25 research outputs found

    HIV/AIDS Hastalığı Eğitimi Sağlık Meslek LisesiStajyer Öğrencilerinde Neyi Değiştirdi?

    No full text
    nsan immün yetmezlik virüsü (HIV) ile mücadelede öncelikle hastalıktan korunma en etkili ve basit çözüm olduğundan bireylerin virüsün bulaş yollarını ve virüse karşı korunma yöntemlerini iyi bilmeleri ve konu hakkında ergen yaştan itibaren doğru ve yeterli bilgiye ulaşmaları önemlidir. Bu çalışmada amacımız 1 Aralık Dünya AIDS gününde Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerinin önemli bir cinsel yolla bulaşan hastalık olan Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (AIDS) hakkındaki düzeylerini belirlemek ve eğitimle ne oranda değiştiğini göstermektir.Staj amacıyla hastanemizde bulunan sağlık meslek lisesi öğrencilerine yönelik bir HIV/AIDS hastalığı eğitimi planlanmıştır. Eğitimler hastalık, bulaş yolları, korunma ve tedavi konularında verilmiştir. Eğitim öncesi ve sonrasında katılımcılara verilen 10 soruluk anketlerle bilgi ve farkındalık durumundaki değişikler araştırılmıştır. Çalışmaya 15-19 yaş arasında, 252’si kız 88’i erkek, toplam 340 öğrenci katılmıştır. Eğitim öncesi ankette öğrencilerin % 100’ü HIV/AIDS hastalığının cinsel yolla bulaştığı, % 98’i ortak enjektör kullanımının bulaşı artırdığı ve % 95’i anneden bebeğe hastalık bulaşacağı sorularını doğru cevaplamıştır. Eğitim öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında, “aynı tuvaleti kullanmakla bulaşır” sorusuna isabetli olarak verilen “hayır” cevabı oranında % 26 ve “kondom kullanımı koruyucudur” sorusuna isabetli olarak verilen “evet” cevabının oranında % 19 artış tespit edilmesi dikkat çekmiştir. Bilgi düzeyinde aşı/tedavi konusunda yaklaşık % 18 ve ortak eşya kullanımı ile bulaşmadığı konusunda % 5 artış görülmüştür.Çalışmamızda, cinsel olgunluk çağında bulunan sağlık meslek lisesi öğrencilerinde HIV/AIDS eğitiminin bilgi düzeylerinde artış sağladığı gözlenmiştir. Eğitim öncesinde öğrencilerin HIV/AIDS hastalığı konusunda temel bilgilere hakim oldukları; ancak cinsel ilişki, ortak yaşam alanları, ortak eşya kullanımı ve kondom kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülmüştür

    Improving Microcirculatory Reperfusion Reduces Parenchymal Oxygen Radical Formation And Provides Neuroprotection

    No full text
    Background and Purpose-Reperfusion is the most significant determinant of good outcome after ischemic stroke. However, complete reperfusion often cannot be achieved, despite satisfactory recanalization. We hypothesized that microvascular protection was essential for achieving effective reperfusion and, hence, neuroprotection. To test this hypothesis, we have developed an in vivo model to differentially monitor parenchymal and vascular reactive oxygen species (ROS) formation. By comparing the ROS-suppressing effect of N-tert-butyl-alpha-phenylnitrone (PBN) with its blood-brain barrier impermeable analog 2-sulfo-phenyl-N-tert-butylnitrone (S-PBN), we assessed the impact of vascular ROS suppression alone on reperfusion and stroke outcome after recanalization. Methods-The distal middle cerebral artery was occluded for 1 hour by compressing with a micropipette and then recanalized (n= 60 Swiss mice). ROS formation was monitored for 1 hour after recanalization by intravital fluorescence microscopy in pial vasculature and cortical parenchyma with topically applied hydroethidine through a cranial window. PBN (100 mg/kg) or S-PBN (156 mg/kg) was administered shortly before recanalization, and suppression of the vascular and parenchymal hydroethidine fluorescence was examined (n= 22). Microcirculatory patency, reperfusion, ischemic tissue size, and neurological outcome were also assessed in a separate group of mice 1 to 72 hours after recanalization (n= 30). Results-PBN and S-PBN completely suppressed the reperfusion-induced increase in ROS signal within vasculature. PBN readily suppressed ROS produced in parenchyma by 88%. S-PBN also suppressed the parenchymal ROS by 64% but starting 40 minutes later. Intriguingly, PBN and S-PBN comparably reduced the size of ischemic area by 65% and 48% (P> 0.05), respectively. S-PBN restored the microvascular patency and perfusion after recanalization, suggesting that its delayed parenchymal antioxidant effect could be secondary to improved microcirculatory reperfusion. Conclusions-Promoting microvascular reperfusion by protecting vasculature can secondarily reduce parenchymal ROS formation and provide neuroprotection. The model presented can be used to directly assess pharmacological end points postulated in brain parenchyma and vasculature in vivo. Visual Overview-An online visual overview is available for this article.WoSScopu

    İstanbul Protokolü Eğitimleri Öncesi Türkiye Genelinden Gözaltı Giriş ve Çıkış Raporlarının Değerlendirilmesi

    No full text
    Türk Tabipleri Birliği ve İşkence Kurbanları İçin Uluslararası Rehabilitasyon Konseyi işbirliği ile 2007-2009 yılları arasında yürütülen; “İstanbul Protokolü Eğitimi Programı: Adli Tıp Uzmanı Olmayan Hekimlerin, Hâkimlerin ve Savcıların Bilgi Düzeyini Yükseltme” projesi kapsamında eğitimlere paralel yürütülen bir dizi çalışma olmuştur. İşkencenin önlenmesine katkı amacıyla hekimlik uygulamaları ile tıbbi ve yasal prosedürün geliştirilmesine ilişkin çalışmalardan biri de Türkiye genelinden gözaltı giriş ve çıkış raporlarının değerlendirilmesidir. Bu çalışmada; gözaltı giriş ve çıkış muayene ve raporlamasının; İstanbul Protokolü eğitimlerinin öncesinde uygulamada nasıl yapıldığını ortaya koyabilmek ve İstanbul Protokolüne uygunluğu yönünden tespitler yapıp, öneriler geliştirebilmek amaçlanmıştır. Bu amaçla tüm Türkiye genelini en iyi yansıtacak şekilde çok merkezli kalitatif bir çalışma planlandı. Ocak 2008 - Şubat 2009 tarihleri arasında her bölgeden 2 kent olmak üzere toplam 14 farklı ilden, 42 farklı birimden toplanan gözaltı giriş ve çıkış raporları değerlendirildi. Toplanan 1288 raporun analizi; Sağlık Bakanlığı Adli Tabiplik Hizmetlerinin Yürütülmesi esaslarını içeren 2005 Genelgesine ekli Genel Adli Muayene Rapor Formlarının kullanımı ve bu formlarda bulunan her adımı sorgulayan anahtar soru kağıdı oluşturularak gerçekleştirildi. İstanbul Protokolüne uygunluk yönünden yapılan analiz sonuçları hemen hiçbir il ve birimde belirgin bir farklılık göstermiyordu. Bir standart sağlayacak olan genel adli muayene rapor formlarının genelinde kullanılmadığı, bu formlarda olması gereken adımların çoğunun gerçekleştirilmediği, muayene ve raporlamanın her bir aşamasının % 70-100 oranında yapılmadığı tespit edildi. Sonuçlara göre adli tıp uzmanları dahil, adli hekimlik hizmetlerini yürüten hekimlerin İstanbul Protokolü eğitimi alması gereği vurgulandı ve öneriler sunuldu.   Anahtar kelimeler: Adli hekimlik; Eğitim; Genel Adli Muayene Rapor Formları; Gözaltı giriş-çıkış raporu; İstanbul Protokolü.
    corecore