22 research outputs found

    Sensor based sorting of scheelite, fluorite & colemanite

    No full text

    Kadın Cinayetleri – Femisid Kavramı

    No full text
    Femisid kavramı ilk olarak 1801 yılında İngiltere’de bir kadını öldürmek anlamında kullanılmakla beraber güncel olarak 1970’lerdeki feminist hareketlerce cinsiyetçi baskıya karşı kullanılmaya başlanmıştır. Diana Russell ise bu terimi 1976’da mahkemede kullanmıştır. Burada birçok cinayetin aslında femisid olduğunun farkına varılması gerektiğinden bahsetmiş ve yeni bir tanıma ihtiyaç olduğunu dile getirmiştir. Böylece birçok toplumda karşımıza çıkan infantisidlerin, geçmişte görülen cadı yakmaların, hala işlenen namus adına cinayetlerinin gözle görülür hale geleceğini ifade etmiş, kız bebekleri de kadın terimi içerisine dahil etmiştir (1). 1992 yılında Russell ve Radford yeniden bir tanım yaparak; femisidi erkekler tarafından kadın düşmanlığı ile işlenen kadın cinayetleri olarak tanımlamış, Radford da seksüel şiddetin bir türü olduğundan bahsetmiştir (2). Campbell ve Runyan ise 1998 yılında failin güdüsü veya durumu ne olursa olsun bütün kadın cinayetleri için bu terimi kullanmıştır. 2001 yılında Russell tanımını modifiye ederek; “kadınların erkekler tarafından kadın oldukları için öldürülmesi” olarak bahsetmiştir (3). Desmond ve Dekesedery’ye göre ise femisid bir kadının erkek tarafından kasten öldürülmesi olarak tanımlanmıştır (4). En güncel tanım olarak; Birleşmiş Milletler Akademik Çalışmalar Birliği (UNSA) femisid ve/veya cinsiyetle ilintili diğer cinayetleri “bir kadını kadın olduğu veya bir kızı kız olduğu için öldürmek” olarak tanımlamaktadır (5). Femisidler salt kadın cinsiyetteki insanların öldürüldüğü cinayetler olarak algılanmamalıdır. Aslında femisidler, tüm kadın cinsiyetteki saldırı sonucu ölümlerin bir alt grubudur. Nefretle işlenen bu cinayetlerde, saldırıya uğrayan şey kadın kimliğidir. Bu saldırı; yasal olan ülkelerde çocuk sahibi olma sürecinde tıbbi olarak embriyonun cinsiyetinin seçilmesinde karşımıza çıkabildiği gibi, bazı toplumda sık görülen diri diri gömülen bebekler, namus-töre bahanesi ile öldürülen kadınlar örneklerinde de gözle görülür hale gelmektedir. Tüm bunların yanında kadına yönelik şiddet, psikiyatrik olarak da kadınları ciddi olarak etkilemekte, aile içi ya da toplumsal baskı intihar ile sonuçlanabilmekte daha dramatik olarak, kadınlar tehdit baskı ve zorlama ile intihara sürüklenebilmektedir. O halde bize göre yeniden kapsayıcı ve kullanılabilir bir tanıma ihtiyaç vardır: Femisid; embriyodan cenine, bebekten çocuğa, erişkinden yaşlıya kadar tüm kadın cinsiyetteki bireylerin sadece cinsiyetlerinden dolayı ya da toplumsal cinsiyet kimliği algısına aykırı eylemleri bahane edilerek, bir erkek tarafından ya da erkeğin motivasyonu ile bir kadın veya çocuk tarafından öldürülmesi ya da intihara zorlanmasıdır. Femisid bir nefret suçudur. Konu ile ilgili çalışan tüm araştırıcıların tanıma uygun olarak bahsi geçen vakalarda femisid kavramını kullanmasını, bunun yaygınlaşması ve genel kabul görmesi ile bu nefret suçunun daha iyi tanımlanarak görünür hale geleceği ve böylece bu suçun üzerine kararlılıkla gidilebileceği düşüncesindeyiz. Aynı zamanda tanımda da belirtildiği gibi otopsi yapan uzmanların ve diğer kamu görevlilerinin zorlamalı intiharlar konusunda daha dikkatli olmaları gerektiği kanaatindeyiz

    Pleiotropic effects of pitavastatin: A pilot study using the saphenous vein endothelial cell model of endothelial injury and prevention of atherosclerosis

    No full text
    OBJECTIVE: Cardiovascular diseases are responsible for the majority of deaths on a global scale. Atherosclerosis is the main risk factor for cardiovascular disorders and represents a complex phenomenon associated with endothelial dysfunction and inflammation. Statins, especially atorvastatin (ATV) and pitavastatin (PTV), are common agents used to control ongoing atherosclerotic events in the body to minimize cardiovascular disease-based deaths. MATERIALS AND METHODS: The present study aimed at comparing the efficacy of ATV and PTV in a cell line model of inflammation. Human saphenous vein cells were treated with TNF-alpha to mimic atherosclerotic conditions, and the cells were divided into 7 groups, including control, DMSO, TNF-alpha (10 ng/mL-6 hours), ATV (50 μM/24 hours), PTV (2 μM/24 hours), ATV (50 μM/24 hours)+TNF-alpha (10 ng/ mL-6 hours) and PTV (2 μM/24 hours)+TNF-alpha (10 ng/mL-6 hours). The expression levels of 20 proinflammatory cytokines and chemokines were investigated in these groups using a human atherosclerosis antibody array. RESULTS: Possible pathway interactions were determined by STRING and PANTHER analyses. Comparison with the effect of ATV indicated that PTV reduced the levels of 4 proinflammatory cytokines: CCL11, CSF2, CCL20, and TGFB1 (p<0.05). CONCLUSIONS: Pleiotropic effects of pitavastatin against cardiovascular diseases appeared to be better; however, additional studies are required to compare statins and to identify new drugs that maintain broader protection from the risks of cardiovascular diseases

    The relationship between elevated plasma zonulin levels and Hashimoto's thyroiditis

    Get PDF
    Background/aim: Hashimoto thyroiditis (HT) is one of the most prevalent autoimmune diseases. The intestine microbiota is strongly associated with autoimmune diseases. Zonulin, a modulator of tight junctions that controls the selective permeability of the intestine can induce an elevation in gut permeability. We aimed to investigate the association of plasma zonulin levels with HT. Materials and methods: We compared 77 HT patients with 66 age-gender and BMI-matched healthy individuals in the case of plasma zonulin levels. Plasma zonulin levels were measured by ELISA. The statistical analyses were performed using Student's t-test and chi-square tests. The predictive power was investigated using univariate and multivariate logistic regression analysis. Results: We found that the increase in plasma zonulin levels in the HT group was statistically significant compared to the control group (p < 0.001). The regression analysis showed that urea, anti-thyroid peroxidase, aspartate aminotransferase, thyroid-stimulating hormone, free T3, and serum zonulin levels were found to be associated with HT in both univariate and multivariate models (p < 0.05). Conclusion: Zonulin is a possible biomarker candidate that may link intestinal permeability with the etiology of autoimmune diseases

    Fetal kromozom analizlerinde saptanan marker kromozomlar

    No full text
    ilave yapısal anormal kromozomlann (Extra Structural Abnormal Chromosome' s = ESAC's)degişik seri çalışmalannda doğum öncesi % 0.14-% o. 72, yenidoğan çalışmalannda ise % 6.5 -%1,5 oraninda goruldugu bildirilmektedir. Marker kromozomlar, çogu zaman küçük olmalan vebelirgin bir bant kalıbı gostermemeleri, fenotipik etkilerinin farklı (normalden agır etkilenmişe)olması nedeniyle prenatal kromozom analizlerinde saptandığında önemli soruna yol açarlar. Bukromozomlann sitogenetik olarak aydinlatılması, fenotip üzerine etkilerinin belirlenmesigebeligin akibetini yönlendirecektir. Bu incelemelerde klasik bantlama yontemlerinin yanı sıraFISH teknolojisi çok onemli katkılar sağlamaktadir.Bu çalışmada, fetal kromozom analizlerinde saptanan marker kromozom olgulannin (n:25) klasikve FISH analiz sonuçlan ile izlenen sitogenetik algoritma sunulmaktadir
    corecore