23 research outputs found

    İşitme kayıplı ve normal işiten okul öncesi dönem çocukların erken matematiksel akıl yürütme becerilerinin karşılaştırılması

    Get PDF
    Bu araştırmada, işitme kaybına bağlı olarak koklear implant kullanan ve normal işiten okul öncesi dönem çocuklarının matematiksel akıl yürütme becerilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırmaya, okul öncesi dönemde (60-72 ay) anasınıfına ve özel eğitim merkezine devam eden 22 koklear implantlı çocuk ve bu çocuklarla yaş ve cinsiyete göre eşleştirilmiş anasınıfı öğrencisi 22 normal işiten çocuk dahil edilmiştir. Araştırmaya katılan çocuklara, Ayşegül Ergül tarafından 2014 yılında geliştirilen, “Erken Matematiksel Akıl Yürütme Becerileri Değerlendirme Aracı” uygulanmıştır. Veriler, Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis H, Spearman's rho testleri ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda; koklear implantlı çocukların tüm alanlarda, normal işiten yaşıtlarının gerisinde kaldığı belirlenmiştir. Ayrıca Kİ kullanım süresi ve özel eğitim süresi ile değerlendirme aracındaki puanlar arasında pozitif korelasyon bulunmuştur

    Outcomes of high-risk breast lesions diagnosed using image-guided core needle biopsy: results from a multicenter retrospective study

    Get PDF
    PURPOSEThe clinical management of high-risk lesions using image-guided biopsy is challenging. This study aimed to evaluate the rates at which such lesions were upgraded to malignancy and identify possible predictive factors for upgrading high-risk lesions.METHODSThis retrospective multicenter analysis included 1.343 patients diagnosed with high-risk lesions using an image-guided core needle or vacuum-assisted biopsy (VAB). Only patients managed using an excisional biopsy or with at least one year of documented radiological follow-up were included. For each, the Breast Imaging Reporting and Data System (BI-RADS) category, number of samples, needle thickness, and lesion size were correlated with malignancy upgrade rates in different histologic subtypes. Pearson’s chi-squared test, the Fisher–Freeman–Halton test, and Fisher’s exact test were used for the statistical analyses.RESULTSThe overall upgrade rate was 20.6%, with the highest rates in the subtypes of intraductal papilloma (IP) with atypia (44.7%; 55/123), followed by atypical ductal hyperplasia (ADH) (38.4%; 144/375), lobular neoplasia (LN) (12.7%; 7/55), papilloma without atypia (9.4%; 58/611), flat epithelial atypia (FEA) (8.7%; 10/114), and radial scars (RSs) (4.6%; 3/65). There was a significant relationship between the upgrade rate and BI-RADS category, number of samples, and lesion size Lesion size was the most predictive factor for an upgrade in all subtypes.CONCLUSIONADH and atypical IP showed considerable upgrade rates to malignancy, requiring surgical excision. The LN, IP without atypia, pure FEA, and RS subtypes showed lower malignancy rates when the BI-RADS category was lower and in smaller lesions that had been adequately sampled using VAB. After being discussed in a multidisciplinary meeting, these cases could be managed with follow-up instead of excision

    Diş hekimliği öğrencilerinin biyoistatistik dersine yönelik tutumları ve başarı durumlarının incelenmesi

    No full text
    Aim: Biostatistics is of great significance for practices and research designs in dentistry to analyze data, to interpret the results and to publish high quality publications. This study conducted to assess the success and attitudes of undergraduate dental students towards biostatistics course. Materials and Methods: The study involved 90 first year dental undergraduate students enrolled in a two-credit mandatory biostatistics course in 2014-2015 at the Faculty of Dentistry, Ege University. Attitudes of the students were determined by using the nine point likert type scale. Reliability analysis for pretest and posttest was conducted and Cronbach Alpha coefficients for the points of total scale and scale sub-dimensions were obtained. Shapiro-Wilk test was used to see whether attitude scores and grades were normal. While unpaired t-test was used for comparing attitude scores of pretest and posttest; Wilcoxon signed rank test for two dependent group comparison was used to compare grades of both exams, and scores obtained from the sample question, with a significance level of 0.05. Results: The Cronbach's Alpha Coefficient was 0.67 for pretest, 0.68 for posttest; the scale has a high reliability. The students' attitude points increased at the end of the year, comparing the pretest and posttest attitude scores, a statistically significant difference was existed (p=0.019). There was no significant statistical difference between the grades of both exams (p=0.097) and the sample question (p=0.482). Conclusion: Consequently, the biostatistics course was instructed positively affected the attitudes and success levels of the students. Thus, it is possible to utter that the biostatistics course in dentistry faculty is effectively instructed.Amaç: Biyoistatistik, diş hekimliğinde araştırma tasarlanması ve uygulanması için verilerin analiz edilmesi, sonuçların yorumlanması ve yüksek kalitede yayın basılmasında büyük öneme sahiptir. Bu çalışma, diş hekimliği fakültesinde öğrenim görmekte olan lisans öğrencilerinin biyoistatistik dersine yönelik tutumlarını ve derse ilişkin başarılarını incelemeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ndeki iki kredilik zorunlu biyoistatistik dersini alan lisans birinci sınıfta öğrenim gören 90 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerin tutumları dokuzlu likert tipinde hazırlanmış, geçerliliği ve güvenilirliği daha önceden çalışılmış olan ölçek kullanılarak belirlenmiştir. Ön test ve son test için güvenilirlik analizi yapılıp, ölçek toplamı ve ölçek alt boyutları için Cronbach Alfa katsayıları elde edilmiştir. Tutum puanlarının ve sınav notlarının normal dağılıp dağılmadığını görmek için ShapiroWilk testi kullanılmıştır. Ön test ve son test tutum ölçeği puanlarının karşılaştırılmasında, iki bağımsız grup için t-testi kullanılırken; vize ve final sınavları notları ile örnek soru puanlarının karşılaştırılmasında iki bağımlı grupta Wilcoxon İşaretli Sıra testi 0.05 anlamlılık düzeyinde kullanılmıştır. Bulgular: Cronbach Alfa katsayısı ön test için 0.67; son test için 0.68 bulunarak, ölçeğin oldukça güvenilir olduğunu belirlenmiştir. Öğrencilerin ders yılı sonundaki tutum puanlarında artışlar olduğu görülmüş, ön test ve son test tutum ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık elde edilmiştir (p=0.019). Ara sınav ve final sınavı notları arasında (p=0.097) ve her iki sınavda sorulan örnek soru puanı açısından (p=0.482) istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sonuç: Biyoistatistik dersinin işlenişi, öğrencilerin derse yönelik tutumlarını ve başarılarını olumlu yönde etkilemiştir. Bu nedenle, diş hekimliği fakültesinde okutulmakta olan biyoistatistik dersinin etkili işlendiği söylenebilir

    OECD’YE ÜYE ÜLKELERİN İŞ KALİTESİNE YÖNELİK ÖLÇÜTLERİNİN YAŞ, CİNSİYET VE EĞİTİM DÜZEYİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

    No full text
    Öz Çalışanların iş yerlerindeki refahı, iş yerinde özerklik sahibi olup olmadıklarına, öğrenme fırsatlarının ve iyi tanımlanmış iş hedeflerinin bulunup bulunmamasına, kişilerin yönetim ve meslektaşları tarafından desteklenmesine bağlıdır. İş kalitesi, çalışanların refahına katkıda bulunmanın yanı sıra; iş gücüne katılımın, verimliliğin ve toplam ekonomik performansın artmasının önemli bir itici gücünü oluşturmaktadır. Bu nedenle, iş kalitesindeki düşüklük gelişmekte olan ülke ekonomilerinde, öne çıkan bir politika kaygısı olmaktadır. İş kalitesi, Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü’nün (OECD) İş Kalite Çerçevesi kapsamında kazanç kalitesi, iş gücü piyasası güvenliği ve çalışma ortamının kalitesi olarak üç temel boyutla tanımlanmıştır. Bu çalışmada, OECD’nin veri tabanında yer alan 23 ülkenin çalışma ortamının kalitesinin, çoklu uygunluk analizi yöntemi kullanılarak, değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ülkelerin çalışma ortamının kalitesi cinsiyete, yaşa ve eğitim düzeyine göre incelenmiş; ülkeler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ortaya konularak Türkiye’nin bu ülkeler arasındaki durumu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, çoklu uygunluk analizi yönteminin kullanılmasının farklı bir bakış açısı sağladığı ve elde edilen bulguların politika belirleyicilere yarar sağlayacağı düşünülmektedir. Abstract The well-being of employees in their workplaces depends on whether having an autonomy at work, well defined learning opportunity and career goals, supporting from managers and colleagues. Besides the job quality contributes to the well-being of employees; it is an important driving force for the increase in the labor force, productivity and overall economic performance. Therefore, it is becoming a prominent policy concern prominent decrease of the job quality in developing countries’ economies.The job quality defined by Job Quality Framework of the Organization for Economic Co-operation and Development (OECD) as three basic dimensions; earnings quality, labour market security and quality of the working environment. In this study, it was aimed to assess the job quality indicators of 23 countries obtained from OECD database with the use of multiple correspondence analysis method. Quality of the work environment for the countries was investigated according to gender, age and education levels; the possible differences or similarities between countries were uncovered, and the situation between Turkey and these countries were evaluated. Consequently, it is expected that using multiple correspondence analysis provides a different perspective and findings offer benefit to the policy maker

    Diyabet tanısının tahminlenmesinde denetimli makine öğrenme algoritmalarının performans karşılaştırması

    No full text
    Hastalık tanısının doğru sınıflandırılmasında, hangi değişkenlerin analize alınacağı ve sonuçların nasıl değerlendirileceği klinik karar verme sürecinin yanı sıra istatistiksel yaklaşımda da doğru bir şekilde tanımlanmalıdır. Bu çalışmada en iyi sınıflandırma performansına sahip algoritmaya iki farklı yaklaşımla karar verilmesi amaçlanmıştır. Kullanılan veri seti, Haziran–Eylül 2013 arasında bir devlet hastanesinin endokrinoloji polikliniğine gelen yaşı 18 ve üstü olan toplam 232 hastadan elde edilmiştir. Diyabet tanısının sınıflandırılması için iki farklı yaklaşım kullanılmıştır. İlk yaklaşımda çokterimli lojistik regresyon yönteminde istatistiksel olarak anlamlı bulunan 18 değişken, ikinci yaklaşımda ise endokrinoloji uzmanı tarafından belirlenen ve klinik olarak önemli bulunan 21 değişkenle modeller kurulmuştur. Diyabet tanısı, denetimli makine öğrenme algoritmalarından Naïve Bayes, Bayes ağları, rastgele orman, karar ağaçları, destek vektör makinaları, k-en yakın komşuluk, yapay sinir ağları ve çokterimli lojistik regresyon yöntemleri ile sınıflandırılmıştır. Model performansları, doğrulukları, Kappa istatistikleri, ortalama mutlak hataları, hata kareler ortalamalarının karekökleri, göreceli mutlak hataları, duyarlılıkları, seçicilikleri, kesinlikleri, F-ölçütleri, Matthews korelasyon katsayıları, ROC eğrileri ve Youden indeksleri kriterlerine göre karşılaştırılmıştır. Model performanslarının test edilmesinde 10-katlı çapraz geçerlilik yöntemi uygulanmış, her algoritmanın çalışma süreleri hesaplanmıştır. Tüm analizler, WEKA 3.8.2 ve R Studio 1.1.383 ile yapılmıştır. Genel anlamda en iyi performansa sahip algoritma, rastgele orman algoritması olarak belirlenmiş, model doğrulukları sırasıyla %84.48 ve %81.90 olarak bulunmuştur. Diyabet hastalığının tanısının konulmasında, doğru sınıflandırma yapabilen modelin seçiminde klinik anlamlılığın yanı sıra istatistiksel anlamlılığa da önem verilmelidir

    Hastanede yatan hastaların sağlık hizmetlerinde el hijyeni bilgilerinin değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Son zamanlarda, el hijyenine uyumu artırmak üzere yapılan çalışmaların arasında en dikkat çekici girişimlerden biri, hastanede yatan hastaların bilgi düzeyi ve farkındalığını artırmaktır. Bu çalışmanın amacı, hastanede yatan yetişkin hastaların, sağlık hizmetleri sunumu esnasındaki el hijyeni uygulamalarına ilişkin bazal bilgi ve farkındalık düzeylerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Hastanede yatan yetişkin hastalar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) el hijyeni kılavuzuna göre hazırlanmış olan bilgileri ve hastalara ait demografik verileri içeren toplam 24 sorudan oluşan bir anket ile değerlendirildi. Bulgular: Bir Üniversite Hastanesi ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yatan yetişkin 344 hasta çalışmaya alındı. Hastaların %51,7'si (n=165) erkek ve %63,8'i (n=206) ortaokul veya daha düşük eğitim düzeyine sahipti. Eğitim durumları göz önüne alındığında; hastaya dokunmadan önce ve sonra, temiz/aseptik prosedürlerden önce, vücut sıvısına maruz kaldıktan sonra ve hasta çevresine dokunduktan sonra (p>0,05) el hijyenine duyulan ihtiyaç farkındalığı açısından bir fark bulunmadı. El hijyeni ihtiyacının farkındalığı, hastaların bakımında kullanılan tıbbi malzeme ve gereçlerle temastan sonra (%94,2'ye karşı %86,7, p=0,036) ve hasta çevresi ile temas sonrası (%96,1'e karşı %89,1, p=0,020), kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olarak saptandı. Sonuç: Hastaların el hijyeni konusunda bilgi eksikliklerinin bulunduğu, bu nedenle eğitilmelerinin sağlık çalışanlarında uyumu artıracak uyarı sisteminin oluşmasına katkı sağlayacağı düşünüldü

    Investigation on Demographic Characteristics of Pregnant Patients with Thyroid Dysfunction- Ege University Sample

    No full text
    Aim: Thyroid diseases can cause maternal and fetal adversities, and proper diagnosis, follow-up and treatment during pregnancy requires special attention. In the evaluation of thyroid functions during pregnancy, free thyroxine (FT4) is used primarily with thyroid-stimulating hormone (TSH). Our aim is to investigate the prevalence and the effects of thyroid dysfunction during pregnancy. Material and Methods: Our study is a prospective study including 960 pregnant women and spanning from November 2017 to May 2019 in Ege University Endocrinology outpatient clinic.100 pregnant women with thyroid dysfunction out of 960 pregnant women were included in the study. Maternal age, gestational trimester, family history of the thyroid disorder, TSH, FT4, free triiodothyronine (FT3), anti-thyroid peroxidase antibody (Anti-TPO), anti-thyroglobulin antibody (Anti-TG), thyrotropin (TSH) receptor antibody (TRAb) were collected. The correlations between TSH, FT3 and FT4 were examined. Results: In the study, the mean age of pregnant patients was 29.33 ± 5.97. Anti-TPO was positive %18 and Anti-TG was positive (5%). 24 of 100 (24%) patients had nodules. 1 (8.3%) patient with hyperthyroidism was positive for TRAb. Age differences in patients with or without nodule were not statistically significant. 1 (1%) of the patient had Graves disease, 81 (81%) had subclinical hypothyroidism, 7 (7%) had clinical hypothyroidism, 11 (11%) had gestational thyrotoxicosis. The frequency of prematurity was determined in 7 patients (15.6%) by the data of 45 pregnant women who gave birth. Conclusion: TSH levels in pregnant patients with positivity for anti-TPO and anti-TG were significantly higher than pregnant patients with negativity for anti-TPO and anti-TG. In addition, the relationship between thyroid diseases and nodule frequency, autoimmunity, premature birth in pregnant women were not detected. More comprehensive study series are needed

    Sınıf Dengesizliği Varlığında Hastalık Tanısı içinKolektif Öğrenme Yöntemlerinin Karşılaştırılması:Diyabet Tanısı Örneği

    No full text
    Amaç: Günümüzde makine öğrenmesi yöntemleri hastalık tanısının konulmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak sağlık verisinin büyük hacimli, çok boyutlu ve karmaşık olması nedeniyle dengesiz sınıf problemi ile karşılaşılması durumunda bu yöntemlerin doğrudan kullanımı performans düşüşüne neden olmaktadır. Bu çalışmada diyabet hastalarına ilişkin dengesiz yapıdaki bir veri seti kullanılarak çeşitli yeniden örnekleme yöntemleri dengesizlik probleminin giderilmesinde kullanılmış ve kolektif (ensemble) öğrenme algoritmalarına entegre edilerek diyabet tanısı üzerinden sınıflandırma performansları karşılaştırılmıştır. Gereç Yöntemler: Kullanılan veriler Haziran – Eylül 2013 tarihleri arasında, İzmir Bozkaya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları polikliniğine başvuran, 18 yaşından büyük 185 hastadan elde edilmiştir. Diyabet tanısının sınıflandırmasına yönelik sınıf dengesizliği problemini gidermek amacıyla alt örnekleme (under sampling), aşırı örnekleme (over sampling) ve sentetik azınlık aşırı örnekleme (SMOTE) yöntemleri kullanılmıştır. Sınıflandırma performansı üzerindeki etkiler, torbalama (bagging) ve arttırma (boosting) temelli kolektif öğrenme yöntemlerine entegre edilmesiyle karşılaştırılmıştır. Algoritmaların doğru sınıflandırma performanslarının karşılaştırılmasında doğruluk, Kappa istatistiği, duyarlılık ve seçicilik ölçütleri kullanılmıştır. Tüm istatistiksel analizler, açık kaynak kodlu bir yazılım olan R programlama dilinde yapılmıştır. Bulgular: Dengesiz veri setinde ham veri ile yapılan diyabet tanısı sınıflandırma başarısı oldukça düşüktür. Aşırı örnekleme yöntemi ile yapılan sınıflandırmaların, orijinal dengesiz veri seti, alt örnekleme ve sentetik azınlık aşırı örnekleme yöntemi ile yapılan sınıflandırmalardan çok daha başarılı tahmin gücüne sahip olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Sınıf dengesizliği varlığında veri setlerini yeniden örnekleme yöntemlerine tabi tutarak veriyi dengeledikten sonra sınıflandırma algoritmalarının kullanılması önerilmektedir
    corecore