20 research outputs found
Evaluation of biological (feed, water), seasonal, and geological factors affecting the heavy metal content of raw milk
In volcanic regions worldwide, soil and water can be contaminated with heavy metals. Aksaray province is also an important region in this respect. Because this city is located around Hasandağı, an extinct volcanic mountain. In addition, the city is also an important dairy center. In this regard, evaluating the milk produced in Aksaray in terms of heavy metal contamination and studying the effect of feed and water on this contamination is essential. For this purpose, feed, water, and milk samples from 7 milk producers determined in Aksaray province were collected in 3 different seasons within six months. The presence and levels of arsenic (As), aluminum (Al), nickel (Ni), cadmium (Cd), and lead (Pb) were determined by ICP-MS analysis of the 126 samples obtained. The study found varying levels of heavy metals in feed, water, and milk. It was also observed that milk contained considerably lower quantities of metals and metalloids than feed and water. In addition, it has been determined that the distance to Hasandağı does not affect the trace element levels in water, milk, and feed, but there is a significant relationship between seasonal changes and trace elements in the samples. According to the analysis results, the highest level is the feed's aluminum level (298,290.1 µg/kg). However, the aluminum level in milk remained well below this level (96.15 µg/kg). It was determined that the cadmium level in milk reached the highest level in spring (average 0.06 µg/kg), whereas lead levels reached the highest level in summer (average 2.14 µg/kg). On the other hand, the arsenic level showed a relatively small change according to the distance to the volcanic region. The average arsenic level in milk from regions near the volcanic area was measured as 1.01 µg/kg. In remote areas, this amount was measured as 0.94 µg/kg, Furthermore, the highest heavy metal level in the milk was 182.08 µg/kg for nickel during the summer months in the study. © 2023 Elsevier Inc
GIDA DEPOLARINDA GIDA KALİTE SİSTEMLERİNE UYGUN STOK YÖNETİMİ SÜRECİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Çalışan insan sayısının artması, beraberinde hazır gıda tüketimini de arttırmaktadır. Tüketicilerin hazır gıda taleplerinin artması, gelişen teknolojilerinde desteğiyle, yeni üretim hatlarını ve yeni ürün segmentleri ile çeşitlerini de beraberinde getirmektedir. Tüketimi karşılamak için gerçekleştirilen hızlı üretim ve gıda ürününden beklenen dayanıklılık faktörleri bir araya geldiğinde gıda zincirinde kaliteyi korumak her geçen gün zorlaşmaktadır.Gıdaların depolanması ve taşınması ise gıda güvenliği zincirinin en önemli basamaklarından birini oluşturmaktadır. Tüm maliyetin üzerine yüklendiği nihai ürünün, üretim aşamasından sonra gıda zinciri boyunca herhangi bir aksaklığa maruz kalması, işletmenin nihai ürün ve dolayısıyla direkt zararına sebep olurken, fark edilmediği takdirde halk sağlığını da tehdit etmektedir. Bu bağlamda gıdaların taşınması ve depolanması, en az üretimi kadar önem taşımakta ve gıda güvenliğinin basamaklarından birini oluşturmaktadır. Ancak tüm gıda zincir boyunca uygulanan bir kalite sistemi ile gıdaların kalitesi sağlanabilmektedir.Bu araştırmada dünya çapında kırk farklı ülkede üretim yapan bir cips firmasının Aksaray ilindeki deposu incelenmiştir. Deponun stok yönetim politikaları, HACCP gıda güvenliği sistemi ile incelenmiş, disiplinler arası bir yaklaşımla, deponun stok yönetimi çalışmaları gıda güvenliği sistemine entegre edilmiştir. Depoda HACCP gıda güvenliği sistemi kurularak, son ürün kalitesinin korunması ve tüketiciye en üst seviyede kaliteye sahip ürünün ulaştırılması sağlanmıştır.HACCP sistemi bir gıda zincirinin her bir aşamasında oluşabilecek muhtemel riskleri tespit eden ve oluşmadan önleyen bir gıda güvenliği sistemidir. Araştırmada sistem, gıda zincirinin önemli bir basamağı olan depolama sürecine entegre edilmiştir. Depolama sürecinin stok yönetim politikaları ile direkt bağlantılı olması, stok yönetim politikalarının iyileştirilmesini de sağlamıştır.Çalışmada muhtemel görülen tehlikeler belirlenmiş, bu tehlikeleri önleyici ve düzeltici faaliyetler oluşturulmuştur. Hazırlanan tüm bu dokümanlar, HACCP El Kitabı’nda toplanarak deponun, uygulamaları sistematik bir şekilde takip edebilmesi sağlanmıştır.Bu bağlamda çalışmamızda, stok yönetimi ve gıda güvenliği süreçlerinin bir arada uygulanması gereken yerler olan, depolar incelenmiştir. Stok yönetiminde, gıda güvenliğinin sağlanması için genel bir kapsam oluşturulmaya çalışılarak, gıda depolarının şartlarını iyileştirecek bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır
Possible Association Between Resection of a Frontal Meningioma and Late Onset Obsessive Compulsive Disorder : A Case Report
Obsessive-compulsive disorder (OCD) is common and frequently disabling psychiatric disorder. The onset of OCD is usually in adolesence and early adulthood. In literature there are limited case reports which were investigating the association between frontal brain tumors and OCD. In this paper, we report a case who developed late onset OCD after resection of a frontal menengioma
Bizans'a Giden Yolda Varegler (11. Yüzyıl)
Bu tez Türk Tarih Kurumu'nun katkılarıyla hazırlanmıştır.ÖZBAY, Sena. Varangians on the Road to Byzantium (11. Century), Master’s Thesis, Ankara, 2020.
The Scandinavian incursions that started in 793 at Lindisfarne and that came to affect whole Europe helped reshape the social and economic structure of Europe. These Scandinavian groups, who were called “Vikings” in the Anglo-Saxon culture, were named differently in every geography they have visited. The name Varangians, another name for another group of Scandinavians, points toward a branch of Scandinavians in the East. The Russian sources mention a northern group of people named Varangians who were summoned by the Slavs around Novgorod between 860/862. This group advanced as far as Constantinople and besieged the city. Byzantine-Varangian relationship, which has started during this siege, was transformed during the reign of Basil II (976 – 1025) with the founding of the special guard regiment that was assigned to protect the emperor. When the legendary Norwegian King Harald Hardrada (b.1015 – d.1066) joined this regiment in 1034 and eventually became a commander, the reputation of this regiment spread both in the lands of the Byzantine Empire and Scandinavia. During the 11th century, we see that many different Scandinavian groups from many different parts of Scandinavia started the long and difficult journey on the “Road to Byzantium”. This “road” was not only a road that attracted those who wanted to become mercenaries and gain wealth, but it was also part of the multi-dimensional journey that allows us the understand the commercial, religious and social relationships of the period. The main purpose of this study is to generally explain the process that led to the establishment of the Varangian guard regiment and to understand their position within the Byzantine army, their presence in Anatolia and their perception in Scandinavia.ÖZBAY, Sena. Bizans’a Giden Yolda Varegler (11. Yüzyıl), Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2020.
793 yılında Lindisfarne’da başlayan ve bütün Avrupa’da etkili olan İskandinav istilaları, Avrupa’nın sosyal ve ekonomik yapısının şekillenmesinde etkili olmuştur. Anglo-Sakson kültürde “Viking” olarak adlandırılan İskandinav gruplar gittikleri her coğrafyada farklı isimler ile anılmışlardır. Vareg tabiri ise bu grupların doğudaki kollarını işaret etmektedir. Rus kaynakları 860/862 yılları arasında Novgorod ve çevresine Slavlar tarafından çağrılan ve Vareg adı ile anılan bir kuzeyli gruptan bahsetmektedir. Bu söz konusu grup Konstantinopolis’e kadar ilerlemiş ve şehri kuşatmıştır. Çoğunlukla bu kuşatma ile başladığı kabul edilen Bizans-Vareg ilişkileri II. Basileios döneminde (976 – 1025) Vareg/Vareng adı verilen, imparatoru korumakla görevli özel bir muhafız alayının kurulması ile farklı bir boyut kazanmıştır. 1034 yılında efsanevi Norveç Kralı Harald Hardrada’nın (doğ. 1015 – öl. 1066) bu alaya katılması ve akabinde komutanlık etmesi ile Vareg muhafız alayının hem imparatorluk hem de İskandinav topraklarında ünü yayılmıştır. 11. yüzyılda, alaya katılmak için İskandinavya’nın çeşitli yerlerinden birçok farklı İskandinav grubun “Bizans’a giden yola” doğru uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıktığını görmekteyiz. Bu “yol” paralı asker olmak ve zenginlik kazanmak isteyenleri kendine çekmenin yanı sıra dönemin ticari, dini ve sosyal ilişkilerini takip edebilmemizi sağlayan çok boyutlu bir yolculuğu kapsamaktadır. Vareg muhafız alayının kuruluşuna giden süreci en temel hatları ile açıklamak ve Vareglerin Bizans ordusundaki yerlerini, Anadolu’daki varlıklarını ve İskandinavya’daki Vareg algısını anlamaya çalışmak bu çalışmanın başlıca problematiklerini oluşturmaktadır
The effect of cooking methods on the formation of volatile N-nitrosamine in sausages with different contents
The study's main aim is to assess the levels of volatile N-nitrosamine (VNA) in sausages based on different brands, ingredients, and cooking methods. The effects of sausage composition and cooking method on VNA formation, which caused this difference, were studied. For this, sausages from 17 different brands and 3 different ingredients (beef, chicken, and turkey) were bought from the market, cooked using 3 different techniques (frying, boiling, and microwave), and their VNA levels were determined by GC-MS (Gas chromatography-mass spectrometry). The study found different levels of VNA in all sausages. NDMA, NDEA, NDPA, NPYR, and NPIP were found in more than 70% of the samples, according to the study's findings. In the samples, the most NDMA, NPYR, and NPIP formation were observed
Using electron beam irradiation in meat decontamination
Özbay Doğu, Sena ( Aksaray, Yazar )Gıda uygulanabilmekte ve dekontaminasyonu sağlamada önemli yöntemlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Özellikle çiğ gıdalarda dekontaminasyon için termal işlemlerin uygulanamaması bir kısıt olarak görülmekte, ayrıca bu tip dekontaminasyon uygulamaları sonucunda ürünün kalite özelliklerinin olumsuz etkilenmesi de söz konusu olabilmektedir. Bu bağlamda alternatif dekontaminasyon yöntemlerine olan ilgi artmaktadır. Et ve ürünleri, yapısı gereği prosesin tüm aşamalarında kontaminasyonlara açık bir konumdadır. Bu sorun ürünün hızla bozulmasına, halk sağlığını tehdit etmesine ve raf ömrünün azalmasına sebep olabilmektedir. Bu gibi sorunları önlemek için fiziksel, kimyasal ya da biyolojik temelli birçok dekontaminasyon yöntemi bulunmaktadır. Ancak uygulanacak yöntemlerin ucuz, hızlı, tekrarlanabilir, çevreye dost, üretim sürecini ve son ürün kalitesini olumsuz yönde etkilemeyecek yapıda olması büyük önem taşımaktadır. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda görece olarak yeni bir yöntem olan elektron demeti ışınlama (EDI) yöntemi büyük avantajlar sağlamaktadır. Et ve ürünlerinde EDI uygulamaları, etkin mikrobiyal inhibisyon sağlamakta ve buna bağlı olarak ürünün raf ömrünü uzatmaktadır. Çalışmamızda, EDI prosesinin prensibi ve et ürünlerinde uygulamalarına dair literatür çalışmaları derlenmiştirFood irradiation is regarded as one of the important
methods, can be applied in all food groups, to provide
decontamination. Especially decontamination with
thermal process creates a constraint in raw food. In addition, the quality characteristics of the product are adversely affected as a result of this decontamination applications. In this context, there is increasing interest in
alternative decontamination methods. Meat and meat
products is an open position to contamination due to the
structure in all stages of process. This problem is cause
rapid deterioration of the product, reduction of shelf life
and threats to public health. There are many decontamination methods based on physical, chemical or biological to avoid problems. However, the applied method must inexpensive, fast, reproducible, environment
friendly. Also this methods will not affect adversely to
manufacturing process and quality of the final product.
In accordance with these requirements electron beam
irradiation (EBI) method offers great advantages. EDI
applications, ensure effective microbial inhibition and
extends the shelf life of the product in meat and meat
products. In our study, literature of principles of EBI
process and practices in meat products has been compiled
Determination of volatile N-nitrosamines formed in salami cooked by different processes
The purpose of the study is to determine the amount of volatile N-nitrosamine (VNA) found in different brands, ingredients, and types of salami. In addition, it is also aimed to understand the interactions between the types and levels of VNA formed as a result of cooking salami with different cooking techniques (frying, boiling, microwave). For this purpose, salami samples from 20 different brands have been collected and cooked with three different cooking techniques (frying, boiling, microwave) and analyzed by GC-MS (Gas chromatography-mass spectrometry). NDBA was detected in almost all (98 %) of all salami samples examined, followed by NDPA (95 %) and NPYR (94 %). The less common VNA derivative compared to the others was determined as NMEA (63 %). When all the cooked samples were evaluated, the total VNA level was determined between 57.77 and 8.45 ppb. As a result of the research, different levels of VNA formation were detected in each salami sample. In addition, NDMA, NDPA, NPIP and NDBA levels of different brands of salami were found to vary significantly. Moreover, cooking was found as the most important factor in VNA formation and level. Additionally, the cooking process significantly affected the levels of all nitrosamine derivatives except NDPA
Investigation of inventory management in terms of food safety and an application of HACCP in a food storage
Bu araştırmada dünya çapında kırk farklı ülkede üretim yapan bir cips firmasının Aksaray ilindeki deposu incelenmiştir. Deponun stok yönetim politikaları, HACCP gıda güvenliği sistemi ile incelenmiş, disiplinler arası bir yaklaşımla, deponun stok yönetimi çalışmaları gıda güvenliği sistemine entegre edilmiştir. Depoda HACCP gıda güvenliği sistemi kurularak, son ürün kalitesinin korunması ve tüketiciye en üst seviyede kaliteye sahip ürünün ulaştırılması sağlanmıştır. HACCP sistemi bir gıda zincirinin her bir aşamasında oluşabilecek muhtemel riskleri tespit eden ve oluşmadan önleyen bir gıda güvenliği sistemidir. Araştırmada sistem, gıda zincirinin önemli bir basamağı olan depolama sürecine entegre edilmiştir. Depolama sürecinin stok yönetim politikaları ile direkt bağlantılı olması, stok yönetim politikalarının iyileştirilmesini de sağlamıştır. Çalışmada muhtemel görülen tehlikeler belirlenmiş, bu tehlikeleri önleyici ve düzeltici faaliyetler oluşturulmuştur. Hazırlanan tüm bu dokümanlar, HACCP El Kitabı?nda toplanarak deponun, uygulamaları sistematik bir şekilde takip edebilmesi sağlanmıştır. Gıda Güvenliği, HACCP, Gıdaların Stoklanması, Stok Yönetimi, Gıda DepolarıIn this study, a warehouse of a chips company, taken place in Aksaray
province, which produce in forty different countries all over the world has been
researched. The inventory management policies of the warehouse have been
investigated by HACCP food safety system and through an interdisciplinary
approach inventory management system of warehouse has been integrated into
the work of food safety. Established HACCP food safety system in the
warehouse, preserving the quality of the final product and the product that is
the highest level of product quality has been delivered to the consumer.
HACCP is a food safety system that detects potential risks which may occur at
each stage of the food chain and prevents it before arising. In the research, the
system an important step in the food chain has been integrated into the storage
process. The storage process as being connected to the inventory management
policies has enabled us to improve inventory management policies in our study,
too.
v
In the study, potential hazards were identified and preventive also corrective
actions were established for the dangers. Gathering all these prepared
documents in the HACCP Hand Book, the applications of the warehouse have
been followed in a systematic way
Effects of different levels of salt and temperature on some physico-chemical and colour properties of microwave-dried beef round (M. semitendinosus)
Purpose The aim of this work was to study the effect of the different levels of salt and the temperature on some physico-chemical and colour change properties of microwave-dried beef round (M. semitendinosus). Design/methodology/approach The samples were pretreated with different temperatures (0 degrees C, 40 degrees C and 50 degrees C) and salting (0, 1.5, 2.5%). Later these samples have been dried by the microwave energy at 540 W for seven minutes. Some physical properties (water activity, moisture content, change in diameter, change in thickness, change in shrinkage ratio) and texture, colour and microscopic surface structure analysis were conducted in dried beef round samples. Findings As a result, the colour and moisture were the most affected factors. Also, physical and microstructural characteristics were affected by salting and pre-drying. In addition, while the textural structure did not show a significant difference, meat weight and water activity varied. Research limitations/implications Meat obtained from a local butcher in Konya was used as the study material. In addition, only a special part of the meat (M. semitendinosus) was used in the study. In the drying process, the parameters were determined as 540 W and 7 min. These are the limitations of the research. Originality/value All changes that can occur in the physical properties of the meat after the drying process were examined. The structure of beef round samples formed by microwave drying was shown by using electron microscope. The effects of pretreatment such as salting and pre-drying have been examined on microwave drying
Meat drying teknology and soe driend meat products consumed in the world
Özbay Doğu, Sena ( Aksaray, Yazar )Kurutma, gıdaları muhafaza etmek için kullanılan en eski metotlardan birisidir. Çiğ etin raf ömrünün kısa olması ve soğuk
zincirde depolanması zorunluluğu, etin kurutulmasına yönelmenin temel sebebini oluşturmaktadır. Ayrıca tüketiciler, lezzetli, aroması gelişmiş ve uzun ömürlü et ürünlerini üreticilerden talep etmektedir. Bu faktörler ile kurutma sürecinin
ekonomik avantajları bir arada değerlendirildiğinde, kurutulmuş et ürünleri hem üretici hem de tüketici için iyi bir seçenek
olabilmektedir. Kurutulmuş et ürünleri, farklı bölgelerde çok
farklı şekillerde üretilmektedir. Etin elde edildiği hayvan, etin
kesim metodu, ete uygulanan ön işlemler (kürleme, tütsüleme
vb), kurutma metodu ve ete eklenen ingrediyenler, kurutulmuş et ürünlerinin farklılığına sebep olmaktadır. Bu bağlamda dünyanın birçok bölgesinde geniş bir ölçekte yer alan
pek çok farklı geleneksel kurutulmuş et ürünü bulunmaktadır.
Bu ürünlerin bazıları tüketime hazır olarak tüketilirken, bazıları ise çeşitli ön işlemlere (kızartma, rehidrate etme vb.) tabi
tutularak tüketilebilmektedir. Ayrıca bölgeye has baharatlar
kullanılması da farklı ürünlerin elde edilmesinde önemli bir
anahtar olmaktadır. Bu tip ürünler, yerel halk tarafından doğal
yollarla (güneşte) küçük ölçekli, ev tipi olarak veya endüstriyel tipte (fırınlar veya kurutma odaları) büyük miktarlarda
üretilmekte ve bazıları uluslararası gıda pazarında satışa sunulmaktadırMeat Drying Technology and Some Dried Meat Products Consumed In the WorldDrying is one of the oldest methods used to preserve food. The main reasons of dried meat trends are short shelf life of raw meat and its storage requirements in the cold chain. In addition, consumers demand meat products that delicious, aromatic and shelf stable from the manufacturer. When these factors and economic advantages of drying process are considered together, dried meat products can be a good option for parties (producers and consumers). Dried meat products are produced in many different ways in different regions. Diversity of dried meat products is affected by several factors such as animal, meat cutting method, pre-treatments applied to meat (curing, smoking, etc.), drying method and ingredients added to meat. In this context, there are many different traditional dried meat products located on a large scale in many parts of the World. Some of these products are beaten directly because of they are ready for consumption, while others can be consumed with various pre-treatment (roast or to rehydrate etc.). Furthermore, the use of unique spices is an important key to obtain different products. These products are produced by the local people in small-scale (as household) and with a natural way (in the sun) or they are produced with industrial type (ovens or drying chambers) in large quantities. And some of them are offered for sale in the global world food market