6 research outputs found

    Deleuze'ün oluş kavramı çerçevesinde 2010 sonrası Türk sinemasında minör anlatılar

    No full text
    Yirminci yüzyıl çağdaş Fransız felsefesinin en önemli düşünürlerinden Gilles Deleuze, ikili ayrımlara ve olanın önceliğine dayanan aşkıncı ontolojilere karşı çıkarak, fiziksel dünyayı ve toplumsal fenomenleri oluş halinde kavrayan, dinamik ve içkinci bir ontoloji önermektedir. Bu ontolojiye uygun bir felsefe pratiğinin, sürekli yeni kavramlar üretmek ve bunları rizomatik kavramsal ağlar içerisinde birbiri ile ilişkilendirmek yoluyla hayata geçirilebileceğini öne süren Deleuze'ün, bu bağlamda dinamik oluş süreçlerini kuramlaştırabilmek için, yersizyurtsuzlaşma, kadın-oluş, hayvan-oluş, göçebe-oluş, sanat(sal)-oluş gibi kavramları geliştirdiği görülmektedir. Deleuze'ün iki ciltlik eseri; Sinema I: Hareket-İmaj ve Sinema II: Zaman-İmaj da, filmleri, bu içkinci oluş felsefesi içerisinde değerlendirerek bir sinema felsefesi öneren eserlerdir. Gilles Deleuze, sinema üzerine yazdığı bu eserlerde, filmlerin birer düşünce aracı olduğu tezinden yola çıkmaktadır. Bu doğrultuda filmlerde felsefi unsurlar bulunmasının yanı sıra, filmin kendisinin düşünen bir beyin olduğu, seyirciyle iletişimini de bu yolla kurduğu ve yeni felsefi kavrayışlar önerdikleri savunulmaktadır. Modern ve klasik sinemayı da düşünme ve düşünme biçimlerindeki farklar doğrultusunda tanımlayan Deleuze'ün bu iki sinema dönemi arasında önerdiği ayrımın, geliştirdiği minör ve majör edebiyat kavramlarıyla örtüştüğü görülmektedir. Bu çerçevede minör sinema, modern görsel anlatım tekniklerini kullanmakta ve minör edebiyatın niteliklerini yansıtmaktadır. Deleuze'ün sinema felsefesinden ve özel olarak da onun minör sinema kavramlaştırmasından hareketle, bu çalışmada, Türk sinemasında yer alan minör anlatı örnekleri ve bunların Deleuze'ün oluş felsefesi bağlamında geliştirdiği kavram dağarcığı ile ilişkilendirilip yorumlanma imkânları ele alınmaktadır. Anaakımın dışında yer alan yapım, anlatı ve karakterler niteliklerine sahip olmaları nedeniyle, 2010 sonrasında üretilmiş altı Türk filmi; Ben O Değilim (Tayfun Pirselimoğlu, 2013), Ana Yurdu (2015, Senem Tüzen), Tereddüt (2016, Yeşim Ustaoğlu), Daha (2017, Onur Saylak), Yuva (2018, Emre Yeksan) ve Sibel (2019, Çağla Zencirci, Guillaume Giovannetti) bu çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Çalışmada, sözü geçen filmlerin Deleuzecü kavramlara içkin bir anlatı biçimi benimsediği, oluş felsefesi ile doğrudan ilişkilendirilebileceği ve minör anlatı örnekleri olarak, majör sinemayı dönüşüme uğratma potansiyeline sahip olduğu belirlenmiştir.A prominent intellectual of twentieth century French philosophy, Gilles Deleuze opposes transcendent ontologies that rely upon dichotomies and prominence of the being, and suggests a dynamic and intrinsic ontology that grasps both the physical world and social phenomena in becoming. Deleuze argues that a philosophical practice in line with this ontological approach should seek to produce new concepts and relate them with each other within rhizomatic webs, and thus suggests conceps such as deterritorialization, becoming-woman, becoming-animal, becoming-nomad and becoming-art. In order to theorize dynamic processes of becoming. His two-volume study, Cinema I: The Movement-Image and Cinema II: The Time-Image, are works that reads cinematic works within the context of this philosophy of becoming and proposes a cinematic philosophy. In his works on cinema, Gilles Deleuze's departure point is the claim that films are tools for thinking. In this sense, beyond incorporating philosophical elements, films are argued to be thinking-brains in themselves, they are thought to communicate with the audience as such and offers new philosophical conceptions. Deleuze distinguishes modern and classical cinema through differences of their respective modes of reflecting and editing, and that distinction corresponds with his concepts of minor and major literature. Minor cinemas are thus those that use modern visual narrative techniques and reflect qualities of minor literature. In this work, with a theoretical background of Deleuze's cinematic philosophy, and more specifically his conception of minor cinema, cases of minor narratives in Turkish cinema and feasibility of interpreting them through the conceptual vocabulary developed through Deleuze's philosophy of becoming are analyzed. Six films; Ben O Değilim (I Am Not Him, 2013, Tayfun Pirselimoğlu), Ana Yurdu (Motherland, 2015, Senem Tüzen), Tereddüt (Clair Obscur, 2016, Yeşim Ustaoğlu), Daha (More, 2017, Onur Saylak), Yuva (The Nest, 2018, Emre Yeksan) and Sibel (2019, Çağla Zencirci, Guillaume Giovannetti) are sampled for this study since they have non-mainstream character in terms of their forms of production, narrative and character presentation. The study concludes that these movies appropriate a narrative form that is intrinsic in Deleuzian concepts, can be correlated with philosophy of becoming and, as examples of minor narratives, they have a potential to transform the major cinematic forms in Turkey

    Walt Disney animasyon sinemasında kadın temsilleri: 2010 öncesi ve sonrası

    No full text
    Bu tez çalışmasında, Walt Disney animasyon filmleri arasından seçilen altı film üzerinden, 2010 öncesi ve sonrasında kadın karakterlerin temsili açısından bir farkın gözlenip gözlenmediği karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırma için 2010 öncesinden üç film ("Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler", "Küçük Denizkızı", "Prenses ve Kurbağa"), 2010 sonrasından da yine üç film ("Karmakarışık/Rapunzel", "Cesur", "Karlar Ülkesi") seçilmiştir.Seçilen filmlerde kadın temsilleri, feminist eleştirel bir perspektifle ele alınmış ve kadın karakterler, hikâye içerisindeki önemleri, atfedilen karakter özellikleri, bedenlerini kullanım biçimleri ve ataerkil toplumsal cinsiyet stereotiplerine uyumları veya uyumsuzlukları bakımından incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, 2010 sonrasında Walt Disney animasyon filmlerindeki kadın karakterlerin, daha önceki animasyon filmlerine oranla toplumsal cinsiyet stereotiplerinin çok daha dışına çıkan, anlatı içerisinde etkin bir durumda bulunarak kendi hikâyelerini anlatan ve bedensel nitelikleri daha az vurgulanan görece bağımsız bireyler olarak betimlendiklerini ortaya koymuştur.This dissertation analyses any difference in the representation of female characters that can be observed before and after 2010, through focusing on six selected full-length Walt Disney animations. For the study, three animation that were produced before 2010 ("Snow White and Seven Dwarves", "Little Mermaid", "Princess and the Frog"), and three animations that were produced after 2010 ("Tangled", "Brave", "Frozen") were selected. Representation of femininity in selected movies is questioned through a critical feminist perspective and female characters are analysed in terms of their significance in the narrative, the characteristics attached to them, forms of body-use and their compliance to, or denial of, patriarchal gender stereotypes. The findings of the study reveal that, in comparison to pre-2010 animations, female characters of Walt Disney animation movies that are produces after 2010 stand much more outside the gender stereotypes, are more active in the sense of telling their own stories and are depicted as relatively independent individuals with much less emphasis on their bodily characteristics

    Afterlife

    No full text
    The subject of this thesis is the visual interpretation for Michael Frayn?s latest play ?Afterlife?. The aim is to find an effective visual language and a different but striking creative perspective for the play
    corecore