37 research outputs found

    On the historical development of the Western studies of islamic history

    Get PDF
    Batı’da İslâm tarihi çalışmalarının gelişim seyri dört farkı dönemler halinde incelenebilir. Birincisi, teolojik-polemiksel reddiyeler dönemidir. Bu döneme ait eserler kaynaklara dayalı bilgilerden yoksun olup, daha ziyâde, İslâm'a bir din olarak tepki göstermeyi amaçlayan çalışmalardır. Bunu klasik İslâm kaynaklarında sunulan bilgilere bağlı olarak bir anlatı ortaya koymayı amaçlayan tasvirci çalışmalar dönemi takip etmiştir. Üçüncüsü, klasik İslâm kaynaklarının eleştirel analizini önceleyen çalışmaların yapıldığı dönemdir. Dördüncü ve sonuncusu ise tarih inşâsında kurtuluş tarihinin ürünü olarak kabul ettikleri İslâmî kaynakların güvenilir olmadığını savunan revizyonistlerin öne çıktığı dönemdir. Revizyonist yaklaşımı benimseyenlerin bir kısmı, İslâmî kaynakları yalnızca edebî tahlillere elverişli metinler olarak görürken, bir kısmı da erken dönem İslâm tarihine ilişkin yapılacak çalışmaların daha ziyade gayrimüslimlere ait hâricî kaynaklan esas alması gerektiğini savunmuşlardır. Bu makalenin temel amacı, bu farklı dönemlerin belli başlı temsilcilerini referans alarak Batı’da erken dönem İslâm tarihine İlişkin yapılan çalışmaların tarihi seyri hakkında genel bir panorama çizmektir

    The Schlomo Dov Goitein’s “political” symbiosis in the secrets of Simon Ben Yohai. A Qur’anic reappraisal for a Jewish apocalyptic source on the reflecting of an early Islamic background

    Get PDF
    This paper examines the concept of symbiosis in Islamic history as developed by Schlomo Dov Goitein, the 20th century Jewish German scholar in the area of Jewish and Arabic studies and discusses its application to the identity sourcing of Prophet Muhammad in particular. The aim of the study is to review the historical outline briefly on the background and formation of “symbiosis” preceding and in the aftermath of Goitein’s conceptualization and context, following a qualitative research approach with an intertextual criticism to his references and discussing their possible philological aspects in his mindset. The study found that, while the Islamic historical sources presented the relations between Jews and Muslim in Madina period of Islam as negative, in Goitein’s works, the Jewish perception of early Islamic history is positively grounded on a mid-eight century Jewish messianic-apocalyptical text, namely, The Secrets of Rabbi Simon ben Yohai as traditionally understood in Judaism for describing Ishmaelites as the savior of Jews from Christian oppression. This finding seems to be in explicit contradistinction to the concept of innovative “creative symbiosis” with subversion of historical experience

    Fred Mcgraw Donner’in islâm tarihçiliği ve inananlar hareketi tezi üzerine

    Get PDF
    Bu makale, Fred M. Donner’in VII. yüzyılda İslâmî hareketin doğuşu ve yayılmasına ilişkin tezi ile Batı ilim dünyasında buna yöneltilen eleştirileri ele almaktadır. Konuya giriş bağlamında Donner’in akademik hayatı, çalışmaları, metodolojisi ve başarısı hakkında kısaca bilgi verilmekte, bilahare İnananlar Hareketi adını verdiği tezi ve hareketin tarihsel bağlamda hızla genişlemesinin dinamiklerine ilişkin görüşleri ortaya konulmaktadır. Donner’in temel tezi şudur: Hz. Muhammed (SAV.) dinî bir lider olarak İslâm’ı benimseyen putperest geçmişli insanların yanı sıra Yahudi ve Hristiyanları da içine alan monoteist ve ekümenik karakterli dinî bir hareket başlatmıştır. Ona göre hareketin başlangıçtaki amacı ayrı bir inanç topluluğu oluşturmak değil, dindar yaşam biçimine dayalı tevhit akidesini ihya etmekti. İnananlar Hareketi yaklaşık yüz yıl sonra, Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân döneminde, Yahudiler ve Hristiyanları dışlayarak, Müslüman toplum olarak bildiğimiz tek ve ayrı bir inanç grubu hâline dönüşmüştür. Makalenin ilerleyen kısımlarında Donner’in tezine yönelik Batı’daki reaksiyonlara temas edilmekte, son olarak da eleştirel tahlillere yer verilmektedir

    Reading the ʿAbbāsid Islamic historiography with the focus on literary criticism: The case of Tayeb el-Hibri

    Get PDF
    Bu çalışma, Abbâsî İslâm tarihyazım geleneğini edebî tahlil perspektifinden ele alan Amerikalı araştırmacı Tayeb el-Hibri’nin akademik çabalarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. İlk bölümde Batı’da geliştirilen yazılı eserlerin doğasını ve temel formlarını ortaya çıkarmayı amaçlayan edebiyat eleştirisini İslâm tarihinin klasik kaynaklarına uygulamaya çalışan Batılı İslâm araştırmacılarının çalışmalarına kısaca temas edilmektedir. İkinci bölümde ise Hibri’nin çalışmaları hakkında kısaca bilgiler verilmekte, akabinde edebî tahlil yoluyla erken dönem Abbâsî hilafetine dair kaynaklardaki bilgilerin mahiyetine ilişkin ulaştığı sonuçlar değerlendirilmektedir. Hibri, Ortaçağ Müslüman tarihçilerin düşünce dünyasını yeniden inşa etme ve onların edebî başarılarına gereken değeri verme çabasında, hem filolojik hem de tarihsel eleştiri paradigmalarını aşan bir metodolojiye ihtiyaç duyulduğu kanaatindedir. Bu düşünce çizgisini takip ederek iki önemli başyapıtında İslâm tarihçiliğinde tarihsel gerçekliğin inşasında en temel araçlar olarak kullanılan haberi/rivayeti bir söylem olarak ele almakta, haberin/rivayetin kendisi kadar tutarlı bir anlatıya nasıl dönüştürüldüğüne ilişkin interaktif süreci irdelemeye çalışmaktadır. Ortaçağ İslâm tarihçilerini yaşadıkları dönemin toplumsal, tarihsel, ekonomik koşullarına bağlı olarak oluşturdukları tutarlı anlatılarla geçmişi yorumlamaya çalıştıklarını, bunu yaparken mecaz, kinaye, kelime oyunları ve ironi gibi bir dizi karmaşık üslup biçimlerini kullandıklarını ileri sürmektedir.This study aims to evaluate the academic endevours of an American researcher, Tayeb el-Hibri, who approaches to the ʿAbbāsid Islamic historiography from the perspective of literary analysis. The first part briefly touches upon some works of Western scholars who try to apply literary criticism developed in the West with the aim of revealing the nature and basic forms of written works, to the classical sources of Islamic history. The second part provides with a brief information about his academic studies, and then evaluates the conclusions he has reached on the nature of the sources about the early ʿAbbāsid caliphate through literary analysis. Hibri contends that a methodology that goes beyond paradigms of both philological and historical criticism is needed to reconstruct the thought world of the medieval Muslim historians and to recognize their literary achievements. Following this line of thought, in his two important masterpieces, he deals with the khabars/reports, used as the most basic agents in the construction of historical fact in Islamic historiography, as a discourse, and tries to examine the interactive process of how the individual reports/khabars are transformed into a coherent narrative. He argues that medieval Islamic historians tried to interpret the past with coherent narratives they created depending on the social, historical and economic conditions of the period in which they lived, while using a series of complex stylistic forms such as metaphor, allusion, pun and irony

    Different attempts to read the historiography of Ibn Jarīr al-Tabarī in his Tarīkh with special reference to Ulrika Mårtensson, Abdulkader I. Tayob and Göran Larsson

    Get PDF
    It would be plausible to consider that the scholarly works of the Western academic world that facilitate the understanding of the character of Islamic historiography have reached to a significant level both in the sheer magnitude of its quantity as well as its excellence of quality. At its infancy, the focus of the research field was restricted on the authenticity of historical sources regarding the early Islamic period. Subsequently, the critical-literary theory based approaches became prominent which rather than dating the time or validating the narrations in historical sources, following the modern and the postmodern theories concentrated on the forms of composition and what message is delivered through them. The works undertaken on Ibn Jarīr al-Tabarī’s historiography by Ulrika Mårtensson, Abdulkader I. Tayob and Göran Larsson represent such endeavor. The outstanding common trait of all the three Western-trained scholars is their inquiry whether or not the medieval Islamic historiography could be read through the modern history theories, and more specifically a purpose to determine what al-Tabarī’s Tarīkh al-umam wa’l-mulūk in holding its literary value could reveal to us what really happened in history. Al-Tabarī is one of the classical Muslim historians appealing for both the Western and the Muslim scholarly world. Since the second half of the previous century, it has been asserted that the al-Tabarī’s historiography cannot be reduced merely to a genre of “news archive” as its value has surpassed it...Batı ilim dünyasında İslâm tarihyazıcılığının karakterini anlamamızı kolaylaştıracak ilmî çalışmaların nicelik ve nitelik itibarıyla ciddi bir seviye kazandığını söyleyebiliriz. İlk başlarda tarihsel eleştirel yöntemle yürütülen bu araştırmalarda tartışmaların odak noktasını, İslâm tarihinin erken dönemiyle ilgili tarihî kaynakların güvenilirliği konusu teşkil ederken, son zamanlarda klasik tarih kaynaklarında yer alan rivâyetlerin sıhhati ve tarihlendirilmesinden ziyade, modern veya post-modern teorilerden hareketle haberlerin kompoze ediliş şekli ile bununla iletilmek istenen mesaja ağırlık veren edebî eleştirel yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır. Ulrika Mårtensson, Abdulkader I. Tayob ve Göran Larsson’un İbn Cerîr et-Taberî’nin tarihyazıcılığı üzerine yaptıkları çalışmalar, bu türden bir çabayı temsil etmektedir. Batı ilim geleneği içinde yetişmiş her üç araştırmacının göze çarpan müşterek özelliği, Ortaçağ İslâm tarihyazıcılığının modern tarih kuramları üzerinden okunup okunamayacağını sınamak istemeleri, spesifik olarak da Taberî’nin Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk adlı eserinin literatür değeri ile tarihte vuku bulan olaylara ilişkin bize ne söyleyebileceğini ortaya koyma amacını taşımalarıdır..

    Essential oil composition, antimicrobial and antioxidant activities of Salvia staminea

    Get PDF
    Volatile constituents of the essential oil which was obtained by hydrodistillation (HD) in a Clevengertype apparatus from the air-dried Salvia staminea Montbret & Aucher ex Bentham (Lamiaceae) collected from Bayburt (North East Part of Black Sea Reagan of Turkey), were analyzed by GC-FID and GC-MS. Additionally, volatiles for the whole part of S. staminea were analyzed by two different methods which are headspace (HS)-GCFID/MS and headspace solid-phase micro extraction (HS-SPME)-GC-FID/MS. As results of this study, thirty compounds from hydrodistillation, fifteen constituents from HS-SPME and two components from headspace of S. staminea were identified with GC-FID/MS. The major compounds identified in the essential oil, SPME and HS of S. staminea were linalyl acetate (23.30%, 85.07%, and 87.55%) and linalool (22.05%, 9.02%, and 12.44%), respectively. The antimicrobial activities of the essential oil of S. staminea were screened against seven microorganisms (Escherichia coli, Yersinia pseudotuberculosis, Staphylococcus aureus, Enterococcus faecalis, Bacillus cereus, Listeria monocytogenes, and Candida albican) and showed good antimicrobial activity against Gram-positive bacteria which is consistent with the literature with the other types of Salvia species. The essential oil of S. staminea showed good antioxidant activity with IC50 60.4 µg/m

    Gallstone disease does not predict liver histology in nonalcoholic fatty liver disease

    Get PDF
    Background/Aims: We sought to examine whether the presence of gallstone disease (GD) in patients with biopsy-proven nonalcoholic fatty liver disease (NAFLD) is associated with liver fibrosis and histological nonalcoholic steatohepatitis (NASH) score. Methods: We included 441 Turkish patients with biopsy-proven NAFLD. GD was diagnosed in the presence of sonographic evidence of gallstones, echogenic material within the gallbladder with constant shadowing and little or no visualization of the gallbladder or absence of gallbladder at ultrasonography, coupled with a history of cholecystectomy. Results: Fifty-four patients (12.2%) had GD (GD+ subjects). Compared with the GD- subjects, GD+ patients were older, had a higher body mass index and were more likely to be female and have metabolic syndrome. However, GD+ patients did not have a higher risk of advanced fibrosis or definite NASH on histology. After adjustment for potential confounding variables, the prevalence of GD in NAFLD patients was not associated with significant fibrosis (>= 2) (odds ratio [OR], 1.06; 95% confidence interval [Cl], 0.53 to 2.21; p=0.68) or definite NASH (OR, 1.03; 95% Cl, 0.495 to 2.12; p=0.84). Conclusions: The presence of GD is not independently associated with advanced fibrosis and definite NASH in adult Turkish patients with biopsy-proven NAFLD

    Amerika’da İslâmofobinin yükselişi ve içselleştirilmesi

    No full text
    İslâmofobi, irrasyonel ve yapay bir nefret ve İslâm korkusu temelinde Müslüman aleyhtarlığı ve ayrımcılığını karşılamak üzere kullanılan bir terimdir. Bu yönüyle Müslümanları eleştirmekten çok farklı bir olgudur. Bu ayırımı dikkate almayanlar, Müslümanların tarihsel tecrübesi veya çağdaş Müslümanlar hakkındaki her eleştiriyi, faydalı olup olmadığına bakmaksızın, İslâmofobik çerçeveye yerleştirme eğilimi sergilemektedirler. Bunun İslâmofobi ile mücadele stratejisini olumsuz etkilediğini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Kabul etmek gerekir ki Batı’da yerleşme ve yerlileşme sürecindeki Müslümanların sosyal, siyasal ve kültürel hayatlarıyla ilgili gerek akademi de gerekse basında pek çok eleştiri dillendirilmektedir. Sağduyulu kesimlerce yapılan yapıcı eleştirilere duygusal davranmak veya hepsini İslâmofobi sepetinin içine atmak ne yazık ki yerlileşme süreçlerine yardımcı olmamaktadır

    Fethullahçı Terör Örgütü veya Paralel Devlet yapılanmasının (FETÖ/PYD) Amerika Birleşik Devletleri’ndeki faaliyetleri

    No full text
    Fetullahçı Terör Örgütü veya Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) algısını tartışmadan önce, bağlıların sivil toplum, eğitim, siyaset, medya ve kültürel olarak geliştirdikleri ilişkilerde burayı bir merkez olarak kullanmaları sebebiyle, sürecin tarihi, sosyokültürel ve psikolojik arka planına dair kısa bir giriş yapmak faydalı olacaktır

    Fuad Sezgin’in çalışmalarının Batı’daki yansımaları üzerine

    No full text
    Fuad Sezgin, hem ülkemizde hem de Batı akademik çevrelerinde önemli bir yer edinmiş kıymetli İslâm âlimlerimizden biridir. İslam ilim geleneğine bağlı olarak çalışan ilim adamları içinde Batı’da en fazla atıf alanlardan birisidir. İslam medeniyetinin en geniş kaynağı ve hafızası mahiyetindeki rivâyetlere karşı oryantalist dünyada takınılan menfi tavra karşı çıkmak ve İslâm bilim tarihini oryantalist söyleme kurban etmemek amacıyla bir ömür çalışmıştır. Onun ilmî çabaları, hem İslâm’ın erken dönem yazılı kaynaklarının tanınması hem de Batılı İslâm araştırmalarındaki hâkim söylemin yapısını ve açmazlarını çözümleme açısından bizler için referans değeri taşımaktadır. Bu tebliğde, Fuad Sezgin’in Buhârî’nin Kaynakları ve Arap İslam Bilimleri Tarihi (Geschichte des Arabischen Schrifttums-GAS) gibi eserlerinde ortaya koyduğu tezler ve savunduğu fikirlerin Batı’da nasıl karşılık bulduğu sorusuna cevap aranacaktır. Bunun için öncelikle Batılı araştırmacıların Sezgin’in eserlerine yazdıkları değerlendirme yazıları ve kitaplardaki atıfları incelenecektir
    corecore