Damak ve parafarengeal bölgeden kaynaklanan farklı iki dev pleomorfik adenom olgusu

Pleomorphic adenoma is the most common of minor salivary gland tumors. Pleomorphic adenoma of minor salivary glands are commonly located on the palate nevertheless rarely may originate from the parapharyngeal region. Pleomorphic adenomas on the palate show slow growth over the years. The tumors that originate from the parapharyngeal region could reach great dimensions. In this case report, an orphan and neglected geriatric patient who had giant pleomorphic adenoma on the palate and a young patient with a giant pleomorphic adenoma that was excised by transcervical approach without additional surgical procedures at the parapharyngeal region, were presented.Minör tükürük bezi kaynaklı tümörler arasında en sık görü- len pleomorfik adenomdur. Minör tükürük bezi kaynaklı pleomorfik adenom en sık damakta görülüp, parafarengeal bölgede nadiren karşımıza çıkar. Damak pleomorfik adenomları yıllar içinde yavaş büyüme gösterirler. Parafarengeal bölgeden kaynaklananlar büyük boyutlara ulaşabilirler. Bu makalede kimsesiz ve bakımsız kalmış geriatrik bir hastada damak bölgesinde yerleşik oldukça büyük boyutlara gelmiş pleomorfik adenom olgusu ile genç bir hastada yine oldukça büyük boyutlara ulaşmış ve ek cerrahi prosedüre ihtiyaç kalmadan transservikal yaklaşımla çıkartılabilmiş plemorfik adenom olgusu sunuldu

Total larenjektomi sonrası foniatrik reedükasyon sonuçlarımız

Besides the vital functions such as respiratory and deglutition, larynx plays an important role in the phonation. After the total laryngectomy there happens important modifications in these functions and the most disturbed function is the phonation. Many surgical and reeducation techniques are use for the voice restoration. In this study, oesophageal voice reeducation has been applied to 34 laryngectomised patients. A good oesophageal voice has been obtained in 12 of these patients and 8 of them had a moderate oesophageal voice after the reeducation. The main principles of the oesophageal voice reeducation techniques have also been discussed.Yutma ve solunum gibi yaşamsal fonksiyonlarının yanında larenks, insan sosyal yaşamının önemli bir fonksiyonu olan fonasyonda da önemli bir rol oynamaktadır. Total larenjektomiden sonra yutma ve solunum fonksiyonları önemli rölçüde korunurken fonasyonda önemli bir değişiklik olmaktadır. Ses restorasyonu için değişik cerrahi ve reedükasyon teknikleri uygulanmaktadır. Bu çalışmada 34 total larenjektomili hastaya özofagus sesi reedükasyonu uygulanmış ve 12 hastada iyi, 8 hastada kabul edilebilir özofagus sesi elde edilmiştir. Özofagus sesi reedükasyonu tekniğinin temel prensipleri de ayrıca tartışılmıştır

Anaerobic infection in preauricular lesion

Preauriküler sinüs, kulak katlantısının ön, üst kısmında, çoğunlukla sağ tarafta görülür. Birinci faringeal katlantının dorsal kısmının tam olmayan kapanması sonucu oluşur. Genellikle bulgu vermez. Enfekte olgular klini- ğe gelişin en sık nedenidir. Çoğunlukla etken stafilokok’tur. Sağaltım bulgulara yönelik yapılır. Yineleyen olgularda lezyonun cerrahi olarak çıkartılması önerilir. Çalışmada, preauriküler abse materyalinde, aerobik kültür ve konvansiyonel PZR yöntemleri ile bakteriyel ve viral patojenler araştırılması amaçlanmıştır.Preauricular sinuses are seen in the anterosuperior part of the auricle, usually on the right side. They occur due to the incomplete closure of the dorsal part of first branchial cleft. Most sinuses are clinically silent. Infection is the most common cause of referring to a clinic. The agent is usually staphylococci. Debridment is tailored according to the findings. In recurring cases, surgical removal of the lesion is recommended. In this study, bacterial and viral pathogens were investigated by aerobic culture an

Anaerobic infection in preauricular lesion

Preauriküler sinüs, kulak katlantısının ön, üst kısmında, çoğunlukla sağ tarafta görülür. Birinci faringeal katlantının dorsal kısmının tam olmayan kapanması sonucu oluşur. Genellikle bulgu vermez. Enfekte olgular klini- ğe gelişin en sık nedenidir. Çoğunlukla etken stafilokok’tur. Sağaltım bulgulara yönelik yapılır. Yineleyen olgularda lezyonun cerrahi olarak çıkartılması önerilir. Çalışmada, preauriküler abse materyalinde, aerobik kültür ve konvansiyonel PZR yöntemleri ile bakteriyel ve viral patojenler araştırılması amaçlanmıştır.Preauricular sinuses are seen in the anterosuperior part of the auricle, usually on the right side. They occur due to the incomplete closure of the dorsal part of first branchial cleft. Most sinuses are clinically silent. Infection is the most common cause of referring to a clinic. The agent is usually staphylococci. Debridment is tailored according to the findings. In recurring cases, surgical removal of the lesion is recommended. In this study, bacterial and viral pathogens were investigated by aerobic culture an

Ethmoid Osteoma With Frontal And Frontobasal Extension

Paranasal sinus osteomas are benign slow growing tumors, occasionally known to cause complications for a long time. Frontobasal extension of paranasal sinus osteoma is an uncommon localization. We present a 20 year-old-man admitted to our clinic with a complaint of pus drainage and wound from forehead for 2 weeks. The radiological images of the patient revealed a mass mimicking osteoma and extending into the frontal sinus and frontobasal area with a chronic infection. The patient was initiated antibiotics for 2 weeks and the mass was extirped through the destructed anterior wall of frontal sinus. The histopathological diagnosis was osteoma and the patient was discharged uneventfully at the 7th day after the operation

Can the blood groups be a risk factor in noise-ınduced hearing loss?

Yüksek şiddetteki gürültü işitme kayıplarına neden olabilmektedir. Bireysel faktörler bu etkilenmenin derecesini belirleyici olabilir. Kan gruplan da bireye özgü faktörler arasında sayılabilir. Bu çalışmada amaç gürültülü bir iş yerinde çalışan işçilerde ortaya çıkan işitme kaybının kan gruplarına göre dağılımını saptamaktı. Gürültü düzeyi 85-95 dB arasında değişen bir kağıt fabrikasında günde 8 saat çalışan 148 işçi değerlendirmeye alındı. İşçilerin hepsi erkekti. Ortalama yaşları 40 (dağılım 20-56 yaş) idi. İşçilerin ortalama çalışma süresi 15,5 (1-22 yıl) yıl idi. Çalışma grubundaki tüm işçilerin saf ses odyogramları elde edildi ve kan grupları belirlendi. Yüzkırksekiz işçinin 85’inde (%57,4) yüksek frekanslarda (3000-6000 Hz) sensörinöral işitme kaybı saptandı. İşçilerin 45’inde (%30) kan grubu 0 iken, 33’ünde (%22) B grubu, 15’inde (%10) AB grubu, 55’i (%37) A grubu idi. Bunların içinde kan grubu 0 olan 45 kişinin 31 ’inde (%68), B grubu olan 33 işçinin 18’inde (%54), AB grubu olan 15 işçinin 8’inde (%53) ve A grubu olan 55 işçinin 27’sinde (%54) sensörinöral işitme kaybı saptandı. Tüm gruplar işitme kaybı açısında kendi aralarında değerlendirildiklerinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Ancak toplumun ve olguların büyük kısmını oluşturan 0 kan grubu ile A kan grubuna sahip kişiler, işitme kaybı açısında kendi aralarında değerlendirildiklerinde 0 kan grubuna sahip kişilerde işitme kaybı oranı daha fazla olarak saptandı (p<0.05). 0 kan grubuna sahip olmak GBİK’nm gelişiminde rol oynayan bir risk faktörü olabilir.Severe high noise may ca use hearing loss. Ind ividu al factors ca n determine the severity of hear ing loss. Blood gro ups ca n a lso be considered among these indi vidual factors . In this study, we aim to determine the blood group distr ibution amo ng the wo rkers who had acquired hearing loss while working in the noisy wo rki ng area . 148 wo rkers; who has been working for 8 ho urs/day in a paper factory that has a 85-95 dB noise level we re incl uded into the study. All of the wo rkers were male and their mean age was 40 yea rs (range 20-56 years). Mean wo rking time was 15.5 years (range 1-22 years). Pure tone audiograms and blood group types of all workers in the study gro up were obtai ned. Sensorineura l hear ing loss at hig h frequencies (30 00-6000 Hz) were detected in 85 of 148 wo rkers (%57.4) . The blood gro up distr ibut ion amo ng the wo rkers was as following; 45 workers (%30) we re 0, 33 were (%22) B, 15 were (%10) AB and 55 were (%37) A blood group. Sensorineural hearing loss was detected in 3 1 of 45 (%68) workers who are 0, in 18 of 33 (%5 4) wo rkers who are B, in 8 of 15 (%53) wo rkers who are AB and in 27 of 55 (% 54) workers who are A blood gro up. No statistica lly significa nt differen ce was determined when all groups we re eva luated wit h eac h oth er. But, when we eva luate the peopl e who are A and 0 blood group eac h other, that are also the maj or group of the whole society and the study subjects, in the point of hearin g loss, hearing loss rate was more in the peopl e who have 0 blood gro up type (

Frontal sinus mucocele: A case report

Mukoseller, epitelyal sınırlı, paranazal sinüs içini tamamen dolduran ve mukus içeren yapılardır. En sık frontal daha sonra etmoid, maksiller ve sfenoid sinüste görülürler. Büyüdükçe çevreye bası yaparak kemik erozyonuna ve sinüs dışına taşarak değişik semptomlara neden olurlar. Yedi aydır sol gözde giderek artan şişlik şikayeti ile kliniğimize başvuran 43 yaşında erkek hastanın yapılan muayenesinde sol gözde ağrı, periorbital ödem ve propitozis saptandı. Paranazal sinüs tomografisinde sol frontal sinüsü tamamen dolduran ve inferior duvarını erode ederek orbita içerisine uzanım gösteren, göz küresine üstten bası yapan 3x1, 5x3,5 cm boyutunda mukosel saptandı. Frontal sinüs mukoseli endoskopik sinüs cerrahisiyle nazal kaviteye marsupiyalize edildi.Mucoceles are the structures that are limited in the epithelium and are filling in the paranasal sinuses with mucus content. They are most frequently seen in the frontal sinus and then in ethmoid, maxillary and sphenoid sinuses, by decreasing rate. They cause bone erosion as they enlarge and different symptoms when they run over the sinus. Left orbital pain, periorbital edema and proptosis was determined in the examination of the 43 years old male patient; who was referred to our clinic with progressively enlarging left orbital tumour for seven months. In the paranasal sinus computerized tomography, a mucocele; approximately with the diameter of 3x1, 5x3,5 cm, that fills in the whole frontal sinus and reachs the orbita by eroding the inferior sinus wall and compresses the orbita superiorly, was determined. This frontal sinus mucocele was marsupialized to the nasal cavity by endoscopic sinus surgery

Effects of nonsteroidal anti-inflammatory drugs on hearing

Objectives: Non steroidal anti-inflammatory drugs (NSAID) use with high dose and long time for chronic inflammation. It was well known that these drugs have ototoxic effects. The more study about ototoxic effects of acetyl salicylic acid (ASA) and quinine has been at the literature. In this study, the effects to hearing of NSAID except ASA and quinine were evaluated

The effect of radiofrequency thermal ablation method on nasal mucociliary activity in patients with inferior turbinate hypertrophy

OBJECTIVESThis study aims to investigate the effect of radiofrequency thermal ablation (RFTA) treatment on nasal mucociliary activity before and after treatment in inferior turbinate hypertrophy.PATIENTS AND METHODSThirty-nine patients (21 males, 18 females; mean age 36.3±13.9 years; range 16 to 67 years) admitted to our clinic with complaint of nasal obstruction and diagnosed with stromal inferior turbinate hypertrophy were included in this study. Effect of RFTA treatment on nasal mucociliary activity was investigated by saccharine test before treatment and two months after treatment. Grade of nasal obstruction was evaluated by visual analog scale (VAS) before treatment and two months after treatment. Results were compared with paired t-test.RESULTSMean mucociliary activity times were 9.8±4.4 minutes before treatment and 9.6±4.1 minutes two months after treatment, and the difference between two tests was not statistically significant (p=0.3). Mean VAS scores for nasal obstruction were 6.5±1.2 before treatment and 3.8±1.0 two months after treatment, and the difference between two results was statistically significant (p=0.001). Difference between sexes in terms of saccharine transit time and VAS values before and after treatment was not statistically significant (p>0.05).CONCLUSIONIt was detected that RFTA has no adverse effect on mucociliary activity in the treatment of inferior turbinate hypertrophy, and this method is notably effective in relieving the nasal obstruction caused by inferior turbinate hypertrophy