15 research outputs found

    Ergenlerin okul bırakma kararı üzerinde ebeveynlik özelliklerinin etkisi

    Get PDF
    Previous research has indicated the gravity of both parenting and parental bond on a child's successful upbringing. In this, four main styles of parenting have been identified, known as authoritarian, authoritative, permissive and neglectful. While recent research addressed the role of parenting on academic success; additional factors include self-esteem, behavioural inhibition and behavioural activation; whereas the main types of parental bond include affectionate constraint, affectionless control, optimal parenting and neglectful parenting. The current study takes the aforementioned research one step further by examining if self-esteem, strength of goal orientation, parental bond and their parent's child rearing method has an effect on a teenagers' decision to drop out of school. Results indicated that the permissive parenting style and affectionate constraint were the best predictors of student's decision to remain in education. Additionally, participants who had decided to drop out of school displayed lower levels of self-esteem, behavioural inhibition and behavioural activation.Literatüre göre ebeveyn bağı ve ebeveynlik stilleri başarılı bir çocuk büyütme sürecinde oldukça etkilidir. Buna bağlı olarak otoriter, demokratik, izin verici ve reddedici olmak üzere dört ebeveynlik stili tanımlanmaktadır. Güncel çalışmalar ebeveynlik stillerinin akademik basari üzerindeki etkilerine odaklanırken, öz güven, davranışsal ketlenme ve davranışsal etkinlik gibi kavramların yanı sıra, ebeveynin çocukla kurduğu bağa bağlı olarak asri koruyucu, ihmalkâr, ideal ve reddedici ebeveyn tutumlarını da incelemişlerdir. Bu çalışmayla birlikte literatürdeki bulgular bir adım daha ileri taşınarak, öz güven, güçlü hedef belirleme, aile tutumu ve çocuk büyütme stillerinin ergenlerdeki okul bırakma kararı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, izin verici ebeveynlik stili ile aşırı koruyucu olmanın, öğrencilerin okula devam sureci üzerinde en etkin yordayıcılardan olduğu görülmüştür. Ayrıca okuldan ayrılma kararı veren çocukların öz güven düzeyleriyle davranışsal ketlenme ve davranışsal etkinlik düzeylerinin diğer katılımcılara göre daha düşük olduğu görülmüştür.Publisher's Versio

    Ergenlerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun açıklayıcı fenomenolojik analizi

    Get PDF
    Current research on attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) is generally based on quantitative methodology. This indicates a lack of information on how ADHD individuals explain this phenomenon, and what they experience. The aim of this research is to reveal how attention deficit hyperactivity disorder is experienced in adolescents and how adolescents explain this phenomenon. The participants in this study were ten adolescents aged 11-18 who were diagnosed with ADHD and did not have a comorbid diagnosis. Participants were interviewed through a semi-structured interview form. The interviews were conducted and recorded on an online platform, and a transcript of the voice recording of each participant was then created. The texts obtained from the transcripts were analyzed with an interpretative phenomenological analysis. As a result of the analysis, the following themes were found: Academic difficulty, normalizing and affirming the diagnosis, living with undesirable emotions and behaviors, and negative social experiences. The findings reveal that the ADHD-related experiences of adolescents and their explanations for the ADHD diagnosis are not of a single nature. Instead, they were also perceived in a positive light as well as negative. The results reveal that the awareness of professionals and families who have contact with ADHD-diagnosed adolescents should be raised, and interventional and motivational programs directed at ADHD treatment-related negative experiences of adolescents can be organized.Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ile ilgili araştırmaların genellikle nicel metodolojiyle kurgulanmış araştırmalar olduğu görülmektedir. Bu durum DEHB tanılı bireylerin neler deneyimlediklerine ve ilgili fenomeni nasıl açıkladıklarına yönelik bilgi eksikliğine işaret etmektedir. Bu araştırmanın amacı ergenlerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun nasıl deneyimlendiğini, ergenlerin bu fenomenle ilgili açıklamalarının neler olduğunu ortaya çıkarmaktır. Araştırmaya 11-18 yaşlarında eş bir tanısı olmayan, DEHB tanısı almış 10 ergen katılmıştır. Katılımcılarla yarı yapılandırılmış mülakat formu aracılığıyla görüşülmüştür. Mülakatlar, görüşmelerin yürütüldüğü online platform üzerinden kayıt altına alınmış ve her bir katılımcıya ait ses kaydının yazı dökümü oluşturulmuştur. Yazı dökümlerinden elde edilen metinler Açıklayıcı Fenomenolojik Analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda akademik zorluk, tanıyı normalleştirme ve olumlama, arzu edilmeyen duygular ve davranışlarla yaşama ve olumsuz sosyal yaşantılar temaları bulgulanmıştır. Bulgular DEHB tanılı ergenlerin DEHB ile ilişkili deneyimlerinin ve DEHB tanısına yönelik açıklamalarının sadece bir nitelikte olmayıp karmaşıklaştığını hem olumlu hem olumsuz nitelikte olduğunu göstermektedir. Sonuçlar DEHB tanılı ergenlerle teması olan meslek profesyonellerinin ve ailelerin farkındalıklarının artırılması gerektiğini, tedavi sürecinde ergenlerin DEHB ile ilgili olumsuz deneyimlerine yönelik müdahaleler oluşturulabileceğini ayrıca bu müdahale programlarına ek olarak deneyimlenen duruma özgü, bireylerin ihtiyaçlarına uygun biçimde motivasyonel programlar düzenlenebileceğini ortaya koymaktadır.Publisher's Versio

    The mediator effect of digital game addiction on the relationship between perceived parental attitudes and emotional intelligence among adolescents

    Get PDF
    Amaç: Günümüzde ergenler için bir sorun haline gelen dijital oyun bağımlılığının, duygusal zeka düzeyi ve ebeveyn tutumu ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Araştırmanın hedefi, ergenlik dönemindeki algılanan anne-baba tutumları ile duygusal zekâ arasındaki ilişkide, dijital oyun bağımlılığının aracı (medyatör) etkisinin bulunup bulunmadığını araştırmaktadır. Yöntem: Araştırmaya 14-18 yaş aralığında olan 478 lise öğrencisi katılmıştır. Veri toplama aracı olarak; Sosyodemografik Bilgi Formu, Dijital Oyun Bağımlılığı Ölçeği (DOBÖ-7), Anne-Baba Tutum Ölçeği (ABTÖ) ve Bar-On Duygusal Zekâ Ölçeği Çocuk ve Ergen Formu (EQ-i (YV)) kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma sonuçlarına gore yapılan regresyon analizi sonucunda, ergenlerin algıladığı kabul/ilgi alt boyutu ile duygusal zekâ düzeyleri arasındaki ilişkide dijital oyun bağımlılık düzeyinin kısmi aracı etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Yapılan ANCOVA analizi sonucuna göre, demokratik ebeveyn tutumuna sahip ergenlerin duygusal zekâ seviyelerinin diğer tutumlara göre daha yüksek, otoriter ebeveyn tutumuna sahip ergenlerin duygusal zekâ düzeylerinin ise diğer ebeveyn tutumlarına göre daha düşük olduğu görülmüştür. Sonuç: Günümüz ebeveynleri için önemli bir sorun olarak görülen dijital oyun bağımlılığının kontrolünde ebeveyn tutumlarının ne derece önemli olduğunu gösteren bu araştırma, çocukların hayatlarına yön veren duygusal zekâ kapasitesinin ebeveyn tutumuyla olan ilişkisini değerlendirmek adına bir rehber özelliği taşımaktadır. Bulguların nesnel gerçekliği yansıtması açısından gelecek çalışmalar, araştırmamızın kısıtlılıklarını göz önünde bulundurarak planlanmalıdır.Objective: PIt is known that digital game addiction, which has become a problem for adolescents today, is associated with emotional intelligence level and parental attitude. The aim of this study is to investigate whether digital game addiction has a mediator effect on the relationship between perceived parental attitudes and emotional intelligence. Method: This study included 478 high school students between the ages of 14-18. The research data were collected over Sociodemographic Information Form, Digital Game Addiction Scale (DOBO-7), Parenting Attitude Scale (ABTO) and Bar-On Emotional Intelligence Scale Child and Adolescent Form (EQ-i (YV)). Results: Research results indicated that the level of digital game addiction has a partial mediating effect on the relationship between adolescents' acceptance/involvement sub-dimension and emotional intelligence levels. According to the ANCOVA analysis result, the emotional intelligence levels of adolescents with democratic parental attitudes were higher than the others, and emotional intelligence levels of adolescents with authoritarian parental attitudes were lower than the other parental attitudes. Discussion: This research, which shows how important parental attitudes is in the control of digital game addiction, which is seen as an important problem for today's parents, is a guide feature to evaluate the relationship between emotional intelligence capacity that guides children's lives and parental attitude. In order to reflect the objective reality of the findings, future studies should be planned considering the limitations of our research.Publisher's Versio

    The relationship between premenstrual syndrome and mental health variables in adolescents

    Get PDF
    Premenstrüel sendrom, 15-18 yaşlar arasındaki genç kızların sıklıkla karşılaştığı psikolojik ve fizyolojik bir rahatsızlıktır. Bu çalışmanın amacı premenstrüel sendromun yaşam kalitesi, öfke ve depresyon düzeyi ile ilişkisinin araştırılmasıdır. 156 kız lise öğrencisinin katılımı ile mevcut okul ortamında yapılan araştırmada, Sosyodemografik Form, Premenstrüel Sendromu Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği kullanılmıştır. Bu çalışmanın bulgularına göre premenstrüel sendromu düzeyi arttıkça, depresyon ve öfke düzeyi anlamlı olarak artmakta ancak yaşam kalitesi düşmektedir. Ayrıca yaşam kalitesi ve premenstrüel sendromu arasındaki ilişki depresyonun ve öfkenin kısmi aracı etkisi ayrı ayrı değerlendirildiğinde anlamlı bulunmuştur. Depresyon ile premenstrüel sendromu bağıntısında öfkenin bağıntı üzerinde anlamlı bir kısmi aracı etkisi olduğu görülmüştür. Sonuç olarak premenstrüel sendromu olan bireylerin tedavisinde, öncelikle depresyon, öfke ve yaşam kalitesi boyutlarının kontrol edilmesi ve söz konusu değişkenler arası ilişkiler gözardı edilmemelidir.Premenstrual syndrome is a frequently encountered psychological and physiological disorder in adolescents between 15 and 18 years of age. The aim of this study is to analyze the relationship of premenstrual syndrome with quality of life, level of anger and depression. One hundred fifty six female high school students were recruited for the study. All completed sociodemographic form, Premenstrual Syndrome Scale, Beck Depression Inventory, Quality of Life Scale for Children (Adolescent Form) and The State-Trait Anger Expression Inventory. Results indicated that whilst the severity of premenstrual syndrome increases, depression and level of anger significantly increase, however, quality of life decreases. The partial mediation effect of depression and anger on the relationship between quality of life and premenstrual syndrome were found to be significant when examined separately. Moreover, anger had a significant partial mediation effect on the relationship between depression and premenstrual syndrome. In conclusion, in the treatment of individuals with premenstrual syndrome, the dimensions of depression, anger and quality of life should be controlled first and the relationships between these variables should not be ignored.Publisher's Versio

    Pediatrik astımda algılanan stres ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkide bilinçli farkındalık

    Get PDF
    Objective: The purpose of this study is to analyze the possible mediatör effect of mindfulness in the relationship between perceived stress and quality of life in pediatric asthma. Material and Method: The sample of this study consisted of 100 asthmatic children aged between 9-12 years who applied to the outpatient clinic of Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Division of Pediatric Allergy. Sociodemographic information forms, Perceived Stress Scale in Children (8-11 years), Child and Adolescent Mindfulness Measure (CAMM), and Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire (PAQLQ) were used as data collection tools. Linear hierarchical regression analysis was used during the process of analyzing data. Results: It has been identified that mindfulness has a partial mediatör effect on the relationship between perceived stress and quality of life (p = 0.000). The presence of a partial mediator effect of mindfulness has been determined in the relationship between perceived stress and symptoms which is the subscale of quality of life (p = 0.000). Finally, it has been demonstrated that mindfulness has a partial mediator effect on the relationship between perceived stress and emotional function which is another subscale of quality of life (p = 0.000). The mediating role of mindfulness in the relationship between perceived stress and activity limitations could not be analyzed due to the lack of a significant correlation between activity limitations which is the subscale of quality of life and mindfulness (p=0.178). Conclusion: It can be helpful to add psychotherapy interventions involving mindfulness practices to asthma treatment for better control of the disease in children.Amaç: Bu çalışmanın amacı pediatrik astımda algılanan stres düzeyi ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkide bilinçli farkındalığın olası aracı etkisini analiz etmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmanın örneklemini İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi “Çocuk Alerji Polikliniği”ne başvuran 9-12 yaş arası 100 astımlı çocuk oluşturdu. Veri toplama araçları olarak sosyodemografik bilgi formları, Çocuklarda Algılanan Stres Ölçeği (8-11 yaş) (ÇASÖ), Çocuk ve Ergen Bilinçli Farkındalık Ölçeği (ÇEBFÖ) ve Pediatrik Astım Yaşam Kalitesi Ölçeği (PAYKÖ) kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesi sürecinde doğrusal hiyerarşik regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Bilinçli farkındalığın, algılanan stres ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkide kısmi medyatör etkisinin olduğu belirlenmiştir (p=0.000). Algılanan stres ile yaşam kalitesinin alt boyutu olan semptomlar arasındaki ilişkide bilinçli farkındalığın kısmi medyatör etkisinin varlığı tespit edilmiştir (p=0.000). Son olarak bilinçli farkındalığın, algılanan stres ile yaşam kalitesinin bir diğer alt boyutu olan duygusal işlev arasındaki ilişkide kısmi medyatör etkisinin olduğu gösterilmiştir (p=0.000). Bilinçli farkındalık ve yaşam kalitesinin alt boyutlarından biri olan faaliyet kısıtlanması arasında korelatif ilişki bulunmadığı için bilinçli farkındalığın algılanan stres ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin üzerindeki aracı etkisi analiz edilememiştir (p=0.178). Sonuç: Bilinçli farkındalık uygulamaları içeren psikoterapi uygulamalarının çocuklarda astım tedavisine eklenmesi hastalığın daha iyi kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.Publisher's Versio

    The predictor role of irrational beliefs and social appearance anxiety on emotional eating

    Get PDF
    Bu araştırmanın amacı geç ergenlik dönemindeki bireylerin irrasyonel inanışlarının vesosyal görünüş kaygılarının duygusal yeme davranışları üzerindeki yordayıcı rolünüincelemektir. Araştırma örneklemi 18-24 yaş aralığındaki 297 katılımcıdanoluşmaktadır. Katılımcılardan elde edilen veriler, Sosyo-Demografik Bilgi Formu,Genel Tutum ve İnanışlar Ölçeği (Kısa Formu), Sosyal Görünüş Kaygısı Ölçeği veDuygusal Yeme Ölçeği aracığıyla toplanmıştır. Yapılan istatiksel analizler sonucunda,irrasyonel inanışlar ve sosyal görünüş kaygısı puanlarının, duygusal yeme düzeyinianlamlı ve pozitif yönde yordadığı bulunmuştur. Sonuç olarak, bulgular geç ergenlerinduygusal yeme davranışları üzerinde sosyal görünüş kaygısının ve irrasyonel inanışlarınönemli değişkenler olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarının, irrasyonelinanışlar, sosyal görünüş kaygısı ve duygusal yeme arasındaki ilişkiye ışık tutarakliteratüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.The purpose of this study is to examine the predictive role of irrational beliefs andsocial appearance anxiety on emotional eating behaviors of late adolescents. Theresearch sample consists of 297 participants aged 18-24. The Socio-DemographicInformation Form, the General Attitudes and Beliefs Scale (Short Form), the SocialAppearance Anxiety Scale, and the Emotional Eating Scale were used to collect data.As a result of the statistical analysis, it was found that irrational beliefs and socialappearance anxiety scores significantly and positively predicted emotional eating level.In conclusion, the findings indicate that social appearance anxiety and irrational beliefsimportant variables on emotional eating behaviors of late adolescents. It is consideredthat the results of the research will contribute to the literature by shedding light on therelationship between irrational beliefs, social appearance anxiety and emotional eating.Publisher's Versio

    The effects of parents’ marital status on the children’s mental health

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı boşanmış ailelerin çocuklarının boşanmamış ailelerin çocuklarına göre öz saygı, anksiyete/depresyon, sosyal içe dönüklük, somatik yakınmalar, kurallara karşı gelme, saldırgan davranışlar, sosyal sorunlar, düşünce sorunları ve dikkat sorunları, sosyal etkinlik, sosyal işlevsellik ve okul işlevselliği gibi çeşitli açılardan farklılaşma düzeyini incelemektedir. Toplamda 134 katılımcının bulunduğu bu çalışmanın örneklemini 11-16 yaş arası ebeveynleri boşanmış ve boşanmamış çocuklar oluşturmaktadır. Katılımcıların ruh sağlığı değişkenlerini değerlendirmek adına 11-18 Yaş Gençler İçin Kendini Değerlendirme Ölçeği (YSR) ve Coopersmith Özsaygı Envanteri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; boşanmış ve boşanmamış ebeveyne sahip bireylerin Anksiyete/Depresyon, Sosyal İçe Dönüklük, Somatik Yakınmalar, Saldırgan Davranışlar, Sosyal Sorunlar ve Dikkat Sorunlarına dair elde edilen puanlar arasında anlamlı farklılıklar bulunmuş, boşanmış ebeveyne sahip olan çocukların boşanmamış ebeveyne sahip çocuklara göre daha fazla Anksiyete/Depresyon, Sosyal İçe Dönüklük, Somatik Yakınmalar, Saldırgan Davranışlar, Sosyal Sorunlar ve Dikkat Sorunları gösterdiği saptanmıştır. Diğer yandan Sosyal Etkinlik, Sosyal İşlevsellik ve Okul İşlevselliği puanları ile Öz Saygı Envanterinden elde edilen puanlar arasında da anlamlı farklılıklar bulunmuş, boşanmış ebeveynleri olan çocukların boşanmamış ebeveyne sahip olanlara göre daha düşük düzeyde Sosyal Etkinlik, Sosyal İşlevsellik ve Okul İşlevselliği gösterdiği saptanmıştır. Söz konusu sonuçlar değerlendirildiğinde boşanmış ebeveynlere sahip çocukların ruh sağlığının, ebeveynlerinin boşanma durumundan olumsuz etkilendiği gözlenmiştir.This study aims to analyze the possible effects of parents’ marital status (married and divorced families) on children and how these possible effects differs between nondivorced and divorced families by focusing on the relationships between various mental health variables such as self-esteem and anxiety/depression, social introversion, somatic complaints, aggressive behavior against rules, social problems, thought problems and attention problems, social activity, social functioning and school functioning. The study sample is composed of children aged between 11-16 years old. In order to assess participants' mental health conditions, The Self-Assessment Questionnaire ‘’Youth Self-Report’’ (YSR) for ages 11-18 and The Coopersmith Self-Esteem Inventory were used. According to the results of the research; Anxiety / Depression, Social Introversion, Somatic Complaints, Aggressive Behaviors, Social Problems and Attention Problems were found to be significantly different between the scores of the divorced and non-divorced parents; moreover, children with divorced parents present higher levels of Social Introversion, Somatic Complaints, Aggressive Behaviors, Social Problems and Attention Problems. On the other hand, children with divorced parents present significantly lower levels of Social Activity, Social Functionality, School Functioning and self-esteem scores. When taking these into account, it’s clear that the mental health status of children with divorced parents is negatively affected by their parents' divorce status.Publisher's Versio

    The role of expressing feelings in the relationship between dissociative findings and rumination in late adolescence

    Get PDF
    Bu araştırmanın temel amacı son ergenlik dönemindeki bireylerin dissosiyatif bulguları ile ruminasyon düzeyleri arasındaki ilişkide duyguları ifade etmenin aracı rolünü̈ incelemektir. Araştırmaya 18-24 yasları arasında olan 502 kişi katılmıştır. Veriler, Sosyodemografik Bilgi Formu, Dissosiyasyon Ölçeği (DIS-Q), Ruminatif Düşünce Biçimi Ölçeği (RDBÖ) ve Duyguları İfade Etme Ölçeği (DİEÖ) aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre son ergenlik dönemindeki bireylerin ruminasyon düzeyleri arttıkça duyguları ifade etme düzeylerinin azaldığı ve dissosiyasyon düzeylerinin arttığı; duyguları ifade etme düzeyleri azaldıkça dissosiyasyon düzeylerinin arttığı görülmüştür. Son ergenlik dönemindeki bireylerin dissosiyatif bulguları ile ruminasyon düzeyleri arasındaki ilişkide duyguları ifade etmenin kısmi aracı etkisi olduğu saptanmıştır. Araştırmamızın söz konusu değişkenlerin geçmiş araştırmalarda sınırlı sayıda incelenmesi açısından literatüre katkı sağladığı düşünülmektedir.The aim of this study is to examine the mediating role of expressing feelings on the relationship between dissociative findings and rumination levels of individuals in the late adolescence period. The study included 502 people between the age of 18-24. The data were collected through the Sociodemographic Information Form, Dissociation Questionnaire (DIS-Q), Ruminative Thought Style Questionnaire and Emotional Expression Questionnaire. According to the findings obtained from the study, as the rumination levels of the individuals in the late adolescent period increased, the level of expressing their feelings decreased and the dissociation levels increased; it was observed that as the expression levels of emotions decreased, the dissociation levels increased. It was found that expressing feelings had a partial mediator effect on the relationship between dissociative findings and rumination levels of individuals in the late adolescent period. It is thought that our study contributed to the literature in terms of examining these variables in a limited number of previous studies.Publisher's Versio

    The mediator effect of mindfulness level adolescent on the effect of maternal anxiety level on the adolescent anxiety level

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı, anne kaygı düzeyi ile ergen kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin, aracı değişkenimiz olan ergen bilinçli farkındalık düzeyinden ne derece etkilendiğini analiz etmektir. 276 anne ve ergen katılımcının bulunduğu bu çalışmanın örneklemini, İstanbul ili sınırları içerisinde yer alan 14-17 yaş aralığındaki ergenler ve anneleri oluşturmaktadır. Katılımcıların kaygı düzeylerini değerlendirmek adına Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, ergenlerin bilinçli farkındalık düzeylerini değerlendirmek adına Bilinçli Farkındalık Ölçeği (BİFÖ) ve ergenlere uygulanan bu ölçeklerin aileye dair sosyodemografik değişkenlerden etkilenme durumunu değerlendirmek adına ise sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır. Anne kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli), ergen kaygı düzeyi(durumluk ve sürekli) ve ergen bilinçli farkındalık düzeyi arasındaki korelatif ilişkilerin anlamlı olmasından dolayı aracı etki analizi gerçekleştirilmiştir. Yapılan analiz sonucunda, anne durumluk kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli) üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu bulunmakla birlikte söz konusu ilişkide bilinçli farkındalığın kısmi aracı etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Son olarak, anne sürekli kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli) üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu bulunmakla birlikte söz konusu ilişkide bilinçli farkındalığın tam aracı etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında anne kaygı düzeyi ve ergen kaygı düzeyi arasındaki ilişkide bilinçli farkındalığın aracı etkisinin olduğu saptanmıştır.This study aims to analyze the mediator effect of mindfulness levels of adolescent on the relationship between maternal and child anxiety symptoms. The present study consists of participants with 276 adolescents aged between 14-17 years old and their mothers who live in İstanbul. The State-Trait Anxiety Inventory (STAI) and the Mindfulness Attention Awareness Scale (MAAS), were used to evaluate the anxiety levels of the participants and the mindfulness levels of the adolescents respectively. At the same time, the sociodemographic information form was used to find out how these scales applied to the adolescents who are affected by the socio-demographic variables regarding the family. Mediator effect analysis was performed as it was found out according to the research findings that the correlation between maternal anxiety level (state and trait), adolescent anxiety level (state and trait) and adolescent mindfulness level are statistically significant. As a result of the analysis, the effect of maternal state anxiety level on adolescent anxiety level (state and trait) was significant. But it was found that the mediating effect of mindfulness in this relationship was partially significant. In conclusion, the effect of maternal trait anxiety level on adolescent anxiety level (state and trait) was significant and mindfulness was found to have a full mediating effect in this relationship. The results obtained from the study showed that mindfullness has mediating effect on the relationship between maternal anxiety level and adolescent anxiety level.Publisher's Versio

    Relationship between serum IgE level and anxiety, depression, somatization and quality of life in pediatric asthma

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı çocuklarda astım şiddeti il”e depresyon, açık kaygı, yaşam kalitesi, somatizasyon gibi değişkenleri ve astımda bağışıklık sistemi belirleyicilerinden olan IgE düzeyi arasındaki olası ilişkiyi analiz etmektir. Toplamda 141 katılımcının bulunduğu bu çalışmanın örneklemini 6-12 yaş arası astımlı çocuklar oluşturmaktadır. Katılımcıların ruh sağlığı belirtilerini değerlendirmek adına Çocuk Depresyon Ölçeği, Çocuklar İçin Açık Kaygı Ölçeği, Pediatrik Astımda Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Davranış Değerlendirme Ölçeğinin Somatik Yakınmalar Alt Ölçeği kullanılmıştır. Astım şiddeti, astım kontrol düzeyi üzerinden uzman hekimlerce değerlendirilirken, Serum IgE düzeyleri ELISA tekniği kullanılarak elde edilmiştir. Kontrolsüz astım grubunda bulunan katılımcıların açık kaygı puanlarıyla IgE düzeyleri arasında orta düzeyde anlamlı yüksek korelasyon olduğu görülmüştür. Araştırma verileri değerlendirildiğinde, ruh sağlığı değişkenlerinden açık kaygı ile astımda bağışıklık sistemi belirleyicilerinden olan IgE düzeyi arasındaki ilişkinin, astım hastalığının şiddeti üzerinde etkili olabileceği yönünde veriler elde edildiğinden, gelecek araştırmaların söz konusu ilişkiyi psikonöroimmunolojik açıdan derinlemesine incelemesi önerilmektedir.The main purpose of the current study is to explore the potential relationship of asthma with depression, somatic predisposition, quality of life, manifest anxiety and Serum levels of IgE level. 141 participants between 6 and 12 years old were recruited and the following scales were used: Child Depression Inventory, Revised Version of Child Manifest Anxiety Scale, Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire and the Somatic Complaints Subscale of Child Behavior Check List. Based on asthma control level, severity of asthma was assessed by the specialists and the serum levels of IgE were assessed by using ELISA technique. The results indicated that there was a highly correlated relationship between serum levels of IgE and manifest anxiety levels among uncontrolled asthma group. These results suggested that, since the strong correlational relationship between the serum levels of IgE and manifest anxiety would have an effect on asthma control, future research should focus on this relationship from the aspect of psychoneuroimmunology.Publisher's Versio
    corecore