36 research outputs found
Bir buzağıda karşılaşılan polidaktili olgusu ve bir yıllık sonuçları
A 30-day-old Simental male calf brought with gait disorder and diagnosed with polydactyly as a result of clinical and radiographic examinations formed the study material. The over-formed metacarpal bone and nails were removed with operative intervention. No complications were encountered in the clinical examinations and radiographs taken on the 1st, 10th and 365th days. Thus, in such cases where the general condition of the patient is not bad, it was concluded that operative intervention is indicated to increase the quality of life of the patient and to prevent economic losses.Çalışma materyalini yürüyüş bozukluğu ile getirilen, yapılan klinik ve radyografik muayeneler sonucu polidaktili tanısı konulan 30 günlük Simental ırkı erkek buzağı oluşturdu. Operatif girişim ile fazladan şekillenen metacarpal kemik ve tırnaklar uzaklaştırıldı. 1., 10. ve 365. günlerde alınan radyografiler ve yapılan klinik muayenelerde herhangi bir komplikasyon ile karşılaşılmadı. Böylece hastanın genel tablosunun kötü olmadığı bu tür olgularda, hastanın yaşam kalitesini arttırmak ve ekonomik kayıpları önlemek için operatif girişimin endike olduğu kanısına varıldı
Military jet pilots have higher p-wave dispersions compared to the transport aircraft aircrew
Objectives: For the purpose of flight safety military aircrew must be healthy. P-wave dispersion (PWD) is the p-wave length difference in an electrocardiographic (ECG) examination and represents the risk of developing atrial fibrillation. In the study we aimed at investigating PWD in healthy military aircrew who reported for periodical examinations. Material and Methods: Seventy-five asymptomatic military aircrew were enrolled in the study. All the subjects underwent physical, radiologic and biochemical examinations, and a 12-lead electrocardiography. P-wave dispersions were calculated. Results: The mean age of the study participants was 36.15±8.97 years and the mean p-wave duration was 100.8±12 ms in the whole group. Forty-seven subjects were non-pilot aircrew, and 28 were pilots. Thirteen study subjects were serving in jets, 49 in helicopters, and 13 were transport aircraft pilots. Thirty-six of the helicopter and 11 of the transport aircraft aircrew were non-pilot aircrew. P-wave dispersion was the lowest in the transport aircraft aircrew, and the highest in jet pilots. P-wave dispersions were similar in the pilots and non-pilot aircrew. Twenty-three study subjects were overweight, 19 had thyroiditis, 26 had hepatosteatosis, 4 had hyperbilirubinemia, 2 had hypertension, and 5 had hyperlipidemia. The PWD was significantly associated with thyroid-stimulating hormone (TSH) levels. Serum uric acid levels were associated with p-wave durations. Serum TSH levels were the most important predictor of PWD. Conclusions: When TSH levels were associated with PWD, uric acid levels were associated with p-wave duration in the military aircrew. The jet pilots had higher PWDs. These findings reveal that military jet pilots may have a higher risk of developing atrial fibrillation, and PWD should be recorded during periodical examinations
Total prostatectomy in a dog with perineal hernia
Perineal kasların ayrılması sonucunda pelvik ve abdominal boşluk organlarının bir veya birkaçının perineal bölgede deri altına yer değiştirmesi sonucu bu bölgede değişik büyüklükte, kıvamda ve şekilde şişkinlik oluşturmasına perineal fıtık denir. 10 yaşında, Rottweiller ırkı ve kısırlaştırılmamış erkek bir köpek, perineal bölgede gelişen şişkinlikten dolayı operasyona alındı. Operasyonda 9-10 cm boyutunda ve üzeri damarlı kitlesel bir yapı ile karşılaşıldı. İncelemede yapının prostat olduğu anlaşıldı. Kötü huylu bir büyüme olabileceği şüphesi üzerine total prostatektomi ve sonrasında üretranın kranial ve kaudal uçlarının anastomozu yapıldı. Bölge daha sonra tekniğine uygun olarak kapatıldı. Hastanın postoperatif olarak komplikasyonsuz iyileştiği görüldü. Histopatolojik inceleme sonucunda; papiller kistik prostat hiperplazisi ve adenokarsinomatöz odaklara sahip subakut prostatitis tanısı konuldu.When perineal muscles separates, one or many organs of the pelvic and abdominal cavity displaces beneath skin and form swelling in different sizes, stiffnesses and forms. This is called perineal hernia. 10 years old, unneutered male Rottweiller dog operated because of swelling in the perineal area. In the operation, 9-10 cm structure of vasculated mass had been detected. Structure diagnosed as a prostate gland. Suspicion of malign enlargement leaded to total prostatectomy and after anastomosis of cranial and caudal side of urethra. Area closed (sutured) in appropriate techniques. Patient became healthy without complication postoperatively. Histopathologic examination reveals subacute prostatitis with papillary hyperplasia of prostate and adenocarcinomatous lesions
First study of A Pliocene Rodent fauna from Anatolia
A first detailed study of fossil rodents uncovered from the Pliocene of Çalta (Ankara, Turkey) is given. The faunal assemblage is represented by nine species, attributed to five subfamilies. Two of the species show asiatic affinities, four are derived from Europe while three are indigenous to Anatolia. The rodent fauna of Çalta claims for typical steppic conditions
Une Nouvelle Espece d'Alloptox (Lagomorpha, Mammalia) Dans le Tortonien de l'Anatolie
Aux environs du village de Çandır, au NE d'Ankara, pres de Kalecik, on a decouvert un gisement
tortonien contenant une faune tres riche. Une nouvelle espece l'Alloptox a ete reconnue. Cette forme anatolienne de ce
genre, connu uniquement en Mongolie, est nomme Alloptox anatoliensis n. sp
Miocene and early Pleistocene rodents (Mammalia) from Denizli Basin (southwestern Turkey) and a new species of fossil Mus
The terrestrial Neogene Basin of Denizli, located in southwestern Turkey, yields rodent faunas from nine localities dated between MN6 and MNQ18-19. Arabosminthus gansus, which is known in China and Mongolia, is recorded for the first time in Turkey at the Yenicekent localities (MN8-9), an older stratigraphical level than it is usually known from. Another species from the same localities, Microdyromys complicatus, is described for the first time in Anatolia in a younger locality than usual known in Western Europe. Myomimus dehmi, Myocricetodon eskihisarensis, Dryomys tosyaensis, and Dryomys sp. are the other species described in the present study. A new species of fossil Mus (Mammalia, Rodentia), Mus denizliensis, sp. Nov. (MNQ18-19), has been found at the Gökpinar locality. This is the oldest fossil species of this genus known from Turkey or continental Europe
ÇAMELİ (DENİZLİ) NEOJEN HAVZASININ TORTUL DOLGUSU VE JEOLOJİK EVRİMİ
- Cameli havzası, Batı Anadolu'nun Neotektonik döneminde
oluşmuş grabenlerinden biridir. Havza, konumu ve içerdiği tortullarının zaman
içindeki istiflenme düzeni ile bölgenin Neotektonik dönemine ışık tutabilecek
veriler içerir. Havza dolgusunun özellikleri tortul fasiyes analizi yöntemi ile
belirlenmiş, yaşlandırmasında memeli fosil toplulukları kullanılarak, oluştuğu
döneme ilişkin anahtar veriler elde edilmiştir. Cameli havzası Geç Miosen'de
(10.8-8.5 My) doğuda Dirmil fayı batıda ise Bozdağ fayı denetiminde KD-GB
uzanımında bir graben olarak açılmaya başlar. Alüvyon yelpazesi, akarsu ve
gölsel tortullardan oluşan, havzanın ilk ürünleri içinde yaygın olarak görülen
büyüme fayları, etkin bir genişlemeyi işaret eder. Bu dönemden sonra havza
büyük bir faylanma ile Erken-Orta Pliyosen'de (3.8-3.2 My) ikiye bölünür. Bunun
ardından genişleme tektoniğinin etkinliği nispeten azalır ve havza büyük bir
göl ortamına dönüşür. Gölsel tortullar havza kenar fayları dahil, havzayı
sonradan ikiye bölen fayı da aşar ve bu dönem Orta-Geç Pliyosen'e (3.5-2.5 My)
kadar sürer. Bu göl ortamı, kenarlardan yelpaze ve akarsu deltalarının
ilerlemesi ile doldurularak sığlaşır ve aynı zamanda havzanın merkez
kesimlerinde gölsel karbonatlar depolanır. Havza bu dönemden sonra kenar
faylarına paralel olmak üzere ve bir traverten seviyesi ile belirgin olan iki
ayrı fay sistemi ile Geç Pliyosen'de (2.6-1.8 My) yeniden kırılır. Havzanın en
son ürünleri, bu faylanma evresinin neden olduğu alüvyon çökelleridir. Bu kırılma
evresinden sonra depolanan tortullar içinde görülen büyüme faylarına göre
genişleme yeniden etkinlik kazanmış, Cameli havzası az çok bugünkü şeklini
kazanmıştır
Çameli (Denizli) neojen havzasının tortul dolgusu ve jeolojik evrimi
Çameli havzası, Batı Anadolu'nun Neotektonik döneminde oluşmuş grabenlerinden biridir. Havza, konumu ve içerdiği tortullarının zaman içindeki istiflenme düzeni ile bölgenin Neotektonik dönemine ışık tutabilecek veriler içerir. Havza dolgusunun özellikleri tortul fasiyes analizi yöntemi ile belirlenmiş, yaşlandırmasında memeli fosil toplulukları kullanılarak, oluştuğu döneme ilişkin anahtar veriler elde edilmiştir. Çameli havzası Geç Miyosen'de (10.8-8.5 My) doğuda Dirmil fayı batıda ise Bozdağ fayı denetiminde K/D-GB uzanımında bir graben olarak açılmaya başlar. Alüvyon yelpazesi, akarsu ve gölsel tortullardan oluşan, havzanın ilk ürünleri içinde yaygın olarak görülen büyüme fayları, etkin bir genişlemeyi işaret eder. Bu dönemden sonra havza büyük bir faylanma ile Erken-Orta Pliyosen'de (3.8-3.2 My) ikiye bölünür. Bunun ardından genişleme tektoniğinin etkinliği nispeten azalır ve havza büyük bir göl ortamına dönüşür. Gölsel tortullar havza kenar fayları dahil, havzayı sonradan ikiye bölen fayı da aşar ve bu dönem Orta-Geç Pliyosen'e (3.5-2.5 My) kadar sürer. Bu göl ortamı,kenarlardan yelpaze ve akarsu deltalarının ilerlemesi ile doldurularak sığlaşır ve ayrnı zamanda havzanın merkez kesimlerinde gölsel karbonatlar depolanır. Havza bu dönemden sonra kenar faylarına paralel olmak üzere ve bir traverten seviyesi ile belirgin olan iki ayrı fay sistemi ile Geç Pliyosen'de (2.6-1.8 My) yeniden kırılır. Havzanın en son ürünleri, bu faylanma evresinin neden olduğu alüvyon çökelleridir. Bu kırılma evresinden sonra depolanan tortullar içinde görülen büyüme faylarına göre genişleme yeniden etkinlik kazanmış; Çameli havzası az çok bugünkü şeklini kazanmıştır
Çameli Havzası'nın sedimantolojik incelemesi (Geç miyosen-geç pliyosen, Denizli, GB Anadolu)
Çalışma, batı Anadolu grabenlerinden biri olan Çameli Havzası tortul dolgusunun sedimantolojik yöntemlerle incelenmesini ve böylece oluşumundan günümüze kadar geçirdiği jeolojik evrimi açıklamayı amaçlar. Havzanın temelini oluşturan Likya naplarının yerleşimi Geç miyosen başında tamamlanır. Bu yerleşimin ardından Çameli havzası, Memeli fosil bulgularına göre, Geç Miyosen'de (10.8-9.7 My), doğuda Dirmil fayı batıda ise Bozdağ fayı denetiminde graben havzası tarzında açılmaya başlar ve dolgulanması Geç Pliyosen'e kadar sürer. Alüvyon yelpazesi, flüvyal ve gölsel tortullardan oluşan, havzanın ilk ürünleri içinde yaygın olarak görülen büyüme fayları, genişlemenin yoğun bir şekilde devam ettiğini gösterir. Oldukça etkin olan bu genişleme evresi memeli fosillerine göre Orta Piliyosen'e (3,8-3,2 My) kadar devam eder ve bu zamanda havza, bir traverten seviyesi ile belirgin olan büyük bir faylanma ile ikiye bölünür (Sarıkavak-Kumaşfarı fayı). Bu dönemden sonra genişleme tektoniğinin etkinliği nispeten azalır ve havza büyük bir göl ortamına dönüşür. Gölsel tortullar havza kenar fayları dahil, havzayı sonradan ikiye bölen fayı da aşar ve bu dönem memeli fosillerine göre Geç Piliyosen'e (3,5-2,5 My) kadar sürer. Bu göl ortamı kenarlardan yelpaze deltaları ve deltaların ilerlemesi ile tortulla doldurularak sığlaşır ve aynı zamanda havzanın merkez kesimlerinde sığ göl karbonatları depolanır. Havza bu dönemden sonra kenar faylarına paralel olmak üzere ve bir traverten seviyesi ile belirgin olan iki ayrı fay sistemi (Alcı-Kelekçi ve Uzunoluk-Çameli Fayları) ile en Geç Pliyosen sonunda yeniden kırılır. (3,0-2,0 My) Havzanın en son ürünleri bu faylanma evresinin neden olduğu alüvyon yelpazesi tortullarıdır. Bu kırılma evresinden sonra depolanan tortullar içinde görülen büyüme fayları genişlemenin yeniden etkinlik kazandığını gösterir. Bu olayın ardından Çameli Havzası'nın ve dolayısı ile Çameli Formasyonu'nun oluşumu tamamlanır
Quaternary evolution of the Suluova Basin: implications on tectonics and palaeonvironments of the Central North Anatolian Shear Zone
The Suluova Basin is a prominent member of the wide transtensional Amasya Shear Zone located at the central part of the North Anatolian Shear Zone. This basin is crucial and provides well-resolved data to understand the evolution of transtensional tectonic zones as well as the morphological and paleoenvironmental changes of North Anatolia during the Quaternary. Analysis of detailed stratigraphical sections, faulting data, and mammal paleontology reveals that the Suluova Basin has started to evolve as a closed half-graben along the NW–SE-trending, SW-dipping basin bounding fault zone with normal slip in the early Quaternary. Initial sedimentation mode of the basin was dominated by alluvial fan facies associations. Progressive basin subsidence resulted in an expansion of a freshwater lake at the basin depocenter as faults propagated westwards. Further extensions in the basin were caused to initiate the E–W-trending southern tectonic boundary. Newly created accommodation space hosted a vast freshwater lake during the Calabrian (∼1.8–0.78 Ma) acting as a refugia for a rich faunal assemblage of large and small land mammals. The conditions prior to the onset of Middle Pleistocene (MIS19, ∼0.79 Ma) is marked with increasing regional erosion where paleo-Lake Suluova was captured by the regional river system. Synchronously, the next phase of the shear zone formation was introduced with E–W-trending dextral and NE–SW-trending sinistral strike-slip faults, cross-cutting the former basin structure, forming new depocenters. These faults are still active with noticeable seismic activity and comprise future risks for the major cities of the region.The accepted manuscript in pdf format is listed with the files at the bottom of this page. The presentation of the authors' names and (or) special characters in the title of the manuscript may differ slightly between what is listed on this page and what is listed in the pdf file of the accepted manuscript; that in the pdf file of the accepted manuscript is what was submitted by the author