Hastanede yatan çocuğun bakımına ebeveyn katılımının ebeveyn memnuniyetine, ebeveyn ve çocuk anksiyetesine etkisi

Araştırma, Hastanede yatan çocuğun bakımına ebeveyn katılımının ebeveyn memnuniyetine, ebeveyn ve çocuk anksiyetesine etkisinin incelenmesi amacıyla ön test- son test kontrol gruplu düzende yarı-deneysel olarak yapılmıştır. Araştırmaya basit randomizasyon yöntemi ile belirlenen çalışma grubuna 61, kontrol grubuna 61 olmak üzere toplam 122 çocuk ve ebeveyni alınmıştır. Araştırma verileri Ebeveynleri ve Çocuğu Tanıtıcı Bilgi Formu, Hastaneye Yatan Çocuklarda Ebeveyn Katılım Anketi, PedsQL Sağlık Bakımı Ebeveyn Memnuniyet Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği ve Spielberg Durumluk Kaygı Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistikler, Ki Kare testi, Student T Testi, Mann Whitney-U Testi, Paired T testi, Wilcoxon testi kullanılmıştır. Çalışma ve kontrol grupları Beck Anksiyete Ölçeği ön test ve son test puanları bakımından karşılaştırılmış, son testte gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiştir (p0,05). Gruplar Spielberg Durumluk Kaygı Ölçeği son test puanları bakımından karşılaştırılmış, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiştir (p<0,001). Çalışmada ebeveyn katılımının, ebeveynlerde sağlık bakımına yönelik memnuniyeti artırdığı, ebeveyn ve çocuğun anksiyetesini azalttığı sonucuna varılmıştır.İÇİNDEKİLER KABUL ONAY ………..………………………………………………………………..….….i TEŞEKKÜR………………………………………………..……………….……………..…...ii İÇİNDEKİLER………………………………………….………………………………..…...iii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ………………..………………………………....iv ŞEKİLLER DİZİNİ……………………………………………………………………….........v TABLOLAR DİZİNİ………..…………………………………………………….………......vi EKLER DİZİNİ…………………………………………………………….………………...vii ÖZET…………………………………………………………………………...………...….viii ABSTRACT……………………………………………………………………….…….…… ix 1. GİRİŞ……………………………………………………………………………..…….…...1 1.1. Problemin Tanımı ve Önemi………………………………………………………………1 1.2. Araştırmanın Amacı…………………………………………………………………….....6 1.3. Araştırmanın Hipotezleri…………………………………………………………………..6 2. GENEL BİLGİLER…………………………………………………………………...…….7 2.1. Hastaneye Yatma.…………………………………………………………………………7 2.1.1. Çocukların Hastaneye Yatmaya Tepkileri……..………………....…….………...……..7 2.1.2. Ebeveynlerin Hastaneye Yatmaya Tepkileri……..……………………………………...9 2.2. Ebeveyn Katılımı ...…………………………………………………………………..….10 2.2.1. Ebeveynlerin Ebeveyn Katılımına İlişkin Tutumları………...………..….……...……11 2.2.2. Hemşirelerin Ebeveyn Katılımına İlişkin Tutumları……………...……….………….12 2.2.3. Çocukların Ebeveyn Katılımına İlişkin Tutumları…...………………...……………....14 3. GEREÇ VE YÖNTEM…………………………………………………………………… 15 3.1. Araştırmanın Şekli..………………………………………………………….…………. 15 3.2. Araştırmanın Yapıldığı yer ve Özellikleri……………..………………….…………….15 3.3. Araştırmanın Zamanı….……………………………………...……………..…………...16 3.4. Araştırmanın Evren ve Örneklemi…...……...…………………………………………...17 3.5. Araştırmaya Alınma ve Dışlama Kriterleri…………………………..……………….… 19 3.6. Veri Toplama Araçları…………………………………………………………………...19 3.6.1. Ebeveyn ve Çocuk Tanıtıcı Bilgi Formu (EK-1)………………………………………19 3.6.2. Hastaneye Yatan Çocuklarda/Ebeveyn Katılım Anketi (EK-2)……………………….20 3.6.3. Beck Anksiyete Ölçeği (EK-3)………………………………………………………..20 3.6.4. PedsQL Sağlık Bakımı Ebeveyn Memnuniyet Ölçeği (EK-4)…………………….......21 3.6.5. Spielberg Durumluk Kaygı Ölçeği (EK-5)………..…………………………………...22 3.7. Araştırma Verilerinin Toplanması…………………………………………….………....22 3.7.1. Çalışma Grubu Verilerinin Toplanması…………………………………………….….23 3.7.2. Kontrol Grubu Verilerinin Toplanması…………………………………….…………..24 3.8. Analiz Yöntemleri………...…………….…………………………………………..........26 3.9. Araştırmanın Değişkenleri..….………...……………………..………..………………...26 3.9.1. Araştırmanın Bağımlı Değişkenleri……………………………………………………26 3.9.2. Araştırmanın Bağımsız Değişkenleri…………………………………………………..26 3.10. Araştırmanın Etik Yönü……………………………………………………….………..27 3.11. Araştırmanın Güçlükleri………………………………………………………………..27 4. BULGULAR……………………………………………………………………………….28 4.1. Çalışma ve Kontrol Gruplarının Sosyo-demografik Değişkenler Bakımından Değerlendirilmesi………………………………………………………………………...28 4.2. Ebeveyn Katılımı Değerlendirme………...……………………………………………...32 4.3.Çalışma ve Kontrol Gruplarının Beck Anksiyete Ölçeği Bakımından Değerlendirilmesi……………………………………………………………………...…36 4.4. Çalışma ve Kontrol Gruplarının PedsQL Sağlık Bakımı Ebeveyn Memnuniyet Ölçeği Bakımından Değerlendirilmesi……………………………….……………………….....37 4.5. Katılımcıların Spielberg Durumluk Kaygı Ölçeği Bakımından Karşılaştırılması…….....41 4.6. Çalışma ve Kontrol Grubunun BAÖ, PedsQL ve SDKÖ Toplam puanlarının ilişkisi………………………………………………………...…........………...………...43 5. TARTIŞMA………………………………………………………………………………..45 5.1.Ebeveyn Katılımına İlişkin Bulguların Tartışılması.……………………………………..45 5.2.Ebeveyn Memnuniyetine İlişkin Bulguların Tartışılması………………………………...47 5.3.Ebeveyn Anksiyetesine İlişkin Bulguların Tartışılması…………………………………..48 5.4.Çocuk Anksiyetesine İlişkin Bulguların Tartışılması…………………………………….49 6. SONUÇ ve ÖNERİLER……………………………………………………………………51 KAYNAKLAR…………………………………………………………………………….....53 EKLER……………………………………………………………………………………..…61 ÖZGEÇMİŞ……………………….…………………………………………………..……...9

The growth of tanypus punctipennis meigen (diptera, chironomidae) larvae in laboratory conditions and the effects of water temperature and ph

Recent taxonomic studies suggest that findings of larval chironomids should be supported also by adult findings in order to obtain more robust and reliable results on the studied group. Moreover identifications of larvae of some species can be made to genus level only due to similarities of some larval characteristics in different species. In such cases, species level identifications can be achieved by the growth of larvae in laboratory conditions. Also, larval culturing under optimum growth conditions will not only make it easy to provide materials for experimental studies and but also achievement of larvae with a higher biomass value to be used as food in the sector. In this study, Tanypus punctipennis Meigen (Diptera, Chironomidae), a very common species in Turkish Thrace, was used as the model organism for culture studies. Individual larvae were cultured from third instar stage to adult form under laboratory conditions. A simple and cheap method is offered for experimental studies on larval growths of chironomids and the effects of water temperature and pH, both with very important roles in larval culturing, were determined. The overall results of laboratory tests showed that the temperature value of 25°C and 7-8 pH interval were the optimal laboratory conditions for culture of T. punctipennis larvae.Son zamanlarda yapılan taksonomik çalışmalarda larval chironomidlerin erginleri ile birlikte değerlendirilmesinin daha güvenilir sonuçlar verdiği belirtilmektedir. Ayrıca, bazı türlerin teşhisleri, larval safhadaki bazı karakterlerin türler arasındaki benzerlikleri nedeniyle ancak cins düzeyine kadar yapılabilmektedir. Bu durumda larvaların laboratuvar koşullarında yetiştirilerek erginleştirilmesi sayesinde tür düzeyinde teşhisleri mümkün olabilmektedir. Ayrıca, uygun yetiştirme koşulları belirlenerek yapılan larva yetiştiriciliği, bir taraftan deneysel çalışmalarda gerekli materyalin eldesi için kolaylık sağlarken, diğer taraftan balık yemi sektöründe daha ileri instar evrelerine ve dolayısıyla yüksek biyomass değerine hızla erişecek larva temini için de yararlı olacaktır. Bu araştırmada, yetiştirme çalışmaları için model tür olarak Trakya’da oldukça yaygın olan Tanypus punctipennis Meigen (Diptera, Chironomidae) larvaları kullanıldı. Bireyler, üçüncü instar safhasından ergin forma erişinceye dek laboratuvar koşullarında yetiştirildi. Böylelikle, laboratuvar koşullarında larval chironomid yetiştirme amaçlı çalışmalar için basit ve ucuz bir yöntem deneyimlenerek sunulurken, larvaların yetişmesinde oldukça önemli rolü olan su sıcaklığı ve pH gibi çevresel faktörlerin etkileri de araştırıldı. Çalışmanın sonucunda T. punctipennis larvalarının gelişiminde 25°C ve 7-8 pH aralığının en uygun koşullar olduğu belirlendi

Gala Gölü (Edirne/Türkiye) fitoplanktonunun mevsimsel dağılımı

This study was performed from March 2004 to February 2005 in 4 stations in Gala Lake, a shallow lake located inside Gala Lake National Park in Meriç Delta. Water samples were taken from the lake in order to determine the phytoplankton present in the lake and to perform physicochemical analysis. A total of 112 taxa from 5 divisio were identified during the study period. Chlorophyta was the most diversed group in the lake with 47 taxa and diatoms were found to have the highest cell counts with a mean value of 670011 cell L-1. The general pattern of seasonal succession in phytoplankton of the lake was represented with Chlorophyta in June and with Cyanophyta in September and Diatoms were the dominant group of the lake in all other months. A spatial heterogeneity was observed in the lake where a slight Microsystis spp. increase occurred in early autumn months. Comparison with former phytoplankton data showed distinct differences in terms of the qualitative and quantitative composition of the phytoplankton community of Lake Gala, which indicates lake deterioration.Bu çalışma Meriç deltasında Gala Gölü Milli Parkı içerisinde bulunan ve sığ bir göl olan Gala Gölü’nde belirlenen 4 istayonda Mart 2004-Şubat 2005 tarihleri arasında yapılmıştır. Gölden alınan su örneklerinde fitoplanktonun belirlenmesinin yanı sıra bazı fizikokimyasal analizler de yapılmıştır. Çalışma süresince 5 divizyoya ait toplam 112 taxa gözlemlenmiştir. En fazla tür sayısının 47 tür ile Chlorophyta’ya ait olduğu gölde Diatomlar ortalama 670011 hücre L-1 ile en çok hücre sayısına sahip grup olmuştur. Göl fitoplanktonunun mevsimsel süksesyonunda genel yapı Haziran ayında Chlorophyta, Eylül ayında ise Cyanophyta hakimiyeti şeklindedir. Bu ayların dışında tüm örnekleme periyodu boyunca Diatomlar gölün hakim organizmaları konumundadır. Bunun yanısıra sonbahar aylarında hafif bir Microsystis spp. çoğalmasının meydana geldiği gölde fitoplanktonun yıl boyunca değiştiği gözlemlenmiştir. Daha önceki veriler ile karşılaştırıldığında Gala Gölü fitoplanktonunda nitel ve nicel olarak farklılıklar tespit edilmiştir

The Role of Ethics and Justice in Solving the Problem of Legitimacy in Public Administration

DergiPark: 565682trakyasobedHaving such meanings asthe actions and acts approved by the majority and deemed right according toreligion, law and public conscience, the concept of legitimacy is highlysignificant for public administration; because public administration is acrucial government body that delivers services needed by citizens on behalf ofcitizens again. That acts and actions practiced by public administration areapproved or deemed right by citizens constitutes the legitimacy of publicadministration. Legitimacy gains meaning with ethics and justice. It isdifficult for the acts and actions conducted by an administration devoid ofethics in general and of justice in particular to be approved by citizens. Itprevents citizens from consenting to the activities of public administration asit affects trust in public administration in a negative way.  Turkish public administration faces theproblem of legitimacy which has a historical aspect. The problem of legitimacyappears through the activities of public administration sometimes, and thefailure of public administration to wield its power to provide servicesuninterruptedly in line with its purpose at other times. In light of thisinformation, this study first investigates the concept of legitimacy. Then, itexplains how legitimacy is a problem for Turkish public management, anddiscusses the role of ethics and justice in overcoming the problem oflegitimacy.Çoğunluğunonayladığı, dinin, yasanın ve kamu vicdanının doğru kabul ettiği eylem veişlemler gibi anlamlara gelen meşruiyet kavramı, kamu yönetimi için oldukçaönemlidir. Zira kamu yönetimi, vatandaşların ihtiyaç duyduğu hizmetleri yinevatandaşlar adına gerçekleştiren devletin çok önemli bir organıdır. Kamuyönetiminin gerçekleştirmiş olduğu eylem ve işlemlerin vatandaşlar tarafındanonaylanması veya doğru kabul edilmesi kamu yönetiminin meşruiyetinioluşturmaktadır. Meşruiyet ise ahlak ve adalet ile anlam kazanmaktadır. Geneldeahlak ve özelde ise adaletten yoksun bir şekilde faaliyet gösteren biryönetimin gerçekleştirmiş olduğu eylem ve işlemlerin vatandaşlar tarafındanonaylanması zorlaşmaktadır. Bu durum vatandaşların kamu yönetimininfaaliyetlerine rıza göstermesini engellediği gibi kamu yönetimine duyulangüveni de olumsuz etkilemektedir. Türk kamu yönetimi tarihsel bir nitelikihtiva eden meşruiyet sorunu ile karşı karşıyadır. Meşruiyet sorunu bazen kamuyönetimi tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerle bazen de kamu yönetimininkesintisiz bir şekilde hizmet sunmak amacıyla elinde bulundurduğu gücü amacıdoğrultusunda kullanmamasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu bilgiler ışığında yapılanbu çalışmada öncelikle meşruiyet kavramı incelenecektir. Çalışmanın devamındaise meşruiyetin Türk kamu yönetimi açısından nasıl bir sorun olduğu açıklanacakve meşruiyet sorununun giderilmesinde ahlak ve adaletin rolü tartışılacaktır

An Effective Technique in Treatment of Femoral Neck Fractures - Ostheosynthesis under Double Fluoroscopic Guidance

PURPOSE OF THE STUDY The most commonly used technique for fixation of the femoral neck fractures is percutaneous osteosynthesis with cannulated screw under fluoroscopy guidance. Osteosynthesis performed under single-fluoroscopic guidance requires continuous repositioning the fluoroscope to obtain biplane imaging. This study aimed to evaluate whether there is a statistically significant difference between the osteosynthesis procedures performed under guidance of single-fluoroscopy and double fluoroscopy with respect to radiation emission safety and treatment parameters for fixation of femoral neck fractures. MATERIAL AND METHODS This retrospective study included 35 patients operated for femoral neck fracture between December 2013 and October 2017. Osteosynthesis was performed in 21 of these patients using cannulated screw under guidance of single-fluoroscopy whereas other 14 patients underwent same type of osteosynthesis assisted by double-fluoroscopy. The parameters of these two groups such as duration of surgery preparation, duration of the surgery, duration of radiation exposure, collo-diaphyseal angle and Harris hip score values were recorded. RESULTS No significant difference was found between the groups regarding time for surgery preparation (p > 0.05). On the other hand, duration of surgery and overall duration of radiation exposure were found 14 (p 0.05). CONCLUSIONS Use of double-fluoroscopy significantly reduces time of surgical duration and also level of radiation exposure in surgery of femoral neck fractures

Outcomes of diaphyseal femur fractures treated by long- and short-term traction methods in pre-school children

This study aimed to compare the effects of the traditional short- and long-term traction methods on the union and angulation of femoral fractures in pre-school children.Thirty-six patients aged 0–6 years, with diaphyseal femur fractures, who had undergone a conservative treatment, were included in the study. The patients were dividedinto two groups according to their traction times before the application of the hip spica cast: 0–10 days of traction (Group A) and 11–21 days of traction (Group B). Afterthe completion of the union and the removal of the casts, bone scans were performed and the angulations in the coronal and sagittal planes were comparatively evaluated,as well as the lengths of the lower extremities. The mean age of the patients was 4.2 ± 1.94 years. Hip spica casts were applied to 17 patients after short-term traction and19 patients after long-term traction. The mean length of hospital stays of the patients who were applied the hip spica casts after short-term and long-term tractions were 8.4and 19.3 days, respectively. A statistically significant difference was observed between groups A and B regarding hospital stay (p 0.05). Hip spica casting after short-term traction can be used as a safe alternative method in the treatment of diaphyseal femur fractures inpreschool children due to its adequate stability and shorter length of hospital stay

Mobilya ve levha sektöründe veri zarflama analizi yardımıyla etkinlik ölçümü

Artan rekabet ve dünya pazarlarında en büyük paya sahip olma yarışı, şirketlere yenilenme, kaynaklarını etkin kullanma, az kaynak kullanarak yüksek performanslı ürün üretme zorunluluğunu getirmiştir. Bu çalışmada, İstanbul Sanayi Odası tarafından her yıl yayınlanan Türkiye’nin 500 Büyük Şirketi ve Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Şirketi listelerinde yer alan mobilya ve levha sektöründe faaliyet gösteren 23 şirket üzerinde veri zarflama analizi yapılmıştır. Analizde kullanılmak üzere 3 girdi ve 3 çıktı olmak üzere toplam 6 değişken seçilmiştir. Analizde elde edilen veriler DEAP 2.1. paket yazılımı ile değerlendirilmiştir. Şirketlerin CCR ve BCC modellerine ait teknik etkinlik skorları bulunmuş ve bu skorlar oranlanarak ölçek etkinlik skoru elde edilmiştir.2011 ve 2012 yılında etkin şirket sayısı 6 olarak bulunmuştur. Etkin olmayan şirketler için referans grupları oluşturulmuştur. Etkin olmayan şirketlerin öz kaynaklarını ve aktif varlıklarını hedeflenen değere göre fazla kullandıkları, buna rağmen satış ve ihracat rakamlarının istenenden daha az olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Veri zarflama analizi, Orman ürünleri sektör

Application of Hypothetical Ecological Risk Analysis to Sustainable Usage of Possible Winter Recreation Areas in Seyhan Basin (Türkiye)

In this study, the long-term suitability of the area proposals for winter recreation activities in the Sey-han Basin (Türkiye), which is located in the Mediterranean and Central Anatolia regions and includes alargepartoftheTaurusMountains,wereexaminedecologically.Forthispurpose,thepredictedglobal warming scenarios in the basin and the anthropogenic impacts arising from the planned rec-reation areas were evaluated for the upper basin (recreation areas) and lower basin (water resources, agricultural lands, and settlements) using a hypothetical risk analysis. For this purpose, multispectral images were obtained by using Landsat 8 Oli Multispectral images of the snow areas in the region in January-February-March 2019, and a hypothetical ecological risk analysis was created considering a total of 5 pressure factors originating from global climate change and anthropogenic effects. These possiblefactorsweredeterminedasflood(S1),drought(S2),sedimentation(S3),aquaticnutrients(S4), and tourist density (S5). The effects of these factors on a total of four features (C1: water quality, C2: fauna-flora, C3: agricultural areas, and C4: settlements) in the region were evaluated by hypothet-ical grading based on the literature. According to the hypothesis results obtained by the formula and statistical calculations, it was determined that the flood factor (S1) that will occur due to possible snow melt due to global climate change in the winter recreation areas in the studied region is the most significant factor limiting the sustainable usage of the Basin. For this reason, it has been emphasized in this study that the possibility of regions being exposed to the effects of climate change in the fu-ture should be taken into account, especially when planning for winter recreation areas. At the end of this study, it was concluded that the ecological balance analysis of basins is important, especially in terms of ensuring the long-term sustainable use of winter recreation areas

Metabolic Syndrome and Benign Prostatic Hyperplasia/What Component of Metabolic Syndrome Is Related to Benign Prostatic Hyperplasia?

Objective:Our objective was to evaluate the association of benign prostatic hyperplasia (BPH) with each component of metabolic syndrome (MS), and determine which component plays the major risk for developing BPH.Materials and Methods:This cross-sectional observational study was performed on 203 male patients aged over 50, who came to the internal medicine outpatient clinics just for a check-up with/without any known disease. Forty-three of them were healthy control patients and the rest had only 1 criterion of MS. They were searched for the presence of BPH.Results:BPH prevalence ranged between 45.5-65.6% in the subgroups, there was no statistically significant difference in the presence of BPH between these groups. There was a slight positive correlation between glucose level and prostate volume. Triglyceride levels were positively correlated with Qmax and negatively correlated with the grade of hypertrophy. There was also a slight positive correlation between systolic blood pressure and prostate volumes, grade of hypertrophy, and IPSS scores.Conclusion:BPH prevalence was not different between MS components. We concluded that none of the MS components increase the occurrence of BPH by itself but when those metabolic disorders come together and form a syndrome, the prevalence of BPH increases