7 research outputs found

    Üretim sürecinde yaşanan değişimlerin endüstri ilişkileri üzerine yansımaları

    No full text
    ÖZETÜretim Sürecinde Yaşanan Değişimlerin Endüstri İlişkileri Üzerine Yansımaları20. yüzyıl, üretim süreçlerinde yaşanan değişimlere mukabil yönetim süreçlerinde de pek çok değişikliğe tanıklık etmiştir. Bu çalışmada üretim sürecindeki dönüşümün detaylı bir incelemesinden ziyade, üretim süreciyle bağlantıları da kurularak yönetim, özellikle de insan kaynakları yönetimi (İ.K.Y.) sistemine yoğunlaşılacaktır. İ.K.Y. alanındaki çalışmalar çoğunlukla yönetim perspektifinden ve yöneticiler tarafından, şirketlere yönelik uygulama önerileri ve pratik, sorun çözme tarzında bir yazın oluşturmaktadır. Buradan hareketle bu çalışmada, İ.K.Y.’nin hem işleyişi ve felsefi temellerine, hem de İ.K.Y. dilinin sınıfsallığına işçi sınıfı perspektifinden eleştirel bir sorgulama yapılması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel tezi, İ.K.Y.’nin kendisine has bilimsel bir formasyonunun olmadığı ve buradan hareketle, meşruiyetini iş hukuku, endüstri psikolojisi ve çalışma ekonomisi bilim dallarının teorik ve pratik altyapısını araçsal olarak kullanarak sağladığıdır. Bu bağlamda çalışmanın ilk bölümünde İ.K.Y.’nin çalışma ekonomisi biliminin temel konularından olan beşeri sermaye teorisi ile kurduğu ilişki, tarihsel altyapısıyla birlikte incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, İ.K.Y.’nin kendine özgü bir teorisi olmadığı tezi detaylıca ele alınmıştır. Bu amaçla, F. W. Taylor ile birlikte anılan “bilimsel” yönetim anlayışından İ.K.Y.’ne değin süreçte yönetim “biliminin” gelişimi incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise İ.K.Y. sisteminin işyeri/şirket düzeyinde maliyet minimizasyonu ve kar maksimizasyonu hedeflerine ulaşmada hareket alanını oluşturan üç disiplinle kurduğu “araçsallık ilişkisi”, Türkiye’de faaliyet gösteren şirket örnekleri üzerinden tespit edilmeye çalışılmıştır. Araçsallık ilişkisinin ortaya konulmasında, Türkçe yayınlanan periyodik bir yayının arşivinden yararlanılmış ve verimlilik, ücret, çalışma süresi göstergeleriden yararlanılarak söylem analizi yöntemi kullanılmıştır. Söz konusu yayının analizinde, incelemeye alınan makaleler seçilirken, “yargısal örnekleme” yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın en temel sınırlılığı, inceleme odağının makro boyuttan ziyade mikro, yani işyeri ve işletme düzeyi uygulamalara yönelik oluşudur. ABSTRACTThe Reflections of Changes in the Production Process on Industrial RelationsThe 20th Century has witnessed various changes in management processes in addition to the changes that have taken place in production processes. This study focuses mainly on management, and more specifically human resource management (HRM) with relation to the production process, as opposed to a detailed analysis of the transformation of the production process. Studies in the field of HRM usually comprise of applications, suggestions and practical problem solving solutions directed towards companies and are traditionally constructed from the managements’ point of view, and conducted by managers. As such, this study aims to provide a critical questioning of the language, the operation and the philosophical basis of HRM. The basic thesis of this study is that HRM does not have a unique scientific structure and as such, the legitimacy of HRM is provided for by the theoretical and practical basis of labor law, industrial psychology and labor economics. In this regard, the first section of the study analyzes the relationship between HRM and human capital (one of the basic subjects of labor economics) together with its historical foundation. The second section of this study provides a detailed account of how HRM lacks a unique, intrinsic theory. For this purpose, the development of management ‘science’ from F. W. Taylors ‘scientific’ method to the point of HRM.In the third section of this study, the ‘instrumentalism relationship’ formed by the three disciplines to achieve the cost minimization and profit maximization goals on a workplace/company level by the HRM system is determined by the analysis of sample companies that operate within Turkey. In the determination and expression of the instrumentalism relationship, the archives of a Turkish periodical was used and efficiency, salary and working period cues were utilized as cues in the content analysis. The selection of articles in the aforementioned publication was conducted using the ‘judgment sampling’ method. The most basic limitation of this study is that the focus of analysis is on a micro rather than macro scale, as it is directed towards workplace and business level applications

    Tüketim toplumu ve Türkiye’de tüketim toplumunun yaratılma süreci

    No full text
    Kapitalizmin yaşadığı dönemsel nitelikli krizlere çare arayışının en somut örneği tüketim toplumudur. Bu çalışmada tüketim toplumuna tarihsel bir bakış getirilmeye çalışılmıştır. Önce 1929 krizine göre yapılanan kitle tüketim toplumu, daha sonra 1970'lerin krizine göre şekillenen tüketim toplumu irdelenmiştir. 1930'larda devletin ekonomik düzenlemelerle varlığını göstermesi, savaş sonrasında daha kapsamlı bir düzenlemeyle kitle tüketim toplumunu yaratmıştır. 1970'lerde ise televizyon, radyo, sinema gibi kitle iletişim araçlarının tüketimi arttırıcı yöndeki teşvikleriyle, insanların tüketim kapasitelerini sonuna kadar zorlayan ekonomik bir yapı haline gelmiştir. Şüphesiz, kuruluşunda kapitalist kampta kalmayı tercih eden Türkiye de, kapitalizmin yaşadığı krizlerden etkilenmiştir ve dış konjonktüre göre uyguladığı devletçi ya da liberal politikalarla tüketim toplumu olma yolunda hızla ilerlemiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ise tüm dünyada tek seçenek haline gelen "Amerikan rüyası" tüketim toplumunun olumsuzluklarını gizlemeye yardımcı olmuş ve onu meşrulaştırmıştır. SUMMARY The periodical crises were lived by capitalism that needs solutions; like consumption society. In this work, consumption society has tried to understand in historical eyesight. First, mass consumption society was constructed according to crisis of 1929, than consumption society which was constructed according to crisis of 1970 has been examined. In 1930's, the demonstration of state with economic arrangement, that crated mass consumption society after the war with wide-range arrangement. In 1970's, turned to an economic construction as inciting the consumption with mass media tools, like television, radio, cinema, were make force to the capacity of consumption of people. In establishment of Turkey, which was preferred to stay in capitalist side, was effect by crisis of capitalism and with statism or liberal politics, Turkey has advanced to be consumption society. After the collapse of USSR, "American dream" has become the unique choice that helps to obscure and legitimise the negativity of consumption society

    Tüketim toplumu ve Türkiye’de tüketim toplumunun yaratılma süreci

    No full text
    ÖZETKapitalizmin yaşadığı dönemsel nitelikli krizlere çare arayışının en somut örneği tüketim toplumudur. Bu çalışmada tüketim toplumuna tarihsel bir bakış getirilmeye çalışılmıştır. Önce 1929 krizine göre yapılanan kitle tüketim toplumu, daha sonra 1970'lerin krizine göre şekillenen tüketim toplumu irdelenmiştir. 1930'larda devletin ekonomik düzenlemelerle varlığını göstermesi, savaş sonrasında daha kapsamlı bir düzenlemeyle kitle tüketim toplumunu yaratmıştır. 1970'lerde ise televizyon, radyo, sinema gibi kitle iletişim araçlarının tüketimi arttırıcı yöndeki teşvikleriyle, insanların tüketim kapasitelerini sonuna kadar zorlayan ekonomik bir yapı haline gelmiştir. Şüphesiz, kuruluşunda kapitalist kampta kalmayı tercih eden Türkiye de, kapitalizmin yaşadığı krizlerden etkilenmiştir ve dış konjonktüre göre uyguladığı devletçi ya da liberal politikalarla tüketim toplumu olma yolunda hızla ilerlemiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ise tüm dünyada tek seçenek haline gelen "Amerikan rüyası" tüketim toplumunun olumsuzluklarını gizlemeye yardımcı olmuş ve onu meşrulaştırmıştır.SUMMARYThe periodical crises were lived by capitalism that needs solutions; like consumption society. In this work, consumption society has tried to understand in historical eyesight. First, mass consumption society was constructed according to crisis of 1929, than consumption society which was constructed according to crisis of 1970 has been examined. In 1930's, the demonstration of state with economic arrangement, that crated mass consumption society after the war with wide-range arrangement. In 1970's, turned to an economic construction as inciting the consumption with mass media tools, like television, radio, cinema, were make force to the capacity of consumption of people. In establishment of Turkey, which was preferred to stay in capitalist side, was effect by crisis of capitalism and with statism or liberal politics, Turkey has advanced to be consumption society. After the collapse of USSR, "American dream" has become the unique choice that helps to obscure and legitimise the negativity of consumption society

    SEARCHING FOR THE HUMAN IN “CHINESE MIR ACLE”: AN APPR AISAL OF CHINESE LABOR RELATIONS WITH ILO STANDARDS

    No full text
    B u çalışmada Çin Halk Cumhuriyeti'nin (Çin) 1978 sonrasında küresel kapitalizme eklemlenmesinin Çin işgücü piyasasında yarattığı sonuçlar, temel Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerine uyum konusunda kuruluşun Çin hükümetinden talepleri ve hükümetin ILO taleplerine yanıtları üzerinden tartışmaya açılmaktadır. Dolayısıyla çalışmada yeniden canlanan Çin-ILO ilişkileri, ülkenin küresel kapitalizme eklemlenme süreci çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Gerek temel ILO sözleşmelerinin gerekse sendikal hakların kullanımını güvence altına almayı hedefleyen ILO sözleşmelerinin farklı ülkelerce farklı zamanlarda onaylandığı bilinmektedir. Bu farklılıkların ya da Çin örneğinde olduğu gibi sözleşmelerin belirli zaman dilimlerinde hiç onaylanmamasının nedenleri ile ülkelerin benimsedikleri sermaye birikim rejimi ve uluslararası ekonomik-siyasi gelişmeler arasında ilişki vardır. Buradan hareketle bu çalışmada, gerek temel ILO sözleşmeleri gerekse sendikal hakların kullanımına dair sözleşmeler açısından 21. yüzyılın en hızlı gelişen ve en büyük işgücü rezervine sahip ülkesi olan Çin'in mevcut durumu üzerine genel bir resim çizilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada ILO normlarının en asgari düzenlemeler olduğu hatırda tutularak, Çin' deki çalışma yaşamına ILO sözleşmelerinin mütevazı perspektifinden bakıldığında çalışan sınıflar açısından ortaya nasıl bir manzara çıktığı üzerine yoğunlaşılmaktadırI n this paper there is an ongoing debate about China’s current labor market situation. This debate consists two stages; first one is the general labor market results created with China’s adaptation to the global capitalism after 1978 and second, International Labor Organization’s (ILO) demands from China’s government about harmony to the core ILO conventions and responses of China’s government to ILO. Hence, China-ILO relations will be analyzed China’s adaptation process to the global capitalism. It’s well known that both ILO’s core conventions and conventions which try to cover union rights sign by different countries in different time periods. There is a relation with these time differences or causes of the unapproved conventions in case of China and capital accumulation regime and also international economical and political developments. Thus, in this paper we will have a special focus on China with perspective of core ILO conventions and also conventions on union rights, which is the one of the rapidly developing countries and has biggest labor force reserve. Keeping in mind that the ILO standards refer to minimum level regulations, our paper try to show up the scene that China’s work life from the modest perspective of ILO convention

    Employment Practices, Cost Minimization, and Their Implications for Food Provisions and Seafarers’ Wellbeing on board Ships – A Qualitative Analysis

    No full text
    The global shipping industry, responsible for delivering over 70% of the world’s goods (in volume), has increasingly adopted cost minimization policies, contributing to precarious employment practices that adversely affect seafarers’ wellbeing. This study focuses on the intricate relationship between employment precarity and food provision on cargo ships. By presenting seafarers’ perspectives, we aim to understand how precarious employment practices and cost minimization in the industry influence power dynamics related to food and impact seafarers’ wellbeing. Drawing on empirical data collected through shipboard observations and interviews with seafarers, this study examines the often-overlooked experiences and perspectives of seafarers. The research sheds light on the precarity of employment in shipping and its inherent impact on the provision of food on board and its implications for seafarers’ physical and emotional health, including the availability of nutritious and sufficient food and its impact on their daily lives. Through in-depth interviews, seafarers’ insights into their experiences of food including the quality, availability, and cultural appropriateness of food on board are explored, as well as the standard of training for cooks. Through this research, we found substandard conditions on some of the ships, cost-focused decision-making, and lack of standardized food preparation practices on board. These findings underline the need for improved regulations, better training opportunities, and increased consideration for seafarers’ wellbeing. These changes are essential to ensure the provision of adequate and nutritious meals that promote the physical and mental health of seafarers on board ships. Specifically, the research underscores the need for policy and advocacy initiatives to improve seafarers’ lives and promote fair working conditions in the global shipping industry. By amplifying the voices of seafarers and providing evidence-based insights, this study contributes to the larger discourse on workers’ rights and the importance of decent working conditions. It calls for greater attention to the provision of adequate, nutritious, and culturally appropriate food on board cargo ships, recognizing its significance for seafarers’ physical and mental wellbeing, as well as a call for standardized training for ship’s cooks
    corecore