41 research outputs found

    Breast Disease

    No full text

    DICER1 MUTASYONU IÇEREN JINANDROBLASTOM OLGUSU: NADIR BIR OLGU

    No full text
    DICER1 MUTASYONU IÇEREN JINANDROBLASTOM OLGUSU: NADIR BIR OLGU Ali Kubilay Kolik, Aysel Bayram, Semen Önder İstanbul Üniversitesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş: Jinandroblastom (mikst seks kord-stromal tümör), her iki cinsiyet yönünde diferansiyasyon gösteren hücresel komponentlerden (Sertoli ve/veya Leydig hücreleri ile granü-loza hücreleri) oluşan, genellikle iyi prognoz gösteren ve nadir rastlanan bir seks kord-stromal tümörüdür. Karın ağrısı ve şiş-kinlik gibi nonspesifik semptomların yanı sıra östrojenik veya androjenik bulgularla prezente olabilir. Jinandroblastomun DICER1 “hotspot” mutasyonlarla ilişkili olduğu da gösteril-miştir.Olgu: Adet düzensizliği, karın ağrısı ve karında şişkinlik şika-yetleri ile başvuran 16 yaşındaki kadın hastada yapılan görün-tülemelerde her iki adneksiyal alanda kitle tespit edilmiş ve hastaya dış merkezde sağ salpingooferektomi ve sol kistektomi operasyonu uygulanmıştır. Tarafımızca yapılan mikroskopik incelemede her iki overde de benzer bulgular izlenmiştir.Buna göre tümöral lezyon kordlar ve yuvalar halinde dağılım gösteren ve yer yer makrokistik alanlar içeren “jüvenil granü-loza hücreli tümör” (JGT) ile iç içe tubüler ve yarık benzeri alanlar içeren, kısmen retiform paterne sahip “Sertoli-Leydig hücreli tümör” (SLT) komponentinden oluşmaktadır. Her iki komponent benzer oranda izlenmektedir. Yapılan immün-histokimyasal incelemede her iki komponentte de inhibin, kalretinin, WT-1 pozitif l iği ve SLT komponentinde fokal SOX-9 pozitif l iği saptanmıştır. Ayrıca her iki komponent de JGT komponentinde daha belirgin olmak üzere FOXL-2 pozi-tivitesi göstermektedir. Bu bulgularla vaka “jinandroblastom” olarak değerlendirilmiş ve hastanın DICER1 sendromu açısından klinik olarak araştırılması önerilmiştir. Takiben yapılan incelemede hastada DICER1 geninde heterozigot hotspot mutasyon varlığı tespit edilmiştir. Hastaya oosit dondurma seçeneği sunulmuş ve yakın klinik takip önerilmiştir.Sonuç: Tüm ovaryan seks kord stromal tümörlerin %1’inden azını oluşturan jinandroblastom; genellikle yetişkin tip, nadiren de jüvenil granüloza hücreli tümör ile Sertoli-Ley-dig hücreli tümör komponentlerinden oluşan, olağan dışı histomorfolojik görünümü ile tanısal zorluk oluşturabilecek bir antite olarak dikkat çekmektedir. Genellikle erken evrede tespit edilen jinandroblastomun, özellikle jüvenil komponenti mevcut ise, nadir de olsa nüks ettiği bildirilmiştir. Yetersiz kli-nik veri nedeniyle tedavi kararı doğru patolojik tanıyı takiben vakaya özel olarak verilmektedir.Anahtar Sözcükler: Jinandroblastom, DICER1, jüvenil gra-nüloza hücreli tümör, Sertoli-Leydig hücreli tümör, adölesa

    The effect of nebivolol on acute renal injury developed after myocardial ischemia: A preclinical study

    No full text
    WOS: 000445177100009Amaç: Akut miyokard iskemisinin reperfüzyonu (IR) sırasında miyokard dokusunun yanı sıra diğer dokularda da hasarın söz konusu olduğu gösterilmiştir. Böbrek hasarı bunlardan birisidir. Altta yatan mekanizmalara yönelik pek çok çalışma yapılmış olsa da, bu etkileşimi başlatan ve sürdüren temel mekanizma kesin olarak bilinmemektedir. Biz bu mekanizmanın hipoperfüzyonun neden olduğu oksidatif/ nitrozatif hasar olabileceğini düşünmekteyiz. Nebivolol nitrik oksit (NO) aracılı etkileri de olan bir beta blokerdir. Bu çalışmada miyokardiyal IR sonrası gelişen akut böbrek hasarında (ABH) nebivololün NO aracılı etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Erişkin erkek Sprague-Dawley sıçanlar üç gruba ayrıldı: Cerrahi kontrol (sham-kontrol), IR oluşturulmuş kontrol (IR-kontrol), nebivolol uygulanmış grup (IR-nebivolol). Nebivolol (0,1 mg/kg, intravenöz) reperfüzyonun ilk 10 dakikası içerisinde uygulandı. Hayvanlarda IR cerrahi olarak ön inen koroner arter ligasyonu ile oluşturuldu. Nebivololün NO aracılı etkileri hemodinamik, biyolojik ve histolojik olarak incelendi. Bulgular: Sham-kontrol ile karşılaştırıldığında IR-kontrol grubu hayvanlarda böbrek fonksiyonlarındaki değişiklik istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). IR-kontrol grubunda -sham kontrol grubuna göre- histolojik kesitlerde daha fazla fokal tubüler hasar bulguları izlendi; bunun yanı sıra böbrek nitrojen dioksit (NOx)/peroksinitri (ONOO- ) düzeylerinde artış ile süperoksit dismutaz (SOD) düzeylerindeki azalma da istatiksel olarak anlamlı idi (p 0.05). Focal tubular damage findings were also observed in histologic sections. Decrease in superoxide dismutase (SOD) levels together with increase in nitrogen dioxide (NOx)/peroxynitrite (ONOO-) were also significant (p<0.05). On the contrary, consistent with focal tubular regeneration, elevated renal SOD levels together with reduced NOx/ONOO-levels were detected in IR-nebivolol (p<0.05). Conclusion: NO-mediated beneficial effects of nebivolol on ARI developing after myocardial IR were shown. The mechanism can be explained by the prevention of nitrosative damage and the protection of NO bioavailability

    At what rate does advanced age affect decision-making on neoadjuvant therapy?

    Get PDF
    Introduction: Increasing numbers of patients with breast cancer receive neoadjuvant therapies. We investigated differences in survival rates between geriatric and non-geriatric patient groups following administration of neoadjuvant therapies. Materials and Method: We examined 166 patients who received neoadjuvant therapy for breast cancer between 2007 and 2016. Patients &lt;70 years were in Group 1 and those ≥70 years were in Group 2. We retrospectively compared age, sex, treatment, tumour stage and localisation, status of oestrogen and progesterone receptors, involvement of axillary lymph nodes, systemic treatment complications, treatment compliance and survival rates using a variety of parametric and non-parametric statistical tests. Results: The mean ages of patients in Group 1 (n = 136) and Group 2 (n = 30) were 44.6 ± 8.92 and 76.7 ± 5.48 years, respectively. The most common tumour location was the upper-outer quadrant. All patients received treatment consisting of 4AC (doxorubicincyclophosphamide) + 4 taxane or 4AC (doxorubicin-cyclophosphamide) + paclitaxel for 12 weeks. Neither group exhibited mortality or complications requiring treatment interruption. Breast-conserving surgery was performed in 88 (53%) patients. Complete response was achieved in 14 (8%) patients after surgery. Mean tumour diameters in Groups 1 and 2 were 26.8 mm (±27.59) and 28.5 mm (±40.23), respectively. Five-year general survival rates were %69,7 in Group 1 and % 70 in Group 2( p = 0.94). Conclusion: Neoadjuvant therapy is a reliable treatment option in patients ≥70 years who are candidates for chemotherapy, since complication and mortality rates did not increase compared with younger patients
    corecore