28 research outputs found

    Genç yetişkin bireylerde bruksizm farkındalığı ve ilişkili değişik faktörlerin değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmanın amacı genç yetişkin bireylerin bruksizm farkındalığının sıklığını incelemek ve değişik faktörlerle ilişkisini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Bu çalışma XXXXX Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden, her iki cinsiyetten (18-25 yaş arasındaki) 510 genç yetişkin öğrenci üzerinde gerçekleştirildi. Bireylerden cinsiyet, sistemik durum, anne-baba eğitim düzeyi ve gelir düzeyi konularında sorular içeren anket formunu doldurmaları istendi. İnsizal diş aşınması amacıyla ağızda bulunan ön dişler Smith and Knight aşınma indeksine göre değerlendirildi. İstatistik analiz için Chi-square testi kullanıldı.Bulgular: Bruksizm farkındalığının oranı %33,9 olarak bulundu. Bruksizm ile yaş, sistemik durum, ilaç kullanımı, annenin eğitim düzeyi, ailenin gelir düzeyi, hekime gitme sıklığı, yatmadan önce fırçalama arasında anlamlı ilişki bulunamadı (p>0.05). Diğer yandan bruksizm ve cinsiyet (p=0,013), bruksizm ve babanın eğitim düzeyi (p=0.005 ), bruksizm ve diş fırçalama sıklığı (p=0,014), bruksizm ve insizal diş aşınması (p=0,003) arasında anlamlı ilişki bulundu. Sonuç: Diş hekimliği öğrencilerinde bruksizmin yaygın olduğu görülmektedir. Subjektif bulgular vermesinden dolayı bruksizmin teşhisi oldukça zordur. Diğer yandan insizal diş aşınmasının objektif bulgu verdiği düşünülür ve bu nedenle bruksizm teşhisinde önemi büyüktür

    Genç yetişkinlerde birinci büyük azı dişinde çürük görülme sıklığı ve ağız bakım faktörleri ile ilişkisi

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada DMFT (çürük-kayıp-dolgulu diş sayısı) indeksine göre farklı çürük risk grubundaki genç yetişkin bireylerin daimi birinci büyük azı dişinde çürük görülme sıklığı ile oral hijyen faktörleri arasındaki ilişki değerlendirildi.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma için 18 yaşındaki 360 genç yetişkin birey değerlendirildi. Birinci büyük azı dişinin çürük tespiti Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri kullanılarak yapıldı. Bireylerin genel çürük deneyimi (DMFT) baz alınarak 3 farklı risk grubu oluşturuldu. DMFT si 0-2 olanlar Düşük Risk (R1), 3-5 olanlar Orta Risk (R2), 6 veya daha fazla olanlar ise Yüksek Risk (R3) grubuna dahil edildi. İstatistik analiz için Chi-square testi kullanıldı.Bulgular: Her risk grubu 120 bireyden oluştu. Toplamda 360 bireyin %23,6 sının bütün 1. büyük azı dişlerinin sağlam olduğu, %17,2’ sinin ise bütün 1.büyük azı dişlerinin çürük olduğu tespit edildi. Dört birinci büyük azı dişinin sağlam olma sıklığı R1 grubunda (%61), R2 grubunda (%8) ve R3 grubunda (%1) olarak bulundu. Birinci büyük azı dişinin çürük durumu ile diş fırçalama sıklığı arasında anlamlı ilişki bulunurken (p=0.017), diş hekimine gitme sıklığı (p=0,506), yatmadan önce fırçalama (p=0,091), florlu diş macunu kullanımı (p=0,425) ve topikal flor uygulatma (p=0,326) arasında anlamlı ilişki bulunamadı.Sonuç: Bu bireylerde birinci büyük azı dişi çürüme oranının oldukça yüksek olduğu ve genel DMFT değerinin yükselmesinde bu dişin önemli bir etkiye sahip olduğu görüldü. Diş fırçalama sıklığı arttıkça birinci büyük azı dişlerinde çürük görülme oranı azaldığından genç bireylerin diş fırçalama sıklıklarını arttırmaları tavsiye edilebilir

    Bruksizmin tanı ve tedavisinde güncel yaklaşımlar

    Get PDF
    Bruksizm, çiğneme ve öğütme gibi fonksiyonel bir amaç olmaksızın dişlerde gerçekleştirilen sıkma ve/veya gıcırdatma hareketinin adıdır. Etiyolojide genel olarak morfolojik, psikolojik ve parafonksiyonel faktörler suçlanmaktadır. Ancak subjektif olması yönüyle bruksizm tanısında dünya genelinde kabul görmüş ortak bir görüş bulunmamaktadır. Bruksizm uyku esnasında veya uyanıkken gerçekleşebilir. Uyku bruksizmi cinsiyete bağlı farklılık göstermezken, uyanıkken gerçekleşen bruksizm daha çok kadınlarda görülmektedir. Bruksizm, dişlerde fraktür ve aşınmalar, periodontal dokularda destek kaybı ve mobilite, çiğneme sisteminde ve orofasial bölgede ağrı ile temporomandibular eklem disfonksiyonu gibi problemlere yol açabilmektedir. Bruksizm tanısında temel olarak beş yöntem uygulanmaktadır. Bunlar; anket yöntemi, klinik gözlem, ağız içi apareyleri, çiğneme kaslarının elektromyografik analizi, polisomnografi (PSG)’dir. Bu yöntemlerin içinde PSG ile değerlendirme gold standart olarak kabul edilmesine rağmen belirli limitasyonları bulunmaktadır. Klinik gözlemde temel olarak diş aşınmaları ve yumuşak dokuda görülen değişiklikler izlenmektedir. Diş aşınmaları oluşumuna etki eden faktörlere göre abfraksiyon, atrizyon, korozyon ve abrazyon olarak adlandırılmaktadır. Aşınma derecesi fazla olan, dişin spesifik fonksiyonunu yapamadığı, ağrı ve hassasiyete sebep olduğu ve diş dokusundaki kaybın restorasyon gerektirecek seviyeye geldiği durumlar patolojik diş aşınması olarak adlandırılır. Bruksizmin etiyolojisindeki farklılıklar tedavilerinde de farklı yaklaşımlar gerektirir. Günümüzde bruksizm tedavi yaklaşımları; kişiye yönelik yaklaşımlar (bilişsel-davranışsal terapi), farmakolojik yaklaşımlar ve oklüzal yaklaşımlar olarak özetlenebilir. Bu çalışmanın amacı, bruksizmin güncel tanı ve tedavi prensiplerini sunmaktır.  Anahtar Kelimeler: Bruksizm, etiyoloji, diş aşınmalar

    Investigation of the relationship between elongated styloid process and tonsillectomy: A Case Control Study

    No full text
    Amaç: Çalışmamızın amacı literatürde stiloid proçes (SP) uzamasındaki nedenlerden biri olarak tartışılan tonsillektomi cerrahisinin SP uzaması ile ilişkisini belirlemektir.Gereç ve Yöntem: İlk muayene amacı ile kliniğimize başvuranhastalar üzerinde gerçekleştirilen çalışmada, vaka grubunu 5yıl ve daha fazla süre önce tonsillektomi operasyonu geçirdiğini belirten hastalar oluşturmuştur. Kontrol grubu tonsillektomi öyküsü olmayan bireylerden, vaka grubunun yaş vecinsiyetleri göz önüne alınarak eşleştirme tekniği ile oluşturulmuştur. 24 vaka ve 24 kontrol olmak üzere 48 hasta uzamış SPaçısından incelemeye alınmıştır. Ölçümlerde hastaların panoramik radyografileri kullanılmıştır. 30 mm üzeri ölçümlerde SP,uzamış kabul edilmiştir.Bulgular: Sağ ve sol SP uzunlukları vaka ve kontrol grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki göstermemiştir (p0.05).Bununla birlikte sağ ve sol tarafta vaka grubunda SP uzunlukları daha fazladır. Sağ ve sol taraf ayrı ayrı incelendiğinde,sağ SP’nin uzamış olma durumu vaka ve kontrol grubu arasında anlamlı fark gösterirken (p0.05), sol SP göstermemiştir(p0.05). Yaş ve cinsiyet parametreleri ile SP uzamışlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmemiştir (p0.05).Sonuçlar: Tonsillektomi operasyonu boyun bölgesinde cerrahi bir travma oluşturması sebebiyle reaktif olarak SP uzamasında rol sahibi olabilir. Daha büyük çalışma grupları, busonucun doğrulanmasında faydalı olacaktır.Aim: Tonsillectomy discussed as one of the reasons for theelongation of the styloid process (SP) in the literature and theaim of this study was to determine the relationship betweenthe tonsillectomy surgeon and SP elongation.Materials and Methods: The study performed on patientswho applied to our clinic for initial examination. The casegroup consisted of patients who underwent tonsillectomyoperation 5 or more years ago. The control group was formedby matching technique, taking into account the age and sexof the case group, from individuals without tonsillectomy. 48patients, 24 cases and 24 controls, were examined for elongated SP. Panoramic radiographs of the patients were used inthe measurements. SP measurements over 30 mm were considered to be elongated.Results: Left and right SP length did not show statistically significant relationship between case and control group(p0.05). However, SP length is higher in the case group onthe right and left side. When the right and left sides wereexamined separately, there was a statistically significant difference between the case and control group on the rightSP elongation (p0.05) while the left SP elongation did notshow significant difference between case and control group(p0.05). It was found that age and gender parameters did not effect on SP elongation (p0.05).Conclusion: Tonsillectomy operation may have a role inSP elongation as a reactive cause of surgical trauma inneck region. Larger study groups will be useful for verification of these results

    Mandibular Morfolojik Değişiklikler: Yaş, Cinsiyet ve Diş Durumunun Etkileri

    No full text
    WOS:000441983900002Objective: This present study aimed to analzye the impact of age, gender and dental condition on remodeling of gonial and antegonial, condylar and ramus regions. We evaluated the changes in the antegonial angle (AGA), gonial angle (GA), antegonial depht (AGD), condylar height (CH), ramus width (RW) and ramus height (RH) in different age and dental groups on both genders. Materials and Methods: Approximately nine hundred and ten panoramic radiographs that were gathered were arranged into groups of age, dental status and gender. An evaluation of the GA, AGA, AGD, CH, RW, and RH was made. Results: There were no differences for CH in regard to gender, dental status and age groups on both sides (p0.05). Age influenced RW in females and on AGD in males (p0.05). Dental status influenced RW and AGA in females and on GA and RW in males (p0.05). Gender also effected the GA, RH, AGA and AGD (p0.05). Conclusion: The results of this study demonstrated that age, gender, and dental status influenced the remodeling of the gonial, antegonial, and ramus regions. This remodeling influenced specific regions in the mandible. A conclusion can be made to say that the differences that are related to gender, age and dental status can be linked with the variance in the masticatory activity throughout this region of the mandible. Since age, gender and dental status do not affect the CH, the significant changes in the length of CH can be considered to be signs of an abnormal situation.Amaç: Bu çalışmanın amacı yaş, cinsiyet ve diş durumunun gonial ve antegonial, kondil ve ramus bölgelerine etkilerini araştırmaktır. Her iki cinsiyette farklı yaş ve diş gruplarında gonial açı (GA), antegonial açı (AGA), antegonial derinlik (AGD), kondil yüksekliği (KY), ramus yüksekliği (RY) ve ramus genişliği (RG) değişikliklerini değerlendirdik. Gereç ve Yöntemler: Dokuz yüz on panoramik radyografi elde edildi ve bunlar yaş, diş durumu ve cinsiyete göre gruplandırıldı. GA, AGA, AGD, KY, RY ve RG analiz edildi. Bulgular: KY, her iki tarafta cinsiyet, yaş grupları ve diş durumuna göre fark göstermemekteydi (p0,05). Yaşın kadınlarda RG, erkeklerde ise AGD üzerine etkili olduğu bulundu (p0,05). Diş durumu kadınlarda AGA ve RG’yi etkilerken, erkeklerde GA ve RG üzerine etkili olduğu saptanmıştır (p0,05). Ayrıca cinsiyetin GA, RY, AGA ve AGD’yi etkilediği tespit edildi (p0,05). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, gonial ve antegonial ve ramus bölgelerinin yaş, cinsiyet ve diş durumundan etkilendiğini (remodeling) göstermektedir. Bu remodeling, mandibuladaki spesifik bölgeleri etkilemektedir. Yaş, cinsiyet ve diş durumu ile ilişkili farklılıkların çene kemiğinin bu bölgesindeki çiğneme aktivitesindeki varyansla ilişkili olduğu sonucuna varılabilir. Yaş, cinsiyet ve diş durumu KY üzerinde bir etkisi olmadığından, KY uzunluğundaki önemli değişiklikler bazı anormal durumların bulguları olarak düşünülebilir

    Prevalence of first permanent molar caries in and its relationship to the oral hygiene factors of young adults

    No full text
    Background: The present study determined the prevalence of first permanent molar (FPM) caries among young adults and the correlation of the prevalence of caries in relation with the oral hygiene factors. Methods: Three hundred and sixty young adult (18 years old) were assessed for this study. The WHO criteria were utilized to diagnose the carious status of the FMPs. Caries experience was categorized according to DMFT for R1 (low caries experience), R2 (moderate caries experience) and R3 (high caries experience) groups. Chisquare test was used for statistical analyze. Results: The sample consisted of 120 subjects from each risk group. In total, %23,6 had all of their FPMs sound and %17,2 had all FPMs carious. The prevalence of four sound FPMs varied according to risk groups with the highest (%61) amongst the R1 group, while significantly decrease in (%8) R2 and (%1) R3 groups. There was an association was found with FPMs carious and frequency of tooth brushing (p0,017). There were no significant association with FPMs carious and visiting the dentist (p0,506), brushing before bedtime (p0,091), fluoridated toothpaste (p0,425) and topical fluor application (p0,326). Conclusion: The prevalence of caries of the FPM was high and increased with increasing DMFT level. The level of tooth brushing had a positive correlation with the caries levels amongst young subjects

    Assessment of bruxism awareness and related various factors in young adults

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı genç yetişkin bireylerin bruksizm farkındalığı düzeyini incelemek ve değişik faktörlerle ilişkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde, her iki cinsiyetten (18-25 yaş arasındaki) 510 genç yetişkin öğrenci üzerinde gerçekleştirildi. Bireylerden cinsiyet, sistemik durum, anne-baba eğitim düzeyi ve gelir düzeyi konularında sorular içeren anket formunu doldurmaları istendi. İnsizal dişlerin aşınma düzeyini belirlemek amacıyla ağızda bulunan ön dişler Smith and Knight aşınma indeksine göre değerlendirildi. İstatistik analiz için Chi-square testi kullanıldı. Bulgular: Bruksizm farkındalığının oranı %33,9 olarak bulundu. Bruksizm ile yaş, sistemik durum, ilaç kullanımı, annenin eğitim düzeyi, ailenin gelir düzeyi, hekime gitme sıklığı, yatmadan önce fırçalama arasında anlamlı ilişki bulunamadı (p0.05). Diğer yandan bruksizm ve cinsiyet (p0,013), bruksizm ve babanın eğitim düzeyi (p0.005), bruksizm ve diş fırçalama sıklığı (p0,014), bruksizm ve insizal diş aşınması (p0,003) arasında anlamlı ilişki bulundu. Sonuçlar: Diş hekimliği öğrencilerinde bruksizmin yaygın olduğu görülmektedir. Subjektif bulgular vermesinden dolayı bruksizmin teşhisi oldukça zordur. Diğer yandan insizal diş aşınmasının objektif bulgu verdiği düşünülür ve bu nedenle bruksizm teşhisinde önemi büyüktür.Objectives: The aim of this study was to determine the prevalence of bruxism awareness and related various factors in young adults attending a university dental clinics in Konya, Turkey. Materials and Methods: This study was carried out on 510 young adult students (18-25 years old) of both gender from Dentistry Faculty of Selçuk University. The data were collected by means of a questionnaire completed by the subjects, which included questions about age, gender, parental educational status, family income and oral hygiene habits. All anterior teeth present in the mouth were scored for incisal tooth wear (ITW) according to the criteria based on the Tooth Wear Index of Smith and Knight. Data were analyzed using Chi Square tests. Results: The prevalence of bruxism awareness was %33,9. No association was found between bruxism and age, medical problem, mothers educational status, family income and brushing before bedtime. The analysis of data showed a significant correlation between the bruxism and incisal tooth wear, tooth brushing frequency, fathers educational status and gender. Conclusions: Bruxism in this dentistry students group appears to be common. As a conclusion, it is difficult to diagnose bruxism due to subjective findings. ITW is considered as an objective finding, therefore it is very valuable in the diagnosis of bruxism

    Investigation of Hydrogeological Properties of Efteni Lake (Düzce) Wetland and Its Surroundings

    Get PDF
    Bu çalışmada, Efteni Gölü sulak alanı ve yakın çevresinin jeolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik özellikleri incelenmiştir. Ayrıca su kaynaklarının hidrojeokimyasal özellikleri, kullanım durumları ve kirlilik değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışma alanında en önemli akifer alüvyon olup, Mayıs (2013) döneminde yapılan yeraltı suyu seviye ölçümlerine göre yeraltı suyunun yüzeyden derinliği 1-3,5 m arasında değişmektedir. Aynı dönemde alınan su kaynakları üzerinde in situ ölçümler ve kimyasal analizler yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, bölgedeki yüzey ve yeraltı suyu kaynaklarının Ca-HCO3 ve Ca-MgHCO3 sular fasiyesinde olduğu belirlenmiştir. Tüm su örnekleri sulama suyu olarak kullanıma uygun özelliklerdedir. Ancak belirli lokasyonlardan alınan su örneklerinin NO2, NH4, As ve Mn bakımından kayasu etkileşimi ve antropojenik etkenlere bağlı olarak içme suyu olarak kullanıma uygun olmadığı belirlenmiştir.In this study, geological, hydrological and hydrogeological characteristics of the Efteni Lake and its surroundings were investigated. In addition, hydrogeochemical properties, availability and pollution assessments were performed. Alluvium is the most important aquifer in the study area and groundwater depth is ranged from 1 to 3.5 m according to groundwater level measurements in May (2013). In situ measurements and chemical analyzes were carried out on water resources taken in the same period. According to the obtained results, surface and groundwater is Ca-HCO3 and Ca-Mg-HCO3 facies. All water samples are suitable for the irrigation water. However, water samples taken from specific locations are not suitable for drinking water in terms of NO2, NH4, As and Mn depend on waterrock interaction and anthropogenic factors

    Evaluation of the Effect of Different Voxel Resolutions in Determination of the Fenestration Type Periodontal Defects: An in Vitro Study

    No full text
    ÖZET Amaç: Periodontal defektlerin saptanmasında konik ışınlı bilgisayarlı tomografinin (KIBT)tanısal doğruluğu ve iki farklı voksel çözünürlüğünün in vitro periodontal defektlerin saptanmasınaetkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Anatomi AnaBilim Dalı bünyesinde yer alan 10 kuru kafanın alveolar kemik bölgelerinde yer alan fenestrasyontipi defekt varlığı incelenmiştir. Daha sonra kuru kafalardan 0,160 mm ile 0,250 mm voksel çözünürlükteiki farklı KIBT taraması elde edilmiştir. Kuru kafalar üzerinden elde edilen verilerle ikifarklı voksel çözünürlüğündeki KIBT taramalarından elde edilen veriler istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır.Bulgular: Analiz sonucuna göre fenestrasyon tipi defektlerin saptanmasında KIBT’ninher iki voksel çözünürlüğünde de %100’e yakın duyarlılığa sahip olduğu belirlenmiştir. Sonuç: KIBTtaramalarında kullanılan ışınlama parametreleri hastanın alacağı radyasyon dozu ve tarama zamanınıetkileyeceğinden, çalışmamızda elde ettiğimiz veriler ışığında yapacağımız taramalarda öncelikliolarak voksel boyutunu baz almak yerine radyasyon dozunu azaltmak için olabildiğince küçükgörüntüleme alanı seçimi yapılması önerilmektedir.ABSTRACT Objective: The aim of this study was to evaluate the diagnostic accuracy of cone beamcomputed tomography (CBCT) and the effect of two different voxel resolutions on the detection ofin vitro periodontal defects. Material and Methods: The fenestration type defects located in thealveolar bone regions of 10 dry skulls which provided in The Department of Anatomy of NecmettinErbakan University were investigated. Then, two different CBCT scans were obtained from thedry skulls in the resolution of 0.160 mm and 0.250 mm. The data obtained from the CBCT scans attwo different voxel resolutions given through the dry skulls were statistically compared. Results: Accordingto the results of analysis, it was determined that CBCT has sensitivity close to 100% in bothvoxel resolutions in detection of fenestration type defects. Conclusion: Since the irradiation parametersused in CBCT scans affect the patient's radiation dose and screening duration, it is recommendedto use the smallest possible field of view firstly to reduce the radiation dose, rather thanvoxel size
    corecore