597 research outputs found

    The relationship of ankle-brachial ındex with glycemic level, diabetes complications and oxidative stress index

    Get PDF
    Amaç: Ayak Bilek-Brakial İndeksi (ABİ), periferik arter hastalığını taramak ve kardiyovasküler prognozu değerlendirmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmanın amacı, tip 2 diyabet (T2D) hastalarında ABİ’nin glisemik düzey, biyokimyasal parametreler, mikro-makrovasküler komplikasyonlar ve oksidatif stres indeksi (OSİ) ile olan ilişkisini incelemek ve iskemi için risk oluşturabilecek faktörleri belirlemektir. Yöntemler: Kesitsel retrospektif olarak tasarlanan çalışmaya 153 kişi dâhil edildi. Katılımcılar, sağlıklı kontrol, prediyabet ve manifest T2D olarak glisemik düzeylerine göre ayrıldı. Ayrıca ABİ’ye göre de gruplandırılan katılımcıların, ABİ ve karotis arter incelemeleri, radyolog tarafından doppler ultrasonografi ile yapıldı. Diyabetik nöropati ve retinopati teşhis muayeneleri nörolog ve oftalmolog tarafından gerçekleştirildi. Antropoemetrik ölçümler, OSİ ve biokimyasal paramatreler tüm gruplar için çalışıldı. Bulgular: Gruplar arasında ABİ düzeylerine göre yaş ve diyabet süresi açısından anlamlı fark vardı (p<0.05, p<0.001). ABİ iskemi düzeyi ile glisemik düzey arasında önemli ölçüde farklılık bulundu. ABİ grupları arasında, açlık kan glukozu, tokluk kan glukozu, insülin direnci, kreatinin ve albüminüri seviyeleri anlamlı şekilde farklıydı. Benzer şekilde ABİ iskemik grubu ile makrovasküler komplikasyonlar arasında da anlamlı fark gözlendi (p<0.001). Makrovasküler komplikasyon grupları ile ABİ, OSİ ve hemoglobin A1c (HbA1c) arasında anlamlı fark saptandı (p<0.001). Karotis doppler incelemesine göre 6 gruba ayrılmış kohort ile OSİ arasında anlamlı bir fark bulundu (p<0.05). Diğer yandan, mikrovasküler komplikasyon grupları ile HbA1c ve OSİ arasında dikkate değer bir değişiklik vardı (p<0.001, p<0.05). İskemi için risk oluşturabilecek faktörler diyabet süresi, açlık insülin düzeyi, tokluk kan glukozu ve insülin direnci olarak belirlendi. Modelin genel doğruluğu %68.6 olarak hesaplandı. Sonuç: T2D’de periferik arter hastalığı taraması için belirli bir yaşı beklemek yerine diyabetin süresi dikkate alınabilir ve tarama buna göre öne çekilebilir. Diyabet süresi, açlık insülin düzeyi, tokluk kan glukozu ve insülin direnci iskemi için risk faktörleri olarak gösterilebilir.Aim: The ankle-brachial index (ABI) is a method to screen peripheral arterial disease and evaluate cardiovascular prognosis. The aim of this study was to examine the relationship of ABI with glycemic level, biochemical parameters, micro-macrovascular complications, and oxidative stress index (OSI) in patients with type 2 diabetes (T2D) and to determine the factors that may pose a risk for ischemia. Methods: This cross-sectional retrospective study was designed with 153 participants who were divided as healthy control, prediabetes, and manifest T2D according to glycemic levels. Examination of ABI and carotid artery, and diabetic neuropathy and retinopathy as well as anthropometric measurements, OSI, and biochemical parameters were performed. Results: There was a significant difference between the groups in terms of age and duration of diabetes according to ABI levels. ABI ischemia levels and glycemic levels were also significantly different. ABI groups were meaningfully different from levels of fasting glucose, postprandial glucose, insulin resistance, creatinine, and albuminuria. Likewise, a significant difference was observed between the ABI ischemic group and macrovascular complications. There was a significant difference between macrovascular complication groups and ABI, OSI, and hemoglobin A1c (HbA1c). Carotid doppler examination showed a significant difference between the OSI and the cohort divided into 6 groups. On the other hand, there was a noteworthy alteration in HbA1c and OSI of the microvascular complication groups. Factors that may pose a risk for ischemia were determined as duration of diabetes, fasting insulin level, postprandial glucose, and insulin resistance. The overall accuracy of the model was calculated as 68.6%. Conclusion: For peripheral artery disease screening in T2D, the duration of diabetes can be taken into account rather than waiting for a certain age, and the screening can be brought forward accordingly. Duration of diabetes, fasting insulin level, postprandial glucose, and insulin resistance can be suggested as risk factors for ischemia

    Diabetes mellitus and peripheral organs involvement: Current treatment options

    Get PDF
    Diabetes mellitus is a chronic and multi-systemic disease with various treatment options and has long-term effect on lifestyle of individuals and society. Not only disesase itself but also damage to peripherical organs as a result of disease in long term is an important cause of morbidity and mortality. In this review study it has been aimed to assess complications caused by peripherical organ involvment and treatment options rather than those caused by diabetes mellitus itself. J Clin Exp Invest 2014; 5 (2): 329-33

    Tip 2 diyabet hastalarında dipeptidilpeptidaz-4 (DPP4) inhibitörlerinin kullanımının diyabet komplikasyonları üzerine etkisi

    Get PDF
    Diyabet, sebep olduğu komplikasyonlar ile mortalite ve morbiditeyi arttıran, yaşam kalitesini düşüren, tedavi maliyetleri yüksek, yüksek prevalansa sahip kronik bir hastalıktır. Diyabet tedavisinin en önemli amaçlarından biri komplikasyonların önlenmesi, geciktirilmesi veya kontrol altında tutulmasıdır. Görece yeni bir ilaç grubu olan, etki mekanizmaları ve komplikasyonlar üzerindeki etkileri hala araştırılmaya devam eden dipeptidil peptidaz 4 enzim inhibitörleri (DPP4 inhibitörleri) tedavide diğer antidiyabetik ilaçlarla beraber kullanılmaktadır. Bu araştırmada DPP4 inhibitörlerinin diyabet komplikasyonları üzerine olan etkisinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Araştırma, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji polikliniklerine 28.04.2011-31.12.2018 tarihleri arasında başvuran, dahil edilme kriterlerini sağlayan hastalar arasından örneklem genişliği hesaplanarak 197 hasta ile yürütülmüştür. DPP4 inhibitörlerinin tedaviye eklendiği hasta grubunda, insülin kullanan hasta grubuna nazaran diyabete bağlı tüm komplikasyonların daha az görüldüğü tespit edilmiştir. Diyabete bağlı komplikasyon oranlarını azalttığı gösterilmiş olan DPP4 inhibitörlerinin birinci basamak sağlık hizmeti veren hekimler tarafından da reçete edilebilmesinin diyabete bağlı morbidite oranlarının ve tedavi maliyetlerinin azaltılmasında gerekli bir adım olacağı düşünülmektedir. Diabetes is a chronic disease that increases mortality and morbidity with its complications, decreases the quality of life and has considerable treatment costs and a high prevalence. One of the most significant goals of diabetes treatment is to prevent, delay or control its complications. Dipeptidyl peptidase 4 enzyme inhibitors (DPP4 inhibitors), which is a relatively new drug category and whose effects on the mechanisms of action and complications are still being investigated, are used together with other antidiabetic drugs. This study aims to investigate the effect of DPP4 inhibitors on diabetes complications. This study was carried out with 197 patients admitted to the Endocrinology outpatient clinics of Başkent University, Faculty of Medicine between 28/04/2011 and 31/12/2018 by calculating the sample size. The results revealed that all diabetic complications were less common in the patient group where DPP4 inhibitors were added to the treatment compared to the insulin group. It is thought that DPP4 inhibitors, found to reduce the rate of diabetes-related complications, can also be prescribed by primary health care physicians, which is a necessary step in reducing diabetes-related morbidity rates and treatment costs

    DÜŞÜK YOĞUNLUKLU ULTRASESİN SİSPLATİN İLE İNDÜKLENMİŞ PERİFERİK NÖROPATİDEKİ TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

    Get PDF
    Amaç: Sisplatin kullanarak oluşturulan periferal nöropatide düşük yoğunluklu darbeli ultrasesin (US) tedavi etkinliğinin incelemesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Sıçanlar kontrol, sisplatin, melatonin, 1 MHz frekans 0.5 W/cm2 ve 1.5 W/cm2 US tedavi grubu olmak üzere 5 gruba ayrılmıştır. Haftada bir kez 3 mg/kg dozunda sisplatinin 5 hafta intraperitonel (i.p.) enjeksiyonuyla kimyasal nöropati oluşturulmuştur. Melatonin tedavi grubuna 10 mg/kg melatonin i.p. enjeksiyonu, US tedavi gruplarına ise 1 MHz frekansında 0.5 W/cm2 ve 1.5 W/cm2 güç yoğunluğunda US 15 gün boyunca uygulanmıştır. Deneklere sisplatin uygulaması sırasında ve tedavi süresince haftada bir kez tail flick ve hot plate testleri uygulanmıştır. Deney sonunda siyatik sinir elektrofizyolojik ölçümleri, MDA, SOD ve inflamasyon işaretçileri seviyeleri, apopototik yolak ve mitofaji aktivasyonu varlığı incelenmiş ve doku histolojisi analiz edilmiştir. Bulgular: Sisplatin uygulamasının uzamış nosiseptif tepki sürelerine ve azalmış sinir ileti hızına neden olduğu, US tedavilerin ise bu sonuçlarda düzelme olduğunu göstermiştir. Sisplatin uygulamasıyla artan oksidatif stres ve inflamasyonun uygulanan tedavilerle azaldığı ve kontrol seviyesine yaklaştığı gözlenmiştir. Sisplatin uygulanmasıyla siyatik sinirde apoptozun arttığı ve mitofajinin azaldığı gözlenirken, US tedavisiyle mitofaji yoluyla apoptozun baskılandığı gözlenmiştir. Sisplatin uygulamasının siyatik sinirde dejenerasyona ve miyelin kaybına neden olduğu, US uygulamasının ise bu dejenerasyonu iyileştirdiği görülmüştür. Sonuç: Düşük yoğunluklu darbeli ultrasesin sisplatin ile indüklenen periferal nöropatideki sinir disfonksiyonu tedavisinde etkili olduğu ve US tedavisinin kimyasal nöropatiyi ortadan kaldırmaya yönelik alternatif bir tedavi yöntemi olabileceği gözlenmiştir.Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından TPF-19015 proje numarası ile desteklenmiştir.KABUL VE ONAY i TEŞEKKÜR ii İÇİNDEKİLER iii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ vi ŞEKİLLER DİZİNİ vii RESİMLER DİZİNİ ix TABLOLAR DİZİNİ x ÖZET xi ABSTRACT xii 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 4 2.1.2. Sinirde Elektriksel İleti 7 2.1.3. Kanser ve Periferik Nöropati 9 2.1.3.1. Kemoterapiye Bağlı Periferik Nöropati 11 2.1.3.1.1. Kemoterapiye Bağlı Periferik Nöropatinin Klinik Değerlendirilmesi 14 2.1.3.2. Nöropati Oluşum Nedenleri 15 2.1.3.2.1. Demiyelinizasyon 15 2.1.3.2.2. Mitokondriyel Disfonksiyon 16 2.1.3.4. Oksidatif Strese Bağlı Bozukluklar 17 2.1.3.5. Nöropatide İnflamasyon 18 2.2. Sisplatin 20 2.2.1. Sisplatinin Moleküler Yapısı ve Özellikleri 20 2.2.2. Sisplatinin Etki Mekanizması 22 2.2.3. Sisplatin Toksisitesi 23 2.2.4. Sisplatinin Klinikte Kullanımı ve Yan Etkileri 24 2.3. Ultrases 24 2.3.1. Ultrases Dalgalarının Biyofiziksel Etkileri 26 2.3.2. Ultrasesin Etki Mekanizması 27 2.3.3. Ultrasesin Sinir Rejenerasyonu Üzerine Olan Etkisi 30 2.3.4. Düşük Yoğunluklu Darbeli Ultrases 30 3. GEREÇ VE YÖNTEM 32 3.1. Gereç 32 3.1.1. Kullanılan Kimyasal Maddeler 32 3.2. Yöntem 32 3.2.1. Çalışma Grupları 32 3.2.1.1. Kimyasal Nöropati Modeli Oluşturulması 34 3.2.2. Tedavi Uygulaması 35 3.2.2.1. Melatonin Uygulaması 35 3.2.2.2. Düşük Frekanslı Düşük Yoğunluklu Darbeli Ultrases Tedavisi 35 3.3. Nosiseptif Testler 36 3.3.1. Tail Flick Testi 36 3.3.2. Hot Plate Testi 37 3.4. Elektrofizyolojik Ölçümler 38 3.5. Western Blot Yöntemi 40 3.5.1. Doku Lizatının Hazırlanması ve Uygulanması 40 3.5.2. SDS-PAGE Elektroforez 41 3.5.3. Jelin Membrana Transfer Edilmesi 44 3.5.4. Membranın Antikor ile Muamele Edilmesi ve Görüntüleme 45 3.6. Biyokimyasal Analiz 45 3.6.1. Malondialdehit (MDA) Düzeyinin Ölçümü 45 3.6.2. Süperoksit Dismutaz (SOD) Aktivitesinin Belirlenmesi 46 3.7. Nöroinflamasyon İşaretçilerin Tayini 46 3.8. Histolojik İncelemeler 47 3.9. İstatistiksel Analiz 48 4. BULGULAR 49 4.1. Nosiseptif Test Sonuçlarının İncelenmesi 49 4.2. Elektrofizyolojik Ölçüm Sonuçları 53 4.3. Western Blot Analizi Sonuçları 59 4.4. Biyokimyasal Analizlerin İncelenmesi 61 4.5. Nöroinflamasyon İşaretçilerinin İncelenmesi 63 4.6. Histolojik Analiz Sonuçları 65 5. TARTIŞMA 67 6. SONUÇ VE ÖNERİLER 80 KAYNAKLAR 83 EKLER 113 Ek 1 113 BİLİMSEL ETİK BEYANI 114 ÖZ GEÇMİŞ 11

    Diabetik polinöropatili hastalarda denge bozuklukları ve egzersizlerin denge bozukluğu üzerine etkileri

    Get PDF
    Diabetes mellitus toplumda özellikle ileri yaşlarda sık görülen önemli bir sağlık sorunudur, ve bu hastalığın zaman içinde sık görülen komplikasyonlarından biri de polinöropatidir. Polinöropati, yaşam kalitesini etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Polinöropatiye bağlı gelişen duyu kayıpları, propriosepsiyon bozuklukları, kas zayıflıkları sonrası bu hastalarda denge ve yürüme bozuklukları ve dolayısıyla günlük hayatta sık düşmeler meydana gelebilir. Bu sorunların daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkması önemli morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Bu çalışmadaki amaç; diabetik polinöropatili hastalarda denge ve yürüme parametrelerinde bir farklılık olup olmadığını saptamak ve eğer bir farklılık varsa, verilecek egzersiz programının etkinliğini araştırmaktır. Çalışmaya diabetik nöropatisi elektrofizyolojik olarak teyid edilmiş 41 hasta alındı. Kontrol grubu, yaş uyumlu 28 sağlıklı gönüllüden oluşuyordu. Hasta grubuna ve kontrol grubuna kabul esnasında denge ve yürümelerini değerlendirmek için GABS (Yürüme ve Denge Skalası), kadans, 5m alışılmış hızla yürüme süresi, hızlı yürüme süresi, adım sayısı, kalkma-yürüme-dönme süresi değerlendirildi. Diz çevresi ekstansor ve fleksor izometrik kas kuvveti izokinetik dinamometre ile ölçüldü. Hasta grubuna 3 hafta süreyle denge koordinasyon ile kuadriseps kuvvetlendirme egzersizleri yaptırıldı. Tedavi sonrasında tüm değerlendirmeler hasta grubu için tekrarlandı. Çalışmaya katılan hasta grubunda kontrol grubuna göre kalkma yürüme oturma süresi, hızlı yürüme süresi daha uzun, kadans daha düşük, GABS değeri daha yüksek bulunmuştur. İzometrik kuadriseps kuvveti hasta grupta daha zayıf bulundu. İzometrik hamstring kuvveti ve kalkma-yürüme-dönme zamanında gruplar arasında istatistiksel fark gözlenmedi.Hasta grubunun tedavi öncesi ve tedavi sonrası değerleri karşılaştırıldığında; tedavi sonrasında, yürüme süresi ve kalkma yürüme dönme süreleri kısalmış, kadans, adım sayısı, alt ekstremite ekstansor ve fleksor kas kuvvet değerleri artmış olarak bulundu. Ancak hastaların GABS ve hızlı yürüme değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Diabet hastalığına bağlı periferik nöropatisi olan hastalarda denge ve yürüme parametrelerinin pek çoğu bozulmuş, kas kuvveti azalmıştır. Bu hastalara önerilecek denge-koordinasyon egzersizleri ile birlikte alt ekstremite kuvvetlendirme egzersizleri, denge bozukluğunun neden olabileceği düşmeler ve dolayısıyla gelişebilecek ciddi komplikasyonları engellemek açısından faydalı olabilir

    Sirozlu hastalarda otonom nöropati varlığının renal kan akımı üzerindeki etkisi

    Get PDF
    Karaciğer sirozlu hastalarda sıklıkla sistemik, splanknik ve renal dolaşımda çeşitli hemodinamik değişiklikler mevcuttur. Bu hemodinamik değişiklikler özellikle ileri evre sirozu olan hastalarda daha belirgin olmaktadır. Biz çalışmamızda sirozlu hastalarda otonom nöropatinin (ON) mevcudiyetinin renal kan akımı üzerindeki etkilerinin araştırmayı amaçladık. Çalışmaya 59 karaciğer sirozlu hasta ve 45 sağlıklı kontrol alındı. Tüm hastaların ve kontrol grubunun her iki böbrek boyutları ve parankim kalınlıkları ölçüldü. Renal vasküler rezistans indeksleri (Rİ) sağ ve sol böbrekten doppler ultrasonografi ile değerlendirildi ve hastalara ON testleri yapıldı. Sirotik hastalar ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, sırası ile her iki böbrek boyutlarında ve parankim kalınlığında fark yok iken, her iki böbrekten ölçülen renal arter (sağ böbrekten 0,70±0,06 , 0,61±0,03 ve sol böbrekten 0,69±0,06 , 0,61±0,03) ve interlober arter Rİ (sağ böbrekten 0,65±0,06 , 0,57±0,04 ve sol böbrekten 0,66±0,06 , 0,56±0,03) arasında anlamlı fark vardı (p<0.000). Sirotik hastalar Child-Pugh sınıflamasına göre kendi aralarında da tanımlanan ölçümler açısından karşılaştırıldı ve Rİ, Child-Pugh B ve C’de, Child-Pugh A’dan daha yüksek olmasına rağmen aralarında istatistiksel bir fark yoktu. Sadece Child-Pugh A ve B grubunda sağ renal arter Rİ arasında anlamlı bir fark saptandı (p=0.021). Erken evre siroz (Child-Pugh A) ve ileri siroz (Child-Pugh B ve C) karşılaştırıldığında sağ renal arter Rİ ileri evre siroz grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulundu (p=0,041). Çalışmaya alınan 59 sirotik hastanın 37’sinde ON tespit edildi. Child-Pugh evresi arttıkça ON sıklığı anlamlı derecede artmakta idi (p0,05). Yine benzer olarak asiti olan ve olmayan hastalar arasında da bütün parametreler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Bizim çalışmamızda sirotik hastalarda ON sıklığı daha önce yapılan çalışmalarda bildirilene benzer olarak bulundu. Renal arter ve interlober arter Rİ sirotik hastalarda kontrollere göre artmıştı. Ayrıca ON’si olan ve olmayan sirotik hastalarda, renal arter ve interlober arter Rİ açısından fark yoktu. ON varlığının renal hemodinamikler üzerine herhangi bir etkisi tesbit edilmedi

    Demographic, Clinical and Electrophysiological Characteristics of the Hereditary Neuropathy Patients in Sakarya

    Get PDF
    Amaç Herediter nöropatiler; periferik sinir sisteminde, demyelinizasyon ve/veya akson kaybına yol açan, ilerleyici bir hastalık grubudur. Herediter nöropatiler genellikle aileselolmakla birlikte, sporadik olgular da nadiren görülebilir. Çalışmamızda Sakarya ilindeki herediter nöropatili olguların, demografik, klinik ve elektrofizyolojik özellikleriaraştırılmıştır. ( Sakarya Tıp Dergisi 2019, 9(1):120-124 )Gereç veYöntemBu çalışmaya, merkezimize 2011-2016 yılları arasında başvuran, herediter sensorimotor nöropati (HSMN) tanısı alan 26 hasta dahil edildi. Bu hastalara ait veriler; yaş,cinsiyet, hastalık başlangıç yaşı, başvuru yakınmaları, akraba evliliği, klinik ve elektrofizyolojik bulgular, ailesel ve genetik özellikler açısından retrospektif olarak incelendi.Bulgular Kliniğimizde takip edilen 26 hastanın 13’ü (%50) erkekti. Yaş ortalaması 41±12,29 iken hastalık bulgularının başlangıç yaş ortalaması 23,26±13,7 idi. Elektrofizyolojikincelemeler, 9 hastada aksonal, 12 hastada demiyelinizan ve 5 hastada mikst formda bir hasarı göstermekteydi. Genetik incelemelerde, 5 hastada heterezigot PMP 22delesyon ve 2 hastada PMP 22 duplikasyonu tespit edildi. Böylece, 5 hasta Charcot Marie Tooth (CMT)-1A, 2 hasta herediter basınca duyarlı polinöropati (HNPP) tanısıalırken, diğer 19 hasta ise tiplendirilemeyen herediter nöropati olarak değerlendirildi.Sonuç Son yıllarda moleküler biyoloji alanındaki yeni gelişmeler şimdiye kadar pek çok sınıflandırılamamış herediter nöropati tipinin tanınmasına yönelik önemli kazanımlarsağlamıştır. Çalışmamızda, Türkiye’de genotip değerlendirmesi yapılabilen demiyelinizan tip olguların Sakarya ilindeki fenotipik özellikleri değerlendirilmiş ve literatürle kıyaslanmıştır.Objective Hereditary neuropathies are a group of progressive disease that leads to demyelination and / or loss of axons in the peripheral nervous system. Although hereditary neuropathies frequently occurs in familial form, sporadic cases are rarely seen. In our study, demographic, clinical, and electrophysiological characteristics of hereditary neuropathy patients in Sakarya province were investigated. ( Sakarya Med J 2019, 9(1):120-124 ) Materials and Methods Totally 26 registered patients who were diagnosed as hereditary sensorimotor neuropathy (HSMN) between 2011 and 2016 were recruited for this study. The data of these patients were analyzed retrospectively in terms of age, gender, age at symptoms onset, referral complaints, consanguineous marriage, clinical and electrophysiological findings, familial and genetic features. Results Of the 26 patients followed up in our clinic, 13 (50%) were male. The mean age of the patients was 41±12,29, while the mean age of the symptoms onset was 23,26±13,7. Electrophysiological examinations showed axonal neuropathy in 9, demyelinating neuropathy in 12, and mixed neuropathy in 5 cases. Genetic studies revealed heterozygous PMP 22 deletion in 5 cases and PMP 22 duplication in 2 cases. Therefore, 5 cases were diagnosed as Charcot Marie Tooth (CMT)-1A, 2 cases were diagnosed as hereditary pressure sensitive polyneuropathy (HNPP), while other 19 cases were evaluated as unclassified hereditary neuropathy. Conclusion Recent advances in the field of molecular biology have provided significant development in recognition of many unclassified types of hereditary neuropathies. In our study, the phenotypic characteristics of demyelinating type cases which can be genotyped in Turkey of Sakarya province was evaluated and compared with the literature.

    The Relationship Between Diabetic Peripheral Neuropathy and (MPV) Mean Platelet Volume Values in Patients With Type 2 Diabetes Mellitus

    Get PDF
    Aim:We aimed to evaluate the relationship between diabetic peripheral neuropathy and MPV values in type 2 diabetes mellitus patients.Materials and Methods:We investigated type 2 diabetic patients’ data retrospectively. The data was divided as two groups (with and without diabetic peripheral neuropathy) according to their history, physical examination, laboratory results and electro-physiological study results. The patients with cardiovascular, hematological, oncological, hepatic, renal, infectious disease or a recent history of trauma and surgery were excluded. Statistical analysis was studied by SPSS 21 soft-ware statistics programme.Results:We included 83 diabetic patients (ages between 31 and 76) that 39 of them were patients with diabetic peripheral neuropathy (25 women, 14 men) and 44(27 women, 17 men) were without neuropathy. While the means of non-neuropathic group for the age was 57,89±8,8(31-75), A1c 7,3%(5,5-12,7), platelet counts 260.800±68,900/mm3, MPV value 8,96±0,67 fl(7,6-10,4); the means of neuropathic group were 56,54±8,4(37-76) years, 8,3 (5,6-14,4)%, 269.050±74.195/mm3 and 9,03 ± 0,75(7,4-10,5) fl respectively. There were no statistically significant differences in terms of age(p=0,482), platelet count(p=0,601), body mass index(p=0,299), MPV(p=0,596) and A1c(p=0,076). But statistically significant differences were found in terms of diabetes age(p=0,002) and fasting plasma glucose(p=0,04). A statistically significant correlation was not found between MPV and neuropathy existence by Spearman correlation analysis(p=0,599).Conclusion:We didn't find any correlation between MPV value and neuropathy development in our study. We suggest that to clarify this relationship certainly, we need a prospective, multi-centered study with a bigger cohort

    The effects of pulsed electromagnetic field treatment in pain due to diabetic polyneuropathy

    Get PDF
    Amaç: Diyabetik periferik nöropati, diyabetin en sık görülen ve özürlülüğe neden olan komplikasyonudur. Nöropatik ağrı sıklıkla çoklu farmakolojik tedaviye dirençlidir ve bu ajanların yan etkileri kullanımlarını sınırlar. Nöropatik ağrı tedavisinde farklı alternatif tedaviler araştırılmaktadır. Nonfarmakolojik tedavilerin sistemik yan etkileri düşüktür. Bu rasgele seçilmiş, plasebo kontrollü çalışmada, dirençli diyabetik nöropatik ağrıda puls elektromanyetik alan tedavisinin etkinliği araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Çalışma, rasgele ayrılan, 25 puls elektromanyetik alan tedavisi (PEMF) ve 25 plasebo grubunda olmak üzere 50 hastayla tamamlandı. Tedavi grubundaki hastaların her iki ayağına on ardışık gün ve günde 1 saat PEMF uygulandı. Olguların tedaviden önce, sonra ve 6. haftadaki kontrollerinde vizüel analog skala ve nöropatik ağrı skala değerlendirmeleri yapıldı. Elektronöromiyografi tetkikleri, tedaviden önce ve 6. hafta kontrollerinde değerlendirildi. Bulgular: Çalışmanın sonucunda, vizüel analog skala ile yapılan ağrı değerlendirmesinde tedavi sonunda %53, kontrol değerlendirmesinde %67 iyileşme saptandı. Nöropatik ağrı skalası farklı verilerinde saptanan düzelme, tedavi grubunda plasebo grubuna göre istatistiksel olarak anlamlıydı. Sinir ileti hızı çalışmalarında iki grup verileri arasında anlamlı istatistiksel fark saptanmadı. Sonuç: Puls elektromanyetik alan tedavisi, ağrı skorları ve polinöropati semptomları üzerindeki olumlu etkileri ile diyabetik nöropatik ağrı tedavisinde alternatif bir seçenek olarak düşünülebilir.Objectives: Diabetic polyneuropathy is the most common and disabled complication of diabetes mellitus. Pharmacological treatment of diabetic neuropathy is limited because of the side efects of the drugs, used in the treatment of diabetic neuropthy. Alternative treatments are also used in diabetic neuropathy. Systemic side effects of non-pharmacological treatment modalities are rare. We evaluated the value of pulsed electromagnetic field treatment in patients with pain due to diabetic polyneuropathy. Patients and Methods: Symptomatic 95 patients were included in the study, and from these patients, 25 patients were randomized in pulsed electromagnetic field treatment group and 25 patients were randomized in placebo group. Pulsed electromagnetic field device was applied over both feet of the patients for one hour a day (during 10 days). Visual analog scale and neuropathic pain scale of all patients were performed before and after treatment and 6th week. Electroneuromyography was also performed before treatment and 6th week. Results: Improvement of pain determined by visual analog scale was 53% after treatment and 67% six weeks later. The improvement of visual analog scale scores were statistically significant in study group when compared with control subjects. Conclusion: The pulsed electromagnetic field may be an alternative treatment modality in diabetic patients with neuropathic pain

    Evaluation of the efferent system with contralateral suppression in auditory neuropathy spectrum disorder

    Get PDF
    Amaç: İşitsel nöropati spektrum bozukluğunun (ANSD) medial olivokoklear efferent sistem aktivitesi üzerine olan etkilerini anlık uyarılmış otoakustik emisyon (TEOAE) ve kontralateral supresyon (KLS) kullanarak değerlendirmek amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: TEOAE yanıtları 2 gruba ayrılmış 48 kulakta kaydedildi. İşitsel nöropati grubundan 24 kulağı (ortalama 51,2 ay), kontrol grubu ise 24 kulağı (ortalama 55,9 ay) araştırmaya dahil edildi. Her iki grubun TEOAE ölçümleri karşı kulakta gürültülü (geniş band gürültü, 60 dB SPL şiddetinde) ve gürültüsüz olarak kaydedildi. Bulgular: ANSD ve kontrol grupları arasında kontralateral supresyon değerleri karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı fark gözlendi. KLS sonrası kontrol grubunun değerleri, öncekinden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü. ANSD grubunun KLS öncesi ve sonrası TEOAE sinyal-gürültü oranları (SNR) karşılaştırıldığında, ölçülen frekanslarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi. Sonuç: ANSD olgularında KLS uygulandığında anlamlı bir supresyon gözlenmemektedir. Kontrol grubunda KLS uygulandığında ise istatistiksel olarak da anlamlı supresyon görülmektedir. İşitsel nöropatili olgularda supresyon gözlenmemesi, efferent sistemin işlevsel olmamasından kaynaklanabileceği gibi hem afferent hem de efferent sistemin işlevselliğini yitirmesine bağlı olabilir. KLS, işitsel nöropatinin tanısında kullanılabilecek bir test bataryası olarak değerlendirilebilir. Ancak, işitsel nöropati tanısında kullanımına ilişkin daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Objective: It was aimed to examine the effects of Auditory Neurophaty Spectrum Disorder (ANSD) on medial olivocochlear efferent system activity by using Transient Evoked Otoacoustic Emission (TEOAE) and Contralateral Suppression (CLS). Material and Methods: TEOAEs were recorded in a total of 48 ears, divided into two groups. Twenty-four ears of the ANSD group (mean 51.2 months) and 24 ears of the control group (mean 55.9 months) were included in the study. TEOAE measuremens of both groups were recorded with (broadband noise, 60 dB SPL) and without noise in the contralateral ear. Results: When the contraateral supression values were compared between the ANSD and control groups, statistically significant difference was observed. The values of the control group after CLS were statistically significantly lower than before. When the TEOAE signal-to-noise ratios (SNR) of the ANSD group before and after KLS were compared, no statistically significant difference was observed in the measured frequencies. Conclusion: No significant suppression effect was found when CLS is performed to patients with ANSD. The absence of suppression in the ANSD grup may be due to the non-functionality of the efferent system as well as the loss of functionality of both afferent and efferent system. CLS can be considered as a test battery that may be used in the diagnosis of auditory neuropathy. However, there is need further research on its use in the diagnosis for auditory neuropathy
    corecore