Kırşehir Ahi Evran University Institutional Repository
Not a member yet
6557 research outputs found
Sort by
Atık Seramik Tozunun Çevre Dostu, Pirinç Kabuğu Külü Esaslı Tuğla Üretiminde Kullanılabilirliği
Brick, the oldest known building material in history, has experienced various changes
and improvements over time. The intense use of brick in the construction industry makes it a
material that needs to be constantly improved. To date, improvements have been made to brick
using a wide variety of additives. Since the concepts of recycling and sustainability have
become popular recently, bricks have been rehabilitated with waste. In this study, it was aimed
to improve the properties of the brick by substituting waste ceramic powder in different amounts
(5%, 10%, 15% and 20%) and 10% rice husk ash into the brick structure. The study consisted
of three main stages. In the first stage, a reference sample was produced to compare the added
samples. In the second stage, samples containing waste ceramic powder and rice husk ash were
produced. In the third and final stage, dry unit volume weight, water absorption (by weight),
porosity, heat conduction coefficient determination, the effect of freezing and thawing on
compressive strength and compressive strength tests were applied to the produced brick
samples. As a result of the study, it was observed that the use of waste ceramic powder and rice
husk ash increased the dry unit volume weight, heat conduction coefficient and compressive
strength values. In addition, it was determined that there was a decrease in the values of water
absorption (by weight), porosity and the effect of freez and thaw on compressive strenght. As
a result, it is thought that waste ceramic powder can be used actively in the production of
building materials and can be improved with a different waste in the parameters where it has a
negative effect
Digital and traditional political participation of high school students just before the 2023 presidential election in Turkey
The youth population rate in Turkey is quite high compared to other European countries. According to official figures, there are 13 million people between the ages of 15 and 24 in Turkey. In the presidential election on 14 May 2023, 5 million young people will vote for the first time. This is a high number considering the total number of voters. In this article, we focus on political participation of high school students. This study has two main aims. First, it aims to determine the digital and traditional political participation of high school students ahead of the presidential elections in May 2023. Secondly, it aims to examine the relationship between digital and political participation. Exploratory sequential design, one of the mixed-method designs, was used in the study. Quantitative data were collected from 682 young people aged between 16 and 20 using the ‘Digital and Traditional Political Participation (DTPP)’ scale. In order to better understand the quantitative results, face-to-face interviews were conducted with fifteen young people. Multiple regression and correlation analysis techniques were used to analyse the quantitative data. Qualitative data were analysed using content analysis, according to Milbrath’s (1965) classification of political participation theoretical framework. The results of the research show that young people’s political participation is low and at the level of spectator activities. Students mostly prefer to follow politics in digital environments through social media and young people do not prefer to participate in political transitional and gladiatorial activities, either traditionally or digitally. © 2024 Intellect Ltd Article
Manganese(III) complexes with a tetradentate thiosemicarbazone. Structural characterization, electrochemistry, antioxidant capability, molecular docking and dynamics simulation on the potential inhibitory activity of cyclin-dependent kinase 2
Two manganese(III) complexes with the general formula [MnIII(L)X] (where L is a tetradentate thiosemicarbazone; X = Cl (Mn1) or N3 (Mn2 is new) were synthesized and verified the expected structures by experimental and theoretical methods. Electrochemical behavior of the manganese complexes were studied using cyclic voltammetry (CV) and square wave voltammetry (SWV). TEAC and DPPH values were determined and compared with those of ascorbic acid (AA). Further, the correlation between the antioxidant data and redox potentials was discussed. Molecular dynamics (MD) simulations were performed after calculating the binding affinities to cyclin-dependent kinase 2 for Mn1, Mn2, and AA to clarify some information about their thermodynamic and dynamic properties and to validate the molecular docking results. The calculations gave the binding affinities that are −6.0, −8.6 and −9.4 kcal/mol for AA, Mn1 and Mn2, respectively. The experimental and theoretical results revealed that complex Mn2 having azide ion has a better antioxidant performance and also the highest docking score with the protein. The study demonstrated that such manganese complexes are suitable candidates to drug development against diseases caused by oxidative stress. © 2024 Elsevier Lt
Endotoksemin Neden Olduğu Over Hasarı Üzerine Borik Asitin Koruyucu Etkisi
Sepsis, vücutta bakteri ya da toksin varlığında geliĢen enfeksiyona karĢı tüm vücudun
vermiĢ olduğu ciddi bir reaksiyondur. Vücut; immun sistemi tarafından kandaki, idrardaki,
akciğerlerdeki, ciltteki ya da baĢka bir dokudaki mikroplara tepki olarak bu enflamatuar
cevabı verebilir. Sepsis, destek tedavileri, antibiyotikler, immünoterapi ajanları ve yeni
geliĢen tedavi alternatiflerine karĢın, yaklaĢık %90 civarında yüksek düzeyde mortalite
oranı göstermektedir ve yoğun bakım ünitelerinde ölüme en fazla sebebiyet veren bir
sağlık problemi Ģeklinde karĢı karĢıya kalınmaktadır. Bundan dolayı sepsis insanlarda en
fazla araĢtırılan hastalıklardan olup aynı zamanda deneysel hayvanlarda en fazla çalıĢma
yapılan modellerden bir tanesi olarak bilinmektedir.
Endotoksemi; kandaki endotoksin bakteri varlığını ifade etmektedir. Kandaki biriken bu
bakteriler endotoksin sepsisini meydana getirmektedir.
Borik asit; bor bileĢiklerinin içerisinde en yaygın olan mineral asittir ve suda kolaylıkla
çözünebilmektedir. Borik asit antioksidan ve antienflamatuar özelliklere sahiptir. Tıbbi
ürünlerde ve tıbbi tedavi yöntemlerinde sıkça kullanılmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda,
çalıĢmamızda; bakteriyel endotoksin olan lipopolisakkaritle (LPS) sepsis oluĢturup, bir
doğal maden olan ve birçok alanda kullanılan bordan elde edilen borik asitin koruyucu
etkisi incelenmiĢtir.
AraĢtırmamızda 32 adet Wistor Albino cinsi diĢi sıçan kullanılmıĢ olup 4 gruba ayrılmıĢtır.
Borik asit ve borik asit+LPS grubundaki sıçanlara 14 gün boyunca sabah aynı saatte
intraperitoneal yolla 20 mg/kg borik asit enjekte edildi. 14. gün akĢam borik asit+LPS ve
LPS grubundaki sıçanlara 7,5 mg/kg LPS intraperitoneal yolla verilerek sepsis oluĢturuldu.
Sepsis oluĢumu gözlemlendikten sonra sıçanlara uygun dozlarda 10 mg/kg intraperitoneal
yolla ksilazin ve 60 mg/kg ketamin hidraklorür uygulanarak anestezi oluĢturuldu. Anestezi
uygulanan sıçandan ovaryum dokuları cerrahi yöntemle alınarak servikal dislokasyon ile
xii
sakrifiye edildi. Alınan doku örnekleri ıĢık mikroskobik incelemeleri için doku hazırlama
yöntemlerine uygun bir Ģekilde hazırlandı. Ayrıca her gruptan alınan ovaryum dokuları
alimünyum folyaya sarılarak biyokimyasal incelemler için saklandı. OluĢan endotoksemi
sonucunda borik asitin ovaryum histopatolojisi ve ovaryum fonksiyonları üzerinde
oluĢturduğu koruyucu etkisi incelendi. Ġncelemeler sonucunda follikül sayımı yapılan
gruplar değerlendirildi. Primer follikül düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir değiĢiklik
gözlemlenmedi. LPS grubunda primordiyal follikül sayılarında azalma anlamlı
seviyedeydi. LPS grubu diğer gruplarla karĢılaĢtırıldığında kontrol, borik asit, borik
asit+LPS gruplarına göre sekonder follikül sayılarında azalma gözlenirken aynı zamanda
atretik folikül sayılarında ise artıĢ olduğu gözlemlendi. BA+LPS grubunda sekonder ve
graaf follikül miktarlarının kontrol ve BA grubu ile birbirine benzer olduğu aynı zamanda
atretik follikül miktarlarının ise LPS grubuna kıyasla anlamlı seviyede arttığı gözlemlendi.
LPS grubunda bulunan tüm folliküllerde ve bağ dokusu alanlarda dejenerasyon
gözlemlendi.
Sonuç olarak, LPS verilen sıçanların ovaryumunda korteks damarlarında fibrozis meydana
geldiği, follikül kaybı meydana geldiği aynı zamanda ovaryum doku skarlaĢmasının
primordiyal folliküller üzerinde toksisiteye sebebiyet verdiği saptandı.
Yaptığımız bu çalıĢmada LPS ile oluĢturulan endotokseminin sıçan ovaryum hasarında
Borik asitin koruyucu etkisinin olduğu kanısına varıldı
Genç Voleybolcularda Relatif Kol Ve Relatif Bacak Kuvveti İle Dikey Sıçrama Performansı Arasındaki İlişki
Bu çalışmanın amacı genç voleybolcularda relatif kol ve relatif bacak kuvveti ile dikey
sıçrama performansı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın örneklemi, gönüllü
katılım esasına göre katılmayı kabul eden Kırşehir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne kayıtlı
voleybol takımlarında oynayan 30 erkek (yaş 15,80±1,00 yıl, boy uzunluğu 180,23±6,14 cm,
vücut ağırlığı 72,57±12,33 kg) sporcudan oluşmaktadır. Bu kapsamda erkek sporcularda
relatif kol kuvveti, relatif bacak kuvveti ve dikey sıçrama mesafesi ölçümleri incelenmiştir
Araştırmada ölçümler sonunda elde edilen verilerin analizinde IBM SPSS 29.0 paket
programı kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre relatif kol kuvveti ile dikey sıçrama
arasında (r=, 466, p<0.01) pozitif yönlü zayıf düzeyde anlamlılık ve relatif bacak kuvveti ile
dikey sıçrama arasında (r=,646, p<0.001) pozitif yönlü orta düzeyde anlamlılık tespit
edilmiştir.
Sonuç olarak dikey sıçrama performansında alt ekstremite relatif bacak kuvvetinin üst
ekstremite relatif kol kuvvetine göre daha etkili olduğu ve bulunan tüm sonuçlarla beraber
iki değerin sıçrama performansı üzerinde doğrudan pozitif yönlü etkisinin olduğu Tespit
edilmiştir.
Mayıs 2024, 44 Sayfa
Lokal Genelleştirilmiş Morrey Uzaylarında Schrödınger Tipli Operatörlere Karşılık Gelen Yüksek Mertebeden Riesz Dönüşümleri Ve Onların Komütatörleri
Bu doktora tezinde, Schrödinger tipli operatörlere karşılık gelen bazı Morrey tipli
uzaylarda Schrödinger tipli operatörlere karşılık gelen kesirli maksimal operatör, yüksek
mertebeden Riesz dönüşümleri ve onların komütatörlerinin sınırlılığı araştırılmış ve orijinal
sonuçlar elde edilmiştir. ̇İlk bölümde, araştırmanın önemi, kapsamı ve amacı ifade edilmiş,
çalışmamızın bilime sağladığı katkılar hakkında bilgi verilmiştir.
İkinci bölümde, çalışmamız ile ilgili bazı temel tanımlara ve ana sonuçlarımızın ispatında kullanılan araçlara yer verilmiş-
tir. Üçüncü bölümde, tez konusu ile ilgili materyal ve metotlar hakkında kısa bilgi verilmiştir.
Dördüncü bölüm iki kesimden oluşmaktadır. Birinci kesimde Schrödinger operatörüne kar ̧sı-
lık gelen genelleştirilmiş Morrey uzayları ve sıfırlanan genelle ̧stirilmiş Morrey uzaylarında
Schrödinger operatörüne karşılık gelen kesirli maksimal operatörün ve onun komütatörlerinin
sınırlılığı ispat edilmiştir.
̇Ikinci kesimde, Schrödinger operatörüne karşılık gelen yüksek mertebeden Riesz dönüşümleri ve onların komütatör operatörlerinin Schrödinger operatörüne karşılık gelen sırasıyla, lokal genelleştirilmiş Morrey uzayları, genelleştirilmiş Morrey uzayları ve sıfırlanan genelleştirilmiş Morrey uzaylarındaki sınırlılığı ispat edilmiştir. Bu bölümde elde ettiğimiz sonuçlar orijinaldir. Son bölümde tez konusunun araştırılmasındaki amaç ve hedefler hakkında kısa bilgi verilmiştir
Öğretmen Adaylarının Pandemi Sonrası Fen Öğretimi Ve Çevrimiçi Öğrenme Yeterlik İnançlarının İncelenmesi
Öğretmenlerin çevrimiçi kaynaklar oluşturma ve yönetme yeterlikleri onların
aynı zamanda sanal deneyler yürütme ve öğrenmeyi geliştirmek için dijital araçları
kullanma yeterliklerini ve bu durumun bir sonucu olarak genel fen öğretimi öz
yeterliliklerini olumlu yönde etkileyebilir. Bu çalışma öğretmen adaylarının fen
öğretimi ve çevrim içi öğrenme yeterlik düzeylerini incelemeyi amaçlamıştır. Bu amaç
çerçevesinde araştırmada nicel araştırma desenlerinden biri olan kesitsel tarama modeli
kullanılmıştır. Tarama araştırma modelinin kullanıldığı çalışmalarda, çalışma evrenini
temsil etmenin en etkili yolu çalışma grubunu basit seçkisiz olarak belirlemektir. Bu
nedenle 472 öğretmen adayı basit seçkisiz olarak araştırmaya dahil edilmiştir. Verilerin
elde edilmesinde (i) kişisel bilgi formu, (ii) fen öğretimi yeterlik inanç ölçeği ve (iii)
çevrimiçi öğrenmeye yönelik öz yeterlik ölçeği kullanılmıştır. Ölçme araçları beşli
likert olarak hazırlanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde parametrik ve non-
parametrik testler birlikte kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre öğretmen
adaylarının fen öğretimine yönelik yeterlik inançlarının cinsiyet değişkenine göre
farklılık gösterdiği ve bu farkın istatistiki olarak kadınlar lehine anlamlı olduğu
görülmüştür. Ayrıca, iyi düzeyde bilgisayar kullanan öğretmen adaylarının, çevrimiçi
öğrenmeye yönelik öz yeterlik inanç skorlarının betimsel olarak daha yüksektir.
Çevrimiçi öğrenmeye yönelik öz yeterlik inançları cinsiyete göre incelendiğinde ise
erkekler lehine bir farkın anlamlı olduğu görülmüştür. Fen öğretimi ve çevrimiçi
öğrenme özyeterlikleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu
sonuçlara göre yüksek çevrimiçi öğrenme öz yeterliliği genellikle öğretmenlerin
teknolojiyi etkili bir şekilde kullanma, öğrencileri dahil etme ve öğretim stratejilerini
uyarlama becerilerini geliştirerek fen öğretim öz yeterliliğini destekleteceği ve
geliştireceği söylenebilir. Tersine, çevrimiçi öğrenme öz yeterliliğindeki zorluklar bir
öğretmenin fen öğretim yeteneklerine olan güvenini olumsuz etkileyecektir
Detection of plasmid mediated pAMC and beta- lactamase resistance genes in Acinetobacter baumannii isolates
Acinetobacter (A.) baumannii'nin neden olduğu nozokomiyal enfeksiyonlar, tüm dünyada halk sağlığı için ciddi bir tehdit olarak kabul edilmektedir. A. baumannii birçok beta- laktam antibiyotiğe karşı direncinin gelişmesi ve artması nedeniyle günümüzde tedavisi güç olan ciddi enfeksiyonlara neden olmaktadırlar. Bu çalışmada, Kırşehir Eğitim- Araştırma Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji laboratuvarında çeşitli klinik örneklerden izole edilen ve Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarı kültür koleksiyonunda stoklanan Beta-laktam dirençli 29 A. baumannii izolatlarında plazmid aracılı pAMC (blaMOX, blaCIT, blaDHA, blaACC, blaEBC, blaFOX) ve Beta-lactam direnç genlerinin (blaTEM, blaSHV, blaCTX-M1, blaCTX-M2, blaGES, blaVEB, blaOXA-1) varlığını araştırmak amaçlanmıştır. Plazmid aracılı pAMC ve Beta-laktam genlerini belirlemek için konvansiyonel PCR kullanılmıştır. İzolatların tamamının imipenem, piperasilin/tazobaktam ve seftazidime dirençli iken tigesikline duyarlı olduğu belirlenmiştir. A. baumannii izolatlarında Beta-laktamaz direnç genlerinden blaTEM, blaSHV, blaCTX-m1, blaCTX-m2, blaOXA-1 ve blaGES genleri sırasıyla 9 (%31), 16 (%55.1), 2 (%6.8), 10 (%34.4), 2 (%6.8) ve 20 (68.9) olarak tespit edilmiştir. İzolatlarda plazmid aracılı pAMC direnç genlerinden ise sadece 1 izolatta blaDHA geni belirlenmiştir. Disk difüzyon yöntemiyle antibiyotik duyarlılıkları belirlenen bu izolatların birinin 8 farklı antibiyotiğe (Ampisilin, seftriakson, amoksisilin-klavulanik asit, sefotaksin, piperasilin/tazobaktam, seftazidim, aztreonam ve trimethopsim) dirençli olduğu tespit edilirken, diğer ikisinin sadece iki antibiyotiğe (ampisilin ve amoksisilin- klavulonik asit) dirençli olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak; yapılan bu çalışmada A. baumannii izolatlarında konjugatif plazmid varlığının potansiyel olarak antibiyotik direncin yayılmasında potansiyel ciddi riskler meydana getirdiği tespit edilmiş ve konu ile alakalı daha kapsamlı analizlerin yapılacağı araştırmaların gerektiği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Acinetobacter baumannii, beta laktamaz, pAMC, konjugativ plazmidNosocomial infections caused by Acinetobacter (A.) baumannii are recognized as a serious threat to public health worldwide. A. baumannii causes serious infections that are difficult to treat today due to the development and increase of resistance to many beta- lactam antibiotics. In this study, beta-lactam resistant 29 A. baumannii isolates isolated from different clinical samples stored in Kırşehir Ahi Evran University Medical Microbiology Laboratory culture collection were aimed to detect plasmid mediated pAMC (blaMOX , blaCIT , blaDHA, blaACC, blaFOB) and beta-lactam resistance genes (blaTEM, blaSHV, blaCTX-M1, blaCTX-M2, blaGES, blaVEB, blaOXA-1). Conventional PCR was used to identify beta-lactam resistance genes and plasmid mediated pAMC genes. All of the isolates were resistant to imipenem, piperacillin/tazobactam and ceftazidime, while tigecycline was susceptible. Among the beta-lactamase resistance genes in A. baumannii isolates, blaTEM, blaSHV, blaCTX-m1, blaCTX-m2, blaOXA-1 and blaGES genes were determined as 9 (%31), 16 (%55.1), 2 (%6.8), 10 (%34.4), 2 (%6.8) and 20 (68.9), respectively. Among the plasmid-mediated pAMC resistance genes in isolates, blaDHA gene was determined in only one isolate. Conjugative plasmid was detected in 3 isolates examined in the study. One of these isolates, whose antibiotic susceptibility was determined by disc diffusion method, was found to be resistant to 8 different antibiotics (Ampicillin, ceftriaxone, amoxicillin- clavulanic acid, cefotaxine, piperacillin/tazobactam, ceftazidime, aztreonam and trimethopsim), while the other two were only resistant to two antibiotics (ampicillin and amoxicillin-clavulonic acid) was found to be resistant. In conclusion; In this study, it is thought that the presence of conjugative plasmid in A. baumannii isolates potentially poses serious risks in the spread of antibiotic resistance, so more comprehensive analyzes should be conducted on the subject. February, 2024, 66 pages. Keywords: Acinetobacter baumannii , ?-Lactamases, pAmpC, conjugative plasmid
Investigation of the Combined Effects of Stress Concentrations and Plasma Nitriding Parameters on the Fatigue Performance of AISI 4140 Low Alloy Steel
The fatigue performance of machine parts under cyclic loads is significantly reduced by notches, cracks and geometric irregularities on their surfaces. Therefore, it is necessary to eliminate the notch effect, which is effective on the formation of fatigue cracks. In this study, it is aimed to enhance the fatigue strength of notched parts via plasma nitriding. Four various radii (r = 1, 2, 4 and 8 mm) variations were created from AISI 4140 steel with theoretical stress concentration factors (Kt) of 1.63, 1.41, 1.27 and 1.19, respectively. Then, the samples were plasma nitrided at 480 °C for 2 h and 9 h. The morphological, structural and mechanical properties of the samples were characterized by SEM, XRD and microhardness tester. The fatigue tests were performed using a rotating bending fatigue test device. All plasma nitrided parts exhibited higher fatigue strength compared to untreated samples and the level of this increase decreased with increasing Kt. The fatigue properties of plasma nitrided parts improved in comparison to untreated parts, depending on the residual stresses, microhardness and diffusion layer thickness. Consequently, it was found that the fatigue limit improvement up to 72% was achieved in the samples with the lowest Kt and nitrided for long periods. Graphical Abstract: (Figure presented.) © ASM International 2024
Quercetin: Potential antidiabetic effects through enzyme inhibition and starch digestibility
Diabetes mellitus involves high blood sugar levels due to insufficient insulin action. Furthermore, enzymes such as α-amylase and α-glucosidase break down carbohydrates into glucose, leading to postprandial hyperglycemia. Flavonoids, particularly quercetin, inhibit these enzymes, slowing carbohydrate digestion and reducing glucose absorption. Quercetin has significant hypoglycemic effects with inhibitory concentration (IC50) values comparable to acarbose, a standard inhibitor, suggesting its potential as a natural alternative for diabetes management. In silico models, including molecular docking, molecular dynamics (MD) simulations, and quantitative structure-activity relationship (QSAR) approaches, help researchers understand the molecular interactions of therapeutic agents. These techniques identify potential inhibitors, determine enzyme-inhibitor structures, and calculate binding energies, correlating findings with in vitro or in vivo data. Molecular docking predicts molecular orientations, MD simulations offer insights into enzyme–inhibitor dynamics, and QSAR models predict inhibitory potential based on structural properties. Studies have shown that quercetin effectively inhibits α-glucosidase and α-amylase by forming hydrogen bonds with specific amino acid residues. Quercetin interacts with starches and reduces their digestibility, increases the formation of resistant starch, lowers the glycemic index, and inhibits digestive enzymes. Studies show that the effects of quercetin on starch digestion vary with concentration and type of starch, and its incorporation into foods such as bakery products, pasta, etc. can significantly decrease starch hydrolysis. The incorporation of quercetin into starch matrices may aid in the development of functional foods aimed at improving glycemic control. © 2024 The Author(s). Food Safety and Health published by John Wiley & Sons Australia, Ltd on behalf of International Association of Dietetic Nutrition and Safety