25 research outputs found

    Death with Hemlock Poisoning: a Case Report

    Get PDF
    Baldıran, beyaz çiçekleri olan kötü kokulu, otsu bir bitki olup, maydanozgiller ailesinin uzun ömürlü bir üyesidir. Latince Conium macalatum (Hemlock) olarak adlandırılan bu ot halk arasında ağuotu, hırhındilik kö- rek, şemsiye otu, yılan otu gibi değişik isimlerle bilinmektedir. Üzerindeki kırmızı-erguvan lekeleri yüzünden lekeli baldıran da denilmektedir. Ülkemizin hemen her yöresindeki dağlarda, orman ve sulak alanlarda, sulak yamaçlarda bulunabilen bu bitki hem insanlar ve hem de hayvanlarda şiddetli zehirlenmelere neden olmaktadır. Baldıran bitkisinin tümü zehirli olmakla birlikte özellikle genç yaprakları, tohum ve meyveleri diğer kısımlarından daha zehirlidir. Erzurum yöresinde gövdesi ve kabuğu soyulduktan sonra yenilen ve turşusu yapılan kimi bitkisiyle karıştırıldığından sık olarak zehirlenmeye neden olmaktadır. Ayrıca, baldıranın maydanoz veya Frenk maydanozu sanılarak yenilmesi sonrasında da zehirlenmeler görülmektedir. Ülkemizde şifalı bitkilere yoğun ilgi duyulmakta ve bu ilgi günden güne artmaktadır. Bu türden bitkiler, çoğu zaman başkasının tavsiyesi üzerine tedavi amaçlı olarak bilinçsizce kullanılmaktadır. Bu bilinçsizce kullanım şifa ararken ölümle neticelenen trajik sonuçlara neden olabilmektedir. Bu olgu sunumunda bitkilerin tedavi maksadıyla uygunsuz kullanımına dikkatleri çekmek, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi'nde otopsisi yapı- lan ve baldıran otu zehirlenmesine bağlı ölüm kararına varılan 42 yaşında kadın olguya ait otopsi bulguları sunularak bu nadir görülen zehirlenme olgusunun paylaşılması amaçlanmıştır.Hemlock is a malodorous herbaceous plant with white flowers and it is a perennial member of the Umbelliferae (parsley) family. It is called as Conium macalatum (Hemlock) in Latin and it is known colloquially with various names like poison hemlock, gentian (in Turkish: ağuotu, hırhındilik körek, şemsiye otu, yılan otu). It is also called as spotted hemlock due to red-purple spots on it. This plant which can be found in the mountains, forests, wetland areas and wet slopes of every region of our country causes severe poisonings in both humans and animals. Although all parts of the hemlock plant is poisonous, particularly the young leaves, fruits and seeds of the hemlock plant is more poisonous than the other parts. Since it is confused with "kimi" plant, a plant which is eaten after peeling of the stem and shell and pickled in the vicinity of Erzurum, frequently causes poisoning. Additionally, poisonings are seen also after eating by confusing hemlock with parsley and wild chervil. In our country, medicinal herbs attract a great deal of attention and this interest is steadily growing. These kinds of plants are used unconsciously with therapeutic goals frequently upon the advice of others. Such inappropriate use can cause tragic outcomes resulting in death while seeking cure. In this case presentation, it has been aimed to call attention to inappropriate use of herbs with therapeutic goals and to share this rare case of poisoning by presenting the autopsy findings of a 42-year-old female, for whom the autopsy was performed in the Council of Forensic Medicine Morgue Department, and adjudged to have died from Hemlock poisoning

    The evaluation of fatalities resulting from gastrointestinal bleeding and peritonitis forensic autopsies

    Get PDF
    1998-2002 yılları arasında otopsileri yapılan toplam 27 GİS kanama ve peritonit kaynaklı ölüm olgusu (6 GİS kanama ve 21 peritonit) saptanmış olup, olguların hiç birinde ölüme müessir travmatik değişim saptamamıştır. Olguların 21 'i erkek (% 77.78) ve 6'sı kadın (% 22.22) olup, yaş dağılımı 6T ve 70 yaşlar arası 5 (% 18.51), 51-60 yaşlar arası 5 (% 18.51), 41-50 yaşlar arası 3 (% 11.12), 31-40 yaşlar arası 4 (% 14.82), 21-30 yaşlar arası 4 (% 14.82), 20 yaş altı 6 (% 22.22) olarak belirlenmiştir. Olgulardan 9'unun ölü olarak bulunduğu, 6 olgunun hastaneye ölü olarak getirildiği, 3 olgunun ani ölüm olduğu bildirilmiştir. Hastanede ölen 3 olgudan 2'sinin başka hastalıklar nedeniyle tedavi edilirken gelişen mide kanaması ve peritonit sonucu öldükleri ve 1 olgunun da mide kanaması için öpere edildikten sonra öldüğü anlaşılmıştır. Aniden fenalaşma öyküsü ile hastaneye kaldırılan 6 olgunun ise kısa bir süre içinde hastanede öldükleri bildirilmiştir. Mikroskobik incelemede olgulardan birinde gastrit ve aktif duodenit, 1 olguda kronik kolit, 1 olguda duodenum mukozasında hemorajik nekroz ve 1 olguda da özafagusta venektazi ile karaciğerde siroz saptanmıştır. Peritonit kaynaklı 21 ölüm olgusunda peritonit kaynağı değerlendirildiğinde; olguların 6'sında (% 28.57) mide ülseri perforasyonu ve 4 olguda da duodenum ülseri perforasyonu (% 19.04) kaynaklı olduğu saptanmıştır. Mide-duodenum ülser perforasyonu; peritonit olgularının yarıya yakınında (% 47.62) sebep olarak saptanmış olup literatür verileri ile uyumlu bulunmuştur. İki olguda ise peritonit varlığına rağmen kaynak tespit edilememiştir. Adli otopsilerde sık olarak rastlanmayan GİS kanama ve peritonit kaynaklı ölüm olgularına ait post-mortem bulgular klinik çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla sunulmuştur.In retrospective analysis of all autopsy cases between the years 1998 and 2002, we detected 6 fatal gastrointestinal bleeding and 21 peritonitis-related fatalities. Of these cases, 21 (77.78 %) were male and 6 (22.22 %) were female. There was 5 cases in 61-70 age group (18.51 %), 5 in 51-60 (18.51 %), 3 in 41-50 (11.12 %), 4 in 31 -40 (14.82 %), 4 in 21 -30 age groups (14.82 %). The number of the cases aged lower than 20 was 6 (22.22 %). There was no reported history of prior disease in 24 cases. Post-operative death was detected to be only in 1 case after operation for gastrointestinal bleeding. In 2 cases of hospital deaths, bleeding occurred in the course of the treatment for various diseases other than peptic ulcer. Microscopic and macroscopic evaluation of the cases revealed gastrjtis and active duodenitis in 1 case, chronic colitis in 1, hemorrhagic necrosis of duodenal mucosa in 1 and venectasia in esophagus together with cirrhosis of the liver in 1 case. In peritonitis-related death cases, the origin of the peritonitis was detected to be gastric ulcer perforation in 6 (28.57 %), duodenal ulcer perforation in 4 (19.04 %). Peptic ulcer-related perforation constituted almost half of these cases (47.62 %) being consistent with the literature. In 2 cases, the source of the perforation could not be determined

    Computerized image analysis in differentiation of skin lesions caused by electrocution, flame burns, and abrasion

    No full text
    In the practice of forensic science, sometimes, it is not easy to understand whether skin lesion is due to electrocution and to differentiate the thermal burns and abrasion-type lesions, especially when electricity source cannot be revealed by death science investigation. Based on the causes of the lesions, cases were classified into three groups. Group 1 included 30 deaths from electrocution. Group 2 included 30 deaths with flame burns. Group 3 included 30 deaths from traffic accident cases, which had abrasions. In this study, epidermal nuclear area, perimeter, nuclear form factor, nuclear minimum axes, nuclear maximum axes, and minimum axes/maximum axes ratio were measured. As a result, we think that computerized image analysis beside light microscopic examination can be useful in the differentiation of the electrocution, flame burn, and abrasion type lesions

    Ölümle Sonuçlanan Kadın Hastalıkları ve Doğum Olgularında Tıbbi Uygulama Hatası İddialarının Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Kadın Hastalıkları ve Doğum alanında ölüm gerçekleşmiş tıbbi uygulama hatası iddiası olgularının özellikleri ve adli tıbbi boyutu literatür eşliğinde değerlendirilerek, sağlık çalışanlarının ve kurumların tıbbi uygulama hatalarının ve uygulama nedeniyle yöneltilebilecek iddiaların azaltılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: 2012 – 2013 yıllarında Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından görüş bildirilmiş kadın hastalıkları ve doğum alanındaki sağlık görevlileri hakkında tıbbi uygulama hata iddiaları bulunan 452 olgu retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Bilirkişi görüşü istenilen 452 olgunun % 8’inde (n:38) tıbbi uygulama hatası olduğu tespit edilmiştir. Tıbbi uygulama hata iddialarının en yüksek oranla Doğu Anadolu Bölgesinden, en sık özel hastanelerden ve uzman doktorlara yönelik davalardan kaynaklandığı gözlenmiştir. 35 yaş üzeri gebeliklerde maternal ölüm oranı, 35 yaş altı gebeliklere oranla anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,001). Olguların en sık sezaryen doğum yaptığı (n:241, % 58,7) tespit edilmiş olup, normal doğum yapan olgulardaki tıbbi uygulama hatası varlığı, sezaryen doğum olgularındaki tıbbi uygulama hatası varlığından anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05). Hem jinekoloji olgularında, hem de maternal ölüm olgularında uterus atonisi en sık ölüm sebebi olurken, klinik tanı ile ATK tarafından belirlenen ölüm sebebi arasındaki ilişki değerlendirildiğinde; hem jinekoloji olguları, hem obstetrik olgular için uyumluluk oranının yüksek olduğu saptanmıştır (%58 -%61). Olgularda hem şikâyet, hem de tıbbi uygulama hatası nedeni olarak en sık özen eksikliği olduğu saptanmıştır. Sonuç: Tıbbi uygulama hata iddiası olgularında her olgunun kendi dinamikleriyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Tıbbi uygulamaların kayıtlarının eksiksiz tutulmasının ve hasta hekim iletişiminin en doğru şekilde sağlanmasının tıbbi uygulama hatasını ve iddialarını azaltabileceği düşünülmektedir

    Tuberculosis-related deaths in forensic autopsies and biosafety considerations

    No full text
    1998-2002 yılları arasında otopsileri yapılan toplam 15 tüberküloz kaynaklı ölüm olgusu saptanmış olup, olguların hiç birinde ölüme etkili travmatik değişim saptanmamıştır. Olguların 14'ü erkek (% 93.33) ve 1'i kadın (% 6.66) olup, yaş dağılımı 61 ve 70 yaşlar arası 2 (% 13.33), 51-60 yaşlar arası 1 (% 6.66), 41-50 yaşlar arası 4 (% 26.66), 31-40 yaşlar arası 6 (% 40.00), 21-30 yaşlar arası 1 (% 6.66), 20 yaş altı 1 (% 6.66) olarak belirlenmiştir. Olguların ölüm şekli incelendiğinde 11 olgunun ölü olarak bulunduğu ve bu olgulardan 8'nin sokakta ölü olarak bulunduğu, bu kişilerin sokaklarda yaşayan kişiler olup evsiz, kimsesiz oldukları bildirilmiştir. 3 olgu evde ölü olarak bulunmuş ve bu olgulardan ikisinin de kimsesiz olduğu, evde yalnız yaşadıkları bildirilmiştir. Olguların otopsilerinde saptanan makroskobik bulgular incelendiğinde; olguların tümünde akciğerlerde yaygın plevral yapışıklar olduğu ve özellikle apikal bölge olmak üzere olguların tümünde akciğerlerde yaygın kavernler olduğu saptandı. Bronşa açılmış ve içi kanla dolu kavern varlığı ise 3 olguda saptandı. Bu 3 olguda aynı zamanda mide içinde ve solunum yollarında da kan varlığı görüldü. Bu tüberküloz kaynaklı ölüm olguları ışığında otopside enfeksiyon bulaşımı sorunu literatür ışığında tartışılmış ve otopsi ortamında enfeksiyona karşı alınacak önlemlerin önemine vurgu yapılmıştır.To discuss the infectivity potential of autopsy room, autopsy reports of pure-tuberculosis-related death cases detected between the years 1998 and 2002 were retrospectively analyzed. Of the total 15 cases, 14 (% 93.33) were male and 1 (% 6.66) was female. There were 2 cases in 61- 70 age group, 1 in 51-60, 4 in 41-50, 6 in 31-40, 1 in 21-30 and 1 in below 20 age groups. There were no traumatic signs in the cases. Of the cases, 11 were found dead outdoor and 8 of these cases were reported to be homeless. The number of the cases found dead in their houses was 3 and these cases were reported to have no relatives. At the autopsy of these cases, there were abundant cavernous formations particularly in the apical region of the lungs in all cases. Blood-filled caverns opened into bronchus were detected in 3 cases. In these cases, the presence of blood in gastric content and respiratory airways was also detected. The problem of transmission of infections at autopsy was discussed in the light of literature and possible precautions against infection during autopsy were stressed

    Sudden death of a health worker due to pethidine abuse: A case report

    No full text
    Çalıştığı hastanenin tuvaletinde yanında enjektör ve kolunda enjeksiyon izi mevcut şekilde ölü bulunduğu bildirilen hemşirenin otopsisinden önce mesai arkadaşları ile yapılan görüşmede opioid kötüye kullanımına dair öykü alındı. Otopsi sırasında alınan örneklerin toksikolojik analizinde petidin etken maddesi saptandı. Otopsisinde ölüme neden olabilecek travmatik değişim ve ölüm sebebi olabilecek başka patoloji saptanmayan olgu hakkında düzenlenmiş olay yeri tutanağı, cesedin bulunuş şekli, toksikolojik ve histopatolojik bulgular birlikte değerlendirildiğinde opioid analjeziklerden biri olan petidin entoksikasyonu sonucu gelişen ani ölüm olduğuna karar verilmiştir.Because of the suspicion of drug-related death, the case had been sent to the Morgue Department for autopsy. Before autopsy, a history of drug (pethidine) abuse was obtained from her friends and toxicological analysis of specimens taken during the autopsy confirmed the diagnosis of narcotic analgesics (pethidine)-related death. In intoxications with this type of drugs there are no specific autopsy findings just as other intoxications. For this reason a detailed history, evidence obtained during the crime scene investigation, au­topsy findings and a full toxicological and histopathologic analysis must be evaluated together in decision of the cause of death in these cases. Because of the fact that they can easily reach the illicit drugs, in the case of sudden death of a health worker these drugs must also be taken into consideration and toxicologic analysis must include the drugs of this type that are commonly used in clinical setting

    Strangulation deaths in İstanbul

    No full text
    Strangülasyon olgularında boyun organlarında saptanan bulguların değerlendirilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi'nde 1998-2002 yılları arasında otopsisi yapılmış olgular içinde bağla boğma, elle boğma ve boyuna bası tatbiki sonucu ölüm olgularına ait otopsi raporları, olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanakları retrospektif olarak incelendi. Bu dönem içinde saptanan toplam 56 olgunun 23'ü erkek (% 41.07) ve 33'ü kadın (% 58.93) olup, yaş dağılımı incelendiğinde en fazla olgunun 21-30 yaş grubu içinde (n16, % 28.57) olduğu saptanmıştır. Boyun bölgesinde telem, abrazyon, ekimoz gibi travmatik bulgular olguların 50'sinde belirgin olarak saptanmış olup, 6 olguda çürüme nedeniyle boyun bölgesinde travmatik değişim değerlendirilememiştir. Boyun bölgesi dışında travmatik bulgular 27 olguda saptanmamış olup, ekimoz, raddi vasıfta yaralar ve kesici delici alet yaraları gibi bir çok tipte travmatik bulgu olguların 29'unda (% 51.78) saptanmıştır. Olgulardan 21 'sinde (% 37.50) TK ve HK'da kırık saptanmamış olup, tanıyı yumuşak dokularda saptanan ekimozlar desteklemiştir. HK ve TK her ikisinde de ekimozlu kırıklar 11 olguda (% 19.64), sadece HK'da ekimozlu kırık 11 olguda (% 19.64) ve sadece TK'da ekimozlu kırık 9 olguda (% 16.07) saptanmıştır. Olgulardan sadece 8'inde dilin incelendiği ve bu olgulardan 7'sinde dil kesitlerinde ekimozlar olduğu saptanmıştır. As-fiktik bulgu olarak kemozis, 16 olguda pozitif olarak bildirilmiş olup diğer olgularda bu türden bir kayıt olmadığı saptanmıştır. 0-10 yaş arası olguların tamamında kırık saptanmamış olup, 11-20 yaş grubunda olguların çoğu (6 olgu) ve 21-30 yaş grubunda da olguların 1/3'ünde kırık saptanmamıştır. 0-30 yaş grubundaki 29 olgunun 17'sinde (bu olguların % 59'u) kırık saptanmamıştır. 50-70 yaş arası olgularda 1 olgu dışında tümünde kırık saptanmıştır. 56 strangülasyon kaynaklı ölüm olgusundan 21'inde (% 37.50) HK ve TK'da kırık saptanmadığı dikkate alındığında strangülasyon olgularında boyun bölgesi diseksiyonu sırasında daha dikkatli olunması, organların stereomikroskobik incelemesi ve larinkste intrakartilajenöz hemorajinin tespiti için özellikle ası olguları ile karşılaştırmalı çalışmaların yapılmasının gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.To evaluate the internal findings in neck organs of Strangulation cases, autopsy reports of strangulation cases detected between the years 1998 and 2002 were retrospectively analyzed. Of the total 56 cases, 23 were male (41.07 %) and 33 were female (58.93 %). The most crowded group was 21-30 age group and there were 16 cases (28.57 %) in this group. Traumatic findings such as bruise, abrasion and ligature mark in the neck region were detected in 50 of the cases but it was not possible to differentiate such findings in 6 cases due to decomposition. There were traumatic signs such as blunt tra­umatic wounds, bruises and sharp force wounds in other parts of the body in addition to the neck region in 29 cases. Of the cases in 21 (37.50 %) there was no fracture in hyoid bone and thyroid cartilage and in these cases the diagnosis was supported by presence of ecchymoses in soft tissues. Fracture both in hyoid bone and thyroid cartilage were detected only in 11 cases (19.64 %). In 11 cases there was fracture only in hyo­id bone and in 9 cases only in thyroid cartilage. It was determined that the examination of tongue was car­ried out only in 8 cases and in 7 of these cases ecchymoses were detected in sections. Because of the fact that in 21 (37.50 %) of total 56 strangulation cases, there was no fracture in hyoid bone and thyroid cartilage, it was concluded that the dissection of neck region in strangulation cases must be carried out carefully and stereoscopic examination of organs must be taken into consideration. To detect the intra-cartilaginous laryngeal hemorrhages, comparative studies of hanging and strangulation need to be carried out

    Doğum Sonrası İntihar Olgu Sunumu

    No full text
    Preeklampsi tanısı ile erken doğum yapan ve doğum yaptığı hastanenin 4. katından, doğumdan sonraki 8. günde pencereden atlayarak intihar ettiği iddia edilen 32 yaşındaki kadın cesedine Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinde otopsi yapıldı. Genel beden travmasına bağlı iç organ yaralanması ve iç kanama sonucu öldüğü tespit edildi. Klinik bulgular, medikal öykü, adli tahkikat dosyası ve otopsi bulguları ile ölümün intihar orjinli olduğu anlaşıldı. Doğum sonrası gelişen depresyon, psikoz, preeklampsinin de etken gösterildiği doğum sonrası mental hastalık ve intihar ile sonuçlanan olgulara dikkat çekmek amacıyla olgu sunuldu. Anahtar kelimeler: Doğum sonrası, intihar, otops

    Ölüm Olgularının Zehirlenme İddiası ile Adli Tıbbi Belge Varlığı Açısından Değerlendirilmesi

    No full text
    Zehirlenme olgularında; olguların yaşları, cinsiyetleri, saptanan madde nitelikleri, birden fazla madde kullanılıp kullanılmadığı, tedavi ve komplikasyonlar gibi faktörler üzerinde ülkemizde ve yurt dışında çalışılmıştır. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu’nda zehirlenme olguları değerlendirilerek karara varılırken, bazı eksik belgelerin bulunması sonucu etkilediğinden, bazen de eksik belge ile karar verildiğinden, çalışmada, konunun istatiksel olarak değerlendirilerek adli-tıbbi belgelerin karar aşamasında öneminin ortaya konulması amaçlandı. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ nun 2001 yılına ait raporları taranarak, 258 zehirlenme ve/veya zehirlenme şüphesi olan ölüm olgularının raporları incelenerek söz konusu olgularda yaş, cinsiyet, ilaç/ madde, alınma yolu, almma zamam, ölüm zamanı, örneğin alımı ile laboratuarda çalışılması arasında geçen süre, analizin hangi sistemde yapıldığı, kişide başka hastalık bulunup bulunmadığı, maddeden başka ölüme neden olabilecek etken olup olmadığı, kişinin tedavi görüp görmediği, maddeye bağlı başka komplikasyon oluşup oluşmadığı, birden fazla madde alınıp alınmadığı, tıbbi belge ve adli belge olup olmadığı gibi veriler istatistiksel olarak irdelenip, bu parametrelerin sonuca etkileri karşılaştırılarak değerlendirildi. Anahtar kelimeler: Zehirlenme, postmortem, otopsi, adli tıp

    İskemik Kalp Hastalığına Bağlı Ölümde Uçucu Madde Birlikteliği Olgu Sunumu

    No full text
    Uçucu madde kullanımı toplumda yol açtığı sosyal sıkıntı dışında meydana getirdiği ölümlerle de adli tıp çalışanları için ilgi konusu olur. Genellikle genç populasyonda yaygm kullanılan bu maddeler ölüme en sık kalp üzerine yaptıkları toksik etkilerle sebebiyet vermektedirler. Olgumuz 37 yaşında bir erkekti. Ailesinin ifadesine göre uyuşturucu kullanmayan şahsın otopsisinde çok yoğun tiner kokusu alındı. Morfolojik ve his-topatolojik incelemede myokardda nedbe ve koroner arterlerde belirgin daralma saptandı. Yapılan toksikolojik inceleme uçucu madde varlığını doğruladı. Bu tür ölümlerin doğru değerlendirilebilmesi için iyi bir anamnez alınmasının yanı sıra, toksikolojik incelemede de kan ve akciğer örnekleri alınmalı ve mutlaka miktar tayini de yapılmalıdır. Beyin ve böbrek örnekleri ayrı incelenirse maddenin ölümcül dozda alınıp alınmadığı; idrarda madde ve metaboliti aranırsa kullanımdan sonra yaşayıp yaşamadığı hakkında fikir sahibi olunabilir. Anahtar kelimeler: Adli Tıp, patoloji, toksikoloji, istismar, aritmi, koroner arter hastalığ
    corecore