14 research outputs found

    Nonobstruktif azospermi olgularında yeni yaklaşımlar

    Get PDF
    Azospermi semende hiç sperm bulunamaması durumudur. Obstrüktif ve nonobstrüktif olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Azospermi tanısı alan hastalardan elde edilen spermatozoayla, ilk gebelik ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) işlemiyle 1993 yılında oluşmuştur. Obstrüktif azospermi olgularında sperm bulma şansı daha yüksek olmasına karşın, erkek infertilitesinin en şiddetli formu olan nonobstrüktif azospermide ise bu oran yaklaşık olarak %40-50 aralığındadır. Yapılan mikroTESE (testiküler sperm ekstraksiyonu) işlemiyle testiste immatür germ hücreleri bulunursa ROSI (round spermatid enjeksiyonu) işlemi yapılır ya da in vitro kültürlerle bu hücreler farklılaştırılmaya çalışılır. Matür germ hücresi bulunamayan bir mikroTESE sonrasında, hormon replasmanı veya ilaç tedavileriyle spermatozoaların elde edilmesi hedeflenir. Son yıllara kadar testislerde varlıkları bilinen spermatogoniumlara (sperm kök hücresi) ek olarak, yeni keşfedilen VSEL (very small embriyonic-like stem cell) kök hücrelerinin gösterilmesi tedavi yönündeki umutları daha da artırmıştır. Bunlardan başka deneysel olarak, hücre kültürleri, seminifer tübül kültürleri, organ kültürleri, testiküler organoidler, gen tedavileriİnsan üzerinde başlayan gen terapilerinde ve mezenkimal kök hücre çalışmalarında, önemli ilerlemeler olması nedeniyle yakın bir zamanda azospermi tedavisinde de önemli gelişmeler olacağı düşünülmektedir. ve kök hücre bazlı tedavilerin etkinliği gösterilmiştir

    Nonobstruktif azospermi olgularında yeni yaklaşımlar

    No full text
    Azospermi semende hiç sperm bulunamaması durumudur. Obstrüktif ve nonobstrüktif olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Azospermi tanısı alan hastalardan elde edilen spermatozoayla, ilk gebelik ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) işlemiyle 1993 yılında oluşmuştur. Obstrüktif azospermi olgularında sperm bulma şansı daha yüksek olmasına karşın, erkek infertilitesinin en şiddetli formu olan nonobstrüktif azospermide ise bu oran yaklaşık olarak %40-50 aralığındadır. Yapılan mikroTESE (testiküler sperm ekstraksiyonu) işlemiyle testiste immatür germ hücreleri bulunursa ROSI (round spermatid enjeksiyonu) işlemi yapılır ya da in vitro kültürlerle bu hücreler farklılaştırılmaya çalışılır. Matür germ hücresi bulunamayan bir mikroTESE sonrasında, hormon replasmanı veya ilaç tedavileriyle spermatozoaların elde edilmesi hedeflenir. Son yıllara kadar testislerde varlıkları bilinen spermatogoniumlara (sperm kök hücresi) ek olarak, yeni keşfedilen VSEL (very small embriyonic-like stem cell) kök hücrelerinin gösterilmesi tedavi yönündeki umutları daha da artırmıştır. Bunlardan başka deneysel olarak, hücre kültürleri, seminifer tübül kültürleri, organ kültürleri, testiküler organoidler, gen tedavileriİnsan üzerinde başlayan gen terapilerinde ve mezenkimal kök hücre çalışmalarında, önemli ilerlemeler olması nedeniyle yakın bir zamanda azospermi tedavisinde de önemli gelişmeler olacağı düşünülmektedir. ve kök hücre bazlı tedavilerin etkinliği gösterilmiştir

    Oosit ve sperm mitokondrileri

    No full text
    Oosit ve sperm mitokondrilerinin oksidatif fosforilasyon yoluyla motilite ve bazı fonksiyonlar için ihtiyaç duyulan enerjiyi üretmeleri dışında, sahip oldukları DNA nedeniyle rolleri oldukça önemlidir. Bunun nedeni, embriyodaki bütün mitokondrilerin oosit kökenli olmasından dolayı, mitokondri DNA’larındaki mutasyonların maternal olarak yeni kuşaklara aktarılması ve mitokondriyal geçişli hastalıklara sebep olmasıdır. Sperm mitokondrileri ise, türler arasında farklı mekanizmalar aracılığıyla spermatogenez esnasında veya embriyogenezin erken evrelerinde eliminasyona uğrar ve varlıklarını sürdüremezler. Bu çalışmadaki amacımız, oosit ve sperm mitokondrilerinin fertilizasyon üzerindeki rollerini araştırmaktır. Veriler, 2018 yılı itibarıyla Pubmed’den taranarak elde edilmiştir

    Azospermi̇ hastalarının ejekülatinda i̇mmatür germ hücreleri̇ taraması

    No full text
    Amaç: İnfertilite merkezinde yapılan semen analizlerinde, azospermi görülme sıklığını ölçmek ve bu hastaların seminal sıvılarında immatür germ hücrelerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Ekim 2010-Ağustos 2017 tarihleri arasında 6426 hastamıza yapılan 9936 spermiogram testi retrospektif olarak incelenmiştir. Daha sonra 20 azospermi teşhisi alan hasta ön çalışmaya dahil edilmiştir. Konsantrasyon işleminden sonra elde edilen pelletten örnek alınarak yapılan periferik yayma, diff-quick seti ile boyanmıştır. Farklı evrelerdeki immatür germ hücrelerinin (spermatosit ve spermatid) değerlendirilmesi ve görüntülenmesi Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Tüp Bebek Merkezinde yapılmıştır. Elde edilen değerler bir ön veri çalışmasının sonuçları olarak değerlendirilmiş olup, istatiksel anlamlı sonuç elde edebilmek için olgu sayısının bu çalışmadakinden daha çok artırılması gerektiği istatiksel güç analizi ile tespit edilmiştir. Bulgular:298 hastamıza azospermi teşhisi konulmuş ve görülme sıklığı %4.6 bulunmuştur. Periferik yaymaların incelenmesi sonucu 5 hastamızda öncü hücreler (spermatosit, spermatid) görülmüş, 15 hastamızda ise immatür germ hücrelerine rastlanılamamıştır. Tartışma ve Sonuç:Azospermi tüm erkeklerin %1’de görülür. Bu hastalarda microTESE ile spermatozoa aranır ve bulunursa ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) işlemine geçilir (1). Ejekülatta spermatid veya spermatositlerin görülmesi durumunda, testis dokusundan spermatozoa çıkma ihtimalinin yüksek olduğuna dair yayınlar vardır. Ayrıca hormon replasmanı ve ilaç tedavilerinin ejekülattaki öncü hücrelerin sayısını arttırdığı ve tedaviye yanıtın göstergesi olduğu ileri sürülmüştür (2-4). Bu işlemin non- invaziv olması, bütün androloji laboratuvarlarında yapılabilmesi ve ekonomik olması önemli bir avantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.Son zamanlarda yeni uygulanış şekliyle ROSİ (round spermatid enjeksiyonu) ile canlı doğumlar bildirilmiş ve bu da öncü germ hücrelerinin tespitini daha önemli hale getirmiştir (5).İleride gurubumuz tarafından, uygulanan ilaç tedavilerinin ejekülattaki immatür germ hücre çıkışına etkilerinin araştırılması planlanmaktadır

    Seminal sıvının fertilizasyondaki rolü

    No full text
    Geçmiş yıllarda erkek infertilitesi araştırmaları sperm odaklıyken, günümüzde seminal sıvının öneminin anlaşılmasıyla birlikte bu konu hakkındaki çalışmalar hız kazanmıştır. Seminal sıvının %90’ı prostat ve seminal veziküllerden, az miktarı da bulbouretral bezler (Cowper) ve epididimlerden salınan salgılardan oluşur. Seminal sıvının birçok fonksiyonu vardır. İçerdiği fruktoz ile spermatozoonları besler, antioksidan sistemleriyle oksidatif stres sonucu oluşan reaktif oksijen türlerine (ROS) karşı spermatozoayı korur. Ejekülasyondan sonraki aşamada ise vajinanın antibakteriyel asidik ortamına karşı (pH 4–4,5) bir izolasyon oluşturur, immün reaksiyonu engeller ve spermatozoonları servikse kadar taşır. Spermatozoanın kapasitasyonunu engelleyen faktörler içererek erken aktivasyonunu önler ve içerdiği progesteron ile fertilize ovumun implantasyonunda rol oynar. Ayrıca seminal sıvı spermatozoanın moleküler yapısını koruyarak sperm oosit etkileşiminde rol oynar. Post-testiküler matürasyon sürecinde kapasitasyon ve akrozom reaksiyonunu tamamlayan spermatozoa dölleme yeteneği kazanır. Oosit ve etrafındaki foliküler hücrelerden salınan kimyasal faktörler, kapasite spermi oosite çeker. Fertilizasyon karmaşık moleküler olaylardan oluşur ve sperm ile oositin birbirleriyle temas etmesiyle başlar, maternal ve paternal kromozomların birleşmesiyle sona erer. Spermatozoa ve oosit kadar seminal plazmanın da iyi kalitede olması, spontan gebelikleri ve intrauterin inseminasyondaki (IUI) başarıyı arttırabilir. Bu derlemede, semen viskozitesinin ve biyokimyasal içeriğindeki farklılıkların, fertilizasyon ve IUI işlemindeki başarıyı nasıl etkilediği tartışılıp cevaplar aranacaktır

    I?nsan adipoz dokusundan mezenkimal kök hücrelerinin eksplant kültür tekniğiyle i?zolasyonu

    No full text
    GİRİŞ: Mezenkimal kök hücreler (MKH) kemik, kemik iliği, kıkırdak, kas dokusu, diş pulpası, karaciğer, yağ dokusu ve lipoaspirasyon materyallerinden izole edilmektedir. Son yıllarda MKH’lerin rejeneratif ve reperatif tıpta kullanımı artmaya başlamıştır. Bizim bu çalışmamızdaki amacımız kollajenaz ve tripsin gibi enzimleri kullanmadan MKH’leri insan adipoz dokusundan hızlı ve kolay biçimde eksplant kültür tekniğiyle izole etmektir. Kollajenaz ve tripsin kullanmamamızın avantajı ise enzimatik basamakları atlayarak izolasyon sürecini hızlandırmak ve dokuyu dış ortamın olumsuz etkilerinden koruyarak maksimum sayıda hücre elde etmektir. MATERYAL ve METHOD: MKH’lerin atık insan adipoz dokusu materyalinden migrasyonunu takiben, eksplant kültür tekniğiyle izole edildikten sonra tam besiyeri içeren kültür plaklarında pasajlanmaya başlanmıştır. Daha sonra elde edilen hücreler karekterizasyon için immunohistokimyasal teknikle STRO-1, CD73, CD105 (MKH yüzey belirteçleri) ve CD34 ( Hematopoetik Kök Hücre yüzey belirteci) ile boyanmıştır. SONUÇLAR: İzole edilen hücreler plastik kültür plaklarına yapışmıştır. Bu hücrelerin CD34 belirteciyle immunonegatif, CD73, CD105 ve STRO-1 belirteçleriyle immunopozitif boyandığı görülmüştür. TARTIŞMA: MKH’ler, daha önceleri çoğunlukla kemik ve kemik iliğinden izole edilirdi. Yağ dokusu ve lipoaspirasyon materyallerinde bol miktarda olduğunun görülmesinden sonra, adipoz dokulardan MKH izolasyonu ön plana çıkmıştır ve bununla birlikte, bu hücrelerin izolasyonunda güvenilir ve karmaşık olmayan yeni yöntem arayışları başlamıştır. Eksplant kültür tekniği de bunlardan biridir. Çalışmamızda kullandığımız bu teknikle MKH’ler yağ dokusundan başarılı bir şekilde izole edilmiştir. Klinik uygulamalara sokulması için ise Flow Sitometri gibi ileri çalışmalara ihtiyaç vardır
    corecore