Flavonoid from Hedera helix fruits: A promising new natural sensitizer for DSSCs

Owing to their lower cost, simplicity of manufacture, environmental friendliness, and accessibility of raw materials, natural dyes emerge as the most viable substitute for dye-sensitized solar cells (DSSCs). However, the photovoltaic performance of DSSCs based on natural dyes stays behind that of their metal-based counterparts. This can be partially overcome when appropriate chemical additives are present in the redox electrolyte employed in DSSCs based on natural dyes. To determine the ideal additives for DSSCs based on natural dye extracted from Hedera helix fruits, including flavonoid pigments, we thoroughly compare the actions of 1-butyl-3-methylimidazolium iodide, guanidinium thiocyanate, and tert-butylpyridine additives in ionic liquid-based redox electrolytes. These additives suppress undesirable charge recombination and parasitic resistance effects, achieving a more significant enhancement of open-circuit voltage (Voc) of 130 mV and fill factor (FF) of 30 % compared to their counterparts. Utilizing prepared electrolyte solutions in DSSCs also presents an outstanding increase in the efficiency of the devices, from 0.75 % to 1.17 % (∼56 % improvement), which outperforms other natural dye sources containing flavonoid pigments as well. The experimental findings provided in this study demonstrate that the development of electrolytes tailored for natural dyes can lead to greater power conversion efficiency. © 2023 Elsevier B.V

Clinical and demographic features of pediatric burns in the eastern provinces of Turkey

Abstract Background The aim of this study is to perform a retrospective analysis of the causes of burns observed in children in the eastern provinces of Turkey. Method In this study, patients were studied retrospectively with regard to their age, sex, cause of burns, seasonal variations, social and economic factors, length of hospital stay, burned body surface area, medical history, site of injury, and mortality. Results A total of 125 patients undergoing inpatient treatment were male, (53.2%) and 110 were female (46.8%). The most common causes of burns in patients treated on an inpatient basis were scald burns (65.5%) and tandir burns (15.7%). The mean total body surface area of all the patients was 12.17+9.86%. When the patients were grouped according to tandir, cauldron, and others burn causes, a significant difference was seen between the in burn percentages caused by tandir and cauldron burns and other causes (p Pseudomonas aeruginosa (20.4%). Of the 235 patients, 61 were treated in operating rooms. During the 24-month period of the study, 2 of the 235 patients died (0.85%). Conclusion Pediatric burns in the eastern part of Turkey are different from those in other parts of Turkey, as well as in other countries. Due to the lifestyle of the region, tandir and cauldron burns, which cause extensive burn areas and high morbidity, are frequently seen in children. Therefore, precautions and educational programs related to the use of tandirs and cauldrons are needed in this region.</p

112Sn(α, ) 116Te reaksiyonu için astrofiziksel S-faktörlerinin ve reaksiyon hızlarının hesaplanması

Çalışmamızda 112Sn(α,) 116Te reaksiyonunun reaksiyon hızları hesaplanmıştır. Hesaplamalar için TALYS 1.95 kodları kullanılmıştır. Ek olarak, düşük enerjili bölgelerde bir reaksiyon olasılığını açıklayan astrofiziksel S faktörleri elde edildi. Hesaplamalarımızın sonuçları, EXFOR veri tabanından alınan deneysel verilere göre kontrol edildi.In our study, the reaction rates of 112Sn(α, ) 116Te reaction were calculated. TALYS 1.95 codes were used for calculations. In addition, astrophysical S-factors were obtained that explain the probability of a reaction in low-energy regions. The results of our calculations were checked according to experimental data from the EXFOR database

R134a'ya Alternatif Bir Soğutucu Akışkan (R513A) Kullanan Buhar Sıkıştırmalı Soğutma Sistemlerinin Enerji ve Çevresel Analizi

Küresel ısınma Dünya gündeminin ana konularından birisidir. Dolayısıyla, soğutucu akışkanların çevresel etkilerini azaltmak için birçok çalışma ve düzenleme yapılmaktadır. Çevre dostu soğutucu akışkanların kullanılması soğutucu akışkanların çevre üzerinde olumsuz etkisinin azaltılması için gereklidir. Düşük küresel ısınma potansiyeline (GWP) sahip HFC/HFO soğutucu akışkan karışımları HFC soğutucu akışkanların yerini aldığı düşünülmekte ve son zamanlarda ticari olarak üretilmektedirler. Bu çalışmada, R134a ve R513A soğutucu akışkanlarının performansları teorik olarak incelenmiştir. Ayrıca soğutucu akışkanların çevresel etki değerlendirilmesi yaşamsal döngü iklim performansına (LCCP) göre incelenmiştir. Soğutucu akışkanların enerji performansları farklı evaporatör (-15 ile 2.5 oC arasında) ve kondenser (30 ve 35 oC) sıcaklıkları için yapılmıştır. Evaportaör sıcaklığı -15 oC ve kondenser sıcaklığı 30 oC iken R134a ve R513A’nın COP değerleri sırasıyla 3.87 ve 3.77’dir. Aynı kondenser sıcaklığı için evaporatör sıcaklığı 2.5 oC olduğunda R134a ve R513A’nın COP değerleri sırasıyla 7.28 ve 7.16 olmaktadır. Dolaysıyla R134a ve R513A’nın COP değerlerinin hemen hemen benzer olduğu söylenebilir. R513A’nın GWP oranı R134a’nın yaklaşık yarısı kadardır. Dolayısıyla R513A R134a’dan %56 oranında daha az direkt emisyon (DE) değerine sahip olduğu görülmüştür. Her iki soğutucu akışkanın toplam emisyon değerinin büyük bir çoğunluğu (R134a için %94.98, R513A için %96.77) sistemin enerji tüketiminden kaynaklanmaktadır. R513A soğutucu akışkanın yanıcılık özelliğinin yoktur ayrıca doğrudan R134a ile çalışan sistemde herhangi bir değişiklik yapmadan kullanılabilir. R513A yukarıda saydığımız özelliklerden dolayı R134a’ya alternatif olarak kullanılabilir

Medikal tedaviye yanıtsız pruritus ani’li hastada perianal metilen mavisi enjeksiyonu: Video prezentasyon

Pruritus Ani is one of the common dermatological diseases of the perianal skin in the general population. This disease affects 1%-5% of the society. It presents as itching and burning in the perianal area. Men are affected four times more than women, and it is diagnosed most commonly in the fourth to sixth decades of life. This disease, which is most commonly seen as idiopathic, may develop secondary to infectious factors such as staph. aureus, candida albicans, thinning of the perianal skin due to the long-time use of topical steroids, dermatological diseases such as psoriasis or malignancies. The treatment of the underlying disease constitutes the main treatment for the secondary disease, and in the idiopathic disease, a wide range of treatment methods are used, from conservative treatments to various medical treatments and injection of various substances into the perianal area. In this video presentation, it is aimed to present the application of methylene blue injection to the perianal skin in a patient with idiopathic pruritus ani unresponsive to medical treatment.Pruritus ani toplumda sık karşılaşılan perianal bölgenin dermatolojik hastalıklarındandır. Bu hastalık toplumun %1-%5’ini etkilemektedir. Perianal bölgede kaşıntı ve yanma olarak prezente olur. Erkeklerde kadınlara oranla dört kat fazla görülür ve en sık görülme yaşı dördüncü ve altıncı dekatlar arasındadır. En sık idiopatik olarak görülen bu hastalık staf. aureus, candida albicans gibi enfeksiyöz etkenlere, uzun süre steroidli topikal ajanların kullanımına bağlı perianal bölge cildinin incelmesine, psoriasis gibi dermatolojik hastalıklara veya malignitelere sekonder olarak gelişebilmektedir. Sekonder hastalıkta altta yatan hastalığın tedavisi esas tedaviyi teşkil etmekte olup idiopatik hastalıkta ise konservatif tedavilerden çeşitli medikal tedavilere ve çeşitli maddelerin perianal bölgeye enjeksiyonuna kadar geniş bir yelpazede bir çok tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Bu video prezentasyonda medikal tedaviye yantısız idiopatik pruritus anili bir hastada perianal bölgeye metilen mavisi enjeksiyonu uygulamasının sunulması amaçlanmıştır

Preeklampsinin Patogenezinde Maternal Oksidatif Stres, Demir/Çinko, Bakır/Çinko Oranları ve Eser Element Düzeylerinin Rolü

Purpose:Preeclampsia (PE) is a complex disease and the underlying mechanisms are not known, yet. It is well known that oxidative stress and trace elements play a role in the pathogenesis of various diseases. Several studies have shown that the levels and proportions of trace elements are closely related to the severity of the disease. The aim of the study was to investigate the changes in some characteristics parameters, serum zinc, iron, copper levels, and copper/zinc and iron/zinc ratios and plasma lipid peroxidation levels in patients with mild and severe preeclampsiaAma&ccedil;: Preeklampsi (PE) kompleks bir hastalıktır ve hastalığın patogenezinde yer alan mekanizmalar hen&uuml;z aydınlatılamamıştır. Oksidatif stres ve eser elementlerin &ccedil;eşitli hastalıkların patogenezinde rol oynadığı iyi bilinmektedir. Yapılan &ccedil;eşitli &ccedil;alışmalarda, eser elementlerin d&uuml;zeylerinin ve oranlarının, hastalığın şiddeti ile yakından ilişkili olduğunu g&ouml;stermiştir. Bu &ccedil;alışmanın amacı, hafif ve şiddetli preeklamptik hastalarda bazı karakteristik &ouml;zelliklerin, serum &ccedil;inko, demir, bakır d&uuml;zeyleri, bakır/&ccedil;inko ve demir/&ccedil;inko oranları ile plazma lipid peroksidasyon d&uuml;zeylerini değişikliklerini araştırmaktı

Impact of Spleen Size on Outcomes in Laparoscopic Splenectomy in Children

Background. The aim of our study is to compare the efficacy of laparoscopic splenectomy (LS) between enlarged spleens and normal sized spleens. Methods. From June 2006 to September 2012, 50 patients underwent LS. The patients consisted of 24 girls and 26 boys with the mean age of 8.64 years (1–18). The patients are divided into two groups according to spleen’s longitudinal length on the ultrasonography. Group I consisted of the normal sized spleens; Group II consisted of spleens that are exceeding the upper limit. Groups are compared in terms of number of ports, operative time, rate of conversion to open procedure, and length of hospital stay. Results. The mean number of ports was 3.27 and 3.46, the mean length of the operation was 116.36 min and 132.17 min, rate of conversion to open procedure was 9.09% and 10.25%, and the mean length of hospital stay was 3.36 days and 3.23 days, respectively, in Group I and Group II. Although there is an increase in the number of the ports, the operative time, rate of conversion to open procedure, and the length of hospital stay, the difference was not significant between groups (P>0.05). Conclusion. LS is safe and effective in enlarged spleens as well as normal sized spleens

Ortaöğretim Öğrencilerinin Üst Düzey Okuduğunu Anlama Becerilerinin İncelenmesi

Bu çalışmanın amacı, öğrencilerin üst düzey okuduğunu anlama becerilerini farklı değişkenlere göre incelemek ve yanlış cevapların nedenlerini belirlemektir. Karma yönteme dayanan bu araştırma, açımlayıcı desenle gerçekleştirilmiştir. Veriler “Üst Düzey Okuduğunu Anlama Becerileri Başarı Testi” aracılığıyla toplanmıştır. Nicel verilerin analizinde betimsel ve ilişkisel istatistikler, nitel verilerin analizinde doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme tekniği kullanılarak belirlenen 312 ortaöğretim ikinci sınıf öğrencisidir. Bulgulara göre öğrencilerin başarı testinden aldıkları puanların düşük olduğu; üst düzey okuduğunu anlama becerilerinin, cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği; ders notları ile üst düzey okuduğunu anlama başarı puanları arasında pozitif yönde ve düşük düzeyde ilişkiler bulunduğu; internette ve bilişsel oyunlarda nispeten fazla vakit geçirenlerin üst düzey okuduğunu anlama becerilerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin cevapları analiz edildiğinde sorunun çözümüne ulaşabilmeleri için çıkarımda bulunmalarını sağlayacak karşılaştırmalar yapma, analiz etme ve yorumlayabilme becerilerini kullanamadıkları; yanlış cevaplar verdikleri soruların büyük oranda süreksiz metinleri içeren sorular olduğu belirlenmiştir