29 research outputs found

    Baro pullarında yapılan sahteciliğin kıymetli damgada sahtecilik suçu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği meselesi

    Get PDF
    En genel tanımıyla suçta ve cezada kanunilik ilkesi, suç teşkil eden fiiller ile bu fiiller karşılığında öngörülen yaptırımların kanunla düzenlenmiş olması anlamını taşır. Türk Ceza Kanunu'nun 199’uncu maddesinde "Kıymetli Damgada Sahtecilik" suçu düzenlenmiştir. Bu suçun konusu olan kıymetli damga kavramı, muayyen bir miktar vergi ya da harcın ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pulları da kapsar. Türk Hukukunda avukatların vekaletnamelere yapıştırdığı baro pulu gibi bazı pul ve damgalar karşılığında ödenen bedeller vergi veya harç niteliğinde olmayıp, vergi benzeri mali yükümlülük niteliğindedir. Bu çalışmada, karşılığında ödenen bedel itibarıyla vergi benzeri mali yükümlülük niteliğinde olan baro pullarında yapılan sahtecilik eylemlerinin, "Kıymetli Damgada Sahtecilik" suçuna sebebiyet verip vermeyeceği hususu suçta ve cezada kanunilik ilkesi bağlamında değerlendirilmiştir

    Siyasi partiler hakkında uygulanan devlet yardımından yoksun bırakma yaptırımının hukuki niteliği

    Get PDF
    Anayasa’da da ifade edildiği gibi siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdırlar. Bugün için, siyasi partilerin mevcut olmadığı ve bunların adil bir seçim sistemi ile iktidar yarışına girmediği bir ülkede demokrasinin varlığından bahsedilemez. Ancak siyasi partilerin demokratik siyasi hayat bakımından arz ettiği önem, bunların her hâl ve şart altında faaliyetlerini sürdürebilecekleri anlamına gelmemektedir. Zorunlu bazı hâllerde siyasi partilerin kapatılması demokrasi ilkesini ihlal etmez. Nitekim Anayasa’nın 69’uncu maddesinde siyasi partilerin bazı yasak eylemleri işlemesi kapatılma sebebi olarak öngörülmüştür. Bu maddeye 2001 yılında eklenen bir hüküm ile işlenen fiillerin ağırlığı göz önünde bulundurularak, siyasi partiler hakkında kapatma kararı yerine Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma kararı verilebilmektedir. Görüldüğü üzere bu yaptırım parti kapatma yaptırımına bir alternatif olarak öngörülmüştür. Hukukumuzda siyasi parti kapatma kararlarının hukuki niteliği tartışmalı olduğu gibi, bu yaptırıma alternatif olarak öngörülen Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımının hukuki niteliğinin ne olduğu hususu da aydınlatılmaya muhtaçtır. Çalışmamızda siyasi partiler hakkında uygulanan Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımının hukuki niteliği analiz edilecektir

    Cryobiology and Cryopreservation of Sperm

    Get PDF
    Low temperature has been utilized to keep living cells and tissues dormant but potentially alive for cryopreservation and biobanking with great impacts on scientific and biomedical applications. However, there is a critical contradiction between the purpose of the cryopreservation and experimental findings: the cryopreserved cells and tissues can be fatally damaged by the cryopreservation process itself. Contrary to popular belief, the challenge to the life of living cells and tissues during the cryopreservation is not their ability to endure storage at cryogenic temperatures (below −190°C); rather it is the lethality associated with mass and energy transport within an intermediate zone of low temperature (−15 to −130°C) that a cell must traverse twice, once during cooling and once during warming. This chapter will focus on (1) the mechanisms of cryoinjury and cryopretection of human sperm in cryopreservation, and (2) cryopreservation techniques and methods developed based on the understanding of the above mechanisms

    Analysis of capital reduction and issues related to its taxation

    No full text
    Ekonomi, finans ve hukuk bilimleri açısından farklı anlamlara gelen sermaye, başta pay sahipleri ve ortaklık alacaklıları olmak üzere, ileride pay sahibi olması muhtemel kişileri, ortaklıkla ilişki halinde olan diğer gerçek ve tüzel kişileri ve şirketlerin vergi mükellefi olması nedeniyle de devleti yakından ilgilendiren bir kavramdır. İktisadi faaliyetlerin yürütülmesinde hayati önemi haiz sermayenin çeşitli ekonomik nedenlerle ihtiyari ya da sermaye kaybında olduğu gibi zorunlu nedenlerle azaltılması mümkündür. Sermaye azaltımı müessesesi Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 473, 474 ve 475'inci maddelerinde düzenlenmiştir. Sermayenin şirket alacaklıları için güvence oluşturma fonksiyonu dikkate alınarak, özü itibariyle bir esas sözleşme değişikliği mahiyetinde olan sermaye azaltımı diğer esas sözleşme değişikliklerinden farklı birtakım düzenlemelere ve sıkı kurallara tabi tutulmuştur. Ülkemizde uzun yıllar süren enflasyonist etkiler ve ağır işleyen maliyetli bir süreç gerektirmesi nedeniyle yaygınlık kazanamayan yapının; enflasyon oranlarındaki düşme eğilimine ve sermaye azaltımı sonucunu doğurabilecek şirket bölünmelerinin TTK ile yasal alt yapıya kavuşturulmasına paralel olarak eskiye oranla daha sık kullanılması beklenmektedir. Bu itibarla sermaye azaltımı müessesesinin, uygulamada yaygınlık kazanması öncesinde vergisel sonuçlarıyla birlikte ele alınması, irdelenmesi, tereddüt ve belirsizliklerden arındırılmış daha etkin işleyen esnek bir yapıya kavuşturulması önem arz etmektedir. Vergi kanunlarımızda sermaye azaltımının vergilendirilmesi hususunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen, uygulamada sermaye azaltımı neticesinde ortaklara yapılan ödemelerin kâr payı olarak nitelendirilmesinin ve kâr paylarının tabi olduğu vergilendirme rejimi kapsamında vergilendirilmesinin anayasal bir ilke olan vergilerin kanuniliği ilkesine uygunluğu tartışmalıdır. Bu çalışmada, ticaret hukuku, sermaye piyasası hukuku ve vergi hukuku bileşenleri dikkate alınarak eski ve yeni ticaret kanunu, vergi kanunları ve vergilendirme ilkeleri, sermaye piyasası mevzuatı, konuya ilişkin yargı kararları, vergi uygulamaları bir arada değerlendirilerek sermaye azaltımı müessesesi ve bunun vergilendirilmesi incelenmiş, başta sermaye azaltımının vergilendirilmesine ilişkin açık bir kanun hükmünün bulunmamasından kaynaklananlar olmak üzere uygulamada karşılaşılan sorunlara değinilerek bunların çözümüne yönelik öneriler geliştirilmiştir.Capital is defined differently in economics, finance and law and it is a subject of interest to various natural and legal persons such as shareholders, creditors, possible future shareholders and other stakeholders of the firm. Firms being tax payers, firms' capital is also a subject of interest to the state. Capital can be reduced voluntarily due to various economic reasons, or as a mandatory process in case of a loss of capital. In the Turkish legislation, capital reduction is regulated in Articles 473, 474, and 475 of the Turkish Commercial Code (TCC). Taking into consideration the protective role of capital for the creditors, capital reduction, which is in essence, a change in the Articles of Incorporation, is regulated with stricter rules than other changes to the Articles of Incorporation. Capital reduction has not been widely used in Turkey, due to the long lasting high inflation periods, and the process being slow and costly. Currently, with substantially lowered inflation rates, and the newly introduced changes to the TCC, setting the rules for corporate spin offs, which might result in capital reductions, the process is expected to be used much more frequently than before. Consequently, before it becomes widely used, it is important to analyze the process of capital reduction together with its tax impacts, and to suggest any revisions to the existing process, for eliminating any uncertainties and making the process more effective. Although there is no explicit provision in our tax laws related to the taxation of capital reduction, in practice, when there is a payment to the shareholders due to capital reduction, for tax purposes this payment is treated as dividend and taxed accordingly. However, it is debatable that this practice is in line with the constitutional principle that taxes can only be levied through laws. This study analyses capital reduction and issues related to its taxation, taking into consideration their relevance to commercial law and capital market law. Thus, the analysis collectively evaluates the provisions in the old and the new Commercial Codes, Tax Codes, Capital Market Legislation, related court decisions and taxation practices, identifies and suggests solutions to the problems encountered in practice, which mainly arise due to the fact that there is no explicit provision in the tax laws for taxation of capital reduction

    From asymptomatic to critical illness: Decoding various clinical stages of COVID-19

    Get PDF
    The clinical course of COVID-19 is variable, with clinical manifestation ranging from 81% mild course to 14% severe course along with 5% critical course in patients. The asymptomatic course is reported to potentially range between 20% and 70% (avg. 33%). A more severe course is seen in the elderly, those with various chronic diseases, and the immunosuppressed, where the case fatality rate is higher in these risk groups. The disease progresses with various symptoms, such as fever, cough, shortness of breath, malaise, myalgia, taste and smell disorders, diarrhea, sore throat, headache, and conjunctivitis. The disease begins with shortness of breath, indicative of lung damage, after an average of 7 to 10 days, and progresses in ARDS, sepsis, and septic shock. Some patients quickly enter shortness of breath, while others gradually develop shortness of breath and chest tightness and burning. The risk factors for a poor prognosis are age, comorbidities, and changes in laboratory tests. Secondary bacterial and fungal infections frequently develop with steroids and immunosuppressants, especially in the intensive care unit. Frequent complications in hospitalized patients include pneumonia (75%), ARDS (15%), acute renal failure (9%), and acute liver injury (19%). An increased incidence of heart damage is observed, including acute heart failure, arrhythmias, and myocarditis. Of the patients hospitalized due to COVID-19, 10%-25% present with prothrombotic coagulopathy, resulting in venous and arterial thromboembolic events. The most common extrapulmonary symptom is neuropsychiatric involvement, frequently accompanied by insomnia, an impediment to remembering, and an altered state of consciousness. During the course of COVID-19, patients undergo some pathological changes (severe lymphopenia, high levels of C-reactive protein, D-dimer, ferritin, etc.) depending on the condition and exposure level of the affected systems as shown by various laboratory tests. The relevant tests are the guiding elements of risk assessment, clinical monitoring, disease severity, and prognosis setting and therapy decision processes

    Vergi benzeri mali yüküm niteliğindeki belediye gelirlerinin haczedilebilirliği

    No full text
    Anayasada sayılan mahalli idarelerden birisi olan belediyelerin kanunlarla verilmiş ve yerine getirmekle yükümlü oldukları çok sayıda görevleri mevcuttur. Belediyelerin, yerine getirmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin kesintiye uğramadan ve gereği gibi ifa edilebilmesi için çeşitli gelirlere ihtiyaçları vardır. Kamu hizmetlerinden kaynaklanan giderlerin zamanında ve etkin finansmanı bakımından belediyelerin gelirleri üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlanmamış olması önemlidir. Bu nedenle, belediyeler tarafından tahsil edilen “vergi”, “resim” ve “harç” niteliğindeki gelirlere kanunla açıkça haczedilemezlik istisnası tanınmıştır. Ancak, belediyeler tarafından tahsil edilen “vergi benzeri mali yüküm” niteliğindeki gelirler haczedilemezlik istisnasını düzenleyen hükmün dışında bırakılmıştır. Bu çalışma ile vergi benzeri mali yüküm niteliğindeki belediye gelirlerinin haczedilebilirliği hususu irdelenmiş, konuya ilişkin ortaya çıkabilecek tereddüt ve ihtilafların önlenmesine yönelik olarak somut çözüm önerileri geliştirilmiştir

    FINANCIAL LIABILITIES BASED ON EXPLORATION AND EXPLOITATION ACTIVITIES OF NATURAL RESOURCES AND THEIR LEGAL NATURE

    No full text
    Madenler devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Madenlerin aranması ve işletilmesi faaliyetleri nedeniyle; devlet hakkı, il özel idaresi payı, köylere hizmet götürme birliği payı, ruhsat bedeli ve belediye payı adları altında çeşitli bedellerin ödenmesi kanunla zorunlu kılınmıştır. Bu bedellerin; kanunla düzenlenmesi, ödenmesinin zorunlu olması, süresinde ve tam olarak ödenmemesi durumunda cebren takip ve tahsil edilmesi, parasal bir edim olması, tek taraflı olarak kamu idaresi tarafından belirlenmesi, kamu giderlerinin finansmanında kullanılması gibi nedenlerle mali yüküm niteliği taşıdığı açıktır. Bu çalışma ile maden arama ve işletme faaliyetleri dolayısıyla ödenmesi zorunlu kılınan mali yükümlerin hukuki niteliği analiz edilerek bunların vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerden hangisinin kapsamına dahil olduğu tespit edilmiştir.Natural resources are under the sovereignty and disposition of the state. The right to explore and exploit natural resources belongs to the state. The state may assign this exclusive right to natural and legal persons for a specific period of time. Applicable laws require certain amounts of payment as a result of activities of exploration and exploitation of natural resources, such as municipality share, state share, special provincial administration share, union for providing services to villages share and royalties for permits. It is clear that these fees represent all the characteristics of a financial liability since they are enacted by law, their payment is a mandatory legal requirement, the payment can be enforced in case of late payment or partial payment, they are monetary obligations, they are under the sole discretion of public administration, they are used in the financing of public expenses. This study determines whether these liabilities should fall under the scope of taxes or levies or similar financial liabilities through the analysis of the legal nature of the financial obligations that are required to be paid in relation to the exploration and exploitation of natural resources

    NON-RECOGNITION OF THE JUDICIAL FEE EXEMPTION APPLICABLE FOR UNIVERSITIES TO THE HIGHER EDUCATION COUNCIL

    No full text
    Harçlar Kanunu ile genel bütçeye dâhil kamu idareleri yargı har-cından bağışık tutulmuştur. Özel kanunlarında hüküm olmadıkça genelbütçe dışında kalan özel bütçeli idarelere bu istisna tanınmamıştır. Yük-seköğretim Kanunu hem özel bütçeli birer idare niteliğinde olan devletüniversitelerini hem de özel bütçeli idare olmamalarına rağmen vakıfüniversitelerini Harçlar Kanunu'nun genel bütçeli idarelere tanımış oldu-ğu yargı harcı istisnasından yararlandırmıştır. Buna karşılık özel bütçelibir idare olan Yükseköğretim Kurulu’na ise yargı harçları konusunda birmuafiyet ya da istisna tanınmamıştır. Oysaki Yükseköğretim Kurulu tümyükseköğretimi düzenleyen, üniversitelerin faaliyetlerine yön veren, ka-nunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve ka-mu tüzel kişiliğine sahip olan ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nunbağlı bulunduğu bir idaredir. Bu çalışmanın konusunu; devlet-vakıf ay-rımı yapılmaksızın tüm üniversitelere yargı harcı istisnası getirilirken, buistisnanın Yükseköğretim Kurulu'na tanınmamış olmasının ortaya çıkar-dığı çelişki ve sakıncalar ile bunların çözümüne yönelik somut önerileroluşturmaktadır.According to Act of Fees, public administrations included in gen- eral budget are exempted from judicial fees. This exemption is non- recognized for special budget administrations out of general budget; unless there are provisions in their special acts. According to the Act of Higher Education, both public universities characterized as special budget administration and foundation universities although not charac- terized as special budget administration, are made eligible for judicial fee exemption which is applicable for general budget administrations. On the contrary, any dispensation or exemption has not been recognized for The Higher Education Council which is a special budget administra- tion. However, The Higher Education Council is an administration which regulates all the higher education, directs activities of universi- ties, has autonomy and legal entity within the frame of tasks and au- thority given by law and which is affiliated to Higher Education Super- visory Board. The situation created by the fact that while judicial exemp- tion is applicable for all universities regardless of whether they are pub- lic or private, it’s not applicable to the Higher Education Council and the discrepancies and inconveniences this generates as well as concrete suggestions directed for solutions, constitute the scope of this study

    (THE CONFORMITY OF PUBLIC HIGHER EDUCATION TUITION FEES AND SCHOOLING FEES TO THE ABILITYTO PAY PRINCIPLE)

    No full text
    Mali güce göre ödeme ilkesi anayasal bir ilke olmakla birlikte vergiler için geçerli olan bu ilkenin vergi benzeri mali yükümlülükler için geçerliliği aynı kesinlikte değildir. Bu çalışma ile mali güce göre ödeme ilkesinin devlet yükseköğretim kurumlarına ödenen ve vergi benzeri mali yükümlülük niteliğini haiz öğrenci katkı payı, öğrenim ücreti ve öğretim ücretlerine uygulanabilirliği ile söz konusu ödemelerin dayanağı düzenlemelerin ve uygulamanın ödeme gücüne göre vergilendirme ilkesine uygunluğu analiz edilmiştir.Although the ability to pay principle is a constitutional principle, its validity for the tax-like financial liabilities is not precise. In this study, we analyse the validity and the conformity of the ability to pay principle from the point of view of public higher education tuition fees which is referred to as tax-like financial liability

    YÜKSEKÖĞRETİM PERSONELİ HAKKINDAKİ ŞİKAYETLER ÜZERİNE VERİLEN CEZA SORUŞTURMASI AÇILMAMASI KARARLARININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE YARGISAL DENETİMİ

    No full text
    Yükseköğretim personeli hakkında, görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada suç işledikleri iddiası içeren şikâyetler üzerine yapılacak olan ceza soruşturması; genel soruşturma ve kovuşturma hükümlerini içeren Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre değil, Yükseköğretim Kanunu’nun 53/c maddesinde düzenlenen özel hükümlere göre yürütülmektedir. Yükseköğretim Kanunu’nun 53/c maddesinin önceki hâli uyarınca, yükseköğretim personelinin işlediği ileri sürülen suçlar hakkında yetkili makamlarca doğrudan soruşturma başlatılmakta iken, anılan maddede 2/12/2016 tarih ve 6764 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda idari mercie soruşturma açmama yönünde karar verme noktasında takdir yetkisi tanınmıştır. Bu çalışmada, yükseköğretim personeli hakkında, suç işledikleri iddiasıyla yapılan şikâyet ya da ihbarlar üzerine herhangi bir soruşturma açılmasına gerek olmadığı yönünde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 53/c maddesi uyarınca verilen kararların hukuki niteliği ve bu kararların yargısal denetiminin nasıl yapılacağı hususu irdelenmiştir
    corecore