozitif hücrelerin seviyelerinin kıyaslanmasıdır. Hücrelerin analizi için yaşları 41 ve 78 arasında değişen 28 multipl miyelom hastasından (10 kadın, 18 erkek) kan örnekleri steril EDTA içeren tüplere alındı. Periferik kan mononükleer hücreleri (PBMC) Biocoll ayırma solusyonu (d 1.077g/ml) ile yoğunluk gradient santrifügasyonu ile izole edilerek hemen akım sitometri analizine tabi tutuldu. Sonuçların Mann Whitney nonparametric test ile Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) (9.05) yazılımı kullanılarak analizi yapıldı. P değerleri Bu çalışmada Treg hücre sayımları OKİT alan hastalarda daha yüksek seviyede tespit edilmiştir (p=0.042). Ayrıca iki grup arasında CD200 ve PD-1 ekspresyonlarının belirgin bir istatistiksel anlam ifade etmediği tespit edilmiştir (sırasıyla p=0.711, 0.404 ). OKİT veya Treg hücrelerin seviyeleri CD200 and PD-1 ekspresyonları ile korelasyon göstermemektedir. Treg hücreleri ve PD-1 seviyeleri arasında literatürde yer alan çalışmalara benzer bir negatif korelasyon gözlenmiştir. Sonraki çalışmalarda MM ‘da Treg hücrelerin kemik iliğine kemoterapötik ajanların varlığında ve yokluğundaki etkileri sorgulanmalıdır. T regulatory cells (Treg), having roles in immunosupression and control of autoimmunity are a contemporary issue in immune response to tumor cells. CD200 has an immunosuppressive effect on T cell mediated immunity. Its up regulation is thought to be related with escape of tumor cells from immune system. Programmed Death-1 (PD1) is expressed on T cells, B cells, natural killer cells and dendritic cells. It has inhibitory signals in immune response. It stimulates T cell apoptosis. Its inhibition is related with tumor progression. Aim of this study is to compare the levels of CD4+ CD25+ Foxp3+ Treg cells, CD200 and PD-1 in multiple myeloma (MM) with and without autologous bone marrow transplantation (ABMT). Blood samples were collected from 28 MM patients (10 female, 18 male) aged between 41 and 78. in sterile EDTA containers. Peripheral blood mononuclear cells (PBMC) were isolated by density gradient centrifugation on Biocoll separating solution (d 1.077g/ml) and underwent immediate analysis by flow cytometry. Results were analyzed with Mann Whitney nonparametric test using the Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) software (9.05). P values In this study Treg cells are shown to be higher in patients ABMT (p=0.042). But CD200 and PD-1 did not show statistical significance between two groups (p=0.711, 0.404 respectively). ABMT or Treg cells levels are not correlated by CD200 and PD-1 expression. According to our study negative corelation between Treg and PD-1 levels are observed as previous studies in literatures. Effect of Treg cells on bone marrow with or without chemotherapoetic agents should be questioned on MM
ÖNLİSANS ÖĞRENCİLERİNİN SİGARA KULLANIMI VE ZARARLARINA TUTUM VE BAKIŞ AÇILARI-SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU ÖRNEĞİ
Amaç: Çalışmamızda Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokuluöğrencilerinin sigara kullanım alışkanlıklarının sosyodemografik özelliklerkapsamında ortaya koyulması, nikotin bağımlılık düzeylerinin belirlenmesi,sigara kullanımı konusunda bakış açıları ve bilinç düzeylerinin tespit edilmesive öğrencilerin okulda dumansız hava sahası olmasına ilişkin görüşlerinin saptanmasıamaçlanmıştır. Gereçve Yöntem: Araştırmamızyüksekokulumuzda 2021-2022 eğitim döneminde eğitim ve öğretim gören 389öğrenciyi kapsayan tanımlayıcı kesitsel araştırmadır. Öğrenciler gönüllülükesasına dayanarak Google Formsüzerinden “Kişisel bilgi formu”, “Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi”, “SigaraBağımlılığına Yönelik Tutum Ölçeği” ve “Okullarda Dumansız Hava Sahası Ölçeği”anketlerini doldurmuştur. Veriler SPSS 24 paket programı ile değerlendirilerek,p> 0,05 kabul edilmiştir.Bulgular: Öğrencilerin %74 ‘ü kız, %26 ‘sı erkek olup yaş ortalaması 20,25±1,58‘dir. Sigara içen öğrenci popülasyonu %48,9 olup, nikotin bağımlılığı çok hafifdüzeyde bulunmuştur (2,78±2,68). Erkek öğrencilerin sigaraiçme alışkanlığı oranı ve nikotin bağımlılığı (3,25±2,57)kız öğrencilerden (2,53±2,72) daha fazladır (p<0,05). Okul başarı durumu daha iyi olanlarınnikotin bağımlılığı daha düşüktür (p=0,05). Kız öğrenciler, birinci sınıföğrencileri ve ebeveyni sigara içenler sigaranın zararlarına karşı daha yüksekfarkındalığa sahiptir (p<0,05). Öğrencilerin yaklaşık %70 ‘lik çoğunluğuokulda dumansız hava sahası olmasını istemektedir. Sonuç: Sigara içme alışkanlığı DSÖ‘nün Küresel YetişkinTütün Araştırması’nda bulduğu oranına benzer çıkmıştır. Erkek öğrencilerin dahafazla sigara içiyor ve daha yüksek nikotin bağımlılığı olmasına karşınbağımlılık düzeyi hafif saptanmıştır. Ebevenyi ve yakın arkadaşları sigaraiçenlerin beklenenin aksine daha düşük olduğu anlaşılmıştır. Sigara içen veiçmeyen popülasyonda sigaranın sağlığa zararları konusunda farkındalık ortadüzeyde bulunmuştur. Bu durumun öğrencilerin kampüs içerisinde dumansız havasahası istemeleri yöneticileri bu konuda tedbir alma ve yönlendirme konusundabir uyarı niteliği taşıdığı kanısına varılmıştır.Objective: In our study, it was aimed to reveal the smokinghabits of Health Services Vocational School students within the scope ofsociodemographic characteristics, to determine their nicotine addiction levels,to determine their perspectives and awareness levels about smoking, and todetermine the opinions of the students about having a smoke-free air space atschool.Methods: Our research is a descriptive cross-sectional studycovering 389 students studying at our college in the 2021-2022 academic year.On a voluntary basis, the students filled out the "Personal InformationForm", "Fagerström Nicotine Addiction Test", "AttitudeScale Towards Smoking Addiction" and "Smoke-Free Air Field atSchools" questionnaires via Google Forms. The data were evaluated withSPSS, the 24th version package program, and the findings with a p value lessthan 0.05 were considered significant.Results: 74% of the students were girls and 26% were boys,with a mean age of 20.25±1.58 years. The population of smoking students was48.9%, and nicotine addiction was found to be very mild (2.78±2.68). Smokinghabit rate and nicotine addiction of male students (3.25±2.57) were higher thanfemale students (2.53±2.72) (p<0.001 and p=0.032 respectively). Those withbetter school success have lower nicotine addiction (p=0.012). Female students,first year students and students whose parents are smokers have higherawareness of the harms of smoking (p<0.05). About 70% of the students wantto have a smoke-free area at school.Conclusion: Age-related smoking habit in our school was similarto the rate found by WHO in the Global Adult Tobacco Survey. Although malestudents smoke more and have higher nicotine addiction, the level of addictionwas found to be mild. It was understood that parents and close friends ofsmokers were lower than expected. Awareness of the health hazards of smokingwas found to be moderate in both smokers and non-smokers. We believe that thissituation is a warning for our students to request a smoke-free airfield withinthe campus and for the administrators to take precautions and direct them</p
Effect of Tacrolimus in Triple Negative Breast Cancer Animal Model
Aim: Triple negative breast cancer has poor prognosis requiring new combination treatments strategies. Structurally resembling the best known mTOR inhibitor of rapamycin and a calcineurin inhibitor, tacrolimus modulates mTOR in the absence of rapamycin with antiproliferative efficacy shown for cancer types like glioblastoma multiforme, hepatocellular carcinoma, and lymphoma, the aim of this study is to assess the efficacy of tacrolimus on tumor cells from an in vitro 4T1 cell line representing triple-negative breast cancer and in a cancer model in experimental animals. Method: 4T1 triple-negative breast cancer cell line was incubated with tacrolimus (1, 10, 20, 30, 40, 50, 100 µm) for 24, 48 and 72 hours. Cell viability percentages were assessed with WST-1 analysis. 14 athymic nude mice with mean weight 25 g aged 5-7 weeks were injected with 4T1 cells subcutaneously. After 150 mm3 tumor development, animals were randomized into a control group administered physiologic serum and an experimental group administered 10 mg/kg tacrolimus, on the 1st and 8th days via the intraperitoneal route. On the 14thday, animals were sacrificed and changes in tumor tissue were examined histopathologically and for apoptosis with flow cytometry with annexin-V and propidium iodide in fresh tissue suspension. Results: The LD50 dose of tacrolimus was identified as 30 µM. In the triple-negative breast cancer model in experimental animals, the targeted tumor size was reached in 8-12 days. Side effects were not observed from the two doses of tacrolimus administered at a one-week interval. After sacrifice on the 14th day, histopathologic assessment of tumor tissues observed prominent necrosis, necrobiosis and apoptosis in the tumor group compared to the control group. Annexin-V+PI flow cytometry investigation found the early apoptotic effect of tacrolimus was higher compared to late apoptosis and necrosis. Conclusion: Tacrolimus was found to be effective both in vitro and in vivo on triple-negative breast cancer triggering necrosis in addition to apoptosis. Tacrolimus is promising as a treatment choice for the clinical problem of triple-negative breast cancer.</p
Galectin-1 Expression in Multiple Myeloma in Relation with T Regulatory Cells And Autologous Bone Marrow Transplantation
AMAÇ: Multipl miyelom (MM), plazma hücrelerinin ve plazma hücresi öncülerinin malign proliferasyonu ile karakterize olan bir hematolojik kanserdir. Düzenleyici T hücreler (Treg) organizmanın kendisine ait ve yabancı antijenlere karşı verdiği immün yanıtı kontrol ederek, immünite ve tolerans arasındaki dengeyi sağlamaktadırlar. Immünsüpresif CD4+CD25+FOXP3+ Tregler MM 'da yüksek düzeylerde görülmektedir. Galektin-1 (Gal-1) hücre gelişiminin inhibisyonunu indüklemekte ve dinlenme halinde olmayan, aktif immün hücrelerin apoptozunu ilerletir ve aktivasyonun ardından Treglerde aşırı ekspresyonu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı MM'da Gal-1 ekspresyonunun CD4+CD25+Foxp3+ Tregler ve otolog kemik iliği transplantasyonu (OKİT) ile ilişkisini araştırmaktır. YÖNTEMLER: Periferik kan örnekleri 19 MM hastasından toplanıp OKİT varlığına göre iki grupta sınıflandırıldı. Periferik kan mononükleer hücreleri (PKMH) Biocoll solüsyonunda yoğunluk gradiyenti santrifüjü ile izole edilip Tregler için hemen akım sitometri analizi yapıldı.Gal-1 ekspresyonu PKMH yaymalarında immünositokimya ile tespit edilerek semikantitatif olarak düşük, orta ve yüksek ifadeleri ile değerlendirildi. Bulgular nonparametrik testler ile istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Bu çalışma 7 tanesi OKİT(+) olan toplam 19 MM hastası içermektedir. Gal-1 ekspresyonu olguların %52.6 ‘sında orta veya yüksek olarak saptanmıştır. CD4+CD25+Foxp3+ Tregler miktarı OKİT(+) grupta daha yüksek bulunmuştur. Treg yüzdeleri ve Gal-1 ekspresyonu istatistiksel anlamlı bir ilişki (p>0.05) göstermemiştir. Buna ek olarak Gal-1 ekspresyonu OKİT varlığı ya da prognoz (p>0.05) ile de istatistiksel anlamlılık göstermemiştir. SONUÇ: Bu çalışma ile Gal-1 ekspresyonu MM'da PKMH'lerinde Tregler, OKİT ve prognoz ile ilişkisi açısından ilk defa sorgulanmıştır. Gal-1 ekspresyonu ile Tregler, OKİT ve prognoz arasında hiçbir istatistiksel anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sınırlı sayıda olgu bulunması bu duruma neden olmuş olabilir. Bundan sonraki adımımız Gal-1‘in MM‘da kemik iliğindeki ekspresyon düzeyini ortaya koymak olabilir. OBJECTIVE: Multiple myeloma (MM) is a hematological cancer which is characterized with malignant proliferation of plasma cells and their precursors.Regulatory T cells (Tregs) control immune responses to self-and foreign-antigens and maintain the balance between immunity and tolerance. Immunosuppressive CD4+CD25+FOXP3+ Tregs shows high levels in MM.Galectin-1 (Gal-1) induces the inhibition of cell growth and promotes the apoptosis of activated, not resting, immune cells and it is overexpressed in Tregs after activation.The aim of this study is to determine Gal-1 expression in MM and its relation with CD4+CD25+Foxp3+ Tregs levels and autologous bone marrow transplantation (ABMT). METHODS: Peripheral blood samples were collected from 19 MM patients and sub-classified into two groups according to presence of ABMT.Peripheral blood mononuclear cells (PBMCs) were isolated by density gradient centifugation on Biocoll solution and underwent immediate analysis by flow cytometry for Tregs.Gal-1 was determined by immunocytochemistry on imprints of PBMCs and scored as low, medium and high expression semiquantitatively. Results were statististically analyzed by nonparametric tests. RESULTS: This study included 19 MM patients and 7 of them were ABMT(+).Moderate or high levels of Gal-1 expression were detected in 52.6% of all cases.CD4+CD25+Foxp3+ Tregs were shown to be higher in ABMT(+).Gal-1 expression did not show statistical significance with Tregs, ABMT presence or prognosis (p>0.05). CONCLUSION: In this study Gal-1 expression in PBMCs was the first time questioned for the relation of Tregs, ABMT and prognosis in MM.Gal-1 did not show statistical relation with any.Limited number of cases might be the reason.Our next step shall be determining its expression in bone marrow
The correlation between T regulatory cells and autologous peripheral blood stem cell transplantation in multiple myeloma
Objective: Multiple myeloma (MM) is characterized by malignant proliferation of plasmocytes and their precursors. T regulatory cells (Tregs) have a role in immunosuppression and control of autoimmunity, and are currently an important topic in the study of immune response to tumor cells. The correlation between Tregs and autologous peripheral blood stem cell transplantation (APBSCT) in MM has not been studied. The aim of this study was to compare CD4+CD25+FOXP3+ Treg, CD200, and PD-1 levels in MM patients that did and did not undergo APBSCT
The correlation between T regulatory cells and autologous peripheral blood stem cell transplantation in multiple myeloma
Objective: Multiple myeloma (MM) is characterized by malignant proliferation of plasmocytes and their precursors. T regulatory cells (Tregs) have a role in immunosuppression and control of autoimmunity, and are currently an important topic in the study of immune response to tumor cells. The correlation between Tregs and autologous peripheral blood stem cell transplantation (APBSCT) in MM has not been studied. The aim of this study was to compare CD4+CD25+FOXP3+ Treg, CD200, and PD-1 levels in MM patients that did and did not undergo APBSCT. Materials and Methods: Peripheral blood samples were collected from 28 MM patients ranging in age from 41 to 78 years for analysis of CD4CD25+ FOXP3+ Tregs, PD-1 (CD279), and CD200. Peripheral blood mononuclear cells were isolated via density gradient centrifugation. Four-color flow cytometry was performed. Using a sequential gating strategy, Tregs were identified as CD4+CD25+FOXP3+ T-cells. Results were analyzed using the Mann Whitney U non-parametric test and a compare means test. p values 0.05). Conclusion: Treg levels were higher in the patients that underwent APBSCT. Tregs are crucial for the induction and maintenance of peripheral tolerance to self-antigens. In addition, Tregs can suppress immune responses to tumor antigens; however, APBSCT and Treg levels were not correlated with CD200 or PD-1 expression. Relationship of Tregs with prognosis needs to be determined by studies that include larger cohorts